Diyanet İşleri Başkanı Görmez Açıklaması (2)
'(Evrim teorisinin müfredattan çıkarılması) Bizim metodumuz, biz sadece inancımızı anlatırız, herhangi bir kimseyi ona inanmaya zorlayamayız. Evrim teorisine inanan, özgürce kendi düşüncesini ifade edebildiği gibi, buna inanmayan da özgürce kendi düşüncesini ifade edecektir' '(Almanya'da imam yetiştirilmesi) Almanya'da yaşayan Müslümanların kendi çocuklarını en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde kendi yüksek din tahsili görmüş çocuklarını o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri sadece bizi mutlu eder'
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, evrim teorisinin eğitim müfredatından çıkarılmasıyla ilgili, 'Bizim metodumuz, biz sadece inancımızı anlatırız, herhangi bir kimseyi ona inanmaya zorlayamayız. Evrim teorisine inanan, özgürce kendi düşüncesini ifade edebildiği gibi, buna inanmayan da özgürce kendi düşüncesini ifade edecektir.' dedi.
Görmez, Alman basın mensuplarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir araya gelerek sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, 'Fetullah Gülen'i sevenlerin yıllarca DİTİB camilerine gittiğini, ancak söylenilenlerden dolayı şimdi korktuklarını, bu atmosferi Almanların da fark ettiğini' ifade ederek, buna ilişkin değerlendirilmesini sorması üzerine Görmez, 'Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel prensibidir.' dedi.
Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB'in felsefesi hem Diyanetin felsefesi hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, bu şiddete bulaşmamış, bu kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir. Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz, bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Şunu unutmasın Alman dostlarımız, en büyük kötülükler barış kılığında, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık.'
- İmam hatiplerin Almanya'da yetişmesi
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 'Siz tarihi Türk-Alman ilişkilerinden bahsettiniz, artık imam hatiplerin Almanya'da yetiştirilmesi zamanı gelmedi mi?' şeklindeki soru üzerine, bu konuda Almanları ikna etmeye çalıştıklarını ancak müspet adım atılamadığını söyledi. Görmez, şu açıklamalarda bulundu:
'İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam ilahiyatı kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık, daha sonra Yükseköğretim Bakanı Hanımefendiyle Ankara'da görüşmelerimiz oldu, bir önceki Sayın Cumhurbaşkanı Wulff ile Ankara'da bu konuda uzun görüşmelerimiz vardı. Biz bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen'de, Erlangen'de İslam ilahiyat fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olmazlar.'
Almanya'nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak İslam ilahiyatını üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündüklerini ve destek verdiklerini belirten Görmez, 'Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da Avrupa'da doğup büyüyen ve Almanya'da doğup büyüyen gymnasiumu bitirmiş öğrencilerden isteyenlerin gelip Türkiye'de ilahiyat eğitimi alması, çünkü Türkiye'de, ben de şahsen 20 yıl üniversitede hocalık yaptım, çok köklü bir ilahiyat geleneği var, Türkiye'deki ilahiyat eğitimi İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir.' bilgisini paylaştı.
- 'İşbirliğine varıldı'
'Burada suçlu olan Almanya mı? Yani bu problem nasıl çözülmeli, imamların masraflarını kim karşılamalı, maaşlarını kim vermeli, bu konuda bir çözüm için adım atılmalı mı?' şeklindeki soru üzerine Görmez, bunu Almanya'nın DİTİB ile konuşması gerektiğini, bu konuya da her türlü katkıyı vermeye hazır olduklarını söyledi.
'50 yıllık geçmişi olan Müslümanların Almanya'da hukuki bir statü kazanmadığını biliyor muyuz acaba? Bu hukuki statü kazanılmadan bu işlerin rayına oturma imkanının da olmadığını hepimiz biliyoruz. DİTİB bu hukuki statüyü kazanmak için daha ne yapmalı Almanya'da?' diyen Görmez, bu sorunun muhatabının da Alman yetkililer olduğunu ifade etti.
Görmez, 'Ancak ben bu düşüncelerimi Sayın İçişleri Bakanı De Maiziere'ye büyük bir içtenlikle yazdım, mektup olarak gönderdim. Kendileri nezaket buyurdular, mektubuma cevap olarak müsteşarının başkanlığında bir heyeti, Başkanlığımıza gönderdiler. Sorunları birlikte konuşarak çözme ve mevcut durumu iyileştirme ve daha ileri götürme konusunda, ortak komisyonlar oluşturma konusunda bir işbirliğine varıldığını ifade etmek isterim.' diye konuştu.
- 'Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez'
'Prensip olarak siz imamların Almanya içinden gelenler tarafından yetiştirilmesini mi doğru buluyorsunuz?' sorusuna karşılık da Görmez, şu yanıtı verdi:
'Doğrusu elbette Almanya'da yaşayan Müslümanların kendi çocuklarını en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde kendi yüksek din tahsili görmüş çocuklarını o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri sadece bizi mutlu eder. Diyanetin herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olmaz, ancak Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde hiçbir zaman olmadık. Rusya'daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar'daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika'dan, Latin Amerika'dan, Amerika'dan, Avustralya'dan bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.'
Mehmet Görmez, 'imamlar Almanya'da yetiştirilir ve Alman devleti onların maaşlarını öderse Diyanet'in, DİTİB üzerindeki etkisinin azalacağının' ifade edilmesi üzerine, buna sadece imamların maaşları üzerinden bakılırsa bu görüşün doğru olduğunu belirtti.
Ancak bunun sadece maaşlarla ilgili olmadığını, kimlikleri, birlikte yaşama ahlakını ilgilendiren önemli yanları olduğunu anlatan Görmez, 'Bu ilişki, yani DİTİB-Diyanet ilişkisi bizim söylediğimizin aksine gerçekten Alman dostlarımıza zarar mı veriyor? O takdirde birlikte barışa verdiğimiz, hizmete verdiğimiz 40 yıllık emeğe doğrusu insan acır o zaman.' dedi.
- 'Papaz ne kadar yardımcı olursa Türk din görevlisi de o kadar yardımcı olur'
Bir Alman basın mensubunun, 'Türkiye'den Almanya'ya gönderilen din görevlisi şöyle bir problemi nasıl çözer: Şimdi Türkiye'deki müfredatta Darwin teorisi kaldırılıyor ama Almanya'da bir genç kız veya oğlan okulda müfredatta Darwin teorisiyle karşı karşıya gelecek, şimdi bir ikilimle karşılaşacak. Bu ikilemliği aşmasında Türkiye'den gelen bir din görevlisi nasıl yardımcı olabilir?' sorusuna Görmez, 'Orada Hazreti Adem'den geldiğimize inanan bir kilise papazı ne kadar yardımcı olabilirse, yine Hazreti Adem'den geldiğimize inanan bir din görevlisi de o kadar yardımcı olur. Bizim metodumuz, biz sadece inancımızı anlatırız, herhangi bir kimseyi ona inanmaya zorlayamayız. Evrim teorisine inanan özgürce kendi düşüncesini ifade edebildiği gibi, buna inanmayan da özgürce kendi düşüncesini ifade edecektir.' yanıtını verdi.
Öğrencinin, 'Ben Darwin teorisine inanıyorum da, işte İslam dininde olana inanmıyorum' demesiyle günah işlemiş olup olmayacağının sorulması üzerine ise Görmez, 'Günah işlemiş olmaz, denmez. Sadece buna inanmada özgürdür, denir. Katolik papaz 'buna inanan günahkar olmaz' der mi?' ifadelerini kullandı.
Görmez, 'Burada fetvalar hakkındaki ateşli tartışmaları takip ediyoruz, işte nişanlılar el ele tutuşamaz, işte bir baba kızına şehvet hissedebilir mi, yılbaşı kutlaması gibi fetvalar var. Bu tartışmaları takip edenler şöyle bir soru soruyor: Türkiye'de dini pratik, reforme ve modernize edilmeli mi?' sorusuna yönelik de şunları kaydetti:
'Türkiye'de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan bu haberlerin Avrupa'da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu bir yönteme dönüştü, Türkiye'de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye'de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa'da medyada abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar.'
'Türkiye ve Almanya arasında din kavgası değil, 'dış politika kavgası' olduğu' öne sürülerek, bu konuda Diyanetin nasıl bir rol alması gerektiğine yönelik soruya Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dini müessese olduğu ve başkanlığın her personelinin siyaset yapma yasağı bulunduğu karşılığını verdi.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 'Biz, kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz.' dedi.
(Bitti)
Kaynak: AA
Görmez, Alman basın mensuplarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir araya gelerek sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, 'Fetullah Gülen'i sevenlerin yıllarca DİTİB camilerine gittiğini, ancak söylenilenlerden dolayı şimdi korktuklarını, bu atmosferi Almanların da fark ettiğini' ifade ederek, buna ilişkin değerlendirilmesini sorması üzerine Görmez, 'Adaletin en temel ilkesi, suçun şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel prensibidir.' dedi.
Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
'Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler, yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel vazifesidir. Hem DİTİB'in felsefesi hem Diyanetin felsefesi hem ikisinin birlikte geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden ayırmaktır. Suçsuz, bu şiddete bulaşmamış, bu kötülüğe bulaşmamış bir tek kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği yaparak bunun üstesinden gelecektir. Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz, bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını biliyorum. Şunu unutmasın Alman dostlarımız, en büyük kötülükler barış kılığında, sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık.'
- İmam hatiplerin Almanya'da yetişmesi
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 'Siz tarihi Türk-Alman ilişkilerinden bahsettiniz, artık imam hatiplerin Almanya'da yetiştirilmesi zamanı gelmedi mi?' şeklindeki soru üzerine, bu konuda Almanları ikna etmeye çalıştıklarını ancak müspet adım atılamadığını söyledi. Görmez, şu açıklamalarda bulundu:
'İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam ilahiyatı kürsüsünün açılması çalışmalarını birlikte başlattık, daha sonra Yükseköğretim Bakanı Hanımefendiyle Ankara'da görüşmelerimiz oldu, bir önceki Sayın Cumhurbaşkanı Wulff ile Ankara'da bu konuda uzun görüşmelerimiz vardı. Biz bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki hem Osnabrück Üniversitesinde, Tübingen'de, Erlangen'de İslam ilahiyat fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olmazlar.'
Almanya'nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak İslam ilahiyatını üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündüklerini ve destek verdiklerini belirten Görmez, 'Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da Avrupa'da doğup büyüyen ve Almanya'da doğup büyüyen gymnasiumu bitirmiş öğrencilerden isteyenlerin gelip Türkiye'de ilahiyat eğitimi alması, çünkü Türkiye'de, ben de şahsen 20 yıl üniversitede hocalık yaptım, çok köklü bir ilahiyat geleneği var, Türkiye'deki ilahiyat eğitimi İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini birleştiren evrensel bir programa sahiptir.' bilgisini paylaştı.
- 'İşbirliğine varıldı'
'Burada suçlu olan Almanya mı? Yani bu problem nasıl çözülmeli, imamların masraflarını kim karşılamalı, maaşlarını kim vermeli, bu konuda bir çözüm için adım atılmalı mı?' şeklindeki soru üzerine Görmez, bunu Almanya'nın DİTİB ile konuşması gerektiğini, bu konuya da her türlü katkıyı vermeye hazır olduklarını söyledi.
'50 yıllık geçmişi olan Müslümanların Almanya'da hukuki bir statü kazanmadığını biliyor muyuz acaba? Bu hukuki statü kazanılmadan bu işlerin rayına oturma imkanının da olmadığını hepimiz biliyoruz. DİTİB bu hukuki statüyü kazanmak için daha ne yapmalı Almanya'da?' diyen Görmez, bu sorunun muhatabının da Alman yetkililer olduğunu ifade etti.
Görmez, 'Ancak ben bu düşüncelerimi Sayın İçişleri Bakanı De Maiziere'ye büyük bir içtenlikle yazdım, mektup olarak gönderdim. Kendileri nezaket buyurdular, mektubuma cevap olarak müsteşarının başkanlığında bir heyeti, Başkanlığımıza gönderdiler. Sorunları birlikte konuşarak çözme ve mevcut durumu iyileştirme ve daha ileri götürme konusunda, ortak komisyonlar oluşturma konusunda bir işbirliğine varıldığını ifade etmek isterim.' diye konuştu.
- 'Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez'
'Prensip olarak siz imamların Almanya içinden gelenler tarafından yetiştirilmesini mi doğru buluyorsunuz?' sorusuna karşılık da Görmez, şu yanıtı verdi:
'Doğrusu elbette Almanya'da yaşayan Müslümanların kendi çocuklarını en yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde kendi yüksek din tahsili görmüş çocuklarını o camilerde görevlendirmeleri, birlikte hizmet etmeleri sadece bizi mutlu eder. Diyanetin herhangi bir ülkeye müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olmaz, ancak Almanya'da 3 milyonu bulan millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde hiçbir zaman olmadık. Rusya'daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar'daki Müslümanlar yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika'dan, Latin Amerika'dan, Amerika'dan, Avustralya'dan bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine sunuyoruz.'
Mehmet Görmez, 'imamlar Almanya'da yetiştirilir ve Alman devleti onların maaşlarını öderse Diyanet'in, DİTİB üzerindeki etkisinin azalacağının' ifade edilmesi üzerine, buna sadece imamların maaşları üzerinden bakılırsa bu görüşün doğru olduğunu belirtti.
Ancak bunun sadece maaşlarla ilgili olmadığını, kimlikleri, birlikte yaşama ahlakını ilgilendiren önemli yanları olduğunu anlatan Görmez, 'Bu ilişki, yani DİTİB-Diyanet ilişkisi bizim söylediğimizin aksine gerçekten Alman dostlarımıza zarar mı veriyor? O takdirde birlikte barışa verdiğimiz, hizmete verdiğimiz 40 yıllık emeğe doğrusu insan acır o zaman.' dedi.
- 'Papaz ne kadar yardımcı olursa Türk din görevlisi de o kadar yardımcı olur'
Bir Alman basın mensubunun, 'Türkiye'den Almanya'ya gönderilen din görevlisi şöyle bir problemi nasıl çözer: Şimdi Türkiye'deki müfredatta Darwin teorisi kaldırılıyor ama Almanya'da bir genç kız veya oğlan okulda müfredatta Darwin teorisiyle karşı karşıya gelecek, şimdi bir ikilimle karşılaşacak. Bu ikilemliği aşmasında Türkiye'den gelen bir din görevlisi nasıl yardımcı olabilir?' sorusuna Görmez, 'Orada Hazreti Adem'den geldiğimize inanan bir kilise papazı ne kadar yardımcı olabilirse, yine Hazreti Adem'den geldiğimize inanan bir din görevlisi de o kadar yardımcı olur. Bizim metodumuz, biz sadece inancımızı anlatırız, herhangi bir kimseyi ona inanmaya zorlayamayız. Evrim teorisine inanan özgürce kendi düşüncesini ifade edebildiği gibi, buna inanmayan da özgürce kendi düşüncesini ifade edecektir.' yanıtını verdi.
Öğrencinin, 'Ben Darwin teorisine inanıyorum da, işte İslam dininde olana inanmıyorum' demesiyle günah işlemiş olup olmayacağının sorulması üzerine ise Görmez, 'Günah işlemiş olmaz, denmez. Sadece buna inanmada özgürdür, denir. Katolik papaz 'buna inanan günahkar olmaz' der mi?' ifadelerini kullandı.
Görmez, 'Burada fetvalar hakkındaki ateşli tartışmaları takip ediyoruz, işte nişanlılar el ele tutuşamaz, işte bir baba kızına şehvet hissedebilir mi, yılbaşı kutlaması gibi fetvalar var. Bu tartışmaları takip edenler şöyle bir soru soruyor: Türkiye'de dini pratik, reforme ve modernize edilmeli mi?' sorusuna yönelik de şunları kaydetti:
'Türkiye'de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan bu haberlerin Avrupa'da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir. Bunlar nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu bir yönteme dönüştü, Türkiye'de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye'de hiç kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa'da medyada abartılarak bir İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya başlar.'
'Türkiye ve Almanya arasında din kavgası değil, 'dış politika kavgası' olduğu' öne sürülerek, bu konuda Diyanetin nasıl bir rol alması gerektiğine yönelik soruya Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dini müessese olduğu ve başkanlığın her personelinin siyaset yapma yasağı bulunduğu karşılığını verdi.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, 'Biz, kendi alanımızda kalarak, dinler, kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz.' dedi.
(Bitti)