'Cemil Meriç Günleri' Paneli
Tuzla Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği İstanbul Şubesi'nce düzenlenen panelde, yazarlar Armağan ve Gürlek ile şair Cumhur, sosyolog yazar Meriç ile ilgili anılarını anlattı.
Tuzla Belediyesi ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nce, sosyolog yazar Cemil Meriç'in 100. doğum yılı anısına düzenlenen 'Cemil Meriç Günleri' başladı.
İdris Güllüce Kültür Merkezi'nde düzenlenen gala ile başlayan etkinlik kapsamında TYB Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı'nın moderatörlüğünde panel gerçekleştirildi.
Panele, tarihçi yazar Mustafa Armağan, yazar Dursun Gürlek ve şair Memduh Cumhur, Meriç'i anlattı
Panelde konuşan Mustafa Armağan, bu sene Cemil Meriç'e kadirşinaslık yapıldığını belirterek, 'TYB İstanbul Şubesi ve Tuzla Belediyesine teşekkür ediyorum. Bu kadirşinaslığı göstermek, gelecekte yetişecek değerlerimizin de kendilerinde cesaret bulmalarını sağlayacaktır.' dedi.
Armağan, Osmanlı, İslam ve Türklük üzerindeki tartışmaların Cemil Meriç'in temel problemlerinden üçünü oluşturduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
'Başka problemleri de var ama Batı ile karşılaşmanın arkasından bizim nasıl adım adım içeriden ve dışarıdan çökertildiğimiz meselesi ve bunun aydınlar üzerinde uyandırdığı aşağılık kompleksi ve bu kompleksin etkisiyle bu ülkede yapılan birtakım tahribatlar Meriç'in temel problemleri arasında. Ona göre, bu ülke 1789'da su alan bir gemi, 1789 ne? Fransız İhtilali. İhtilalden itibaren bizim içimiz oyulmaya başlandı ve gemimiz su almaya başladı diye düşünüyor Meriç. O gemi su ala ala, bir noktada batacak hale geldi ve sonra bunun zahiren kurtarıldığı ama bu defa içinin değiştirilmeye başlandığı, geminin mürettebatından başlayarak iç yapısının değiştirilmeye başlandığı bir gemi olarak yorumluyor ülkemizi.'
'Bu gemi, eskiyle mukayese edildiğinde çok farklı yönlere doğru giden bir yapıda ona göre.' diyen Armağan, şöyle devam etti:
'Meriç bunu ortaya koyuyor ve diyor ki, 'Biz bütün kütüphaneleri, Kur'anları yaksak, Batı'nın gözünde yine Osmanlı'yız.' Batı'ya yaranmaya çalışsak da 'Biz sizin gibi düşünüyoruz, biz Yunan mitolojisini alıyoruz, kendi değerlerimizden uzaklaşıyor, harflerimiz değiştiriyoruz.' desek de Batı'nın gözünde yine İslam'ı temsil ettiğimizi söylemek istiyor ve bunu yapmamamızı, kendi kimliğimizde kalmamızı tavsiye ediyor.'
Yazar Dursun Gürlek de, Meriç'i yakından tanımasının kendisi için bir şans olduğunu dile getirerek, 'Üniversite arkadaşlarımla Cemil Meriç'in evine gitmiştim. Ev değil Beyazıt Devlet Kütüphanesi gibiydi. Biraz hoş beşten sonra, hocama Kubbealtı'ndaki bir makalesini sonuna kadar ezberden okudum. Makaleyi tabii şiir ezberler gibi ezberlememiştim, defalarca okuduğum için hafızama nakşolmuştu. Hoca heyecanlandı, oturduğu yerden kalktı ve eşine seslendi. 'Fevziye, Fevziye bak şakirtlerim yetişmiş, artık ölsem de gözüm açık gitmez' dedi.' ifadelerini kullandı.
Meriç'in o gün kendisine, 'Oğlum sen boş zamanlarında gelip bana yardım eder misin?' dediğini aktaran Gürlek, şunları paylaştı:
'(Hay hay hocam.) dedim. O günden itibaren gece gündüz Meriç'i ziyarete gittim. Yazılarını yazdım, sobasına odun atmaya varıncaya kadar büyük bir zevkle hemen hemen vefatına kadar bir arada olduk. Bir itirafta bulunayım, birkaç üniversite bitirseydim, hocadan öğrendiklerimi öğrenemezdim. Bizim eski kültürümüzde, Osmanlı'da insana 'Hangi mektebi bitirdin?' diye sormazlarmış, 'Hangi hocanın rahle-i tedrisinde bulundun?' diye sorarlarmış. Bu çok önemli, maalesef bunu unuttuk ve maalesef okullarımızdan artık diplomalı cahiller mezun oluyor dersem yanlış olmaz sanırım. Cemil Meriç'in rahle-i tedrisatından geçmiş olmakla gurur duyuyorum.'
Şair Memduh Cumhur ise, Meriç'i 1973 yılında, kendisi 26 yaşındayken tanıdığını belirterek, 'Çay içmeye gittim, yatıya kaldım. O kadar sevdik ki birbirimizi, üç yıl boyunca her pazar İstanbul'da hocaya hizmet etmeye gayret ettim. Onu tanıdığımda eczacılık fakültesinde öğrenciydim, gelip giden yüzlerce öğrenci arasında sosyal okumayan ben ve matematik okuyan rahmetli arkadaşım Cengiz Aydın'dı.' şeklinde konuştu.
Meriç'le olan münasebetinin Hareket dergisinde musiki ile ilgili yazıları vesilesi ile olduğuna değinen Cumhur, şunları anlattı:
'O zamanlar Meriç bu kadar meşhur değildi, bir kitabı vardı. Hareket dergisinde yazdığı her makale bir fırtına tesiri bırakıyor ve yavaş yavaş kendisini kabul ettirmeye başlıyordu. Çok ilginçtir, Cemil Meriç soldan geldi, sağın yıldızı oldu. Çünkü Müslüman kesimde Batı'yı bilen insan pek olmadığı için o yıldız gibi parladı. Sağ sol karşıtlığından kanın gövdeyi götürdüğü yıllarda altını çizdiği ve düstur haline gelen iki tespiti vardı, 'İlericilik, gericilik lüzumsuz izafi kavramlardır, geriye dönüş gericilik değildir.' derdi. Bir de sol ve sağ yüzünden cinayetler olup, kelimelerle insanlar birbirini yaftalarken o 'Sol ve sağ bizim kelimelerimiz değildir.' diyerek bunu herkese kabul ettirdi.'
'Cemil Meriç Günleri' bugün gerçekleşecek çeşitli etkinliklerle devam edecek.
Kaynak: AA
İdris Güllüce Kültür Merkezi'nde düzenlenen gala ile başlayan etkinlik kapsamında TYB Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı'nın moderatörlüğünde panel gerçekleştirildi.
Panele, tarihçi yazar Mustafa Armağan, yazar Dursun Gürlek ve şair Memduh Cumhur, Meriç'i anlattı
Panelde konuşan Mustafa Armağan, bu sene Cemil Meriç'e kadirşinaslık yapıldığını belirterek, 'TYB İstanbul Şubesi ve Tuzla Belediyesine teşekkür ediyorum. Bu kadirşinaslığı göstermek, gelecekte yetişecek değerlerimizin de kendilerinde cesaret bulmalarını sağlayacaktır.' dedi.
Armağan, Osmanlı, İslam ve Türklük üzerindeki tartışmaların Cemil Meriç'in temel problemlerinden üçünü oluşturduğunu ifade ederek, şöyle konuştu:
'Başka problemleri de var ama Batı ile karşılaşmanın arkasından bizim nasıl adım adım içeriden ve dışarıdan çökertildiğimiz meselesi ve bunun aydınlar üzerinde uyandırdığı aşağılık kompleksi ve bu kompleksin etkisiyle bu ülkede yapılan birtakım tahribatlar Meriç'in temel problemleri arasında. Ona göre, bu ülke 1789'da su alan bir gemi, 1789 ne? Fransız İhtilali. İhtilalden itibaren bizim içimiz oyulmaya başlandı ve gemimiz su almaya başladı diye düşünüyor Meriç. O gemi su ala ala, bir noktada batacak hale geldi ve sonra bunun zahiren kurtarıldığı ama bu defa içinin değiştirilmeye başlandığı, geminin mürettebatından başlayarak iç yapısının değiştirilmeye başlandığı bir gemi olarak yorumluyor ülkemizi.'
'Bu gemi, eskiyle mukayese edildiğinde çok farklı yönlere doğru giden bir yapıda ona göre.' diyen Armağan, şöyle devam etti:
'Meriç bunu ortaya koyuyor ve diyor ki, 'Biz bütün kütüphaneleri, Kur'anları yaksak, Batı'nın gözünde yine Osmanlı'yız.' Batı'ya yaranmaya çalışsak da 'Biz sizin gibi düşünüyoruz, biz Yunan mitolojisini alıyoruz, kendi değerlerimizden uzaklaşıyor, harflerimiz değiştiriyoruz.' desek de Batı'nın gözünde yine İslam'ı temsil ettiğimizi söylemek istiyor ve bunu yapmamamızı, kendi kimliğimizde kalmamızı tavsiye ediyor.'
Yazar Dursun Gürlek de, Meriç'i yakından tanımasının kendisi için bir şans olduğunu dile getirerek, 'Üniversite arkadaşlarımla Cemil Meriç'in evine gitmiştim. Ev değil Beyazıt Devlet Kütüphanesi gibiydi. Biraz hoş beşten sonra, hocama Kubbealtı'ndaki bir makalesini sonuna kadar ezberden okudum. Makaleyi tabii şiir ezberler gibi ezberlememiştim, defalarca okuduğum için hafızama nakşolmuştu. Hoca heyecanlandı, oturduğu yerden kalktı ve eşine seslendi. 'Fevziye, Fevziye bak şakirtlerim yetişmiş, artık ölsem de gözüm açık gitmez' dedi.' ifadelerini kullandı.
Meriç'in o gün kendisine, 'Oğlum sen boş zamanlarında gelip bana yardım eder misin?' dediğini aktaran Gürlek, şunları paylaştı:
'(Hay hay hocam.) dedim. O günden itibaren gece gündüz Meriç'i ziyarete gittim. Yazılarını yazdım, sobasına odun atmaya varıncaya kadar büyük bir zevkle hemen hemen vefatına kadar bir arada olduk. Bir itirafta bulunayım, birkaç üniversite bitirseydim, hocadan öğrendiklerimi öğrenemezdim. Bizim eski kültürümüzde, Osmanlı'da insana 'Hangi mektebi bitirdin?' diye sormazlarmış, 'Hangi hocanın rahle-i tedrisinde bulundun?' diye sorarlarmış. Bu çok önemli, maalesef bunu unuttuk ve maalesef okullarımızdan artık diplomalı cahiller mezun oluyor dersem yanlış olmaz sanırım. Cemil Meriç'in rahle-i tedrisatından geçmiş olmakla gurur duyuyorum.'
Şair Memduh Cumhur ise, Meriç'i 1973 yılında, kendisi 26 yaşındayken tanıdığını belirterek, 'Çay içmeye gittim, yatıya kaldım. O kadar sevdik ki birbirimizi, üç yıl boyunca her pazar İstanbul'da hocaya hizmet etmeye gayret ettim. Onu tanıdığımda eczacılık fakültesinde öğrenciydim, gelip giden yüzlerce öğrenci arasında sosyal okumayan ben ve matematik okuyan rahmetli arkadaşım Cengiz Aydın'dı.' şeklinde konuştu.
Meriç'le olan münasebetinin Hareket dergisinde musiki ile ilgili yazıları vesilesi ile olduğuna değinen Cumhur, şunları anlattı:
'O zamanlar Meriç bu kadar meşhur değildi, bir kitabı vardı. Hareket dergisinde yazdığı her makale bir fırtına tesiri bırakıyor ve yavaş yavaş kendisini kabul ettirmeye başlıyordu. Çok ilginçtir, Cemil Meriç soldan geldi, sağın yıldızı oldu. Çünkü Müslüman kesimde Batı'yı bilen insan pek olmadığı için o yıldız gibi parladı. Sağ sol karşıtlığından kanın gövdeyi götürdüğü yıllarda altını çizdiği ve düstur haline gelen iki tespiti vardı, 'İlericilik, gericilik lüzumsuz izafi kavramlardır, geriye dönüş gericilik değildir.' derdi. Bir de sol ve sağ yüzünden cinayetler olup, kelimelerle insanlar birbirini yaftalarken o 'Sol ve sağ bizim kelimelerimiz değildir.' diyerek bunu herkese kabul ettirdi.'
'Cemil Meriç Günleri' bugün gerçekleşecek çeşitli etkinliklerle devam edecek.