'Suriye Krizi Ve Güvenlik Tehditleri' Paneli

SETA tarafından gerçekleştirilen panelde Suriye’deki son gelişmeler, sahadaki durum ve krizin güvenlik boyutu ele alındı Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Tallaa: 'Amerika, Suriye'de kendi çıkarlarını korumaya çalışıyor. Sahaya direkt inmiyor. Sahadan uzak dururken, diplomatik ve medyatik girişimlerde bulunuyor. Amerika, Rusya ile anlaştı. İki ülkenin planlarının çakıştığı görülüyor. Tahran'la yaşanan gelişmeler, Amerika'nın Suriye politikası üzerinde etkili oldu'

Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) tarafından düzenlenen 'Suriye Krizi ve Güvenlik Tehditleri' panelinde Suriye'deki son gelişmeler, sahadaki durum ve krizin güvenlik boyutu ele alındı.

SETA'nın Eyüp'teki merkezinde gerçekleştirilen panelde konuşan Omran Stratejik Araştırmalar Merkezinden Maen Tallaa, Suriye sorununun hem bölgeyi hem de dünyayı etkilediğini söyledi.

Sorunun uluslararası boyutuna değinen Tallaa, 'Amerika, Suriye'de kendi çıkarlarını korumaya çalışıyor. Sahaya direkt inmiyor. Sahadan uzak dururken, diplomatik ve medyatik girişimlerde bulunuyor. Amerika, Rusya ile anlaştı. İki ülkenin planlarının çakıştığı görülüyor. Tahran'la yaşanan gelişmeler, Amerika'nın Suriye politikası üzerinde etkili oldu.' diye konuştu.

Tallaa, Suriye krizi nedeniyle bölgedeki istikrarın gittikçe kötüleştiğine dikkati çekerek, silahın tüm bölgede yaygınlaştığını vurguladı.

Rusya'nın Suriye'deki krizi fırsata dönüştürerek, bölgede yeniden güç olmak istediğini dile getiren Tallaa, 'Rusya, Arap merkezlerine yeniden dönmek istiyor. Rusya, savaşa direkt müdahil olarak, masada daha çok kazanım elde etmek istiyor. Rusya, istediği kazanımları elde ettikten sonra çekildi ama durumunu korudu. İslami hareketler Suriye'deki alanlarından kısmen uzaklaştırıldı ve Rusya elindeki kozları siyaset sahnesine taşıdı.' ifadesini kullandı.

Maen Tallaa, Türkiye'nin Suriye'den gelen mülteci sorunundan çok etkilendiğini vurgulayarak, PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD ile ilgili gelişmelerin Türkiye için önemli olduğunu anlattı.

Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi'nden Sasha Al Alou da artık Suriye'de terör meselesiyle Suriye devriminin bir arada ele alınması gerektiğini belirtti.

Suriye'de iç savaşın başlamasından hemen sonra rejimin muhalifleri kötü göstermek için ortaya attığı 'terör' söylemini çok iyi kullandığının altını çizen Al Alou, şunları kaydetti:

'Aşırıcı bir güvenlik sistemiyle kurulan tüm Arap rejimleri, kendi muhaliflerini terör ilan etmiştir. Suriye rejimi, halk hareketini İslamcıların yönettiğini ve isteklerinin mezhepçi olduğunu öne sürdü.Bu iddiaları ortaya attıktan sonra terörü yaratmak için dozu kaçmış bir şiddet kullandı. Rejim, 40 yıllık bu tecrübesini burada da kullandı. Halk hareketi, ilkelerini açıklayamadığından kriz tamamen şiddet sarmalına girdi. Yurtdışından çok sayıda silahlı örgüt, yardım iddiasıyla Suriye'ye girdi. Bu şekilde başlayan barışçıl hareket, örgütlerin etkisi altına girdi. Bu silahlı grupların rejimle olan ilişkileri ise daha büyük sorunlar yarattı. Muhaliflere destek veren ülkelerin arasındaki anlaşmazlıklar ve çekişmeler, muhalif harekete çok büyük zarar verdi.

Esed rejiminin askerlerini belli bölgelerden çekip buraları DAEŞ'e terk etmesini, 'terör söylemi' stratejisini oturtmak için kullandığını dile getiren Al Alou, 'Bundan sonra Suriye'de uluslararası arenada terör kavramı değişti. Böylece PYD'ye itimat başladı çünkü DAEŞ'le savaşmak isteyen ve ortada olan onlardı.' dedi.

Al Alou, Suriye'de siyasi çözüm için uluslararası toplumun sıkışmış olduğunu ve alınan son kararların Suriye'ye kalıcı bir barışı getiremeyeceğini savundu.

- 'Suriye'deki son durumu yeni bir Sykes-Picot düzeninde ele almamız gerekiyor'

SETA Güvenlik Araştırmaları Direktörü Murat Yeşiltaş ise, Suriye meselesinde en önemli konunun güvenlik krizi olduğunu söyledi.

Suriye iç savaşından sonra güvenlik meselesinin bu süreçte yeniden şekillendiğini vurgulayan Yeşiltaş, 'Burada uluslararası rekabetin etkisini görebiliyoruz. Bu durum, son dönemde uluslararası toplumun da ellerinde sıkıştı. Sykes-Picot'un bittiği şeklinde iddialar var. Suriye'deki son durumu yeni bir Sykes-Picot düzeninde ele almamız gerekiyor. Son durumu 'Sykes-Picot bitiyor mu' şeklinde değil, 'Yeniden mi kuruluyor' şeklinde değerlendirmek lazım.' yorumunda bulundu.

SETA araştırmacısı Can Acun da Suriye'deki krizin etnik ve mezhepsel fay hatlarını tetiklediğini ifade ederek, bu fay hatlarında daha önce de 11 Eylül saldırılarıyla Afganistan ve Irak işgalinin etkili olduğunu belirtti.

'Arap Baharı'nın Suriye'deki halk hareketine çarpan etkisi yaptığını belirten Acun, şöyle konuştu:

'Suriye krizinde devlet dışı aktörler de statükoyu değiştirmek için ortaya çıktılar. Bu süreçte Türkiye, PYD'den, PKK ve rejimle ilişkisini bitirerek Suriye muhalefetinde bir güç olarak yer almasını istedi. Suriye devriminin ilk yıllarında Kürtler, muhaliflerin yanında yer aldı. Ancak rejimin tekrar PKK kartını piyasaya sürmesiyle PYD güç kazandı. PYD'nin 600 elemanı serbest bırakıldı. Salih Müslim'in Kandil'den dönmesine izin verildi. Rejim, Kürtlerin yaşadığı bölgelerden çekildi ve buraları PYD'ye bıraktı. PYD, Barzani'ye yakınlığıyla bilinen ENKS ve diğer Kürt muhalifleri baskı altına aldı. PYD'nin silahlı kolu YPG, rejimle iş birliğine girişti. PYD'nin topraklarını genişletme çabası, muhaliflerle arasında soruna neden oldu. DAEŞ'in ortaya çıkması ve Kobani'ye saldırması sonrası PYD, ABD ile bir angajman yaptı. ABD'nin desteğiyle DAEŞ'in elindeki birçok yeri YPG aldı. PYD bundan sonra demografi mühendisliğine girişti. Arap ve Türkmenler topraklarından sürüldü. PYD, ABD'den sonra Rusya ile angajman ilişkisine girdi. YPG'nin muhaliflere saldırması mayısta oldu. Türkiye bundan sonra YPG'nin Fırat'ın batısına geçmesine ve Cenevre görüşmelerine katılmasına engel oldu. Bu arada PYD, federasyon ilan etti. PYD'nin bu adımı, hem Suriye rejiminin hem de İran'ın tepkisine neden oldu.'

Konuşmaların ardından panelistler, katılımcıların sorularını cevaplandırdı.
Kaynak: AA