Osmanlı Padişahlarının Kabe Aşkı
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, YYÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı bünyesinde “Osmanlı mimarisinde Kâbe tasvirleri” konulu tez projesi çalışması başlattıklarını söyledi.
YYÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top başkanlığında sanat tarihçisi öğrencisi Ayşenur Sezgin tarafından “Osmanlı mimarisinde Kâbe tasvirleri” konulu tez projesi başlatıldı.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, konuyla ilgili araştırmaların yetersiz olduğunu görmesi üzerine burada yüksek lisans tez çalışması yapmaya karar verdiklerini söyledi.
Ayşenur Sezgin isminde sanat tarihçisi öğrencisini İstanbul’a gönderdiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, şöyle konuştu:
“Bunlarla ilgili ilk etapta ön araştırmaları yaptı. Bir seminer haline getirdi. Bizde daha sonra bunu bir tez projesine dönüştürerek tez projesi olarak benim danışmanlığımda çalışmaya devam ediyoruz. Burada İslam mimarisinde özellikle cami mimarisinde, camilerdeki mihraplar, Kâbe’yi temsil noktasında kıbleyi belirlememizi kolaylaştıran yapı olarak, elemanlar olarak yer almasına rağmen o Kabe’nin biraz daha canlı olarak tutulması, tasvir edilmesi canlandırılması gerçekten sadece Osmanlı döneminde karşımıza çıkıyor. 18 ve 19. yüzyıllarda biraz daha resim sanatındaki gelişmelere paralel olarak bu Kabe tasvirlerinin de üç boyutlu olarak yapılmaya başlandığını görüyoruz. Gerçekten mesela Topkapı Sarayında, İstanbul’daki Ayasofya Camisinde şu an müze olan. İstanbul’un Rüstempaşa ve Hekimoğlu Ali Paşa gibi hem İstanbul merkezde hem de Anadolu’nun değişik şehirlerinde bu Kabe tasvirlerini mevcut olduğunu yer aldığını görüyoruz. İşte bunların araştırılması ile ilgili bugüne kadar sanat tarihi alanında birkaç makale dışında bu alanın, Kabe tasvirlerinin çalışılmadığını gördük. Özellikle bir akademik çalışmayı burada benim danışmanlığında yürütüyoruz."
Osmanlı döneminde Kabe tasvirleri ile ilgili bir çalışmayı inşallah bir yıl içerisinde sonuçlandıracaklarını anlatan Top, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu en azından Osmanlı mimarisinde bir iki motifin birazda kornografik anlamda dikkat çektiğini görüyoruz. Bunlardan bir tanesi kandil motifi, ikincisi Kâbe tasvirleri. Bunun dışında özellikle gerek çini olarak veya diğer malzemeden bu şekilde kutsal yerlerin tasvirlerin çok fazla yapılmadığına tanık oluyoruz. Bu açıdan belki Osmanlı’nın Kabe’ye olan ilgisi, aşkı, muhabbeti bu şekilde tasvirlerde canlı tutulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Yani buradaki Kabe tasvirlerinin yapılmış olması o dönemdeki mesafelerin uzaklığı onun biraz daha ona duyulan aşk ve özlemi bu şekilde tasvirlerini yaparak onları en azından bakmak suretiyle giderdiklerini düşünüyorum. Ama gerçekten bizim ecdadımızın Osmanlı’nın hem Mescidi Haram’a, Kabe’ye yaptığı yatırım hem de bunların tasvirlerini yaparak canlı tutmaya çalışması gerçekten takdire şayan.”
“HİÇBİR OSMANLI PADİŞAHI YOLCULUK ZAMAN ALDIĞI İÇİN O DÖNEMDE HAC FARİZASINI YERİNE GETİRMEMİŞ”
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, "Kendilerinin şu anki araştırmalarında Osmanlı medeniyeti dışında özellikle gerek Osmanlı öncesi, gerek Osmanlı döneminde mesela İran, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerde yaptıkları ön araştırmalarda bu tür tasvirlerin olmadığını" gördüklerini söyledi.
Mehmet Top, örneğin Selçukluyu, Memlukluyu, Eyyübiyi en azından iyi bildiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Mesela bunlarda Osmanlı öncesinde bu şekilde bir Kabe tasviri olayı ile karşılaşmıyoruz. Biliyorsunuz Yavuz Sultan Selim’le birlikte özellikle hem Mısır’ın hem de Hicaz bölgesinin fethedilmesi ve Osmanlılar oraları alınca ’Biz Kabe’nin hakimi değil, Kâbe’nin hadimi olarak’ kendilerini görmeleri zaten böyle bir anlamı böyle bir süreci ortaya koymaya yetiyor. Ve sürekli mesela hiçbir Osmanlı Padişahı uzun o dönemde üç aylık gidiş üç aylık dönüş, altı aylık dönemi kapsadığında mesela hac farizasını yerine getirmemiş. Ama sürekli Osmanlı’da sürü alayları şeklinde her hac dönemi öncesinde hem destek anlamında, hem de Kâbe örtüsü anlamında Kâbeye bir sefer, alaylar düzenlenmiş. Gerçekten o dönemde hac yolculuğu meşakkatli bir süreç ve bunu görmek bugün gibi herkese nasip olan bir durum değil. Belki bu Kâbe’nin aşkı, Kâbe’nin özlemi o topraklara duyulan hisle bunların canlandırılması düşünülmüş. Bu şekilde önceleri çini panolar şeklinde, daha sonra kalem işi şeklinde veya kitap sayfalarında minyatürlerde, hatta halı ve seccadelerde Kâbe tasvirleri işlenmek suretiyle bir nebze de olsa bu özlemin giderilmesi amaçlanmış ve sağlanmış.”
Kaynak: İHA
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, konuyla ilgili araştırmaların yetersiz olduğunu görmesi üzerine burada yüksek lisans tez çalışması yapmaya karar verdiklerini söyledi.
Ayşenur Sezgin isminde sanat tarihçisi öğrencisini İstanbul’a gönderdiğini ifade eden Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, şöyle konuştu:
“Bunlarla ilgili ilk etapta ön araştırmaları yaptı. Bir seminer haline getirdi. Bizde daha sonra bunu bir tez projesine dönüştürerek tez projesi olarak benim danışmanlığımda çalışmaya devam ediyoruz. Burada İslam mimarisinde özellikle cami mimarisinde, camilerdeki mihraplar, Kâbe’yi temsil noktasında kıbleyi belirlememizi kolaylaştıran yapı olarak, elemanlar olarak yer almasına rağmen o Kabe’nin biraz daha canlı olarak tutulması, tasvir edilmesi canlandırılması gerçekten sadece Osmanlı döneminde karşımıza çıkıyor. 18 ve 19. yüzyıllarda biraz daha resim sanatındaki gelişmelere paralel olarak bu Kabe tasvirlerinin de üç boyutlu olarak yapılmaya başlandığını görüyoruz. Gerçekten mesela Topkapı Sarayında, İstanbul’daki Ayasofya Camisinde şu an müze olan. İstanbul’un Rüstempaşa ve Hekimoğlu Ali Paşa gibi hem İstanbul merkezde hem de Anadolu’nun değişik şehirlerinde bu Kabe tasvirlerini mevcut olduğunu yer aldığını görüyoruz. İşte bunların araştırılması ile ilgili bugüne kadar sanat tarihi alanında birkaç makale dışında bu alanın, Kabe tasvirlerinin çalışılmadığını gördük. Özellikle bir akademik çalışmayı burada benim danışmanlığında yürütüyoruz."
Osmanlı döneminde Kabe tasvirleri ile ilgili bir çalışmayı inşallah bir yıl içerisinde sonuçlandıracaklarını anlatan Top, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu en azından Osmanlı mimarisinde bir iki motifin birazda kornografik anlamda dikkat çektiğini görüyoruz. Bunlardan bir tanesi kandil motifi, ikincisi Kâbe tasvirleri. Bunun dışında özellikle gerek çini olarak veya diğer malzemeden bu şekilde kutsal yerlerin tasvirlerin çok fazla yapılmadığına tanık oluyoruz. Bu açıdan belki Osmanlı’nın Kabe’ye olan ilgisi, aşkı, muhabbeti bu şekilde tasvirlerde canlı tutulmaya çalışıldığını söyleyebiliriz. Yani buradaki Kabe tasvirlerinin yapılmış olması o dönemdeki mesafelerin uzaklığı onun biraz daha ona duyulan aşk ve özlemi bu şekilde tasvirlerini yaparak onları en azından bakmak suretiyle giderdiklerini düşünüyorum. Ama gerçekten bizim ecdadımızın Osmanlı’nın hem Mescidi Haram’a, Kabe’ye yaptığı yatırım hem de bunların tasvirlerini yaparak canlı tutmaya çalışması gerçekten takdire şayan.”
“HİÇBİR OSMANLI PADİŞAHI YOLCULUK ZAMAN ALDIĞI İÇİN O DÖNEMDE HAC FARİZASINI YERİNE GETİRMEMİŞ”
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Top, "Kendilerinin şu anki araştırmalarında Osmanlı medeniyeti dışında özellikle gerek Osmanlı öncesi, gerek Osmanlı döneminde mesela İran, Hindistan ve Mısır gibi ülkelerde yaptıkları ön araştırmalarda bu tür tasvirlerin olmadığını" gördüklerini söyledi.
Mehmet Top, örneğin Selçukluyu, Memlukluyu, Eyyübiyi en azından iyi bildiğini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü: "Mesela bunlarda Osmanlı öncesinde bu şekilde bir Kabe tasviri olayı ile karşılaşmıyoruz. Biliyorsunuz Yavuz Sultan Selim’le birlikte özellikle hem Mısır’ın hem de Hicaz bölgesinin fethedilmesi ve Osmanlılar oraları alınca ’Biz Kabe’nin hakimi değil, Kâbe’nin hadimi olarak’ kendilerini görmeleri zaten böyle bir anlamı böyle bir süreci ortaya koymaya yetiyor. Ve sürekli mesela hiçbir Osmanlı Padişahı uzun o dönemde üç aylık gidiş üç aylık dönüş, altı aylık dönemi kapsadığında mesela hac farizasını yerine getirmemiş. Ama sürekli Osmanlı’da sürü alayları şeklinde her hac dönemi öncesinde hem destek anlamında, hem de Kâbe örtüsü anlamında Kâbeye bir sefer, alaylar düzenlenmiş. Gerçekten o dönemde hac yolculuğu meşakkatli bir süreç ve bunu görmek bugün gibi herkese nasip olan bir durum değil. Belki bu Kâbe’nin aşkı, Kâbe’nin özlemi o topraklara duyulan hisle bunların canlandırılması düşünülmüş. Bu şekilde önceleri çini panolar şeklinde, daha sonra kalem işi şeklinde veya kitap sayfalarında minyatürlerde, hatta halı ve seccadelerde Kâbe tasvirleri işlenmek suretiyle bir nebze de olsa bu özlemin giderilmesi amaçlanmış ve sağlanmış.”