'Fibromiyalji Kadınlarda 3 Kat Fazla Görülüyor'

Prof. Dr. Evcik: 'FMS romatizmal hastalıklar içerisinde en sık karşılaşılan ikinci hastalıktır ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumda sıklığı yüzde 0,55 arasında olup kadınlarda erkeklere göre üç kat sık rastlanır' Prof. Dr. Ketenci: 'Sendromun tedavisi ilaç, eğitim ve egzersizle mümkündür. İlaç dışı tedavilerin başında eğitim ve egzersiz gelmektedir. Hastaların hastalıklarını bilmeleri, ailelerin bu hastalığı öğrenmeleri tedavinin ilk adımıdır'

Türkiye Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Derneği (FTR) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Deniz Evcik, Fibromiyalji Sendromunun (FMS) en sık karşılaşılan ikinci romatizmal sorun olduğunu ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilediğini belirterek, kadınlarda erkeklere göre üç kat sık görüldüğünü bildirdi.

Fibromiyalji Farkındalık Günü kapsamında hastalığa ilişkin farkındalık düzeyini artırmak amacıyla düzenlenen basın toplantısında konuşan FTR Başkanı Prof. Dr. Ayşegül Ketenci, FMS'nin yaygın kas ağrıları ve vücudun birçok bölgesinde aşırı hassasiyetle seyreden kronik bir ağrı sorunu olduğunu belirtti.

Ketenci, oluşturduğu şiddetli ağrı ve yorgunluk nedeniyle hayatı büyük ölçüde olumsuz etkileyen sorunun, uyku bozukluğu, baş ağrısı, anksiyete ve depresyon gibi ruhsal bozuklukları da beraberinde getirdiğini aktararak, dünyada yaygın olarak görülen ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen, çoğu zaman başka hastalıklarla karıştırılan hastalık hakkında toplumda farkındalık oluşturmayı amaçladıklarını vurguladı.

Sendromun, uygun tedaviyle kontrol altına alınabildiğini vurgulayan Ketenci, 'Sendromun tedavisi ilaç, eğitim ve egzersizle mümkündür.Tedaviyi ikiye ayırmak mümkündür. İlaç dışı tedavilerin başında eğitim ve egzersiz gelmektedir. Hastaların hastalıklarını bilmeleri, ailelerin bu hastalığı öğrenmeleri tedavinin ilk adımıdır. Hastanın tedaviye uyumu, ağrısını artıran ve azaltan nedenleri bilmesi, bunlarla nasıl başa çıkacağını öğrenmesi temeldir. Fibromiyalji sendromunda genelde ailelerin hastaya desteği azdır, bu da çaresizlik ve anlaşılamama hissini arttırır. Bu nedenle tedaviye hastanın yakınlarını da dahil etmek, onlara da hastalık hakkında bilgi vermek önemlidir.' değerlendirmesinde bulundu.

Prof. Dr. Ketenci, eğitimden sonra en önemli basamağın egzersiz olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti:

'Uzun süre ağrı çeken ve hareketi azalan kişilerin, egzersize ilk başladıklarında ağrılarının biraz artması normaldir. Bu nedenle egzersizlere önce küçük ama düzenli yürüyüşlerle veya yüzmeyle başlamak önerilir. Haftada 2-3 gün egzersiz yapmak yeterlidir. Daha sonra germe ve güçlendirme egzersizleri tedaviye eklenir. Unutulmaması gereken önemli bir nokta, hareketlere yavaş yavaş çok yüklenmeden başlamak ve yavaş artırmak gerekliliğidir. Tedavinin bir diğer basamağı ilaç tedavileridir. Klasik ağrı kesiciler, kas gevşeticiler ve romatizma ilaçları olarak tanımlanan ilaçların bu hastalığın tedavisinde kanıtlanmış bir yeri yoktur. Tedavide ilaç olarak nöbet önleyici ilaçlar olarak bilinen antiepileptik ilaçlar ve depresyonu tedavi eden antidepresan ilaçların yeri vardır. Bu ilaçlar hastanın ağrısını kontrol ederek aktivitelerinin artmasına yardımcı olur.'

FTR Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Deniz Evcik de 'FMS romatizmal hastalıklar içerisinde en sık karşılaşılan ikinci hastalıktır ve hastaların yaşam kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Toplumda sıklığı yüzde 0,5-5 arasında olup kadınlarda erkeklere göre üç kat sık rastlanır.' dedi.

Hastaların ana yakınmalarının ağrı ve yorgunluk olduğuna değinen Evcik, ayrıca dinlendirici olmayan uyku, bilişsel dalgalanmalar, depresyon ve anksiyete gibi psikolojik yakınmalar, kollarda bacaklarda karıncalanma, uyuşukluk, yanma hissi, migren ve gerilim tipi baş ağrısı, ağrılı adet görme, bağırsak fonksiyonlarında değişim, çarpıntı, idrar yaparken yanma ve huzursuz bacak sendromu gibi birçok farklı yakınmaların da eşlik edebileceğini anlattı.

FMS tanısının ancak konusunda uzman bir hekim tarafından konulabileceğini belirten Evcik, sendroma ilişkin şu bilgileri verdi:

'Bu hastalık tanısı için hiç bir özel tanı testi yoktur. Tanı klinik muayene ve hastanın yakınmalarının değerlendirilmesiyle konulur. Tanı için 1990 yılından beri kullanılan kriterler 2010 yılında değiştirilmiş, 2013 yılında da yenilenmiştir. Buna göre yakınmaların en az üç aydır devam etmesi, hastanın ağrı hissettiği bölgelerin sayısı ve semptomların şiddetinin ölçüldüğü anket değerlendirilmektedir. Ayrıca eşlik eden başka ağrılı rahatsızlıkların varlığı bu hastalığın varlığını dışlatmamaktadır.'
Kaynak: AA