Sözcü Kalın'dan Algı Operasyonlarına Net Cevap
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Büyükelçi İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin yapılan “Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olacak” eleştirisine cevap vererek, bu eleştirinin kafa bulandırmaya yönelik algı operasyonu olduğunu söyledi. Kalın, “Bu millete saygısızlıktır, bakın oy sandığında oyunu verecek olan millettir” dedi.
TGRT Haber televizyonunda Gündem Özel programında İhlas Haber Ajansı ve TGRT Haber Ankara Temsilcisi Batuhan Yaşar’ın sorularına cevap veren Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, yapılan bazı eleştirilerin kafa bulandırmaya yönelik algı operasyonu olduğunu kaydederek, “Tayyip Erdoğan’dan sonra delinin biri geçerse ne olacak” eleştirisine, “Bu millete saygısızlıktır, bakın oy sandığında oyunu verecek olan millettir. Yani bu yeni sistemde de o sistemin başına kimin geçeceğine karar verecek olan millettir” ifadeleriyle cevap verdi.
Avrupa’nın taraflı yaklaşımlarına da dikkat çeken Kalın, “Önde gelen Avrupa basınının yayınlarına bir bakın, öngörülerde bulunuyorlar, tahminlerde bulunuyorlar, inanın geriye doğru bakın neredeyse tamamında yanıldılar. Genel seçimlerde yanıldılar, yerel seçimlerde yanıldılar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yanıldılar ve bu referandumda da yanılacaklar” diye konuştu.
“MİLLETİN BASİRETİNİ, İRADESİNİ DE HAFİFE ALAN BİR YAKLAŞIM TARZI VAR”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin merak edilen sorulara cevap veren İbrahim Kalın, “Güçlü liderliğin yanında güçlü ve iyi işleyen bir sistem. Bu ikisi bir araya geldiğinde Türkiye’nin önünü kesebilecek hiçbir güç olmaz. Şu ana kadar Cumhurbaşkanımızın siyasi karizmasıyla, liderliği ile yürüyen bu sürece birde güçlü, etkin, hızlı işleyen bir sistemi bir araya getirdiğinizde Türkiye çok daha hızlı büyüyecek, 2023 hedeflerine, 2053 hedeflerine, 2071 hedefleri hızlı bir şekilde olacak” dedi.
“Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olacak” sorusuna cevap veren İbrahim Kalın, “Bunu iki şekilde cevaplamak mümkün. Bir; şuanda Başbakanın zaten elinde muazzam yetkiler var, dolayısıyla aynı şey Başbakan iççin söylenebilir. Şuan ki Cumhurbaşkanı içinde söylenebilir. Mevcut sistemle ilgili bu soru sorulmuyor, ama ‘Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olur.’ Bence biraz kafa bulandırmaya dönük bir algı operasyonu. Ona Cumhurbaşkanımız en güzel cevabı verdi, ‘millet ne derse o olur.’ Bence burada milletin basiretini, iradesini de hafife alan bir yaklaşım tarzı var. ‘Delinin biri geçerse ne olacak’ diyorlar. Bu millete saygısızlıktır, bakın oy sandığında oyunu verecek olan millettir. Yani bu yeni sistemde de o sistemin başına kimin geçeceğine karar verecek olan millettir. Biz hep şunu söylüyoruz, milletten korkmayın, milletin iradesinden korkmayın. Karar da, söz de milletin. Batı’nın da anlamadığı, anlamak istemediği şeylerden bir tanesi bu” diye konuştu.
“OBJEKTİF GERÇEKLERİ ORTAYA KOYMAKTAN ZİYADE TARAFLI, ALGI OPERASYONU YAPIYORLAR”
Avrupa basınında özellikle son 1,5 aydır referandum konusu ile ilgili yapılan yayınları bakıldığında açıkça taraf tutulduğunu kaydeden Kalın, “Açıkça söylüyorlar ‘hayır’ oyu verin diye. Niye bu operasyonu yapıyorlar, bununla bir mesafe alabileceklerini mi sanıyorlar? Demek ki bu milleti anlamamışlar. Türkiye’nin gerçeklerini, dinamiklerini hiç anlamamışlar. Bazen gazeteci ve akademisyen arkadaşlara söylüyorum, mesela önde gelen Avrupa basınının yayınlarına bir bakın, öngörülerde bulunuyorlar, tahminlerde bulunuyorlar, inanın geriye doğru bakın neredeyse tamamında yanıldılar. Genel seçimlerde yanıldılar, yerel seçimlerde yanıldılar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yanıldılar ve bu referandumda da yanılacaklar. Gazetecilik mesleği açısından ya da analistlik açısından baktığımızda ortada ciddi mesleki zaaf var. Demek ki yanlı bakıyorlar. Objektif gerçekleri ortaya koymaktan ziyade taraflı, algı operasyonu yapıyorlar. Çok açıktan yapıyorlar bunu. Oylarının rengini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bence vatandaşımız bu oyunu görüyor. Avrupa’daki seçmenlerimiz de, Türkiye’deki vatandaşlarımızda bu oyunu çok açık net bir şekilde görüyor. İşin ilginç tarafı şu, Avrupalı bazı siyasiler bize diyorlar ki ‘Türkiye’nin meselelerini Avrupa’ya taşımayın.’ Bu yapılanları baktığınızda kim taşıyor, siz açıkça taraf oluyorsunuz. Referandumda siz oy kullanmayacaksınız, Türk milleti kullanacak. Bunun neticesini Türk seçmeni belirleyecek, siz belirlemeyeceksiniz. Diyebilirsiniz ‘bizim bir görüşümüz var.’ Diye. Eğer sizin görüşünüz varsa, bunu açık ediyorsanız tarafınız demektir. Türkiye’deki bir tartışmada, bir referandumda, bir halk oylamasında siz tarafsınız. O zaman gelip bize ‘Türkiye’nin meselelerini Avrupa’ya taşımayın’ falan demeyin. Avrupa’ya baktığınız zaman itibar gösterilen, öne çıkartılan, alan açılan aktörler kimler? Ne kadar Türkiye karşıtı, Erdoğan karşıtı grup, örgüt, dernek varsa bunları alan açılıyor. Baktığınız zaman onlarca PKK’nın, FETÖ’nün, DHKP-C’nin yapılanmaları, açık, kapalı, gizli, yeraltı, yerüstü, örgütü hücreleri, örgütleri Avrupa’nın her yerinde cirit atıyorlar. Bunun tersini biz yapsaydık Türkiye’de, Almanya, Hollanda karşıtı, İsveç, İsviçre karşıtı bir takım örgütlerin, şahısların Türkiye’de böyle faaliyet göstermesine göz yumsaydık, hatta bunları dolaylı olarak destekleseydik Avrupa’nın tepkisi ne olurdu?” şeklinde konuştu.
“VATANDAŞIN DEVLETE, BÜROKRATLARA ULAŞMASI GEÇMİŞLE KIYAS KABUL EDİLMEYECEK KADAR İYİ NOKTADA”
Batuhan Yaşar’ın yeni sistemde bürokrasinin nasıl hızlanacağı yönündeki sorusuna cevap veren Kalın, “Bundan en çok mustarip olan Cumhurbaşkanımızın kendisidir. Bürokratik oligarşiden sık sık şikayet eder. Çünkü Tayyip Erdoğan siyasi lider olarak bir işi başlattığı zaman mutlaka neticelenmesi için takip eden bir liderdir. Herkese tavsiyesidir. Hatta Pınarhisar Hapishanesi’nden mektup yazdığında, kendisine yüzlerce mektuplar yazıldığında, kendisi de fırsat bulduğunda mektuplar yazıyordu. Hatta bazen biz yurt dışı seyahatlerine gittiğimizde mesela kendisine mektup gönderilmiş bir vatandaşımız o mektubu getiriyor, ‘bana o zaman şöyle bir cevap yazmıştınız’ diye. Altında yazdığı bir şey vardır, ‘düşün, çalış, yap, takip et’ gibi bir şey. En önemli maddelerden bir tanesi ‘takip et, neticelendir.’ Bazen bakıyorsunuz, bu üçüncü köprüdür, havaalanıdır, Avrasya, Marmaray’dır, büyük projelere baktığınızda kağıt üstünde yürüyor gibi görünüyor. Realiteye baktığınızda niye yürümüyor, bürokrasi bir sürü engel getiriyor. Bürokrasinin işi bunların önünü açmak, işleri hızlandırmak olmalı. Siyasi iradenin ortaya koyduğu vizyonu hayata geçirmek, tersi değil. Bürokrasinin kendi önceliklerini siyasi iradeye giydirmesi değildir. Doğru olan hiyerarşik ilişki, siyasi iradenin ortaya koyduğu hedefleri hayata geçirmektir. Çünkü milletten bunun için yetki alan siyasi iradedir. Bürokrasiyi de oraya getiren yine siyasi iradedir, işler yürümediği zaman hesabı verecek olan yine siyasi iradedir. Dolayısıyla burada hızlı karar alma mekanizmalarının hayata geçmesi, ekonomi ile ilgili, yatırımlarla ilgili, vatandaşın temel meseleleri ile ilgili çok ciddi bir rahatlık sağlayacak. Çünkü yönetim yetkisini tek bir elde topluyorsunuz. Daha etkin bir yönetim şekli nasıl sağlanır, daha şeffaf, üretime dayalı bir bürokrasiyi nasıl, bu bürokrasiyi ortadan kaldıralım anlamında değil ama devletin işlerini daha etkin nasıl yapabilir Geçmişe göre baktığınız zaman vatandaşın devlete ulaşması, bürokratlara ulaşması geçmişle kıyas kabul edilmeyecek kadar iyi noktada. Ama tabii ki eksiklerimiz var, atılacak adımlar var, bu da onlardan bir tanesi. Eskilerin çok güzel bir tabir var, ‘Kem alet ile kemalat olmaz’ derler. Yani elinizdeki enstrümanlar kötüyse, eksikse, bununla kemalata ulaşamazsınız, elinizdeki enstrümanlarında iyi olması lazım, doğru olması lazım. Siyasi irade göreve geldiği zaman bunu bürokrasi ile yapacak, bunu ekonomi ile yapacak, özel sektörle yapacak, diğer kurumlarla vesaire yapacak ve bunu yapabilmesi için, millete verdiği sözleri yerine getirebilmesi için etkin bir yönetim. 16 Nisan’da aslında biz bunu da oyluyor olacağız. İşin özü, daha etkili, daha güçlü, daha şeffaf, daha hızlı karar verebilen bir yönetim şekli” ifadelerini kullandı.
“YÖNETİMİN DE KENDİNİ YENİLEMESİ, İDARE YAPISININ DA DAHA DİNAMİK BİR HALE GELMESİ LAZIM”
Yönetim sisteminin değişmesi ile rejimin değişeceği yönünde bir algı operasyonu yapıldığını da belirten Kalın, “Bu bir rejim sorunu falan değil. Birileri oradan girmeye çalıştı. Rejimin adı bellidir, cumhuriyettir. Bunun kararı 1923’te verilmiş ve bu konu kapatılmıştır. Cumhuriyet rejimini biz milletin iradesine dayalı, demokratik, her türlü vesayetten kurtarılmış bir yapı haline nasıl getireceğiz, temel soru bu. Biz cumhuriyete geçtikten sonra demokrasi tarihimizde çok inişli çıkışlı yıllar oldu. 1950’ye kadar tek parti yönetimi vardı, 1950’den sonra çok partili hayata geçtik, 1960’da darbe ile kesintiye uğradı. Ondan sonra o koalisyon hükümetleri, darbeler ardı ardına, Türkiye’ye neler neler kaybettirdi. Şu anda bizim kişi başına düşen gelirimiz 10 bin 800 dolara çıktı. Geçmişte bu kayıplar olmasaydı, hatta hatta bu 14-15 yıllık AK Parti iktidarları döneminde, bu daha etkin yönetim mekanizmaları daha erken hayata geçirilseydi bizim bugün kişi başına düşen milli gelirimiz 20 bin doların üzerinde olurdu. Birçok şey telafi edildi hamdolsun ama bizim daha yapacak çok işimiz var. Türkiye dinamik bir ülke, 80 milyon nüfusuyla, genç nüfusuyla istihdam yaratmanız lazım. Bazen soruyorlar ya ‘şu andaki mevcut yetkilerle neyi yapamadığınız da şimdi bu yeni yetkiler istiyorsunuz’ diye, çok şey yaptık, 14 yılda yapılanları küçümsememek lazım ama daha iyisini yapmak her zaman mümkündür. Bunun için de yönetimin de kendini yenilemesi, idare yapısının da daha dinamik bir hale gelmesi lazım” dedi.
(Derya Yetim - Zeynep Babacan - Caner Ünver /İHA)
Kaynak: İHA
Avrupa’nın taraflı yaklaşımlarına da dikkat çeken Kalın, “Önde gelen Avrupa basınının yayınlarına bir bakın, öngörülerde bulunuyorlar, tahminlerde bulunuyorlar, inanın geriye doğru bakın neredeyse tamamında yanıldılar. Genel seçimlerde yanıldılar, yerel seçimlerde yanıldılar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yanıldılar ve bu referandumda da yanılacaklar” diye konuştu.
“MİLLETİN BASİRETİNİ, İRADESİNİ DE HAFİFE ALAN BİR YAKLAŞIM TARZI VAR”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin merak edilen sorulara cevap veren İbrahim Kalın, “Güçlü liderliğin yanında güçlü ve iyi işleyen bir sistem. Bu ikisi bir araya geldiğinde Türkiye’nin önünü kesebilecek hiçbir güç olmaz. Şu ana kadar Cumhurbaşkanımızın siyasi karizmasıyla, liderliği ile yürüyen bu sürece birde güçlü, etkin, hızlı işleyen bir sistemi bir araya getirdiğinizde Türkiye çok daha hızlı büyüyecek, 2023 hedeflerine, 2053 hedeflerine, 2071 hedefleri hızlı bir şekilde olacak” dedi.
“Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olacak” sorusuna cevap veren İbrahim Kalın, “Bunu iki şekilde cevaplamak mümkün. Bir; şuanda Başbakanın zaten elinde muazzam yetkiler var, dolayısıyla aynı şey Başbakan iççin söylenebilir. Şuan ki Cumhurbaşkanı içinde söylenebilir. Mevcut sistemle ilgili bu soru sorulmuyor, ama ‘Tayyip Erdoğan’dan sonra ne olur.’ Bence biraz kafa bulandırmaya dönük bir algı operasyonu. Ona Cumhurbaşkanımız en güzel cevabı verdi, ‘millet ne derse o olur.’ Bence burada milletin basiretini, iradesini de hafife alan bir yaklaşım tarzı var. ‘Delinin biri geçerse ne olacak’ diyorlar. Bu millete saygısızlıktır, bakın oy sandığında oyunu verecek olan millettir. Yani bu yeni sistemde de o sistemin başına kimin geçeceğine karar verecek olan millettir. Biz hep şunu söylüyoruz, milletten korkmayın, milletin iradesinden korkmayın. Karar da, söz de milletin. Batı’nın da anlamadığı, anlamak istemediği şeylerden bir tanesi bu” diye konuştu.
“OBJEKTİF GERÇEKLERİ ORTAYA KOYMAKTAN ZİYADE TARAFLI, ALGI OPERASYONU YAPIYORLAR”
Avrupa basınında özellikle son 1,5 aydır referandum konusu ile ilgili yapılan yayınları bakıldığında açıkça taraf tutulduğunu kaydeden Kalın, “Açıkça söylüyorlar ‘hayır’ oyu verin diye. Niye bu operasyonu yapıyorlar, bununla bir mesafe alabileceklerini mi sanıyorlar? Demek ki bu milleti anlamamışlar. Türkiye’nin gerçeklerini, dinamiklerini hiç anlamamışlar. Bazen gazeteci ve akademisyen arkadaşlara söylüyorum, mesela önde gelen Avrupa basınının yayınlarına bir bakın, öngörülerde bulunuyorlar, tahminlerde bulunuyorlar, inanın geriye doğru bakın neredeyse tamamında yanıldılar. Genel seçimlerde yanıldılar, yerel seçimlerde yanıldılar, Cumhurbaşkanlığı seçiminde yanıldılar ve bu referandumda da yanılacaklar. Gazetecilik mesleği açısından ya da analistlik açısından baktığımızda ortada ciddi mesleki zaaf var. Demek ki yanlı bakıyorlar. Objektif gerçekleri ortaya koymaktan ziyade taraflı, algı operasyonu yapıyorlar. Çok açıktan yapıyorlar bunu. Oylarının rengini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bence vatandaşımız bu oyunu görüyor. Avrupa’daki seçmenlerimiz de, Türkiye’deki vatandaşlarımızda bu oyunu çok açık net bir şekilde görüyor. İşin ilginç tarafı şu, Avrupalı bazı siyasiler bize diyorlar ki ‘Türkiye’nin meselelerini Avrupa’ya taşımayın.’ Bu yapılanları baktığınızda kim taşıyor, siz açıkça taraf oluyorsunuz. Referandumda siz oy kullanmayacaksınız, Türk milleti kullanacak. Bunun neticesini Türk seçmeni belirleyecek, siz belirlemeyeceksiniz. Diyebilirsiniz ‘bizim bir görüşümüz var.’ Diye. Eğer sizin görüşünüz varsa, bunu açık ediyorsanız tarafınız demektir. Türkiye’deki bir tartışmada, bir referandumda, bir halk oylamasında siz tarafsınız. O zaman gelip bize ‘Türkiye’nin meselelerini Avrupa’ya taşımayın’ falan demeyin. Avrupa’ya baktığınız zaman itibar gösterilen, öne çıkartılan, alan açılan aktörler kimler? Ne kadar Türkiye karşıtı, Erdoğan karşıtı grup, örgüt, dernek varsa bunları alan açılıyor. Baktığınız zaman onlarca PKK’nın, FETÖ’nün, DHKP-C’nin yapılanmaları, açık, kapalı, gizli, yeraltı, yerüstü, örgütü hücreleri, örgütleri Avrupa’nın her yerinde cirit atıyorlar. Bunun tersini biz yapsaydık Türkiye’de, Almanya, Hollanda karşıtı, İsveç, İsviçre karşıtı bir takım örgütlerin, şahısların Türkiye’de böyle faaliyet göstermesine göz yumsaydık, hatta bunları dolaylı olarak destekleseydik Avrupa’nın tepkisi ne olurdu?” şeklinde konuştu.
“VATANDAŞIN DEVLETE, BÜROKRATLARA ULAŞMASI GEÇMİŞLE KIYAS KABUL EDİLMEYECEK KADAR İYİ NOKTADA”
Batuhan Yaşar’ın yeni sistemde bürokrasinin nasıl hızlanacağı yönündeki sorusuna cevap veren Kalın, “Bundan en çok mustarip olan Cumhurbaşkanımızın kendisidir. Bürokratik oligarşiden sık sık şikayet eder. Çünkü Tayyip Erdoğan siyasi lider olarak bir işi başlattığı zaman mutlaka neticelenmesi için takip eden bir liderdir. Herkese tavsiyesidir. Hatta Pınarhisar Hapishanesi’nden mektup yazdığında, kendisine yüzlerce mektuplar yazıldığında, kendisi de fırsat bulduğunda mektuplar yazıyordu. Hatta bazen biz yurt dışı seyahatlerine gittiğimizde mesela kendisine mektup gönderilmiş bir vatandaşımız o mektubu getiriyor, ‘bana o zaman şöyle bir cevap yazmıştınız’ diye. Altında yazdığı bir şey vardır, ‘düşün, çalış, yap, takip et’ gibi bir şey. En önemli maddelerden bir tanesi ‘takip et, neticelendir.’ Bazen bakıyorsunuz, bu üçüncü köprüdür, havaalanıdır, Avrasya, Marmaray’dır, büyük projelere baktığınızda kağıt üstünde yürüyor gibi görünüyor. Realiteye baktığınızda niye yürümüyor, bürokrasi bir sürü engel getiriyor. Bürokrasinin işi bunların önünü açmak, işleri hızlandırmak olmalı. Siyasi iradenin ortaya koyduğu vizyonu hayata geçirmek, tersi değil. Bürokrasinin kendi önceliklerini siyasi iradeye giydirmesi değildir. Doğru olan hiyerarşik ilişki, siyasi iradenin ortaya koyduğu hedefleri hayata geçirmektir. Çünkü milletten bunun için yetki alan siyasi iradedir. Bürokrasiyi de oraya getiren yine siyasi iradedir, işler yürümediği zaman hesabı verecek olan yine siyasi iradedir. Dolayısıyla burada hızlı karar alma mekanizmalarının hayata geçmesi, ekonomi ile ilgili, yatırımlarla ilgili, vatandaşın temel meseleleri ile ilgili çok ciddi bir rahatlık sağlayacak. Çünkü yönetim yetkisini tek bir elde topluyorsunuz. Daha etkin bir yönetim şekli nasıl sağlanır, daha şeffaf, üretime dayalı bir bürokrasiyi nasıl, bu bürokrasiyi ortadan kaldıralım anlamında değil ama devletin işlerini daha etkin nasıl yapabilir Geçmişe göre baktığınız zaman vatandaşın devlete ulaşması, bürokratlara ulaşması geçmişle kıyas kabul edilmeyecek kadar iyi noktada. Ama tabii ki eksiklerimiz var, atılacak adımlar var, bu da onlardan bir tanesi. Eskilerin çok güzel bir tabir var, ‘Kem alet ile kemalat olmaz’ derler. Yani elinizdeki enstrümanlar kötüyse, eksikse, bununla kemalata ulaşamazsınız, elinizdeki enstrümanlarında iyi olması lazım, doğru olması lazım. Siyasi irade göreve geldiği zaman bunu bürokrasi ile yapacak, bunu ekonomi ile yapacak, özel sektörle yapacak, diğer kurumlarla vesaire yapacak ve bunu yapabilmesi için, millete verdiği sözleri yerine getirebilmesi için etkin bir yönetim. 16 Nisan’da aslında biz bunu da oyluyor olacağız. İşin özü, daha etkili, daha güçlü, daha şeffaf, daha hızlı karar verebilen bir yönetim şekli” ifadelerini kullandı.
“YÖNETİMİN DE KENDİNİ YENİLEMESİ, İDARE YAPISININ DA DAHA DİNAMİK BİR HALE GELMESİ LAZIM”
Yönetim sisteminin değişmesi ile rejimin değişeceği yönünde bir algı operasyonu yapıldığını da belirten Kalın, “Bu bir rejim sorunu falan değil. Birileri oradan girmeye çalıştı. Rejimin adı bellidir, cumhuriyettir. Bunun kararı 1923’te verilmiş ve bu konu kapatılmıştır. Cumhuriyet rejimini biz milletin iradesine dayalı, demokratik, her türlü vesayetten kurtarılmış bir yapı haline nasıl getireceğiz, temel soru bu. Biz cumhuriyete geçtikten sonra demokrasi tarihimizde çok inişli çıkışlı yıllar oldu. 1950’ye kadar tek parti yönetimi vardı, 1950’den sonra çok partili hayata geçtik, 1960’da darbe ile kesintiye uğradı. Ondan sonra o koalisyon hükümetleri, darbeler ardı ardına, Türkiye’ye neler neler kaybettirdi. Şu anda bizim kişi başına düşen gelirimiz 10 bin 800 dolara çıktı. Geçmişte bu kayıplar olmasaydı, hatta hatta bu 14-15 yıllık AK Parti iktidarları döneminde, bu daha etkin yönetim mekanizmaları daha erken hayata geçirilseydi bizim bugün kişi başına düşen milli gelirimiz 20 bin doların üzerinde olurdu. Birçok şey telafi edildi hamdolsun ama bizim daha yapacak çok işimiz var. Türkiye dinamik bir ülke, 80 milyon nüfusuyla, genç nüfusuyla istihdam yaratmanız lazım. Bazen soruyorlar ya ‘şu andaki mevcut yetkilerle neyi yapamadığınız da şimdi bu yeni yetkiler istiyorsunuz’ diye, çok şey yaptık, 14 yılda yapılanları küçümsememek lazım ama daha iyisini yapmak her zaman mümkündür. Bunun için de yönetimin de kendini yenilemesi, idare yapısının da daha dinamik bir hale gelmesi lazım” dedi.
(Derya Yetim - Zeynep Babacan - Caner Ünver /İHA)