'Mülteci Hukukuna İlişkin Güncel Gelişmeler Ve Sorunlar'
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Öztürk: 'Türkiye'nin ağırladığı sığınmacıların şartları konusunda 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nde belirsiz alanlar bulunuyor' 'Türkiye sığınmacı konusunda yeterli deneyime sahip olamadan kitlesel sığınmacı akınlarıyla karşı karşıya kaldı'
Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neva Övünç Öztürk, Türkiye'nin ağırladığı sığınmacıların şartları konusunda, 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi’nde belirsiz alanlar bulunduğunu söyledi.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın düzenlediği 'Mülteci Hukukuna İlişkin Güncel Gelişmeler ve Sorunlar” toplantısında konuşan Öztürk, 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Türkiye anayasası çerçevesinde, mültecilerin haklarıyla ilgili konularda teori ve uygulamanın farklı sonuçlarından doğan sorunlarla karşılaşıldığını belirtti.
Öztürk, sözleşmede mültecilerin statülerine göre 'uluslararası koruma, geçici koruma ve tamamlayıcı koruma' gibi haklarının olduğunu, Türkiye'deki yasal mevzuatta ise bunun 'mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsü ve geçici koruma statüsü' olarak tanımlandığını ifade etti.
Suriye krizi nedeniyle devam eden kitlesel göçün yönetimi amacıyla2013’te, Türkiye’de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun yürürlüğe konulduğunu, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü gibi kurumların karşılaşılan zorlukları aşmak üzere kurulduğunu dile getiren Öztürk, Türkiye'nin bu alanda yeteri kadar deneyim kazanmadan kitlesel sığınmacı akınlarıyla karşı karşıya kaldığını kaydetti.
Öztürk, göç ve sığınmacı hareketlerinde, iltica talebinde bulunanların, statüsünü belirlemek amacıyla tek tek mülakat yapılması gerektiğini belirterek, 'Ancak bireysel değerlendirme ve geri gönderme imkanının olmadığı kitlesel göç hareketlerinde sığınanlara geçici koruma sağlanarak temel haklar verilmelidir.' değerlendirmesinde bulundu.
Geçici koruma süresinin Avrupa Birliği tarafından en fazla 3 yıl kabul edilmesine karşın, Türkiye'nin 5 yıldan bu yana kitlesel sığınmacı hareketleriyle karşılaştığını aktaran Öztürk, 'Türkiye’nin ağırladığı sığınmacıların şartları konusunda 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi'nde belirsiz alanlar bulunuyor.' diye konuştu.
Kitlesel sığınmacı hareketleriyle ilgili sözleşmede, mültecilerin nasıl tanımlanacağı ve bu konuda takip edilmesi gereken yollara ilişkin yeteri kadar açık ve belirleyici ifadeler kullanılmadığını anlatan Öztürk, sözleşmenin 33'üncü maddesinin 'Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.' şeklindeki ifadesinin tüm taraf ülkeler için bağlayıcı hüküm olduğuna vurgu yaptı.
Öztürk, Türkiye, Pakistan ve Lübnan'ın dünyadaki tüm mültecilerin yüzde 30’una ev sahipliği yaptığını dile getirdi.
Kaynak: AA
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı’nın düzenlediği 'Mülteci Hukukuna İlişkin Güncel Gelişmeler ve Sorunlar” toplantısında konuşan Öztürk, 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Türkiye anayasası çerçevesinde, mültecilerin haklarıyla ilgili konularda teori ve uygulamanın farklı sonuçlarından doğan sorunlarla karşılaşıldığını belirtti.
Öztürk, sözleşmede mültecilerin statülerine göre 'uluslararası koruma, geçici koruma ve tamamlayıcı koruma' gibi haklarının olduğunu, Türkiye'deki yasal mevzuatta ise bunun 'mülteci, şartlı mülteci veya ikincil koruma statüsü ve geçici koruma statüsü' olarak tanımlandığını ifade etti.
Suriye krizi nedeniyle devam eden kitlesel göçün yönetimi amacıyla2013’te, Türkiye’de Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun yürürlüğe konulduğunu, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü gibi kurumların karşılaşılan zorlukları aşmak üzere kurulduğunu dile getiren Öztürk, Türkiye'nin bu alanda yeteri kadar deneyim kazanmadan kitlesel sığınmacı akınlarıyla karşı karşıya kaldığını kaydetti.
Öztürk, göç ve sığınmacı hareketlerinde, iltica talebinde bulunanların, statüsünü belirlemek amacıyla tek tek mülakat yapılması gerektiğini belirterek, 'Ancak bireysel değerlendirme ve geri gönderme imkanının olmadığı kitlesel göç hareketlerinde sığınanlara geçici koruma sağlanarak temel haklar verilmelidir.' değerlendirmesinde bulundu.
Geçici koruma süresinin Avrupa Birliği tarafından en fazla 3 yıl kabul edilmesine karşın, Türkiye'nin 5 yıldan bu yana kitlesel sığınmacı hareketleriyle karşılaştığını aktaran Öztürk, 'Türkiye’nin ağırladığı sığınmacıların şartları konusunda 1951 Cenevre Mülteci Sözleşmesi'nde belirsiz alanlar bulunuyor.' diye konuştu.
Kitlesel sığınmacı hareketleriyle ilgili sözleşmede, mültecilerin nasıl tanımlanacağı ve bu konuda takip edilmesi gereken yollara ilişkin yeteri kadar açık ve belirleyici ifadeler kullanılmadığını anlatan Öztürk, sözleşmenin 33'üncü maddesinin 'Hiçbir taraf devlet, bir mülteciyi, ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi fikirleri dolayısıyla hayatı ya da özgürlüğü tehdit altında olacak ülkelerin sınırlarına, her ne şekilde olursa olsun geri göndermeyecek veya iade etmeyecektir.' şeklindeki ifadesinin tüm taraf ülkeler için bağlayıcı hüküm olduğuna vurgu yaptı.
Öztürk, Türkiye, Pakistan ve Lübnan'ın dünyadaki tüm mültecilerin yüzde 30’una ev sahipliği yaptığını dile getirdi.
