ANALİZ - Suriye Satrancında Değişen Dengeler Ve İttifaklar
Suriye savaşında sürekli değişen dengeler ve günlük ittifaklar baş döndürücü bir hal almış durumda Son manevralarda herkes birbirine karşı mesaj veriyor: ElBab’a kadar inen Türkiye’nin bundan sonraki hedefinin Münbiç olacağının deklere edilmesi üzerine ABD askerleri Münbiç’te konuşlanarak Türkiye’ye mesaj veriyor Rusya ise rejim güçlerini elBab’ın güneyinden Münbiç sınırlarına gönderip elArîme’de bir tampon oluşturarak Türkiye’ye daha fazla ilerlememesi konusunda mesaj veriyor Suriye’de Türkiye için en tehlikeli senaryo, ABD ile Rusya’nın tıpkı 1916 SykesPicot’da İngiltere ile Fransa’nın anlaştıkları gibi Suriye hususunda anlaşmış olabilecekleri.
İSTANBUL -CENGİZ TOMAR- Altıncı yılını dolduran Suriye savaşı giderek ilginç bir hal almakta. Sürekli değişen dengeler ve günlük ittifaklar, Suriye’yi yakından takip eden bizlerin bile başını döndürürken, dünyanın kafası iyice karışmış durumda. Son bir iki haftalık gelişmeler dahi yeterince baş döndürücü. Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’yla (ÖSO) birlikte gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı harekâtıyla el-Bâb’ı DAEŞ’ten temizlemesi, ABD’nin Türk ordusuyla ÖSO’nun Rakka operasyonuna katılımı konusunda ayak diretmesi ve hâlâ YPG/PYD ile ittifakını sürdürmesi üzerine Türkiye’nin ilk hedefin Münbiç olduğunu açıklamasının ardından, Münbiç’te Suriye savaşının iki büyük rakibi olan ABD ve Rusya’nın bayrakları neredeyse yanyana dalgalanmaya başladı. Rusya destekli Suriye ordusu hem el-Bâb’ın güneyinden, Tâdif üzerinden Münbiç’e doğru yönelerek ÖSO ve Türk ordusunun önünü keserken Münbiç merkezini elinde tutan PYD/YPG ağırlıklı SDG (Suriye Demokratik Güçleri) el-Arîme’yi Esed rejimi güçlerine bırakarak Münbiç’in batısında Türkiye destekli ÖSO’ya karşı bir tampon bölge oluşturdu. Aynı esnada ABD de ‘caydırıcı ve güvence verici’ tedbirler kapsamanında Münbiç’te konuşlanmaktaydı. Yazının kaleme alındığı günlerde ise Antalya’da Türk, ABD ve Rus genel kurmay başkanları, kendileri ve sahadaki vekilleri (ÖSO, PYD/YPG ile Suriye rejimi) adına, herhangi bir çatışma yaşanmaması için bir koordinasyon toplantısı yapmaktaydı.
Bu son manevralarda herkes birbirine karşı mesaj veriyor aslında. ABD’ye rağmen Rusya ile anlaşarak el-Bab’a kadar inen Türkiye’nin bundan sonraki hedefinin Münbiç olacağının deklere edilmesi üzerine ABD askerleri Münbiç’te konuşlanarak Türkiye’ye mesaj verirken, Rusya da rejim güçlerini el-Bab’ın güneyinden Münbiç sınırlarına gönderip el-Arîme’de bir tampon oluşturarak Türkiye’ye daha fazla ilerlememesi konusunda mesaj veriyordu. ABD’nin Suriye savaşından yüzüstü bıraktığı Türkiye’nin Rusya ile anlaşarak bir denge politikası izlemesi karşısında, iki büyük güç olan ABD ve Rusya da Kürt politikasını Türkiye’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanarak bir med-cezir hareketine yol açıyordu. YPG/PYD ise Türkiye’nin baskısı karşısında hem ABD hem de Rusya ile aynı anda anlaşıp bu med-cezir hareketine katılarak kendisine bir alan açmaya çalışıyor. Bu arada Suriye rejimi, çatışan taraflar arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanan fırsatlardan istifade ile elinde tuttuğu toprakları artırıyor.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız son bir iki haftada gerçekleşen oldukça karmaşık gelişmeler, aslında Suriye savaşının başlangıcından beri denge ve ittifaklarının ne kadar değiştiğinin bir göstergesi. Hafızamızı tazelemek amacıyla, savaşın başından beri değişen dengelere bir göz atmak yerinde olur: Bundan 6 yıl önce savaş başladığında Rusya ve İran Suriye rejimin yanında saf tutmuş, Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD ise muhaliflerin tarafında yer almıştı. Ancak ABD özellikle İsrail için tehlike oluşturabilecek kimyasal silah tehlikesi ortadan kalktıktan sonra ve Esed’den sonra Suriye’de Müslüman Kardeşler benzeri bir yönetimin çıkma tehlikesi karşısında, Türkiye’yi ortada bırakarak sahadan çekildi. Bütün bunlara rağmen, 2015 yılında rejimin zor durumda kalması üzerine Rusya’nın doğrudan savaşa girmesiyle dengeler tamamen değişti. Savaşın uzamasıyla birlikte sahada radikalleşen gruplara, devlet nizamının bir türlü kurulamadığı Iraklı gruplarla yabancı savaşçıların da katılmasıyla DAEŞ, Irak ve Suriye’de geniş bir coğrafyaya hükmederek devletimsi bir yapı tesis edip hilafetini ilan etmişti. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mottosuyla hareket eden rejim ise sahada bazen DAEŞ bazen de PYD/YPG ile ittifak kurmaktaydı. Nitekim Rusya destekli rejim ile PYD/YPG’nin son işbirliği de aslında bunun açık bir göstergesi.
Son gelişmeler Suriye meselesinde yeni ittifakların oluştuğunu ihsas ettiriyor. Türkiye’nin sunmuş olduğu iki alternatifli Rakka planı yerine, ABD’nin Musul’da uyguladığı bir planın benzerini tatbik etmek istediği anlaşılıyor. Yapılan itirazlar nedeniyle DAEŞ’e karşı operasyon esnasında Haşdü Şa’bi’nin Musul merkezine girmemesi hususunda anlaşıldığı gibi, Türkiye’yi PYD/YPG güçleriyle Rakka üzerine yürümek hususunda ikna etmeye çalışacağı öngörülüyor. Ancak Türkiye en yüksek perdeden bunu reddetmiş durumda.
Suriye’de Türkiye için en tehlikeli senaryo, ABD ile Rusya’nın tıpkı 1916 Sykes-Picot’da İngiltere ile Fransa’nın anlaştıkları gibi Suriye hususunda anlaşmış olabilecekleri. Zira Rusya ve Esed rejimi, Suriye’nin ‘Faydalı Suriye” (La Syrie Utile; Suriyye el-Musağğara) olarak adlandırılan Batı bölgelerinde, İdlib hariç büyük oranda hakimiyet kurmuş durumda. Rusya böylece Akdeniz kıyısındaki üslerini ebedi olarak garantiledi. Buna karşılık ABD’nin de PYD/YPG ile anlaşarak Kuzey-Doğu Suriye’de Kürt bölgesinde tesis edeceği üsler vasıtasıyla İncirlik’e olan ihtiyacını minimize etmeye çalışabileceği akla gelebilir. ABD’nin 1990’lı yıllardan itibaren bu bölgede bir Kürt kuşağı kurulması hususunda göstermiş olduğu gayret (36. Paralel, Çekiç Güç vs.) düşünülürse Irak’tan sonra Suriye’de de dizinin ikinci bölümü olarak aynı senaryonun uygulamaya konulmuş olduğu düşünülebilir. Son iki haftada hem ABD güçlerinin Münbiç’te bayrak göstermesi hem de Türkiye’nin “hedefimiz Münbiç” açıklaması sonrasında Rusya’nın Münbiç’in batısını rejim vasıtasıyla himaye altına alması ve bayrak dikmesi böyle bir anlaşmanın yapılmış olabileceğini akla getiriyor.
Şayet böyle bir anlaşma yapılmışsa, şimdilik bilmediğimiz noktalar, Rakka’nın ve DAEŞ’ten temizlenecek diğer yerlerin kimin müstakbel nüfuz alanı olacağı ve eğer Türkiye’nin Rakka ve Münbiç’te önü kapanırsa Batıya dönerek Afrin Kantonu’na yönelip yönelmeyeceği?
[Ortadoğu siyasi tarihi ve uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Prof. Dr. Cengiz Tomar Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]
Kaynak: AA
Bu son manevralarda herkes birbirine karşı mesaj veriyor aslında. ABD’ye rağmen Rusya ile anlaşarak el-Bab’a kadar inen Türkiye’nin bundan sonraki hedefinin Münbiç olacağının deklere edilmesi üzerine ABD askerleri Münbiç’te konuşlanarak Türkiye’ye mesaj verirken, Rusya da rejim güçlerini el-Bab’ın güneyinden Münbiç sınırlarına gönderip el-Arîme’de bir tampon oluşturarak Türkiye’ye daha fazla ilerlememesi konusunda mesaj veriyordu. ABD’nin Suriye savaşından yüzüstü bıraktığı Türkiye’nin Rusya ile anlaşarak bir denge politikası izlemesi karşısında, iki büyük güç olan ABD ve Rusya da Kürt politikasını Türkiye’ye karşı bir baskı aracı olarak kullanarak bir med-cezir hareketine yol açıyordu. YPG/PYD ise Türkiye’nin baskısı karşısında hem ABD hem de Rusya ile aynı anda anlaşıp bu med-cezir hareketine katılarak kendisine bir alan açmaya çalışıyor. Bu arada Suriye rejimi, çatışan taraflar arasındaki anlaşmazlıklardan kaynaklanan fırsatlardan istifade ile elinde tuttuğu toprakları artırıyor.
Kısaca özetlemeye çalıştığımız son bir iki haftada gerçekleşen oldukça karmaşık gelişmeler, aslında Suriye savaşının başlangıcından beri denge ve ittifaklarının ne kadar değiştiğinin bir göstergesi. Hafızamızı tazelemek amacıyla, savaşın başından beri değişen dengelere bir göz atmak yerinde olur: Bundan 6 yıl önce savaş başladığında Rusya ve İran Suriye rejimin yanında saf tutmuş, Türkiye, Suudi Arabistan ve ABD ise muhaliflerin tarafında yer almıştı. Ancak ABD özellikle İsrail için tehlike oluşturabilecek kimyasal silah tehlikesi ortadan kalktıktan sonra ve Esed’den sonra Suriye’de Müslüman Kardeşler benzeri bir yönetimin çıkma tehlikesi karşısında, Türkiye’yi ortada bırakarak sahadan çekildi. Bütün bunlara rağmen, 2015 yılında rejimin zor durumda kalması üzerine Rusya’nın doğrudan savaşa girmesiyle dengeler tamamen değişti. Savaşın uzamasıyla birlikte sahada radikalleşen gruplara, devlet nizamının bir türlü kurulamadığı Iraklı gruplarla yabancı savaşçıların da katılmasıyla DAEŞ, Irak ve Suriye’de geniş bir coğrafyaya hükmederek devletimsi bir yapı tesis edip hilafetini ilan etmişti. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mottosuyla hareket eden rejim ise sahada bazen DAEŞ bazen de PYD/YPG ile ittifak kurmaktaydı. Nitekim Rusya destekli rejim ile PYD/YPG’nin son işbirliği de aslında bunun açık bir göstergesi.
Son gelişmeler Suriye meselesinde yeni ittifakların oluştuğunu ihsas ettiriyor. Türkiye’nin sunmuş olduğu iki alternatifli Rakka planı yerine, ABD’nin Musul’da uyguladığı bir planın benzerini tatbik etmek istediği anlaşılıyor. Yapılan itirazlar nedeniyle DAEŞ’e karşı operasyon esnasında Haşdü Şa’bi’nin Musul merkezine girmemesi hususunda anlaşıldığı gibi, Türkiye’yi PYD/YPG güçleriyle Rakka üzerine yürümek hususunda ikna etmeye çalışacağı öngörülüyor. Ancak Türkiye en yüksek perdeden bunu reddetmiş durumda.
Suriye’de Türkiye için en tehlikeli senaryo, ABD ile Rusya’nın tıpkı 1916 Sykes-Picot’da İngiltere ile Fransa’nın anlaştıkları gibi Suriye hususunda anlaşmış olabilecekleri. Zira Rusya ve Esed rejimi, Suriye’nin ‘Faydalı Suriye” (La Syrie Utile; Suriyye el-Musağğara) olarak adlandırılan Batı bölgelerinde, İdlib hariç büyük oranda hakimiyet kurmuş durumda. Rusya böylece Akdeniz kıyısındaki üslerini ebedi olarak garantiledi. Buna karşılık ABD’nin de PYD/YPG ile anlaşarak Kuzey-Doğu Suriye’de Kürt bölgesinde tesis edeceği üsler vasıtasıyla İncirlik’e olan ihtiyacını minimize etmeye çalışabileceği akla gelebilir. ABD’nin 1990’lı yıllardan itibaren bu bölgede bir Kürt kuşağı kurulması hususunda göstermiş olduğu gayret (36. Paralel, Çekiç Güç vs.) düşünülürse Irak’tan sonra Suriye’de de dizinin ikinci bölümü olarak aynı senaryonun uygulamaya konulmuş olduğu düşünülebilir. Son iki haftada hem ABD güçlerinin Münbiç’te bayrak göstermesi hem de Türkiye’nin “hedefimiz Münbiç” açıklaması sonrasında Rusya’nın Münbiç’in batısını rejim vasıtasıyla himaye altına alması ve bayrak dikmesi böyle bir anlaşmanın yapılmış olabileceğini akla getiriyor.
Şayet böyle bir anlaşma yapılmışsa, şimdilik bilmediğimiz noktalar, Rakka’nın ve DAEŞ’ten temizlenecek diğer yerlerin kimin müstakbel nüfuz alanı olacağı ve eğer Türkiye’nin Rakka ve Münbiç’te önü kapanırsa Batıya dönerek Afrin Kantonu’na yönelip yönelmeyeceği?
[Ortadoğu siyasi tarihi ve uluslararası ilişkiler alanında uzman olan Prof. Dr. Cengiz Tomar Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü ve Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyesidir]