BEÜ'de Kef Kalesi Paneli
Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Arkeoloji Kulübü tarafından fotoğraf sergisi ve Kef Kalesi paneli düzenlendi.
Panelin açılış konuşmasını yapan Rektör Yardımcısı ve Öğrenci Kulüpleri Yürütme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ercan Aksoy, çok kısa süre önce kurulan kulübün gerçekleştirdiği etkinlikte bir arada olmaktan mutluluk duyduğunu belirtti.
Aksoy, “Bu bakımdan sevinçliyim. Kısa sürede böyle geniş katılımlı bir etkinlik gerçekleştirdikleri için kendilerini tebrik ediyorum. Bu tür etkinliklerin, bölgenin tanıtılması ve bölgede kültür turizminin başlaması açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum ve diğer kulüplere de örnek olmasını temenni ediyorum” dedi.
‘Elcevaz Bir Araştırma Nostaljisi’ adlı sunumunu yapan Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Cengiz Işık ise, “İlk buraya ayak basışımı düşünmek beni her zaman heyecanlandırır. Çünkü bilirim ki Bitlis, kadim Anadolu toprağının Çanakkale Boğazı’ndan önceki ve en az o kadar değerli bir vadidir. Bu bölge somut kültür açısından değil soyut kültür açısından da başka bir değer. Soyut ve somut bu değerlerimizin gelecek kuşaklar adına bizlerde emanet olduğunun bilincini hiçbir zaman kaybetmeyelim. Bu emanete sahip çıkmalıyız. Dinimizin gereği olarak da sahip çıkmalıyız. Biliriz ki Yüce Rabbim ‘Emanete hıyanet ediyorsanız karşıma gelmeyin’ buyurmuştur. Ne kadar önemli bir yük yüklendiğimizin farkında olmalıyız” diye konuştu.
Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı ise, ‘Ayanis ve Kef Kaleleri Işığında 2’nci Rusa Dönemi ve Kaleleri’ hakkında bilgiler vererek, “Ayanis ve Kef kaleleri, 2’nci Rusa’nın Van Gölü’nün karşılıklı iki kıyısında ve Süphan Dağı ile bağlantılı iki kale kentidir. Süphan Dağı ve civarında topraklara lokalize edilen Ziuquni Ülkesi’nde yer alan Kef Kalesi, anıtsal kale mimarisi ve dış kenti ile tipik 2’nci Rusa Kaleleri’nin özelliklerini taşımaktadır. Sadece bu kalelerde mimari veriler ve yazılı belgeler bir tapınağın olabileceğine dair ipuçları sunsa da kazılar sırasında bu tapınak tespit edilmemiştir. 2. Rusa’nın en gizemli ve erken dönem kazıları nedeniyle en az bilinen kalelerinden biridir. Ayanis ile karşılıklı konumu çok özeldir. Planlama ve mimari açısından da iki kale birbirine çok benzer” ifadelerini kullandı.
Kef Kalesi’ne ilişkin önemli üç nokta gördüğünü ve bunların Kef Kalesi’nin ne zaman inşa edildiği, Kef Kalesi’nin tarihsel arka planı ve Urartularda hayat ağacı olarak üç başlık altında toplamanın mümkün olduğunu belirten Bitlis Eren Üniversitesi Araştırma Görevlisi Serkan Erdoğan da, “Bitlis’in Adilcevaz ilçesi merkezinin 6 kilometre doğusundaki bir tepe üzerine kurulu olan Kef Kalesi, M.Ö. 685 ve 645 yılları arasında hüküm sürdüğü bilinen Argişlioğlu Rusa tarafından inşa edildiği kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Kef Kalesi’nin kurucusu Argişlioğlu Rusa, hiç kuşkusuz ki Urartu Krallığı tarihinin en başarılı krallarından bir tanesi. Rusa’nın yaşamı aslında bir başarı öyküsüdür. Rusa’nın başarısı kendi ülkesinin dört bir yanına büyük şehirler kurması ve önemli imar ve bayındırlık faaliyetlerinde bulunmasının yanı sıra aynı zamanda Urartu sanatının, mimarisinin ve hayata dönük maddi kültürün en yüksek noktasını oluşturan bir dönemi de temsil etmektedir” şeklinde konuştu.
Panel, Prof. Dr. Ercan Aksoy tarafından Prof. Dr. M. Cengiz Işık, Prof. Dr. Mehmet Işıklı ve Araştırma Görevlisi Serkan Erdoğan’a teşekkür belgesinin takdim edilmesiyle son buldu.
Kaynak: İHA
Aksoy, “Bu bakımdan sevinçliyim. Kısa sürede böyle geniş katılımlı bir etkinlik gerçekleştirdikleri için kendilerini tebrik ediyorum. Bu tür etkinliklerin, bölgenin tanıtılması ve bölgede kültür turizminin başlaması açısından oldukça önemli olduğunu düşünüyorum ve diğer kulüplere de örnek olmasını temenni ediyorum” dedi.
‘Elcevaz Bir Araştırma Nostaljisi’ adlı sunumunu yapan Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Cengiz Işık ise, “İlk buraya ayak basışımı düşünmek beni her zaman heyecanlandırır. Çünkü bilirim ki Bitlis, kadim Anadolu toprağının Çanakkale Boğazı’ndan önceki ve en az o kadar değerli bir vadidir. Bu bölge somut kültür açısından değil soyut kültür açısından da başka bir değer. Soyut ve somut bu değerlerimizin gelecek kuşaklar adına bizlerde emanet olduğunun bilincini hiçbir zaman kaybetmeyelim. Bu emanete sahip çıkmalıyız. Dinimizin gereği olarak da sahip çıkmalıyız. Biliriz ki Yüce Rabbim ‘Emanete hıyanet ediyorsanız karşıma gelmeyin’ buyurmuştur. Ne kadar önemli bir yük yüklendiğimizin farkında olmalıyız” diye konuştu.
Atatürk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Işıklı ise, ‘Ayanis ve Kef Kaleleri Işığında 2’nci Rusa Dönemi ve Kaleleri’ hakkında bilgiler vererek, “Ayanis ve Kef kaleleri, 2’nci Rusa’nın Van Gölü’nün karşılıklı iki kıyısında ve Süphan Dağı ile bağlantılı iki kale kentidir. Süphan Dağı ve civarında topraklara lokalize edilen Ziuquni Ülkesi’nde yer alan Kef Kalesi, anıtsal kale mimarisi ve dış kenti ile tipik 2’nci Rusa Kaleleri’nin özelliklerini taşımaktadır. Sadece bu kalelerde mimari veriler ve yazılı belgeler bir tapınağın olabileceğine dair ipuçları sunsa da kazılar sırasında bu tapınak tespit edilmemiştir. 2. Rusa’nın en gizemli ve erken dönem kazıları nedeniyle en az bilinen kalelerinden biridir. Ayanis ile karşılıklı konumu çok özeldir. Planlama ve mimari açısından da iki kale birbirine çok benzer” ifadelerini kullandı.
Kef Kalesi’ne ilişkin önemli üç nokta gördüğünü ve bunların Kef Kalesi’nin ne zaman inşa edildiği, Kef Kalesi’nin tarihsel arka planı ve Urartularda hayat ağacı olarak üç başlık altında toplamanın mümkün olduğunu belirten Bitlis Eren Üniversitesi Araştırma Görevlisi Serkan Erdoğan da, “Bitlis’in Adilcevaz ilçesi merkezinin 6 kilometre doğusundaki bir tepe üzerine kurulu olan Kef Kalesi, M.Ö. 685 ve 645 yılları arasında hüküm sürdüğü bilinen Argişlioğlu Rusa tarafından inşa edildiği kazılar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Kef Kalesi’nin kurucusu Argişlioğlu Rusa, hiç kuşkusuz ki Urartu Krallığı tarihinin en başarılı krallarından bir tanesi. Rusa’nın yaşamı aslında bir başarı öyküsüdür. Rusa’nın başarısı kendi ülkesinin dört bir yanına büyük şehirler kurması ve önemli imar ve bayındırlık faaliyetlerinde bulunmasının yanı sıra aynı zamanda Urartu sanatının, mimarisinin ve hayata dönük maddi kültürün en yüksek noktasını oluşturan bir dönemi de temsil etmektedir” şeklinde konuştu.
Panel, Prof. Dr. Ercan Aksoy tarafından Prof. Dr. M. Cengiz Işık, Prof. Dr. Mehmet Işıklı ve Araştırma Görevlisi Serkan Erdoğan’a teşekkür belgesinin takdim edilmesiyle son buldu.