Washington'da 'Türkiye-İsrail İlişkilerinin Geleceği' Tartışıldı
Turkish Heritage Organization tarafından düzenlenen panelde konuşmacılar, iki ülke arasındaki anlaşmanın bölge barışına ve ekonomisine katkı yapacağına işaret etti.
Washington'da Türkiye-İsrail ilişkilerinin geleceğinin tartışıldığı panele katılan konuşmacılar, iki ülke arasındaki anlaşmanın bölge barışına ve ekonomisine önemli katkılar yapacağı görüşünde birleşti.
Washington merkezli faaliyet yapan Turkish Heritage Organization tarafından düzenlenen 'Uzlaşma Yolu ve Türkiye-İsrail İlişkilerinin Geleceği' başlıklı panele Georgetown Üniversitesi Öğretim Üyesi Moran Stern, Atlantik Konseyi Küresel Enerji Merkezi Kıdemli Uzmanı Brenda Shaffer ve Brookings Enstitüsü Ortadoğu Politikası Merkezi Kıdemli Uzmanı Dan Arbell konuşmacı olarak katıldı.
Panelin moderatörlüğünü ise SUNY Maritime Koleji Öğretim Üyesi Mark Meirowitz yaptı.
Turkish Heritage Organization'ın başkanı Ali Çınar'ın Türkiye-İsrail ilişkilerinin bölge barışı için önemine değindiği açılış konuşmasının ardından uzmanlar, birkaç gün önce açıklanan anlaşmayı detaylı bir şekilde analiz etti.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara olayından önce de gergin olduğunu anlatan Moran Stern, Mavi Marmara olmasaydı da iki ülke arasında bir krizin patlak vermesinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
- Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmak 'paha biçilemez'
Türkiye'nin bölgesel bir aktör olduğunu ve İsrail için bu ülkeyle iyi ilişkilere sahip olmanın 'paha biçilemez' olduğunu ifade eden Stern, 'Anlaşma dolayısıyla İsrail'in kabul ettiği şartlar, Türkiye gibi bir ülkenin dostluğunu kazanmak için oldukça makuldür.' dedi.
Anlaşmayla birlikte daha istikrarlı hale gelmesi beklenen Gazze'nin ve hatta Hamas'ın İsrail için iyi bir şey olduğunu savunan Stern, 'Ortadoğu'da normalleşme, oldukça nadir görülen bir durumdur ve bu bakımdan Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi fevkalade değerlidir.' ifadelerini kullandı.
- Ekonomik kazanımlar öne çıkacak
Ortadoğu gibi çok zor bir coğrafyada iki ülke arasındaki uzlaşmanın bölge barışı için çok anlamlı sonuçlar doğuracağını kaydeden Brenda Shaffer ise anlaşmayla önemli ekonomik kazanımların da mümkün hale geleceğine işaret etti.
2010 yılındaki Mavi Marmara olayından bu yana iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin gergin olduğunu ancak ticari ve ekonomik ilişkilerin ise makul bir seviyede devam ettiğini belirten Shaffer, 'Kriz, olduğundan daha büyük gözüküyordu. Birbirine bu kadar düşman iki ülke arasında çok önemli malların alışverişi yapılamazdı.' dedi.
İki ülke arasındaki ilişkilerde 2010 yılına gelene kadar önemli bir kriz potansiyelinin biriktiğini kaydeden Shaffer, 'Mavi Marmara sebep değil, esas itibariyle bir sonuçtur; o olmasaydı başka bir kriz yaşanabilirdi. Suriye'de yaşanan derin kriz de Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesine ivme kazandırdı. Bunu reel politiğin geri dönüşü olarak düşünebiliriz.' ifadelerini kullandı.
İki ülke arasındaki anlaşmada enerji alanındaki ortak vizyona işaret edildiğini anlatan Shaffer, bunun çok önemli bölgesel sonuçları beraberinde getireceğini ancak büyük yatırımlar isteyen enerji adımlarının zaman ve sabır gerektiren işler olduğunu belirtti.
Mavi Marmara saldırısının İsrail'in tarihindeki kötü anılardan biri olduğunu vurgulayan Dan Arbell ise bu olaydan sonra her iki ülkedeki kamuoyunun ülke yönetimlerini ciddi şekilde etkilediğini dile getirdi.
- 'İsrail, Türkiye ile anlaşmayı daha çok istiyordu'
2010-2015 yılları arasında İsrail'in Türkiye ile anlaşmayı daha çok istediğine, buna karşılık Ankara'nın herhangi bir anlaşmaya pek yanaşmadığına işaret eden Arbell, 'Ancak son bir yılda değişen koşullar sebebiyle Türkiye müzakere masasına oturmaya razı oldu.' dedi.
Arap Baharı'nın ilk döneminde Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleri üzerindeki nüfuzunu artırmak amacıyla hareket ettiğini ancak bu sürecin çökmesi, Suriye krizinin derinleşmesi ve 2015 yılının kasım ayında Rus uçağının düşürülmesi olayıyla Türkiye'nin zorlu bir süreçle baş başa kaldığını savunan Arbell, gelinen süreci 'reel politiğin bir gereği' olarak gördüğünü anlattı.
Kaynak: AA
Washington merkezli faaliyet yapan Turkish Heritage Organization tarafından düzenlenen 'Uzlaşma Yolu ve Türkiye-İsrail İlişkilerinin Geleceği' başlıklı panele Georgetown Üniversitesi Öğretim Üyesi Moran Stern, Atlantik Konseyi Küresel Enerji Merkezi Kıdemli Uzmanı Brenda Shaffer ve Brookings Enstitüsü Ortadoğu Politikası Merkezi Kıdemli Uzmanı Dan Arbell konuşmacı olarak katıldı.
Panelin moderatörlüğünü ise SUNY Maritime Koleji Öğretim Üyesi Mark Meirowitz yaptı.
Turkish Heritage Organization'ın başkanı Ali Çınar'ın Türkiye-İsrail ilişkilerinin bölge barışı için önemine değindiği açılış konuşmasının ardından uzmanlar, birkaç gün önce açıklanan anlaşmayı detaylı bir şekilde analiz etti.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin 2010 yılında yaşanan Mavi Marmara olayından önce de gergin olduğunu anlatan Moran Stern, Mavi Marmara olmasaydı da iki ülke arasında bir krizin patlak vermesinin kaçınılmaz olduğunu vurguladı.
- Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olmak 'paha biçilemez'
Türkiye'nin bölgesel bir aktör olduğunu ve İsrail için bu ülkeyle iyi ilişkilere sahip olmanın 'paha biçilemez' olduğunu ifade eden Stern, 'Anlaşma dolayısıyla İsrail'in kabul ettiği şartlar, Türkiye gibi bir ülkenin dostluğunu kazanmak için oldukça makuldür.' dedi.
Anlaşmayla birlikte daha istikrarlı hale gelmesi beklenen Gazze'nin ve hatta Hamas'ın İsrail için iyi bir şey olduğunu savunan Stern, 'Ortadoğu'da normalleşme, oldukça nadir görülen bir durumdur ve bu bakımdan Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi fevkalade değerlidir.' ifadelerini kullandı.
- Ekonomik kazanımlar öne çıkacak
Ortadoğu gibi çok zor bir coğrafyada iki ülke arasındaki uzlaşmanın bölge barışı için çok anlamlı sonuçlar doğuracağını kaydeden Brenda Shaffer ise anlaşmayla önemli ekonomik kazanımların da mümkün hale geleceğine işaret etti.
2010 yılındaki Mavi Marmara olayından bu yana iki ülke arasında diplomatik ilişkilerin gergin olduğunu ancak ticari ve ekonomik ilişkilerin ise makul bir seviyede devam ettiğini belirten Shaffer, 'Kriz, olduğundan daha büyük gözüküyordu. Birbirine bu kadar düşman iki ülke arasında çok önemli malların alışverişi yapılamazdı.' dedi.
İki ülke arasındaki ilişkilerde 2010 yılına gelene kadar önemli bir kriz potansiyelinin biriktiğini kaydeden Shaffer, 'Mavi Marmara sebep değil, esas itibariyle bir sonuçtur; o olmasaydı başka bir kriz yaşanabilirdi. Suriye'de yaşanan derin kriz de Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesine ivme kazandırdı. Bunu reel politiğin geri dönüşü olarak düşünebiliriz.' ifadelerini kullandı.
İki ülke arasındaki anlaşmada enerji alanındaki ortak vizyona işaret edildiğini anlatan Shaffer, bunun çok önemli bölgesel sonuçları beraberinde getireceğini ancak büyük yatırımlar isteyen enerji adımlarının zaman ve sabır gerektiren işler olduğunu belirtti.
Mavi Marmara saldırısının İsrail'in tarihindeki kötü anılardan biri olduğunu vurgulayan Dan Arbell ise bu olaydan sonra her iki ülkedeki kamuoyunun ülke yönetimlerini ciddi şekilde etkilediğini dile getirdi.
- 'İsrail, Türkiye ile anlaşmayı daha çok istiyordu'
2010-2015 yılları arasında İsrail'in Türkiye ile anlaşmayı daha çok istediğine, buna karşılık Ankara'nın herhangi bir anlaşmaya pek yanaşmadığına işaret eden Arbell, 'Ancak son bir yılda değişen koşullar sebebiyle Türkiye müzakere masasına oturmaya razı oldu.' dedi.
Arap Baharı'nın ilk döneminde Türkiye'nin Ortadoğu ülkeleri üzerindeki nüfuzunu artırmak amacıyla hareket ettiğini ancak bu sürecin çökmesi, Suriye krizinin derinleşmesi ve 2015 yılının kasım ayında Rus uçağının düşürülmesi olayıyla Türkiye'nin zorlu bir süreçle baş başa kaldığını savunan Arbell, gelinen süreci 'reel politiğin bir gereği' olarak gördüğünü anlattı.