Diyarbakır Cezaevini İnceleme Alt Komisyonu
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Diyarbakır Cezaevinde işkence görenleri dinledi AK Parti Mardin Milletvekili Miroğlu: 'Bütün bu katliam girişimlerine, terör saldırılarına rağmen Türkiye, kendi bildiği, güvendiği, emin, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirebileceği bir düzlemde ilerlemeye devam ediyor' AK Parti Ankara Milletvekili Ünal: '(Diyarbakır Cezaevi) Sayın Cumhurbaşkanımız bu meseleyi gündeme getirmeseydi, cesaretle dile getirmeseydi veya demokratik zemin oluşturulmasaydı biz halen bunu konuşamıyor olacaktık' Bozyel: '12 Eylül rejimi bugünkü PKK'yı doğurdu'.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Diyarbakır Cezaevinde işkence görenleri dinledi.
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan ''12 Eylül Askeri Darbesinden Sonra Oluşturulan Diyarbakır Beş No'lu Cezaevi İnceleme Alt Komisyonu'' AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu başkanlığında toplandı.
Komisyon, Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi Temel, Yazar Mesut Baştürk ve siyasetçi Bayram Bozyel'in Diyarbakır Cezaevine ilişkin tanıklıklarını dinledi.
Miroğlu, komisyonun açılışında, Ankara'da yapılan terör saldırısında yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diledi. Miroğlu, Diyarbakır Cezaevinin Türkiye siyasi tarihinde yarattığı sonuçları da komisyon olarak dinlemek istediklerini belirterek, cezaevine ilişkin toplantıların devam edeceğini ve komisyon olarak önlerine iki yıllık bir dönem koyduklarını belirtti.
Miroğlu, 'Bütün bu katliam girişimlerine, terör saldırılarına rağmen Türkiye, kendi bildiği, güvendiği, emin, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirebileceği bir düzlemde ilerlemeye devam ediyor' dedi.
Daha sonra, Diyarbakır Cezaevinde işkence görenlerden Bayram Bozyel, yaşadıklarını anlattı. Cezaevinde yapılan insanlık dışı uygulamaların 'Kürt sorununda bir kırılma yarattığını' belirten Bozyel, şöyle devam etti:
'Diyarbakır Cezaevinde yaşanan vahşet bu soruna farklı boyutlar kazandırdı. Türkiye'nin sonraki on yıllarını zehirleyen bir miras bıraktı. Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül darbe rejiminde bir zirve sayılabilir. 12 Eylül darbesi, baskı ve işkenceyi kurumsallaştırdı. Diyarbakır Cezaevinde yapılanlar aslında zamana yayılmış bir toplu katliamdı. Her şey inceden planlanmış ve hayata konulmuştu. 12 Eylül öncesi Kürt hareketi barışçıl ve demokratik bir yapıya sahipti. Kürtler örgütleniyor ve toplumda karşılık buluyordu. Demokratik nitelikli Kürt hareketleri örgütleniyordu. 12 Eylül darbesi ve Diyarbakır Cezaevinin yol açtığı şiddet iklimi, bu dengeyi bozdu. Barışçıl Kürt hareketinin dibine dinamit koydu.'
- '12 Eylül rejimi bugünkü PKK'yı doğurdu'
Diyarbakır Cezaevinde yapılan her işkencenin daha büyük bir öfkeye neden olduğunu vurgulayan Bozyel, '12 Eylül rejimi dağı gençler için cazibe merkezi haline getirdi. 12 Eylül rejimi bugünkü PKK'yı doğurdu' dedi.
Bozyel, Diyarbakır Cezaevinin müzeye dönüştürülmesi çalışmalarının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Bozyel, o dönemde insan onurunu inciten, akla hayale gelmez işkenceler olduğunu kaydetti.
- '2-3 tüp diş macunu yedirdiler'
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi Temel ise komisyon toplantısına çocukları Devran, Rozalin Zeyneb ve Heval Halil ile katıldığını belirterek, Diyarbakır Cezaevine çocuk yaşta girdiğini ve önce çocuk koğuşuna ardından ise normal koğuşa alındığını, 20'li yaşlarda dişlerinin kalmadığını, en ağır işkenceleri görenlerden biri olduğunu dile getirdi.
Temel, şunları ifade etti:
'Cezaevine 1980'de girdim, 1987'de çıktım. Çıkınca sakalım yeni çıkmıştı. 81 yılında okuduğum lisede öğretmenlik yapan bir öğretmenim yakalanmıştı. Yüzbaşı beni koğuştan çıkardı. Götürdüler bana bir tane adam gösterdiler. Tanımıyorum dedim. Tabi tekme ve tokatlarla soruyorlar. Sorgu başladı ama sorgunun seyri değişikti. Mardin Tugayında 93 gün sorguda kaldım daha önce. Traktör lastiğinin içerisinde beni tepeden yuvarladılar. Helikopterden ayaklarımdan sarkıttılar. Esat Oktay Yıldıran ile ilk karşılaşmamda ise bana 2-3 tüp diş macunu yedirdiler.'
- 'Aylarca ayakta durduk'
Tanıklıklarını anlatan Yazar Mesut Baştürk ise komisyonun olumlu olduğunu ancak sonuç çıkıp çıkmayacağı konusunda kendisinin kuşkuları olduğunu söyledi. Cezaevinde işkence yapanların hepsinin belli olduğunu anımsatarak, buna rağmen bir sonuç çıkmadığını savundu. Baştürk, 'Diyarbakır'da o dönemde cezaevinde görev yapan askerlerin hepsinin ismi kayıtlıdır. Yaptıranlar ve yapanlar ceza almayınca tekrar tekrarlanması gündeme gelebiliyor' dedi.
Baştürk, çeşitli işkencelere maruz kalındığını ve kendilerinin aylarca ayakta durdurulduğunu bildirdi. Görüş gününde görüşe geldikleri zaman dayak atıldığını belirten Baştürk, marşla gelip marşla gittiklerini, yerlerde süründürüldüklerini anlattı.
-'Dün Ankara'da bir Diyarbakır cezaevi yaşadık'
Tanıklıkların ardından konuşan AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal, Türkiye'de 30 yıldır konuşulamayan konuların konuşulur hale geldiğini belirtti.
Ünal, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Bu daha bir ileriye gidecek inşallah. Belki önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz ama Diyarbakır Cezaevinde yaşananlar, hem okuduklarımız, hem bugün dinlediklerimiz, sanki orda da bir kurgu yapıldığını, kin, nefret topumları ekmek, bu iki halkı bir araya düşürmek için burada epeyi bir çaba sarf edildiğini gösteriyor. PKK'nın zaten 80 öncesi ve sonrası istihbarat örgütleriyle ilişkisi hep konuşulur. Sanki Diyarbakır Cezaevinde de adeta PKK'yı kurmak, güçlendirmek için epey bir çaba sarf edildiğine inanmaya başladım ve kötü tarafı işte Bosna'yı söyledim. Bu Diyarbakır'dan sonra insanların muhabbetinin artması gerekirken, bunlar konuşulmadığı için yüzlerce Diyarbakır Cezaevi yaşatılmaya başlandı bize. Dün Ankara'da bir Diyarbakır Cezaevi yaşadık. Bugün Diyarbakır'da 6 tane şehidimiz var yine bir Diyarbakır Cezaevi yaşadık. Eğer bunlar konuşulsaydı, bugün olduğu gibi samimi bir ortamda konuşulsaydı biz bunları yaşamazdık. Onun için bu tarihi bir dönüm noktasıdır.'
Ünal, Türkiye'nin yakın tarihinde çok büyük acılar olduğunu belirterek, 'Son yüz yıl içinde bakarsak Ermeni olayları, Dersim olayları, onun dışında zaman zaman ufak çaplı veya büyük, yaşanmış acılar var. Bizim Türkiye olarak en büyük sıkıntımız, bu acıları konuşamamış olmak. Ermeni olayından itibaren yaşanmış bu acıları konuşamadık. Ermeni olayından, Dersim olaylarından itibaren acıların birer meta haline getirildiğini, acıların birer ideolojik araca dönüştürüldüğünü üzülerek müşahede ettik' dedi.
Ünal, bu durumun acıların toplumda objektif bir şekilde insani ve vicdani duygularla konuşulmasını engellediğini belitti.
- 'Tarihi bir komisyon'
Ünal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Peki 30 yılı aşkın bir süredir bu mesele neden konuşulmadı? İşte biraz acının metalaştırılmasından, bir tarafın bunu farklı bir şekilde kullanmasından, diğer tarafın bunun üstünü örtmesinden kaynaklanan bir sorunumuz oldu. AK Parti'nin farkı biraz da burada. 12 Eylül'ün yargılanması, Diyarbakır Cezaevinin konuşulması. AK Parti işte biraz bu bu acıların üzerine giden, bu acıların ortaklaşmasını, insani boyutla ele alınmasının sağlanmasına çalışan bir politika izledi. Dersim olayları, Kürt meselesi ve buna benzer birçok konu hatta son dönemde Ermeni olayları gündeme getirildi. Bunlarla cesaretle yüzleşildi, bunlar cesaretle konuşuldu. Diyarbakır Cezaevi de yine aynı şekilde, ben Sayın Cumhurbaşkanımızın yanlış hatırlamıyorsam 2011'den sonra bugüne kadar hiçbir liderin diline almadığı bu konuyu konuşmaya başladığını biliyorum.'
Komisyonun tarihi bir komisyon olduğuna işaret eden Ünal, insanlık tarihinin çok kara tablolarından birini ele alacaklarını vurguladı. Ünal, bunun insanlık tarihinin ortak bir acısı olarak ele alınması gerektiğini dile getirdi.
Ünal, 'Bayram Bey'in söylediği çok önemli bir şey var. 'Barışçıl Kürt hareketinin temeline dinamit koydu' şeklinde bir ifade kullandı. Ben bunu çok önemsiyorum. Gerçekten Diyarbakır Cezaevinin fonksiyonuna baktığımızda, demokratik, barışçı hukuk içindeki Kürt hareketini tamamen ortadan kaldırıp, bu işi şiddete dönüştüren ve öyle zannediyorum ki bunu da bilinçli bir şekilde yapmış bir vahşet olarak görüyorum. Bundan da sıyrılmak için, terörü de sorgulayabilmek için, terörle mücadele edebilmek için Diyarbakır Cezaevini çok iyi okumak zorundayız' ifadesini kullandı.
Ünal, Diyarbakır Cezaevi denildiği zaman bu cezaevinin 30 yıllık konuşulma şeklinden dolayı bunun ülkenin batısına anlatılamadığını vurgulayarak, 'Sayın Cumhurbaşkanımız bu meseleyi gündeme getirmeseydi, cesaretle dile getirmeseydi veya demokratik zemin oluşturulmasaydı biz halen bunu konuşamıyor olacaktık' dedi.
-'Tarihi bir görev yapabiliriz'
CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar, tanıklıklarını anlatanların çok zor bir şey yaptığını, kendilerinin de gerçekleri dinlediğini ifade etti. Sağlar, kendisinin 30 yıldır bu tarz olaylarla uğraşan bir kişi olduğunu belirterek, komisyonların müthiş yararı olduğunu, belki faillerin tam olarak bulunamadığını ama diğer taraftan da birçok konudan habersiz olan toplumun bu şekilde bilgilendirilebildiğine değindi. Temel'in her konuşmasında büyük kızının göz yaşlarını tutamadığına işaret eden Sağlar, 'Biz siyasi kimliklerimizi bırakırsak tarihi bir görev yapabiliriz' dedi. HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, insanlara sürekli marşların okutturulduğunu, yaşanan dayatmaların farklı şekilde dışa vurulduğunu bildirdi.
Başaran, şunları kaydetti:
'Bugün maalesef Cizre ve Silopi'de askeri araçlar marşlarla geçiyorlar. Bu da o şekilde bakmamız gereken bir durumdur. Bir kimliği sindirerek, o kimliğin daha çok açığa çıkmasını sağlıyorsunuz. Benim babam da 90'larda faili meçhul cinayette katledildi. Kürt olduğu için öldürülen bir kişiydi.'
Kaynak: AA
İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan ''12 Eylül Askeri Darbesinden Sonra Oluşturulan Diyarbakır Beş No'lu Cezaevi İnceleme Alt Komisyonu'' AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu başkanlığında toplandı.
Komisyon, Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi Temel, Yazar Mesut Baştürk ve siyasetçi Bayram Bozyel'in Diyarbakır Cezaevine ilişkin tanıklıklarını dinledi.
Miroğlu, komisyonun açılışında, Ankara'da yapılan terör saldırısında yaşamını yitirenlere Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifalar diledi. Miroğlu, Diyarbakır Cezaevinin Türkiye siyasi tarihinde yarattığı sonuçları da komisyon olarak dinlemek istediklerini belirterek, cezaevine ilişkin toplantıların devam edeceğini ve komisyon olarak önlerine iki yıllık bir dönem koyduklarını belirtti.
Miroğlu, 'Bütün bu katliam girişimlerine, terör saldırılarına rağmen Türkiye, kendi bildiği, güvendiği, emin, demokratik hak ve özgürlükleri geliştirebileceği bir düzlemde ilerlemeye devam ediyor' dedi.
Daha sonra, Diyarbakır Cezaevinde işkence görenlerden Bayram Bozyel, yaşadıklarını anlattı. Cezaevinde yapılan insanlık dışı uygulamaların 'Kürt sorununda bir kırılma yarattığını' belirten Bozyel, şöyle devam etti:
'Diyarbakır Cezaevinde yaşanan vahşet bu soruna farklı boyutlar kazandırdı. Türkiye'nin sonraki on yıllarını zehirleyen bir miras bıraktı. Diyarbakır Cezaevi, 12 Eylül darbe rejiminde bir zirve sayılabilir. 12 Eylül darbesi, baskı ve işkenceyi kurumsallaştırdı. Diyarbakır Cezaevinde yapılanlar aslında zamana yayılmış bir toplu katliamdı. Her şey inceden planlanmış ve hayata konulmuştu. 12 Eylül öncesi Kürt hareketi barışçıl ve demokratik bir yapıya sahipti. Kürtler örgütleniyor ve toplumda karşılık buluyordu. Demokratik nitelikli Kürt hareketleri örgütleniyordu. 12 Eylül darbesi ve Diyarbakır Cezaevinin yol açtığı şiddet iklimi, bu dengeyi bozdu. Barışçıl Kürt hareketinin dibine dinamit koydu.'
- '12 Eylül rejimi bugünkü PKK'yı doğurdu'
Diyarbakır Cezaevinde yapılan her işkencenin daha büyük bir öfkeye neden olduğunu vurgulayan Bozyel, '12 Eylül rejimi dağı gençler için cazibe merkezi haline getirdi. 12 Eylül rejimi bugünkü PKK'yı doğurdu' dedi.
Bozyel, Diyarbakır Cezaevinin müzeye dönüştürülmesi çalışmalarının bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Bozyel, o dönemde insan onurunu inciten, akla hayale gelmez işkenceler olduğunu kaydetti.
- '2-3 tüp diş macunu yedirdiler'
Temel Strateji Araştırma Merkezi Başkanı Abdurrahim Semavi Temel ise komisyon toplantısına çocukları Devran, Rozalin Zeyneb ve Heval Halil ile katıldığını belirterek, Diyarbakır Cezaevine çocuk yaşta girdiğini ve önce çocuk koğuşuna ardından ise normal koğuşa alındığını, 20'li yaşlarda dişlerinin kalmadığını, en ağır işkenceleri görenlerden biri olduğunu dile getirdi.
Temel, şunları ifade etti:
'Cezaevine 1980'de girdim, 1987'de çıktım. Çıkınca sakalım yeni çıkmıştı. 81 yılında okuduğum lisede öğretmenlik yapan bir öğretmenim yakalanmıştı. Yüzbaşı beni koğuştan çıkardı. Götürdüler bana bir tane adam gösterdiler. Tanımıyorum dedim. Tabi tekme ve tokatlarla soruyorlar. Sorgu başladı ama sorgunun seyri değişikti. Mardin Tugayında 93 gün sorguda kaldım daha önce. Traktör lastiğinin içerisinde beni tepeden yuvarladılar. Helikopterden ayaklarımdan sarkıttılar. Esat Oktay Yıldıran ile ilk karşılaşmamda ise bana 2-3 tüp diş macunu yedirdiler.'
- 'Aylarca ayakta durduk'
Tanıklıklarını anlatan Yazar Mesut Baştürk ise komisyonun olumlu olduğunu ancak sonuç çıkıp çıkmayacağı konusunda kendisinin kuşkuları olduğunu söyledi. Cezaevinde işkence yapanların hepsinin belli olduğunu anımsatarak, buna rağmen bir sonuç çıkmadığını savundu. Baştürk, 'Diyarbakır'da o dönemde cezaevinde görev yapan askerlerin hepsinin ismi kayıtlıdır. Yaptıranlar ve yapanlar ceza almayınca tekrar tekrarlanması gündeme gelebiliyor' dedi.
Baştürk, çeşitli işkencelere maruz kalındığını ve kendilerinin aylarca ayakta durdurulduğunu bildirdi. Görüş gününde görüşe geldikleri zaman dayak atıldığını belirten Baştürk, marşla gelip marşla gittiklerini, yerlerde süründürüldüklerini anlattı.
-'Dün Ankara'da bir Diyarbakır cezaevi yaşadık'
Tanıklıkların ardından konuşan AK Parti Ankara Milletvekili Aydın Ünal, Türkiye'de 30 yıldır konuşulamayan konuların konuşulur hale geldiğini belirtti.
Ünal, şu değerlendirmelerde bulundu:
'Bu daha bir ileriye gidecek inşallah. Belki önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz ama Diyarbakır Cezaevinde yaşananlar, hem okuduklarımız, hem bugün dinlediklerimiz, sanki orda da bir kurgu yapıldığını, kin, nefret topumları ekmek, bu iki halkı bir araya düşürmek için burada epeyi bir çaba sarf edildiğini gösteriyor. PKK'nın zaten 80 öncesi ve sonrası istihbarat örgütleriyle ilişkisi hep konuşulur. Sanki Diyarbakır Cezaevinde de adeta PKK'yı kurmak, güçlendirmek için epey bir çaba sarf edildiğine inanmaya başladım ve kötü tarafı işte Bosna'yı söyledim. Bu Diyarbakır'dan sonra insanların muhabbetinin artması gerekirken, bunlar konuşulmadığı için yüzlerce Diyarbakır Cezaevi yaşatılmaya başlandı bize. Dün Ankara'da bir Diyarbakır Cezaevi yaşadık. Bugün Diyarbakır'da 6 tane şehidimiz var yine bir Diyarbakır Cezaevi yaşadık. Eğer bunlar konuşulsaydı, bugün olduğu gibi samimi bir ortamda konuşulsaydı biz bunları yaşamazdık. Onun için bu tarihi bir dönüm noktasıdır.'
Ünal, Türkiye'nin yakın tarihinde çok büyük acılar olduğunu belirterek, 'Son yüz yıl içinde bakarsak Ermeni olayları, Dersim olayları, onun dışında zaman zaman ufak çaplı veya büyük, yaşanmış acılar var. Bizim Türkiye olarak en büyük sıkıntımız, bu acıları konuşamamış olmak. Ermeni olayından itibaren yaşanmış bu acıları konuşamadık. Ermeni olayından, Dersim olaylarından itibaren acıların birer meta haline getirildiğini, acıların birer ideolojik araca dönüştürüldüğünü üzülerek müşahede ettik' dedi.
Ünal, bu durumun acıların toplumda objektif bir şekilde insani ve vicdani duygularla konuşulmasını engellediğini belitti.
- 'Tarihi bir komisyon'
Ünal, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Peki 30 yılı aşkın bir süredir bu mesele neden konuşulmadı? İşte biraz acının metalaştırılmasından, bir tarafın bunu farklı bir şekilde kullanmasından, diğer tarafın bunun üstünü örtmesinden kaynaklanan bir sorunumuz oldu. AK Parti'nin farkı biraz da burada. 12 Eylül'ün yargılanması, Diyarbakır Cezaevinin konuşulması. AK Parti işte biraz bu bu acıların üzerine giden, bu acıların ortaklaşmasını, insani boyutla ele alınmasının sağlanmasına çalışan bir politika izledi. Dersim olayları, Kürt meselesi ve buna benzer birçok konu hatta son dönemde Ermeni olayları gündeme getirildi. Bunlarla cesaretle yüzleşildi, bunlar cesaretle konuşuldu. Diyarbakır Cezaevi de yine aynı şekilde, ben Sayın Cumhurbaşkanımızın yanlış hatırlamıyorsam 2011'den sonra bugüne kadar hiçbir liderin diline almadığı bu konuyu konuşmaya başladığını biliyorum.'
Komisyonun tarihi bir komisyon olduğuna işaret eden Ünal, insanlık tarihinin çok kara tablolarından birini ele alacaklarını vurguladı. Ünal, bunun insanlık tarihinin ortak bir acısı olarak ele alınması gerektiğini dile getirdi.
Ünal, 'Bayram Bey'in söylediği çok önemli bir şey var. 'Barışçıl Kürt hareketinin temeline dinamit koydu' şeklinde bir ifade kullandı. Ben bunu çok önemsiyorum. Gerçekten Diyarbakır Cezaevinin fonksiyonuna baktığımızda, demokratik, barışçı hukuk içindeki Kürt hareketini tamamen ortadan kaldırıp, bu işi şiddete dönüştüren ve öyle zannediyorum ki bunu da bilinçli bir şekilde yapmış bir vahşet olarak görüyorum. Bundan da sıyrılmak için, terörü de sorgulayabilmek için, terörle mücadele edebilmek için Diyarbakır Cezaevini çok iyi okumak zorundayız' ifadesini kullandı.
Ünal, Diyarbakır Cezaevi denildiği zaman bu cezaevinin 30 yıllık konuşulma şeklinden dolayı bunun ülkenin batısına anlatılamadığını vurgulayarak, 'Sayın Cumhurbaşkanımız bu meseleyi gündeme getirmeseydi, cesaretle dile getirmeseydi veya demokratik zemin oluşturulmasaydı biz halen bunu konuşamıyor olacaktık' dedi.
-'Tarihi bir görev yapabiliriz'
CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar, tanıklıklarını anlatanların çok zor bir şey yaptığını, kendilerinin de gerçekleri dinlediğini ifade etti. Sağlar, kendisinin 30 yıldır bu tarz olaylarla uğraşan bir kişi olduğunu belirterek, komisyonların müthiş yararı olduğunu, belki faillerin tam olarak bulunamadığını ama diğer taraftan da birçok konudan habersiz olan toplumun bu şekilde bilgilendirilebildiğine değindi. Temel'in her konuşmasında büyük kızının göz yaşlarını tutamadığına işaret eden Sağlar, 'Biz siyasi kimliklerimizi bırakırsak tarihi bir görev yapabiliriz' dedi. HDP Batman Milletvekili Ayşe Acar Başaran, insanlara sürekli marşların okutturulduğunu, yaşanan dayatmaların farklı şekilde dışa vurulduğunu bildirdi.
Başaran, şunları kaydetti:
'Bugün maalesef Cizre ve Silopi'de askeri araçlar marşlarla geçiyorlar. Bu da o şekilde bakmamız gereken bir durumdur. Bir kimliği sindirerek, o kimliğin daha çok açığa çıkmasını sağlıyorsunuz. Benim babam da 90'larda faili meçhul cinayette katledildi. Kürt olduğu için öldürülen bir kişiydi.'