Otizmli Çocukların Umudu Oldu
İspanya’da eğitim gören ve kendi vatandaşlarına fayda sağlamak için Diyarbakır’a dönen Aile Danışmanı ve Dil Konuşma Uzmanı Mirhat Tekin, otizmli çocukların umudu oldu. Kendi geliştirdiği yöntemle onlarca otizmli çocuğu iyileştirdiğini anlatan Tekin, otizmin tedavisinin sadece eğitimle mümkün olduğunu belirterek, verdikleri eğitimle neredeyse otizmi bitirecek noktaya getirdiklerini vurguladı.
Aile Danışmanı ve Dil Konuşma Uzmanı Pedagog Mirhat Tekin, İspanya’da eğitim gördükten sonra, vatandaşlarına fayda sağlamak için Diyarbakır’a döndü. Kentte bir merkez açan Tekin, kendini otizmli çocukları iyileştirmeye adadı. 3 yıllık fizibilite çalışmasının ardından, “Mirhat Tekin Modeli” adını verdiği ve patent başvurusu yaptığı bir sistem geliştiren Tekin, onlarca otizmli çocuğun iyileşmesini sağladı.
“Her 68 çocuktan biri otizmli doğuyor”
Otizmin bir gelişimsel bozukluk olduğunu ve her 68 çocuktan birinin otizmli olduğunu kaydeden Tekin, “Otizme neden olarak, genetik ve çevresel faktörlerin olumsuz etkilerinden bahsedilmektedir. Çocuğunuz sizinle göz kontağı kuramıyorsa, seslendiğinizde adına tepki vermiyorsa, dil konuşma kaybı varsa, anlamsız tekrarlayıcı hareketler yapıyorsa, arkadaşlarıyla grupça oyun kuramıyorsa otizmden şüphelenebiliriz. 20 yıl önce her bin çocuktan biri otizmli iken şimdi her 68 çocuktan biri otizmli olarak doğuyor. Bu da gerçekten, insanlığı ciddi anlamda etkilemektedir. Otizmli vakalarda beyin hücreleri ölmüyor, sadece uyuyor. Otizmin tedavisi sadece eğitimle mümkündür. Otizmli çocuklar kendi aralarında farklılıklar göstermektedir. Biz bu vakaları ağır ve orta dereceli otizm vakaları ile yüksek işlevli otizm vakaları olarak adlandırıyoruz” dedi.
“Yüksek işlevli çocukların tamamını kurtarabiliyoruz”
Yeterli, donanımlı ve kaliteli bir eğitim verildiği takdirde yüksek işlevli otizmli çocukların tamamını kurtarabildiklerini vurgulayan Tekin, “Bununla birlikte orta seviyedeki çocukların hayatlarına kalite getirebiliriz ama ağır vakalarda pek sonuç alınamıyor. Yüz orfoz kuralı diye bir kural var. 4 yaşından sonra kullanılamayan beyin hücreleri ölmeye başlıyor. Beyin hücrelerini kullandıkça beynin potansiyelini arttırmış oluyoruz. Bu da çocuğun potansiyelini arttırıyor. Potansiyel arttığından dolayı çocuğun kurtulma şansı yükselir. Otizmli bir çocuk 10 yaşına gelmişse ve beyin hücrelerinin çoğunu kaybetmiş ve ağır vaka ise kurtulma şansı çok çok düşüktür” diye konuştu.
“İhtiyaca göre program uyguluyoruz”
Modele başlayan çocukların öncelikle ihtiyaçlarını belirledikleri, daha sonra ise ailesi ile birlikte bir program yapıldığını anlatan Tekin, şunları kaydetti:
“Ailenin talebi doğrultusunda biz eğitime başlıyoruz. 4 ay sonra çocuğu bir kez daha bir değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Çocuğun bu 4 aylık zaman dilimi içerisinde bizden ne kadar öğrendiği hangi birimde ne kadar öğrenme hızıyla yol aldığını tespit edip bunu aileyle paylaşıyoruz. Buna göre ikinci bir B planıyla eğitime devam ediyoruz. Kısacası beyni ele alıyor ve beynin gelişim haritasını ortaya koyuyor, hangi gelişim lobunun ne kadar eksik olduğunu, yaşına paralel olarak ne kadar geride olduğu tespit ediyoruz ve ihtiyaca göre de bir program yapıyoruz. Ondan sonra müdahale başlıyor. Beyin kurtarıldığı zaman diğer bütün gelişim alanları zaten kendiliğinden gelişecektir. Yani, çocuk öz bakım anlamını bilmezse öz bakımını yapamaz. Bir el yıkamanın anlamını bilmezse bunu gerçekleştiremez diye düşünüyoruz.”
“Elimizi taşın altına koymalıyız”
İspanya’da dil konuşma uzmanlığı ile ilgili master yaparken okula ara verdiğini ve Diyarbakır’a döndüğünü dile getiren Tekin, bu toprakların bir insanı olarak batı ülkelerinde çalışmak yerine elini taşın altına koyarak, burada bir ilki gerçekleştirmeyi amaçladığını aktardı. Otizm konusunun ilgisi çektiğini vurgulayan Tekin, şu bilgileri verdi:
“Araştırmalar yaptığımda özellikle bölgede çok şeyler yapabileceğimizi gördüm ve bunu yaparken her bilimsel konuda olduğu gibi bir fizibilite çalışması olması gerekiyor. Ben bunu tercih ettim. Bir ispatlama çalışması yaptım. Birkaç yıl içerisinde özel çocuklar aldım ve o çocukları geliştirmeye çalıştım. Şunu gördüm ki benim bu çocuklara öğrettiğim, fayda sağladığım hız, konuları işleyişim ve sonuç almam, çevreye göre neredeyse bin kat kadar daha fazla. Bunun üzerine biraz daha yoğunlaştım ve bunu bir model haline getirdim. Şimdi modelin de ispatını yapmış olduk. Bu merkezde 10 aydır aktif olarak bu modeli uyguluyoruz. Bu 10 aylık zaman diliminde 4 aylık periyotlarla çocuk değerlendiriliyor. Çocuk ilk önce geldiğinde ailelerin izniyle videoya alıyoruz. Baktığımızda bu modelin ne kadar başarılı olduğunu gördük. Konuşamayan çocuk konuşur hale geldi. Algısı olmayan, yani ‘kızım bana bir bardak ver’ dendiği zaman, seslenildiği zaman adına bile tepki vermeyen, annesini tanımayan, kişileri ayırt edemeyen çocuğun algısı açılmış, bizimle oyun oynuyor. Duygularını ifade etmeye başlıyor. Biz bunları gördükçe daha da heyecanlanıyoruz, çalışmamıza daha bir sarılıyoruz. Bu şekilde iyileşen onlarca çocuğumuz var. Çocukların her biri kendi başına özel bir hikayeye sahiptir. 4 yaşındaki çocuklarımız arabaları öğrenmiş kendiliğinden, markalara merak salmış. Geliştirmiş olduğumuz çocuğa artık sen buradasın demiyoruz. Takibini yapıyoruz. Bir hücreyi bile uyandırabilirsek, bu bizim için kardır. Bu mantıkla hareket ediyoruz. Çocuğa kendi elinin farkına varması, dilinin farkına varması, vücut organlarının kullanılması ile ilgili çok yoğun fırsatlar verdirtiyoruz. Bu da çocuğu bir noktadan çok iyi bir noktaya taşıyabiliyor. Modelimizi, Türk Patent Enstitüsü’ne başvurumuzu yaptık. Aynı zamanda noterden de onaylattırdık. O anlamda çok gururluyum, mutluyum. En azından bir şeyler yaptığımı hissediyorum. Sadece ‘otizmin farkındayım’ sloganlarının yetmediğini düşünüp aktif bir rol oynamamız gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir anne ve baba kendi çocuğundan utanmamalı. Çocuklarını saklamamalılar. Çocuklarını sakladıkları takdirde eğitimlerinden mahrum kalabilirler. Çocuk eğitimden mahrum kalıp kritik yaş dönemini atlatırsa asla geri dönüşü olmayan bir zarara yol açabilir. Lütfen kendi çocuklarınızın önünü kapatmayın. Geleceğini karartmayın. Çocuğunuzla gurur duymalısınız. Çünkü çocuğunuz zihinsel engelli değil. Öyle olsa bile çocuğunuzla gurur duymalısınız. Çünkü çocuğunuz farklılıktır. Farklı bir beyin yapısına sahiptir. Sizin gibi olmayabilir. Farklı olmak bir eksiklik değildir ve otizm bir hastalık değildir. İlaç ve kimyasal müdahaleler gibi kısa yollar kesinlikle otizmi iyileştirmez. Kendimizi kandırmamamız lazım. Bir çocuğu ata bindirerek onu konuşturamayız. O sadece bir etkinliktir. Ya da çocuğa bitki suyunu içirerek çocuğu asla kurtaramayız. Otizmin tek çaresi yoğunlaştırılmış ve kaliteli, interdisipliner bir ekibin yapacağı bir eğitimdir. Çocuğu sadece bir kişiye teslim etmeyin. O çocuğun sadece bir parçasını ele alabilir.”
Kaynak: İHA
“Her 68 çocuktan biri otizmli doğuyor”
Otizmin bir gelişimsel bozukluk olduğunu ve her 68 çocuktan birinin otizmli olduğunu kaydeden Tekin, “Otizme neden olarak, genetik ve çevresel faktörlerin olumsuz etkilerinden bahsedilmektedir. Çocuğunuz sizinle göz kontağı kuramıyorsa, seslendiğinizde adına tepki vermiyorsa, dil konuşma kaybı varsa, anlamsız tekrarlayıcı hareketler yapıyorsa, arkadaşlarıyla grupça oyun kuramıyorsa otizmden şüphelenebiliriz. 20 yıl önce her bin çocuktan biri otizmli iken şimdi her 68 çocuktan biri otizmli olarak doğuyor. Bu da gerçekten, insanlığı ciddi anlamda etkilemektedir. Otizmli vakalarda beyin hücreleri ölmüyor, sadece uyuyor. Otizmin tedavisi sadece eğitimle mümkündür. Otizmli çocuklar kendi aralarında farklılıklar göstermektedir. Biz bu vakaları ağır ve orta dereceli otizm vakaları ile yüksek işlevli otizm vakaları olarak adlandırıyoruz” dedi.
“Yüksek işlevli çocukların tamamını kurtarabiliyoruz”
Yeterli, donanımlı ve kaliteli bir eğitim verildiği takdirde yüksek işlevli otizmli çocukların tamamını kurtarabildiklerini vurgulayan Tekin, “Bununla birlikte orta seviyedeki çocukların hayatlarına kalite getirebiliriz ama ağır vakalarda pek sonuç alınamıyor. Yüz orfoz kuralı diye bir kural var. 4 yaşından sonra kullanılamayan beyin hücreleri ölmeye başlıyor. Beyin hücrelerini kullandıkça beynin potansiyelini arttırmış oluyoruz. Bu da çocuğun potansiyelini arttırıyor. Potansiyel arttığından dolayı çocuğun kurtulma şansı yükselir. Otizmli bir çocuk 10 yaşına gelmişse ve beyin hücrelerinin çoğunu kaybetmiş ve ağır vaka ise kurtulma şansı çok çok düşüktür” diye konuştu.
“İhtiyaca göre program uyguluyoruz”
Modele başlayan çocukların öncelikle ihtiyaçlarını belirledikleri, daha sonra ise ailesi ile birlikte bir program yapıldığını anlatan Tekin, şunları kaydetti:
“Ailenin talebi doğrultusunda biz eğitime başlıyoruz. 4 ay sonra çocuğu bir kez daha bir değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Çocuğun bu 4 aylık zaman dilimi içerisinde bizden ne kadar öğrendiği hangi birimde ne kadar öğrenme hızıyla yol aldığını tespit edip bunu aileyle paylaşıyoruz. Buna göre ikinci bir B planıyla eğitime devam ediyoruz. Kısacası beyni ele alıyor ve beynin gelişim haritasını ortaya koyuyor, hangi gelişim lobunun ne kadar eksik olduğunu, yaşına paralel olarak ne kadar geride olduğu tespit ediyoruz ve ihtiyaca göre de bir program yapıyoruz. Ondan sonra müdahale başlıyor. Beyin kurtarıldığı zaman diğer bütün gelişim alanları zaten kendiliğinden gelişecektir. Yani, çocuk öz bakım anlamını bilmezse öz bakımını yapamaz. Bir el yıkamanın anlamını bilmezse bunu gerçekleştiremez diye düşünüyoruz.”
“Elimizi taşın altına koymalıyız”
İspanya’da dil konuşma uzmanlığı ile ilgili master yaparken okula ara verdiğini ve Diyarbakır’a döndüğünü dile getiren Tekin, bu toprakların bir insanı olarak batı ülkelerinde çalışmak yerine elini taşın altına koyarak, burada bir ilki gerçekleştirmeyi amaçladığını aktardı. Otizm konusunun ilgisi çektiğini vurgulayan Tekin, şu bilgileri verdi:
“Araştırmalar yaptığımda özellikle bölgede çok şeyler yapabileceğimizi gördüm ve bunu yaparken her bilimsel konuda olduğu gibi bir fizibilite çalışması olması gerekiyor. Ben bunu tercih ettim. Bir ispatlama çalışması yaptım. Birkaç yıl içerisinde özel çocuklar aldım ve o çocukları geliştirmeye çalıştım. Şunu gördüm ki benim bu çocuklara öğrettiğim, fayda sağladığım hız, konuları işleyişim ve sonuç almam, çevreye göre neredeyse bin kat kadar daha fazla. Bunun üzerine biraz daha yoğunlaştım ve bunu bir model haline getirdim. Şimdi modelin de ispatını yapmış olduk. Bu merkezde 10 aydır aktif olarak bu modeli uyguluyoruz. Bu 10 aylık zaman diliminde 4 aylık periyotlarla çocuk değerlendiriliyor. Çocuk ilk önce geldiğinde ailelerin izniyle videoya alıyoruz. Baktığımızda bu modelin ne kadar başarılı olduğunu gördük. Konuşamayan çocuk konuşur hale geldi. Algısı olmayan, yani ‘kızım bana bir bardak ver’ dendiği zaman, seslenildiği zaman adına bile tepki vermeyen, annesini tanımayan, kişileri ayırt edemeyen çocuğun algısı açılmış, bizimle oyun oynuyor. Duygularını ifade etmeye başlıyor. Biz bunları gördükçe daha da heyecanlanıyoruz, çalışmamıza daha bir sarılıyoruz. Bu şekilde iyileşen onlarca çocuğumuz var. Çocukların her biri kendi başına özel bir hikayeye sahiptir. 4 yaşındaki çocuklarımız arabaları öğrenmiş kendiliğinden, markalara merak salmış. Geliştirmiş olduğumuz çocuğa artık sen buradasın demiyoruz. Takibini yapıyoruz. Bir hücreyi bile uyandırabilirsek, bu bizim için kardır. Bu mantıkla hareket ediyoruz. Çocuğa kendi elinin farkına varması, dilinin farkına varması, vücut organlarının kullanılması ile ilgili çok yoğun fırsatlar verdirtiyoruz. Bu da çocuğu bir noktadan çok iyi bir noktaya taşıyabiliyor. Modelimizi, Türk Patent Enstitüsü’ne başvurumuzu yaptık. Aynı zamanda noterden de onaylattırdık. O anlamda çok gururluyum, mutluyum. En azından bir şeyler yaptığımı hissediyorum. Sadece ‘otizmin farkındayım’ sloganlarının yetmediğini düşünüp aktif bir rol oynamamız gerektiğini düşünüyorum. Hiçbir anne ve baba kendi çocuğundan utanmamalı. Çocuklarını saklamamalılar. Çocuklarını sakladıkları takdirde eğitimlerinden mahrum kalabilirler. Çocuk eğitimden mahrum kalıp kritik yaş dönemini atlatırsa asla geri dönüşü olmayan bir zarara yol açabilir. Lütfen kendi çocuklarınızın önünü kapatmayın. Geleceğini karartmayın. Çocuğunuzla gurur duymalısınız. Çünkü çocuğunuz zihinsel engelli değil. Öyle olsa bile çocuğunuzla gurur duymalısınız. Çünkü çocuğunuz farklılıktır. Farklı bir beyin yapısına sahiptir. Sizin gibi olmayabilir. Farklı olmak bir eksiklik değildir ve otizm bir hastalık değildir. İlaç ve kimyasal müdahaleler gibi kısa yollar kesinlikle otizmi iyileştirmez. Kendimizi kandırmamamız lazım. Bir çocuğu ata bindirerek onu konuşturamayız. O sadece bir etkinliktir. Ya da çocuğa bitki suyunu içirerek çocuğu asla kurtaramayız. Otizmin tek çaresi yoğunlaştırılmış ve kaliteli, interdisipliner bir ekibin yapacağı bir eğitimdir. Çocuğu sadece bir kişiye teslim etmeyin. O çocuğun sadece bir parçasını ele alabilir.”