GRTC İran'ı Masaya Yatırdı
Küresel Araştırma Düşünce Merkezinin (GRTC) ’İkinci Bin Yıl Söyleşileri’nin ikinci ayağında, ’İran ne yapmak İstiyor?’ sorusuna cevap arandı.
GRTC Üsküdar Ofis’inde gerçekleşen çalıştaya, Prof. Dr. Gülden Ayman, Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, Prof.Dr.Ozden Zeynep Oktav, Prof. Dr. Cengiz Tomar, Doç. Dr. Davut Hut, Yrd. Doç. Dr. Cantürk Caner, Yrd. Doç. Dr. Süleyman Eli ve Yrd. Doç. Dr. Ozlem Kayhan Pusane ve Dr. Bilgehan Alagöz katıldı.
GRTC Genel Başkanı Mustafa Önsay, çalıştayda şu görüşlerin ön plana çıktığını ifade etti: "İran hem yirminci yüzyıla kadar Türk devletlerinin hakimiyetinde kalan bir coğrafya olması hem de halen nüfusunun dikkate değer bir kısmının Türk olması bakımından bizim için önemli bir Türk kültür havzasıdır. Bu nedenle İran’da var olan kültür ve medeniyet birikiminin şimdiye kadar olduğundan daha kapsamlı ve derin bir şekilde ele alınması, İran’ın kültürel ve siyasi geleneğine vakıf uzmanların yetiştirilmesi için yatırım yapılması gerekir. Trump döneminde ABD’nin Ortadoğu politikası, devrim sonrası Sünni blokuyla olan ittifak ilişkisine yönelecektir. Her ne kadar ABD yedi Müslüman ülkeye seyahat sınırlaması getirse de, legal yapılarla ilişkiye girecektir. Asimetrik yapılarla olan ilişkisini ise sınırlandırabilir. Bu bakımdan İran’ın negatif bir güç olarak uluslararası sisteme entegrasyonunun sınırlanmaya devam edeceği öngörülmektedir. İran küresel sisteme entegre olmada ne Rusya’ya ne de Cin’e yaslanmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı nedeniyle ambargo uygulanan İran’ın, tecrübesi dengeli bir diplomasiyi önermektedir.İran’ın bölgesel çapta etkisinin iki temel sebebi vardır. Birincisi, Ortadoğu’da bölgesel çapta oyun kurucu bir aktörün olmamasıdır. İkincisi, İran’ın büyük güçlerle ilişki kurmada pazarlık yapabilme imkanına sahip olmasıdır. Ortadoğu’da sömürgeci güçlerin arzuladıkları mezhep savaşlarının ne sosyolojik ne de siyasal temelleri bulunmaktadır. Her ne kadar İran Şii blokunun neredeyse tek siyasal temsilcisi olsa da, Şii dünyası zannedildiği gibi yekpare bir blok değildir, bilakis çoğulcu ideolojik ve sosyolojik bir yapıya sahiptir. İran’ın ağırlığından oldukça rahatsız olan Arap-Şii yapılanmalarının sayıları yadsınamaz derecede çoktur. Bundan dolayı, İran’ın Ortadoğu’da gücü abartılmamalıdır. Türkiye, bu gruplarla ilgili olarak doğal bir aracı ve barış kurucu bir rol üstlenebilir."
"Türkiye’nin özellikle enerji konusunda İran’ı dengeleyen politikalar belirlemesi önemlidir"
İran’ın dünyadaki en yalnız ülke olduğunu dile getiren Önsay, "İran’ın Ortadoğu’da etkinlik kurma mücadelesinin üç sebebi vardır. Birincisi Batı kuşatmasını delmektir. Bunun için gerek Irak’da gerekse Suriye ve Yemen’de ön cephe savaşları vermektedir. Bu savaşı da genelde Şii havzasından temin ettiği yerli ve yabancı araçsal unsurlar üzerinden yürütmektedir. İkincisi Pers milliyetçiliğine dayalı ulus devlet refleksi ile hareket ederek, Batı’ya karşı direniş cephesinin imkanlarını genişletme arzusudur. Üçüncüsü ise, İran’ın Batıya doğru genişleme stratejisinin imkanlarının oluştuğunu görmesi ve bu imkanlar doğrultusunda kurumsal Şiiliği ya da İslam Devrimini ihraç etmeyi amaçlamasıdır. DAEŞ’in ortadan kalması, İran’ın bölgedeki etkisini de sınırlayacaktır. Zira bu, İran’ın Şii milis güçlerini mobilize etmek için kullandığı siyasal propaganda aracını kaybetmesi anlamına gelmektedir.Türkiye’nin Ortadoğu’da izlemesi gereken politika, mezhep odaklı olmaktan ziyade, uluslararası toplumun bir üyesi olarak daha normatif hareket etme yönünde olmalıdır. Türkiye’nin Ortadoğu’ya müdahalesi kalıcı bir askeri amacı gütmemektedir. Bu sebeple Osmanlı bakiyesi topraklarda, uluslararası hukuktan doğan müdahale hakkını kullanması doğal olarak anlatılmalıdır. Bu bağlamda İran’ın uluslararası hukuktan doğan hakları bulunmamaktadır. Türkiye’nin özellikle enerji konusunda (İsrail doğal gazı) İran’ı dengeleyen politikalar belirlemesi önemlidir. Çünkü İran dünyadaki en yalnız ülkelerden biridir, şimdiye kadar ŞİO’ye bile üye olamamıştır ve gelecek yıl üye olmayı umut etmektedir. Bu çerçevede İran’ın Türkiye’nin müttefikliğinin ne kadar önemli olduğunu anlaması için İran’a karşı Türkiye’nin manevra kabiliyetinin geniş olduğunun gösterilmesi gerekmektedir.Rusya, Esad rejiminin belli bir süre devam etmesini sağlayacak ve yerine gelecek yönetimin belirlenmesinde Suriye’deki varlığını ve çıkarlarını önceleyerek politika yürütecektir. Bu, büyük olasılıkla İran’ın önceliklerinin göz önüne alındığı bir süreç olmayacak tam aksine, İsrail ile hareket edecek bir Rusya görülecektir. İran ve Rusya şu anda geçici olarak işbirliği yapmaktadır ve Rusya’nın İran’ı karşısına almak konusunda ciddi bir çekincesi yoktur. Bu bağlamda Türkiye Ortadoğu’da İsrail ve Rusya ile bir denge politikası yürütülebilir. Suriye’nin geleceği müzakere edilirken Trump ve Putin İran’ın değil İsrail’in öncelikleri doğrultusunda müzakereler yapacaklardır. Burada da dikkat edilmesi gereken husus Suriye’nin kuzeyinde kurulması düşünülen Kürt devletidir. İsrail olası bir Kürt devletini desteklemektedir. Trump döneminde ABD, Suriye sonrası düzende İsrail’in çıkarlarının kollanmasına dikkat edecek ve Türkiye’nin PYD/YPG’yi, PKK ile ilişkilendirmesine karşın bağımsız bir yapıya dönüştürmeye çalışacak, böylelikle, doğal müttefik yapabilme imkânı bulacaktır. Bu aşamada Türkiye, İran’ı tamamen karşısına alacak politikalar izlememeli, kendisinin İran için ne kadar önemli bir pazar olduğunu ve İran’ın da PJAK üzerinden PYD/YPG benzeri bir sorunla karşılaşabileceğini sık sık vurgulamalıdır. Musul ve Kerkük meseleleri, Kürt kantonları ve İran’ın YPG’ye verdiği destek, Türkiye ve İran arasında gelecek yıllarda da sorun oluşturmaya devam edecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin şimdi olduğu gibi Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’la ikili ilişkilerini iyi tutması ve Yemen konusuna çok fazla müdahil olmaması önem arzetmektedir" ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA
GRTC Genel Başkanı Mustafa Önsay, çalıştayda şu görüşlerin ön plana çıktığını ifade etti: "İran hem yirminci yüzyıla kadar Türk devletlerinin hakimiyetinde kalan bir coğrafya olması hem de halen nüfusunun dikkate değer bir kısmının Türk olması bakımından bizim için önemli bir Türk kültür havzasıdır. Bu nedenle İran’da var olan kültür ve medeniyet birikiminin şimdiye kadar olduğundan daha kapsamlı ve derin bir şekilde ele alınması, İran’ın kültürel ve siyasi geleneğine vakıf uzmanların yetiştirilmesi için yatırım yapılması gerekir. Trump döneminde ABD’nin Ortadoğu politikası, devrim sonrası Sünni blokuyla olan ittifak ilişkisine yönelecektir. Her ne kadar ABD yedi Müslüman ülkeye seyahat sınırlaması getirse de, legal yapılarla ilişkiye girecektir. Asimetrik yapılarla olan ilişkisini ise sınırlandırabilir. Bu bakımdan İran’ın negatif bir güç olarak uluslararası sisteme entegrasyonunun sınırlanmaya devam edeceği öngörülmektedir. İran küresel sisteme entegre olmada ne Rusya’ya ne de Cin’e yaslanmaktadır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı nedeniyle ambargo uygulanan İran’ın, tecrübesi dengeli bir diplomasiyi önermektedir.İran’ın bölgesel çapta etkisinin iki temel sebebi vardır. Birincisi, Ortadoğu’da bölgesel çapta oyun kurucu bir aktörün olmamasıdır. İkincisi, İran’ın büyük güçlerle ilişki kurmada pazarlık yapabilme imkanına sahip olmasıdır. Ortadoğu’da sömürgeci güçlerin arzuladıkları mezhep savaşlarının ne sosyolojik ne de siyasal temelleri bulunmaktadır. Her ne kadar İran Şii blokunun neredeyse tek siyasal temsilcisi olsa da, Şii dünyası zannedildiği gibi yekpare bir blok değildir, bilakis çoğulcu ideolojik ve sosyolojik bir yapıya sahiptir. İran’ın ağırlığından oldukça rahatsız olan Arap-Şii yapılanmalarının sayıları yadsınamaz derecede çoktur. Bundan dolayı, İran’ın Ortadoğu’da gücü abartılmamalıdır. Türkiye, bu gruplarla ilgili olarak doğal bir aracı ve barış kurucu bir rol üstlenebilir."
"Türkiye’nin özellikle enerji konusunda İran’ı dengeleyen politikalar belirlemesi önemlidir"
İran’ın dünyadaki en yalnız ülke olduğunu dile getiren Önsay, "İran’ın Ortadoğu’da etkinlik kurma mücadelesinin üç sebebi vardır. Birincisi Batı kuşatmasını delmektir. Bunun için gerek Irak’da gerekse Suriye ve Yemen’de ön cephe savaşları vermektedir. Bu savaşı da genelde Şii havzasından temin ettiği yerli ve yabancı araçsal unsurlar üzerinden yürütmektedir. İkincisi Pers milliyetçiliğine dayalı ulus devlet refleksi ile hareket ederek, Batı’ya karşı direniş cephesinin imkanlarını genişletme arzusudur. Üçüncüsü ise, İran’ın Batıya doğru genişleme stratejisinin imkanlarının oluştuğunu görmesi ve bu imkanlar doğrultusunda kurumsal Şiiliği ya da İslam Devrimini ihraç etmeyi amaçlamasıdır. DAEŞ’in ortadan kalması, İran’ın bölgedeki etkisini de sınırlayacaktır. Zira bu, İran’ın Şii milis güçlerini mobilize etmek için kullandığı siyasal propaganda aracını kaybetmesi anlamına gelmektedir.Türkiye’nin Ortadoğu’da izlemesi gereken politika, mezhep odaklı olmaktan ziyade, uluslararası toplumun bir üyesi olarak daha normatif hareket etme yönünde olmalıdır. Türkiye’nin Ortadoğu’ya müdahalesi kalıcı bir askeri amacı gütmemektedir. Bu sebeple Osmanlı bakiyesi topraklarda, uluslararası hukuktan doğan müdahale hakkını kullanması doğal olarak anlatılmalıdır. Bu bağlamda İran’ın uluslararası hukuktan doğan hakları bulunmamaktadır. Türkiye’nin özellikle enerji konusunda (İsrail doğal gazı) İran’ı dengeleyen politikalar belirlemesi önemlidir. Çünkü İran dünyadaki en yalnız ülkelerden biridir, şimdiye kadar ŞİO’ye bile üye olamamıştır ve gelecek yıl üye olmayı umut etmektedir. Bu çerçevede İran’ın Türkiye’nin müttefikliğinin ne kadar önemli olduğunu anlaması için İran’a karşı Türkiye’nin manevra kabiliyetinin geniş olduğunun gösterilmesi gerekmektedir.Rusya, Esad rejiminin belli bir süre devam etmesini sağlayacak ve yerine gelecek yönetimin belirlenmesinde Suriye’deki varlığını ve çıkarlarını önceleyerek politika yürütecektir. Bu, büyük olasılıkla İran’ın önceliklerinin göz önüne alındığı bir süreç olmayacak tam aksine, İsrail ile hareket edecek bir Rusya görülecektir. İran ve Rusya şu anda geçici olarak işbirliği yapmaktadır ve Rusya’nın İran’ı karşısına almak konusunda ciddi bir çekincesi yoktur. Bu bağlamda Türkiye Ortadoğu’da İsrail ve Rusya ile bir denge politikası yürütülebilir. Suriye’nin geleceği müzakere edilirken Trump ve Putin İran’ın değil İsrail’in öncelikleri doğrultusunda müzakereler yapacaklardır. Burada da dikkat edilmesi gereken husus Suriye’nin kuzeyinde kurulması düşünülen Kürt devletidir. İsrail olası bir Kürt devletini desteklemektedir. Trump döneminde ABD, Suriye sonrası düzende İsrail’in çıkarlarının kollanmasına dikkat edecek ve Türkiye’nin PYD/YPG’yi, PKK ile ilişkilendirmesine karşın bağımsız bir yapıya dönüştürmeye çalışacak, böylelikle, doğal müttefik yapabilme imkânı bulacaktır. Bu aşamada Türkiye, İran’ı tamamen karşısına alacak politikalar izlememeli, kendisinin İran için ne kadar önemli bir pazar olduğunu ve İran’ın da PJAK üzerinden PYD/YPG benzeri bir sorunla karşılaşabileceğini sık sık vurgulamalıdır. Musul ve Kerkük meseleleri, Kürt kantonları ve İran’ın YPG’ye verdiği destek, Türkiye ve İran arasında gelecek yıllarda da sorun oluşturmaya devam edecektir. Bu bağlamda Türkiye’nin şimdi olduğu gibi Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’la ikili ilişkilerini iyi tutması ve Yemen konusuna çok fazla müdahil olmaması önem arzetmektedir" ifadelerini kullandı.