Hrant Dink Cinayeti Davası
Ramazan Akyürek, Coşgun Çakar, Ali Fuat Yılmazer ile ana dava dosyası sanıklarının da aralarında bulunduğu 35 kişinin yargılandığı davanın 21. duruşması başladı Duruşmada çapraz sorgusu yapılan eski İstihbarat Daire Başkanı (İDB) sanık Sabri Uzun, Rahip Santoro'nun Katolik, Dink'in Ortodoks, Malatya'da öldürülenlerin de Proteston mezhebine mensup olduklarına dikkati çekerek, ''Cemaat, Rahip Santoro cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi Cinayeti ve Dink cinayeti ile Batı ülkelerinin kamu vicdanlarını da yanına çekti. Bu cinayetlerin arakasında Kemalist ve milliyetçi yapı olduğu intibası için çalıştı.'' dedi Sabri Uzun, bu davanın sanıklarından eski İDB Başkan Yardımcısı Coşkun Çakar'ın kayınbiraderi olan eski emniyet müdürü Ramazan Emekli'nin, Gezi olaylarında zabıtalara çadırı yakma talimatı verdiği gerekçesiyle yargılandığını hatırlatarak, ''Gezi olayları bir ayaklanma değildir. Gezi, cemaatin bir kumpasıdır'' ifadesini kullandı ''İstihbarat dairesini ele geçirmeden hiçbir örgütün yaşaması mümkün değil. FETÖ’nün yaşaması için daireyi ele geçirmesi gerekiyordu''
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki 21. duruşmaya, bu davanın yanı sıra FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla davalarda tutuklu bulunan Akyürek ve Yılmazer ile dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun ve sanık avukatları ile Dink ailesinin avukatları katıldı. Ana dava dosyası sanıklarından 4 kişinin de Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlantı kurularak, duruşmaya katılımı sağlandı.
Duruşma, daha önce ifadesi alınan eski İstihbarat Daire Başkanı sanık Sabri Uzun'un çapraz sorgusuyla başladı.
Sanık Sabri Uzun, istihbarat şubesi koruma dairesine direk olarak yazı yazamayacağını, istihbarat daire başkanlığının koruma dairesine yazı yazdığını vurgulayarak, ''Koruma işlemi, ciddi bit tehdit varsa başlatılır. Takip edilen örgüt, eğer istihbarat birimlerince görevlendiren elemanın kontrolündeyse yine koruma dairesine bildirmeye gerek kalmaz.'' dedi.
-''Gezi, cemaatin kumpasıdır''
Davanın sanıklarından İDB Başkan Yardımcısı Coşkun Çakar'ın, cemaatin emniyet imamı olarak öğrendiği ''Kozanlı Ömer'' lakaplı Osman Hilmi Özdil ile irtibatı olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
''Çakar, cemaatin emniyet istihbarattaki şurasının başındaki kişidir. Hilmi Özdil'in kayınbiraderi de vali İbrahim Özçimen'dir.( 15 Temmuz darbe girişimin ardından FETÖ'den tutuklandı ) Bunu müfettişlere verdiğim ifadede söyledim ancak devlet 4 yıl bulamadı. Çakar'ın kayınbiraderi de eksi emniyet müdürü Ramazan Emekli'dir. Emekli, Gezi olaylarında zabıtalara çadırı yakma talimatı verdiği gerekçesiyle yargılanmaktadır. Bununla ilgili bir yetkili müdür beni çağırarak, Gezi olaylarını sordu. Gezi olayları bir ayaklanma değildir. Gezi, cemaatin bir kumpasıdır, beyefendiyi yanıltmayın dedim. O da bana bir şey bilmiyorsun cevabını verdi.''
-''Ergenekon şemasını Recep Güven getirdi''
Ergenekon Şemasına ilişkin bir soruya da sanık Uzun, bu şemayı İDB Başkan Yardımcısı Recep Güven'in ( FETÖ soruşturmaları ve davaları kapsamında hakkında yakalama kararları var) getirdiğini belirterek, Güven'in Bektaşi görüşüne mensup olduğunu bildiğini ancak cemaatçi çıktığını söyledi. Sanık Uzun, bu davanın sanıklarından dönemin İstanbul İstihbarat Şubesi Müdürü Ahmet İlhan Güler'in de Recep Güven'in evinde Coşkun Çakar tarafından görevinden alındığını anlattı.
''Ergenekon ve benzeri soruşturmaların alt yapısının oluşturulduğu belirlenen İDB'deki C5 Bürodan bilginiz var mı?'' sorusuna sanık Uzun, ''Benim dönemimde çete olmaz. Bir bilgim de yok. 22 Şubat 2006 tarihinde görevimden ayrıldım. Bu büronun da yanlış hatırlamıyorsam Haziran 2006 tarihinde kurulduğunu biliyorum.'' cevabını verdi.
Sanık Sabri Uzun, Rahip Santoro'nun Katolik, Dink'in Ortodoks, Malatya'da öldürülenlerin de Proteston mezhebine mensup olduklarına dikkati çekerek, ''Cemaat, Rahip Santoro cinayeti, Malatya Zirve Yayınevi Cinayeti ve Dink cinayeti ile Batı ülkelerinin kamu vicdanlarını da yanına çekti. Bu cinayetlerin arkasında Kemalist ve milliyetçi yapı olduğu intibası için çalıştı. Dink cinayeti davası, üzüm salkımın sapı gibidir.'' dedi.
Sorgusu sırasında kendisi hakkında ihbar yazısından da bahseden sanık Uzun, hakkındaki ihbar yazısının 17 Şubat 2006’de gönderildiğini, Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisinin olduğu F4 raporunun da 17 Şubat 2006’da daireye geldiğini vurgulayarak, ''Dink ile ilgili raporu hazırlayan müfettiş Mehmet Ali Özkılınç aynı zamanda benim hakkımdaki raporu da hazırlayan müfettiş. Buradan duysun diye söylüyorum. Bunlar bir bütündü. İstihbarat dairesini ele geçirmeden hiçbir örgütün yaşaması mümkün değil. FETÖ’nün yaşaması için daireyi ele geçirmesi gerekiyordu.'' ifadesini kullandı.
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
- Kamu görevlilerine ilişkin davanın iddianamesinden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan 168 sayfalık iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar'ın 'tasarlayarak kasten öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 'silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından da 23'er yıldan 44'er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in 'tasarlayarak kasten öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 'silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma' suçlarından 15 yıl altışar aydan 22'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülüyor.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un 'görevi kötüye kullanma' suçundan 6 aydan 2'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu'nun 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme' suçlarından 18 yıl 6'şar aydan 29 yıl 6'şar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.
Cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığında görevli komiser Yılmaz Angın, İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, komiser yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevini yürüten Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Faruk Sarı hakkında 'tasarlayarak kasten öldürme' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bu sanıklar hakkında ayrıca ''silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma'' suçlarından çeşitli hapis cezaları isteniyor.
İddianamede, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığında görevli şube müdürü Yunus Yazar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, o dönem komiser olan Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız'ın ise 'silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından çeşitli hapis cezalarına çarptırılmaları talep ediliyor.
- Süreç
Dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 sanığın yargılandığı davada 17 Ocak 2012'de verdiği kararla tutuklu sanık Yasin Hayal'in, 'Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, yazar Orhan Pamuk'u tehdit etmekten 3 ay ve 'ruhsatsız silah bulundurmak' suçundan da 1 yıl hapisle cezalandırılmasını, 'silahlı terör örgütü yöneticisi olmak' suçundan ise beraatını kararlaştırmıştı.
Tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel'in de toplam 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına hükmederek tahliyesine karar veren heyet, sanıklardan Ersin Yolcu'yu 12 yıl 6 ay, Ahmet İskender'i 13 yıl 4 ay ve Salih Hacısalihoğlu'nu 2 ay 15 gün hapisle cezalandırmış, bütün sanıkların 'silahlı terör örgütü üyeliği' suçundan beraatına hükmetmişti.
- Bozma kararı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 'örgüt' yönünden verilen beraat kararını bozmuş, sanıkların 'silahlı terör örgütü' değil, 'suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt' üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına hükmetmişti. 'Kasten öldürmeye azmettirme'' ve 'Orhan Pamuk'u tehdit' suçlarından sanık Yasin Hayal'e verilen mahkumiyet kararını ise onayan daire, Yasin Hayal hakkında ''silahlı terör örgütü kurma, yöneticisi olma'' suçundan verilen beraat kararını ise ''suç örgütü kurma ve yönetme'' suçundan mahkumiyet gerektiği için bozmuştu.
Sanıklardan Erhan Tuncel'in ''patlayıcı madde imal etme'' suçundan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, ''kasten öldürmeye azmettirme'' suçundan beraat hükmünü ise sanığın Dink'in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmesi sebebiyle mahkumiyeti gerektiği için bozmuştu. ''Silahlı terör örgütü yöneticisi olma'' suçundan beraat kararı da ''suç örgütü üyesi olma'' suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulan Tuncel hakkında, Trabzon'da 24 Ekim 2004'te McDonalds'ın bombalanması olayında, ''genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, mala zarar verme ve 6 ayrı kasten yaralama'' suçlarından verilen mahkumiyet kararı da bozulmuş, bu eyleminin ''6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs'' suçunu oluşturacağına karar verilmişti.
Yargıtayın kararının ardından davanın yeniden görülmesine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmış, bu mahkemede 6 duruşma yapıldıktan sonra dosya, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu görevlilerine ilişkin iddianameyi kabul ettikten sonra dava dosyasını, Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu, haklarındaki hükümler Yargıtay tarafından bozulan 8 sanıklı ana davayla birleştirilmesi için İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti.
Bu mahkemenin heyeti, 'Birleştirme kararında muvafakat talep edilmediği, mahkemenin terör suçlarına bakmakla görevli olmadığı, ana davada yargılamanın ileri aşamaya geldiği ve bu davada yargılananlarla yeni davada yargılanacak kamu görevlileri arasında ortak sanık bulunmadığı' gerekçeleriyle dosyayı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine iade etmişti. Mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için dosyaların gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi, iki davanın birleştirilmesini ve birleşen davanın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesini karara bağlamıştı.