9. Hematolojide Yeni Eğilimler Sempozyumu

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhanoğlu: 'Araştırmalar yeni tedavi olanakları yaratıyor. Hiçbir hastanın umutsuz olmasına gerek yok. Bireysel tedavi alan hasta sayısı giderek artacak gibi görünüyor ancak bu standart tedaviden hemen uzaklaşacağımız anlamına da gelmiyor. Klinik araştırmalar çok önemli' 'Denek olma/kobay olma gibi bir kavramdan çıkıp klinik araştırmaya ve çeşitli seçeneklere hasta vermeliyiz ve bunların sonuçlarını çok dikkatle irdeleyip, en iyi tedavi seçeneğini, yaşam kalitesini en iyi şekilde tutan ve başarı şansını en çok artıran tedavi seçeneğini her hasta için tercih etmeliyiz'

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu, araştırmaların kan kanserlerinin tedavisinde yeni olanaklar yarattığını belirterek, 'Hiçbir hastanın umutsuz olmasına gerek yok. Bireysel tedavi alan hasta sayısı giderek artacak gibi görünüyor ancak bu standart tedaviden hemen uzaklaşacağımız anlamına da gelmiyor. Klinik araştırmalar çok önemli' dedi.

Prof. Dr. Ferhanoğlu, 9. Hematolojide Yeni Eğilimler Sempozyumu dolayısıyla düzenlenen basın toplantısında, kan kanserleri başta olmak üzere kan hastalıklarındaki en güncel tedavilerin ve araştırma sonuçlarının ele alınacağı sempozyuma 170'e yakın hematoloğun katılacağını kaydetti.

Ferhanoğlu, çalışmaların, geliştirdiği bazı savunma sistemleri sayesinde bağışıklık sisteminin tümörü göremediğini ve tümöre saldıramadığını gösterdiğini, bu durumda tedaviye dirençli bir hasta grubuyla karşı karşıya kalındığını anlattı.

Bunu önlemek için hücresel, genetik mekanizmasının ortaya konulduğunu aktaran Ferhanoğlu, bugün için dünyada kullanılan ajanların özellikle hangi hastalıklar üzerinde etkili olduğu konusunda önemli gelişmelerin ortaya çıktığını söyledi.

Ferhanoğlu, araştırmaların, immün sistemi harekete geçiren ajanlarda en etkili hastalığın, Türkiye'deki lenfomaların yüzde 20'sini oluşturan Hodgkin Lenfoma olduğuna değinerek, 'Zaman içinde bu lenfomada en modern ilaçlara dahi direnç ortaya çıktığı görüldü. Ancak bizim bu immün sistemimizden kaçan molekülü inhibe edici bir molekül kullanarak tedavide geçen yılın takip edilen hastalarında yüzde 73 başarı oranı ortaya çıktı. Hala Hodgkin Lenfoma'da birinci, ikinci sıra tedavi, birinci ve asıl olan tedavidir ancak bu standart tedavilere yanıt vermeyen hastalar için çok önemli bir umut doğdu. Bu umut da immün kaçış yaratan hücreleri bloke edici ve immün sistemimizle kanser hücresini karşılaştıracak mekanizmayı devreye sokmaktır' diye konuştu.

Araştırmaların yeni tedavi olanakları yarattığını vurgulayan Ferhanoğlu, 'Hiçbir hastanın umutsuz olmasına gerek yok. Bireysel tedavi alan hasta sayısı giderek artacak gibi görünüyor ancak bu standart tedaviden hemen uzaklaşacağımız anlamına da gelmiyor. Klinik araştırmalar çok önemli. 'Denek olma/kobay olma' gibi bir kavramdan çıkıp klinik araştırmaya ve çeşitli seçeneklere hasta vermeliyiz ve bunların sonuçlarını çok dikkatle irdeleyip en iyi tedavi seçeneğini, yaşam kalitesini en iyi şekilde tutan ve başarı şansını en çok artıran tedavi seçeneğini her hasta için tercih etmeliyiz' dedi.

- 'Herkes kendi tedavisini üstünde taşıyor olacak'

Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Mustafa Çetiner ise kişiye özel tedaviyi, 'Önceden konfeksiyon satıyorduk, şimdi terzilik yapmaya başladık. Herkesin üzerine uygun bir elbise bulmaya çalışıyoruz' şeklinde açıklarken, 'Biz, iyi-kötü ayırt etmeden, birtakım toksik ilaçlar kullanarak, kemoterapi ilaçları, hastalığı ortadan kaldırmaya çalıştığımızda çok etkili olamıyordu, biraz daha akıllı davranma ihtiyacı doğdu. 'İnsanın tümör oluşuna karşı kendisini ne savunuyor?' konusunda kafa yormaya başladık. Ortaya çıkan şey şuydu; bağışıklık sistemi, aslında insanın en büyük koruyucusu' ifadelerini kullandı.

Kanser hücresinin de en büyük maharetinin, bağışıklık sisteminden kendini bir şekilde kaçırması olduğunu, bunun yanı sıra bazı dış etkilerin genetik yapıda anormalliğe yol açtığını anlatan Çetiner, kanser hücresinin her organizmada şansını denediğini, bazı genlerin tümör baskıladığını, kanserin oluşumunu engellediğini belirtti.

Çetiner, hastanın kendisinden yardım isteneceği bir döneme girildiğine işaret ederek, şu bilgileri paylaştı:

'Herkes kendi tedavisini üstünde taşıyor olacak. İmmün sistemle ilgili durum ortaya çıktıkça, 'Tümör bunu nasıl yapıyor? İmmün sistemden nasıl kaçıyor?' onunla ilgili çalışmaya başladılar. Gördüler ki bazı genler, T hücresini tümör hücresine yaklaştırmıyor. Kanser hücresi T hücresine 'Ben senin hücrenim' şeklinde yanlış bir mesaj veriyor. Bunu sağlayan reseptörlere yönelik birtakım ilaçlar geliştirildi. Tümör hücrelerinin bu uyanıklıklarını ortadan kaldırmayı hedeflediler. Böylece tümör hücresi, kişinin bağışıklık sistemine karşı savunmasız hale geldi. Bu önemli bir gelişme. Yeni ilaçlar, hücreleri kendi kendini yok etmeye programlıyor. Dolayısıyla tümör hücreleri, sonsuz ve sınırsız şekilde çoğalamıyorlar. Bütün bu gelişmelerin tümünü alt alta koyduğumuzda heyecan verici bir döneme girdiğimiz net olarak söylenebilir ama bunun için temkinli olmak da çok önemli. Bugünden yarına hemen, çabucak her şeyin değiştiği mesajını veremeyiz. Bu, çok büyük bir yanlışlık olur. Klasik tedavi yöntemlerinden vazgeçtiğimizi söyleyemeyiz. Yapabileceğimiz en iyi şey, bu çalışmalara hastaların girmesini sağlamak.'
Kaynak: AA