FETÖ'nün 'Çatı İddianamesi' Mahkemeye Gönderildi (10)
İddianameden: 'Şüpheli, Türkiye'de ekonominin önemli bir kısmına hükmeden devasa bir örgütü yönetmektedir. Bu örgütlenme, kendisinin masraflarını, geçimini ve Pensilvanya'da rahatça yaşamasını temin etmek için elinden geleni yapmaktadır. Türkiye'de çeşitli yollarla toplanan himmetin yüzde 1015'i doğrudan şüpheli Fetullah Gülen'in kasasına gitmektedir' 'Somut deliller olmasına rağmen, TSK bünyesindeki FETÖ mensuplarına karşı etkili bir tedbir alınmamaktadır. FETÖ, en çok bu kuruma sızıp TSK'yı darbeci, hükümet düşmanı, ateist bir yapı olarak algılatmış, itibarsızlaştırıp, kağıttan kaplan olduğunu ilan ettirmiştir' 'Örgüt, emniyet içindeki güç dengesi lehine döndüğünde, arşivleri örgüt amacına kullanmış, istihbaratı örgüt istihbaratı gibi tekeline almış, toplumun bütün kesimlerinin özel bilgilerini ele geçirip bu bilgileri kullanmış, usulsüz dinlemeler yaparak herkesi takip edip, örgüt amacına göre toplumu baskı ve korku altına almıştır' 'Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde yapılanan FETÖ, emniyet birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. FETÖ mensubu kamu görevlileri, kendilerine verilen silahın soruşturma ve tahkikat görünümü altında zorlayıcılık etkisini örgüt amacı için kullanmaları nedeni ile terör örgütünün silah unsurunu gerçekleştirmişlerdir' 'Örgüt, yolsuzluk soruşturmaları bahane edilerek, Selam Tevhid, İran casusluğu gibi soruşturmalarla hükümeti yıkmayı, başbakanı siyasetin dışında bırakmayı denemiştir. Hükümetin küçük ama etkili hamlesi, FETÖ'ye zamanlama hatası yaptırmış, başbakanın direnişi, halkı yanına alarak meşru zeminde destek bulması darbe teşebbüsünü başarısız kılmıştır. Yargıyı araç olarak kullanıp hükümeti devirmeye teşebbüs etmek, örgütün yargıda çok güçlendiğini göstermektedir'
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen iddianamede, Gülen'in eğitim, sağlık, ekonomik durumuna da değinildi.
Gülen'in toplam iki ya da iki yıldan biraz fazla süre eğitim gördüğü, akademik ve profesyonel eğitiminin bulunmadığı, söylediklerinin sığ bilgilerden oluştuğu anlatılan iddianamede, basit bilgileri ağlayıp sızlayarak, kendinden geçerek karşısındaki kitleye anlattığı, hitabet gücü ve ustalığı sayesinde Adolf Hitler gibi muhataplarını etkilemeyi becerebildiği belirtildi.
Örgütün internette yayınladığı ve kamuoyuna 'hocanın bedduası' olarak yansıyan videodaki hal ve hareketlerin Gülen'in içinde bulunduğu ruh halini ve psikolojik durumu sergilediği, gerçek bir din adamının hoşgörü ve sakinliğinin onda bulunmadığı aktarıldı.
Emekli bir vaiz olan ve başka bir geliri bulunmayan Gülen'in, ABD'de, örgütün din adına kandırıp topladığı himmetlerinden aktarılan gelirle müreffeh bir hayat sürdüğü aktarılan iddianamede, 'Şüpheli, Türkiye'de ekonominin önemli bir kısmına hükmeden devasa bir örgütü yönetmektedir. Bu örgütlenme, kendisinin masraflarını, geçimini ve Pensilvanya'da rahatça yaşamasını temin etmek için elinden geleni yapmaktadır. Türkiye'de çeşitli yollarla toplanan himmetin yüzde 10-15'i doğrudan şüpheli Fetullah Gülen'in kasasına gitmektedir.' denildi.
Gülen'in örgütünü devlete karşı kışkırttığı ve siyaseten taraf olduğu belirtilen iddianamede, şu değerlendirmelere yer verildi:
'Gülen, örgütün daha fazla suça karışmasını önlemek yerine açıklamalarıyla örgütü daha da terörize edip devlet ve siyasal iktidar düşmanı haline getirmiş, gizlediği amacını gerçekleştirecek ordu olarak örgütünü görmüştür. Sağlık problemlerine ve yaşı ilerlemiş olmasına rağmen, kendisine bağlı gazetelerin yayın politikasından, TV'de yayınlanan bir dizinin senaryosuna, ziyaret edilecek bir iş adamına verilecek hediyeden, Afrika'daki bir devlet görevlisine gönderilecek kutlama mesajına kadar kendisinden talimat alınan bir lider konumundadır. Çeşitli internet sitelerinde yer alan ses kayıtlarından da bu durum açıkça anlaşılmaktadır.'
Gülen'in, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümüyle ilgili açıklamalarına da yer verilen iddianamede, 'Yazıcıoğlu'nun ölümünün hemen peşinden bu açıklamanın yapılması ve unutturulmaya çalışılması oldukça tuhaftır. Konuşmadaki siyasi özel vurgular, onun ve örgütünün bu işte parmağı olabileceğini ve unutturmak için çalıştıklarını göstermektedir.' ifadeleri kullanıldı.
İddianamede, Gülen'in örgüt yöneticisi olduğuna delil olarak, çok sayıda konuşma ve açıklaması da yer aldı. Örgütün yurt içi ve dışındaki yapılanmasına ilişkin ayrıntılara da yer verilen iddianamede, kurum imamları, bölge imamları da tek tek sayıldı.
- TSK'daki örgütlenme
Fetullah Gülen ve cemaatinin, 1971 yılından itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri içinde örgütlenmeye çalıştığı ifade edilen iddianamede, örgüt içinde faaliyet gösteren talebe imamları aracılığıyla örgüt evlerinde, okullarda ve yurtlarda askeri lise ve harp okullarına öğrenci hazırlandığı belirtildi.
Bu faaliyetlerin 1984'ten sonra yoğunluk kazandığı aktarılan iddianamede, o dönemde TSK içine yerleştirilen bu öğrencilerin birçoğunun şu anda kurmay albay veya general rütbesinde olduğu bildirildi.
TSK'dan 1983-2014 yılları arasındaki dönemde Fetullah Gülen grubuna mensup olduğu gerekçesiyle 400 personelin ihraç edildiği bilgisine yer verilen iddianamede, TSK'nın 2003 yılından sonra Fetullahçı olduğunu bildiği hiç kimsenin ilişiğini kesmediği, bundan sonra inisiyatifin örgüte geçtiği ve TSK içinde bu örgütten olmayan veya muhalif olan herkesin tasfiye edilmeye başlandığı kaydedildi.
İddianamede, FETÖ'nün, askeri denetim altına almak için çok çalıştığı vurgulanarak, Ergenekon ve diğer askeri davaların, sivil siyaset üzerindeki askeri vesayetin kaldırılması için değil, örgütün TSK üzerinde egemen olması için gerçekleştirildiği ifade edildi.
Bugün TSK içinde, önemli oranda kurmay subay olarak FETÖ mensubu bulunduğu iddiasına yer verilen iddianamede, 'Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki FETÖ yapılanması endişe verici boyutlara ulaşmıştır. Askeri disiplin ve hiyerarşinin dışında bir de örgütlü TSK cemaat yapılanması bulunmaktadır. Bu yapıyı kuranlardan tanık K.Ö, TSK'nın içinde en az yüzde 60 ile yüzde 80 FETÖ mensubu olduğunu anlatmıştır.' ifadesine yer verildi.
TSK içindeki FETÖ mensuplarına yönelik hiçbir ciddi çalışma yapılamadığı öne sürülen iddianamede, 'Somut delil olmaması, Balyoz, Ergenekon gibi davalarla TSK'nın yıprandığı, bir de FETÖ unsurlarına yönelik yapılacak çalışmanın TSK'yı huzursuz edeceği, motivasyonu düşüreceği ileri sürülerek, FETÖ'nün askeri yapılanmasının araştırılması önlenmektedir. Gerçekte somut deliller olmasına rağmen TSK bünyesindeki FETÖ mensuplarına karşı etkili bir tedbir alınmamaktadır. FETÖ, en çok bu kuruma sızıp TSK'yı darbeci, hükümet düşmanı, ateist bir yapı olarak algılatmış, itibarsızlaştırıp, kağıttan kaplan olduğunu ilan ettirmiştir.' denildi.
- Emniyetteki örgütlenme
İddianamede, Gülen'in 1970'li yıllardan itibaren çekirdek bir kadro oluşturup 13-18 yaş grubu öğrenciler üzerinde çalışmaya başladığı, emniyete kadro yetiştiren polis koleji, polis akademisi ve polis okullarının örgüt mensuplarını yönlendirdiği belirtildi.
1980'li yıllarda Gülen'in yetiştirdiği öğrencilerin polis koleji ve polis akademisine girdiği, gizli olarak yıllarca faaliyet yürüttüğü ve emniyet genel müdürlüğünün kadroları içinde bu yapının üyelerinin teşkilatlandığı anlatılan iddianamede, 1990'lı yıllarda emniyette yaşanan bazı olayların Gülen ile ilişkisi anlatıldı.
Emniyet teşkilatında polis kolejleri, polis akademisi ve polis okullarında, ışık evlerinden yetişmiş birçok örgüt mensubunun sızarak kadrolaştığı belirtilen iddianamede, 'FETÖ, emniyet içindeki gücünü giderek artırmış ve tedbir uygulayıp gizlenerek mevcut sistemle savaşmak yerine, devletin kurumlarını ele geçirme hedefini izleyerek kadrolaşmaya devam etmiştir. Örgüt emniyet içindeki güç dengesi lehine döndüğünde, arşivleri örgüt amacına kullanmış, istihbaratı örgüt istihbaratı gibi tekeline almış, toplumun bütün kesimlerinin özel bilgilerini ele geçirip bu bilgileri kullanmış, usulsüz dinlemeler yaparak herkesi takip edip örgüt amacına göre toplumu baskı ve korku altına almıştır.' ifadelerine yer verildi.
İddianamede ayrıca, örgütün, kamu görevlilerini itibarsızlaştırmak, meslekten ihracını sağlamak için operasyonlar gerçekleştirmek gibi örgütsel hedefler doğrultusunda Emniyet Genel Müdürlüğünün kaçakçılık ve organize, terör, istihbarat gibi stratejik operasyonel birimlerini kullandığı belirtildi.
Örgütün güçlü bir istihbarat ağına sahip olduğu aktarılan iddianamede, kamu kurumlarında çalışan örgüt mensuplarının elde ettikleri bilgileri örgüte aktardığı ve toplanan tüm bilgilerin bir havuzda toplandığı bildirildi.
İddianamede, örgütün hedeflerine ulaşmak için bu havuzdaki bilgi ve belgeleri amaca uygun hale getirerek hasım cephedeki kişi ve kurumlar aleyhinde kullandığı, bu sürecin de olayın örgüte yakın medyaya sızdırılması ve kamuoyu oluşturulmasıyla başladığı kaydedildi. Bu kapsamda örgüt tarafından yapılan usulsüz dinlemeler, fişlemeler de iddianamede yer aldı.
- FETÖ'nün silahlı gücü ve silah kullanma kapasitesi
İddianamede, küçük yaşlardan itibaren çeşitli aşamalardan geçirildikten sonra güçlü örgütsel bağlarla bağlandığı FETÖ'nün bir neferi olarak emniyet teşkilatındaki meslek hayatlarına başlayan örgüt mensuplarının da şeklen 'devletin personeli' gibi gözükse de bu kişiler için aslında örgüt aidiyetinin diğer tüm aidiyetlerden önce geldiği belirtildi. İddianamede, şunlar kaydedildi:
'Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarının etkin birimlerinde yapılanan FETÖ, emniyet birimlerinin doğasında var olan cebir ve şiddet kullanma yetkisinin verdiği baskı ve korkutuculuğu kullanmaktadır. Devletin idari mekanizmasındaki kadrolarını ele geçirip, kamu gücünü ve yetkisini kullanarak, soruşturma ve dava sürecinde yine devletin yasal mevzuata göre verdiği silah ve diğer mühimmatları, sahte, kumpas ve komplo kurmak için amaca aykırı kullanılmak suretiyle hedefte olan kişi ve kurumları etkisiz hale getirmek, cebir ve şiddet unsurunu taşımaktadır. FETÖ mensubu kamu görevlileri, kendilerine verilen silahın soruşturma ve tahkikat görünümü altında zorlayıcılık etkisini örgüt amacı için kullanmaları nedeniyle terör örgütünün silah unsurunu gerçekleştirmişlerdir.'
'En büyük tehlike, tehlikeyi fark edememektir' denilen iddianamede, FETÖ'nün, kaba kuvvet kullanan klasik terör örgütlerinin aksine alışılmışın dışında taktik ve stratejiler izlediği, bu yüzden örgüt jargonunda 'tedbir' olarak tanımlanan gizliliğe büyük önem verildiği vurgulandı.
Uyguladığı gizlilik-takiye-tedbir nedeniyle görünür olmayan bir örgütle mücadelenin zorluğuna işaret edilen iddianamede, 'Algı yönetimini profesyonelce yapan, insan kaynağı, ekonomik yapısı ve öğretisi şeffaf olmayan böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenerek bugünlere gelen FETÖ, hukuki görünümlü hukuksuzluğu temel yöntemi haline getirmiş, elde ettiği kamu gücünü topluma hizmetten ziyade kendi örgütsel çıkarları doğrultusunda kullanmış, gizlendiği mevzilerden farklı maskelerle konjonktüre göre kendisine müttefik olarak seçtikleriyle birlikte hareket ederek, müttefiklerini ve rakiplerini teker teker ortadan kaldırmış, böylece tüm anayasal kurumlarıyla devleti, siyaseti ve toplumu ele geçirmeyi amaçlamıştır.' değerlendirmesinde bulunuldu.
- Örgütün yargı ayağı
Örgütün yargıdaki yapılanmasına da değinilen iddianamede, FETÖ'nün karşısına çıkan her engelin yargı kullanılarak aşıldığı belirtildi.
FETÖ'nün, 12 Eylül 2010'da yapılan anayasa referandumu sonrasında yeni oluşturulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda (HSYK) seçimle gelen üyelikleri elde ettiği aktarılan iddianamede, bu HSYK'nın örgüte mensup 160 hakim ve savcıyı Yargıtay üyeliklerine atadığı, yeni seçilen üyelerle örgütün Yargıtayda tek söz sahibi olduğu ifade edildi.
İddianamede, özel yetkili mahkemelerin baktığı örgütün kumpaslarından oluşan davaların, Yargıtayda onaylanmaya başladığı, hiç kimsenin artık örgütün elinden kurtulamayacağının fiilen ispatlandığı belirtilen iddianamede, Balyoz gibi bazı haksız kararları Yargıtayda onaylatan FETÖ'nün, örgütün yargı kanadının gerçekleştirdiği bütün hukuksuzlukları hukuka uygunmuş gibi topluma algılattığı kaydedildi.
Cemaatin illegal kanadının, 17 ve 25 Aralık'ta emniyet ve yargı üzerinden hükümete en etkili darbeyi vurmak üzere harekete geçtiği ifade edilen iddianamede, 'Örgüt, yolsuzluk soruşturmaları bahane edilerek, Selam Tevhid, İran casusluğu gibi soruşturmalarla hükümeti yıkmayı, başbakanı siyasetin dışında bırakmayı denemiştir. Hükümetin küçük ama etkili hamlesi FETÖ'ye zamanlama hatası yaptırmış, başbakanın direnişi, halkı yanına alarak meşru zeminde destek bulması, darbe teşebbüsünü başarısız kılmıştır. Yargıyı araç olarak kullanıp hükümeti devirmeye teşebbüs etmek örgütün yargıda çok güçlendiğini göstermektedir.' denildi.
Cemaat emriyle karar veren yargı mensuplarının Türkiye'de yaptıklarını kabullenmenin akla ziyan bir sapkınlık olarak nitelendirildiği iddianamede, 'Yargı dün bir cemaat abisinin tekelinde ve emrinde hareket ederken, bugün devletin egemen bir erki olarak hareket etmekte, bağımsız ve tarafsız davranmaktadır. Türkiye Devleti, Cumhuriyetten vazgeçip bir cemaat devletine dönüştürülememeli, küresel egemen güçlerin emrinde taşeron bir cemaatin oligarşik hakimiyeti, devlet üzerinde egemen olmamalıdır.' ifadeleri kullanıldı.
(Sürecek)