Rumeli Hisarı, Kapsamlı Restorasyon İle Geleceğe Taşınacak
İstanbul’un fethinde önemli rol üstlenen ve 1950’lerde açık hava müzesine dönüştürülen Rumeli Hisarı’nın bütününde yapılması planlanan restorasyon projelerinin kurul tarafından onaylandığını belirten Rumeli Hisarı Sanat Tarihi ve Arkeoloji Uzmanı Ali Zeyrek, “Birkaç yıl içinde uygulamaya geçilecek” dedi.
İstanbul Boğazı, Roma İmparatorluğu’ndan bu yana Anadolu’nun Trakya ile birleşme noktasında bulunan önemli bir su yolu kavşağı. 1452’de yapılan Rumeli Hisarı ise bu su yolunun korunması için tarihte önemli bir işleve sahip. İstanbul Boğazı’na sahip olmak için 1451’de inşa edilen, İstanbul’un fethinde önemli rol üstlenen ve 1950’lerde açık hava müzesine dönüştürülen Rumeli Hisarı, kapsamlı bir restorasyona hazırlanıyor. Rumeli Hisarı Sanat Tarihi ve Arkeoloji Uzmanı Ali Zeyrek, ‘Rumeli Hisarı Restorasyonu’ başlıklı bir söyleşide İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) Anadolu BİL Meslek Yüksekokulu (ABMYO) Mimarlık ve Şehir Planlama Bölümü Mimari Restorasyon Programı öğrencileri ile bir araya geldi. İAÜ Florya Halit Aydın Yerleşkesi’nde düzenlenen etkinlikte konuşan tarihi eser uzmanı Ali Zeyrek, İstanbul’un tarihi eser olarak en önemli nirengi noktalarından biri olan Rumeli Hisarı’nın tarihçesi, konumu, mimarisi ve restorasyonu özelinde bir sunum gerçekleştirdi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir müze olan Rumeli Hisarı’nın inşa edildiği dönemden günümüze kadar nasıl geldiğine ilişkin bilgiler aktaran Zeyrek, Rumeli Hisarı’nın İstanbul’un Fethi’nde ve Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş tarihinde önemli bir rol oynadığı mesajı verdi.
“İstanbul Boğazı, hem Roma İmparatorluğu döneminde, hem Doğu Roma İmparatorluğu Dönemi’nde, hem Osmanlı Dönemi’nde, hem de günümüzde önemli bir su yoludur. Tarih boyunca su yollarının E-5’i olmuş” diyen Zeyrek, Rumeli Hisarı’nın stratejik olarak önemli bir noktada olduğunu ve su yolunu kontrol etmek için Anadolu Hisarı’nın karşısına Fatih Sultan Mehmet tarafından yapıldığını söyledi.
Zeyrek, yapım aşamasındaki detaylara ilişkin şu bilgiyi verdi: “30 bin metrekarelik Rumeli Hisarı hisarın inşasında 300 usta, 700-800 işçi, 2 bin arabacı, kayıkçı, nakliyeci çalışıyor. Fatih Sultan Mehmet her bir burcun inşası için bir vezir görevlendiriliyor. Saruca Paşa, Çandarlı Paşa ve Halil Paşa, kendi adlarıyla anılan büyük burçları inşa ediyorlar. İstanbul’un Fethi için önemli bir rol üstleniyor. 1800’lerin başına kadar aktif olarak su yolunu koruma görevi görüyor. 1960’tan sonra açık hava müzesi olarak işlevlendiriliyor.”
Rumeli Hisarı’nın 1950’lerde yapılan restorasyon çalışmalarının ardından son 60 yıldır herhangi bir restorasyona tabi tutulmadığını belirten Zeyrek, bugün itibariyle Rumeli Hisarı’nın gelecek nesillere aktarılması noktasında ciddi bir restorasyona ihtiyaç duyduğunu belirtti: “Esaslı restorasyon 1953-1957 arasında yapıldı. Tarihi eserlerde ortalama restorasyon döngüsü 40-50 yıldır. Rumeli Hisarı’nın da bugün itibariyle restorasyona ihtiyacı bulunuyor. Yapımında topografyadan çıkan gevşek kayaçlar kullanılmış. Bu taşlar ufalanmış durumda. Rumeli Hisarı’nda bulunan üç büyük kulenin üzerindeki külahlar, 1890’lı yıllardan sonra kayboldu. Dolayısıyla yağmur suları, olduğu gibi kulelerin içine girerek hasarlara yol açmış durumda. Saruca Kulesi’nin en üst katında bulunan Fatih Divanhanesi’nin üstünde bulunan kubbenin üzerinde olması gereken kurşun, 1950’lerde popüler olan çimento ile taklit edilerek tahrip edilmiş.”
Rumeli Hisarı restorasyona hazırlanıyor
Rumeli Hisarı’nın bütününde yapılması planlanan restorasyon projelerinin kurul tarafından onaylandığını belirten Ali Zeyrek, “Aslolan korumaktır, yani konservasyondur. Rumeli Hisarı’nın da pafta pafta röleveleri çizildi, restütisyonu yapıldı, restorasyon projesi onaylandı. Birkaç yıl içinde uygulamaya geçilecek” dedi.
‘Rumeli Hisarı işlevlendirilerek geleceğe taşınabilir’
1452 yılında yapılan Saruca Paşa, Zağnos Paşa ve Halil Paşa Kuleleri ile bir anıt eser olan Rumeli Hisarı’nın Fatih’in İstanbul’u fethi, inşa süreci ve tekniği açısından önem arzeden bir özellik gösterdiğine dikkat çeken ABMYO Mimarlık ve Şehir Planlama Bölümü Mimari Restorasyon Programı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Fatma Sedes, Rumeli Hisarı’nın günümüze kadar ulaşmasında ve bugün müze işlevi olarak kullanılmasında, yakın dönem tarihimizde yapılan restorasyon çalışmalarının da önemli bir payı olduğuna işaret etti. Rumeli Hisarı’nın su yolu yakınında olması nedeniyle fırtına, iyot, nem vs gibi birçok dış etkenin baskısı altında kaldığını ve hem kimyasal hem de fiziksel olarak etkilendiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Sedes, bu tür tarihi eser yapı restorasyonunda işlevlendirme çalışmasının da eserlerin gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol üstlendiğini söyledi: “1953 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın de girişimleri sayesinde aralarında Semra Emler, Cahide Tamer ve Mualla Eyüboğlu Anhegger’in başını çektiği üç yiğit mimarın yaptığı restorasyonun, yapının günümüze kadar gelmesinde önemli payı var. Restorasyon olmasa, kuleler de surlar da harap olacaktı. İlk işlevini kaybetmiş olmasına rağmen, Rumeli Hisarı’nın 1950’li yıllarda yapılan restorasyon ile müze işlevini kazanmış olması, gelecek nesillere aktırılması açısından önemlidir. Yapının ömrünü uzatmak, ona işlev vermekle ilintili. Tarihi yapının dokusuna uygun olarak müze, kütüphane, kafeterya gibi sosyal dokuları da ihtiva edecek bir işlevlendirme önemli.”
‘Restorasyonda çimento asla kullanılmamalı’
Yrd. Doç. Dr. Sedes, her tarihi eser için koşullara uygun bir restorasyon uygulaması yapmanın önemli olduğuna dikkat çekti: “Tarihi yapılarda yapılan birçok koruma amaçlı çalışmaları ‘restorasyon’ üst başlığı altında tanımlıyoruz. Özgün tarihi eseri fazla yapılmış eklerden arındırmaya ‘liberasyon’ diyoruz. Yapıda yıkılma tehdidi varsa sağlamlaştırmak için ‘konsolidasyon’ yaparız. Yapının ömrünü uzatmak için işlevini yitirmiş olan alanlara, modern eklerle destekleyerek yeni işlevler kazandırmak için ‘renovasyon’ yapılır. Olduğu gibi muhafaza etme çalışmasına ise ‘konservasyon’ diyoruz. Aykırı müdahalede bulunmadan o eserin ömrünü uzatmak için yapılan minimum müdahaledir. Burada kullanılması gereken malzemelerin geri dönüşümlü olması önemli. Asla çimento kullanılmamalı. Çimentonun artık taşa bile zarar verdiği tespit edilmiş durumda.”
Tarihi eserleri geleceğin restorasyon uzmanları kurtaracak
Gerek restorasyon ve konservasyon çalışmaları, gerek tuval üzerine replika çalışmaları, gerek bezeme çalışmaları, gerekse tarihi eser maket çalışmaları ile kültürel değerlerimizin geleceğe taşınmasına katkı sunan önemli bir alan olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Fatma Sedes, Türkiye’de bilimsel restorasyon konusunda bir takım bilinçli çabaların olduğunu ifade etti.
Ancak uygulama noktasında istenilen bir seviyenin halen yakalandığını söylemenin zor olacağına vurgu yapıyor ve uygulama sıkıntısının had safhada olduğu tarihi eser restorasyonu konusunda yeni yetişen restorasyon öğrencilerinin kurtarıcı bir rol üstleneceğine vurgu yaptı.
Kaynak: İHA
“İstanbul Boğazı, hem Roma İmparatorluğu döneminde, hem Doğu Roma İmparatorluğu Dönemi’nde, hem Osmanlı Dönemi’nde, hem de günümüzde önemli bir su yoludur. Tarih boyunca su yollarının E-5’i olmuş” diyen Zeyrek, Rumeli Hisarı’nın stratejik olarak önemli bir noktada olduğunu ve su yolunu kontrol etmek için Anadolu Hisarı’nın karşısına Fatih Sultan Mehmet tarafından yapıldığını söyledi.
Zeyrek, yapım aşamasındaki detaylara ilişkin şu bilgiyi verdi: “30 bin metrekarelik Rumeli Hisarı hisarın inşasında 300 usta, 700-800 işçi, 2 bin arabacı, kayıkçı, nakliyeci çalışıyor. Fatih Sultan Mehmet her bir burcun inşası için bir vezir görevlendiriliyor. Saruca Paşa, Çandarlı Paşa ve Halil Paşa, kendi adlarıyla anılan büyük burçları inşa ediyorlar. İstanbul’un Fethi için önemli bir rol üstleniyor. 1800’lerin başına kadar aktif olarak su yolunu koruma görevi görüyor. 1960’tan sonra açık hava müzesi olarak işlevlendiriliyor.”
Rumeli Hisarı’nın 1950’lerde yapılan restorasyon çalışmalarının ardından son 60 yıldır herhangi bir restorasyona tabi tutulmadığını belirten Zeyrek, bugün itibariyle Rumeli Hisarı’nın gelecek nesillere aktarılması noktasında ciddi bir restorasyona ihtiyaç duyduğunu belirtti: “Esaslı restorasyon 1953-1957 arasında yapıldı. Tarihi eserlerde ortalama restorasyon döngüsü 40-50 yıldır. Rumeli Hisarı’nın da bugün itibariyle restorasyona ihtiyacı bulunuyor. Yapımında topografyadan çıkan gevşek kayaçlar kullanılmış. Bu taşlar ufalanmış durumda. Rumeli Hisarı’nda bulunan üç büyük kulenin üzerindeki külahlar, 1890’lı yıllardan sonra kayboldu. Dolayısıyla yağmur suları, olduğu gibi kulelerin içine girerek hasarlara yol açmış durumda. Saruca Kulesi’nin en üst katında bulunan Fatih Divanhanesi’nin üstünde bulunan kubbenin üzerinde olması gereken kurşun, 1950’lerde popüler olan çimento ile taklit edilerek tahrip edilmiş.”
Rumeli Hisarı restorasyona hazırlanıyor
Rumeli Hisarı’nın bütününde yapılması planlanan restorasyon projelerinin kurul tarafından onaylandığını belirten Ali Zeyrek, “Aslolan korumaktır, yani konservasyondur. Rumeli Hisarı’nın da pafta pafta röleveleri çizildi, restütisyonu yapıldı, restorasyon projesi onaylandı. Birkaç yıl içinde uygulamaya geçilecek” dedi.
‘Rumeli Hisarı işlevlendirilerek geleceğe taşınabilir’
1452 yılında yapılan Saruca Paşa, Zağnos Paşa ve Halil Paşa Kuleleri ile bir anıt eser olan Rumeli Hisarı’nın Fatih’in İstanbul’u fethi, inşa süreci ve tekniği açısından önem arzeden bir özellik gösterdiğine dikkat çeken ABMYO Mimarlık ve Şehir Planlama Bölümü Mimari Restorasyon Programı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Fatma Sedes, Rumeli Hisarı’nın günümüze kadar ulaşmasında ve bugün müze işlevi olarak kullanılmasında, yakın dönem tarihimizde yapılan restorasyon çalışmalarının da önemli bir payı olduğuna işaret etti. Rumeli Hisarı’nın su yolu yakınında olması nedeniyle fırtına, iyot, nem vs gibi birçok dış etkenin baskısı altında kaldığını ve hem kimyasal hem de fiziksel olarak etkilendiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Sedes, bu tür tarihi eser yapı restorasyonunda işlevlendirme çalışmasının da eserlerin gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli bir rol üstlendiğini söyledi: “1953 yılında Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın de girişimleri sayesinde aralarında Semra Emler, Cahide Tamer ve Mualla Eyüboğlu Anhegger’in başını çektiği üç yiğit mimarın yaptığı restorasyonun, yapının günümüze kadar gelmesinde önemli payı var. Restorasyon olmasa, kuleler de surlar da harap olacaktı. İlk işlevini kaybetmiş olmasına rağmen, Rumeli Hisarı’nın 1950’li yıllarda yapılan restorasyon ile müze işlevini kazanmış olması, gelecek nesillere aktırılması açısından önemlidir. Yapının ömrünü uzatmak, ona işlev vermekle ilintili. Tarihi yapının dokusuna uygun olarak müze, kütüphane, kafeterya gibi sosyal dokuları da ihtiva edecek bir işlevlendirme önemli.”
‘Restorasyonda çimento asla kullanılmamalı’
Yrd. Doç. Dr. Sedes, her tarihi eser için koşullara uygun bir restorasyon uygulaması yapmanın önemli olduğuna dikkat çekti: “Tarihi yapılarda yapılan birçok koruma amaçlı çalışmaları ‘restorasyon’ üst başlığı altında tanımlıyoruz. Özgün tarihi eseri fazla yapılmış eklerden arındırmaya ‘liberasyon’ diyoruz. Yapıda yıkılma tehdidi varsa sağlamlaştırmak için ‘konsolidasyon’ yaparız. Yapının ömrünü uzatmak için işlevini yitirmiş olan alanlara, modern eklerle destekleyerek yeni işlevler kazandırmak için ‘renovasyon’ yapılır. Olduğu gibi muhafaza etme çalışmasına ise ‘konservasyon’ diyoruz. Aykırı müdahalede bulunmadan o eserin ömrünü uzatmak için yapılan minimum müdahaledir. Burada kullanılması gereken malzemelerin geri dönüşümlü olması önemli. Asla çimento kullanılmamalı. Çimentonun artık taşa bile zarar verdiği tespit edilmiş durumda.”
Tarihi eserleri geleceğin restorasyon uzmanları kurtaracak
Gerek restorasyon ve konservasyon çalışmaları, gerek tuval üzerine replika çalışmaları, gerek bezeme çalışmaları, gerekse tarihi eser maket çalışmaları ile kültürel değerlerimizin geleceğe taşınmasına katkı sunan önemli bir alan olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Fatma Sedes, Türkiye’de bilimsel restorasyon konusunda bir takım bilinçli çabaların olduğunu ifade etti.
Ancak uygulama noktasında istenilen bir seviyenin halen yakalandığını söylemenin zor olacağına vurgu yapıyor ve uygulama sıkıntısının had safhada olduğu tarihi eser restorasyonu konusunda yeni yetişen restorasyon öğrencilerinin kurtarıcı bir rol üstleneceğine vurgu yaptı.