Kılıçdaroğlu Açıklaması 'Eğer Bir Bedel Ödemek Gerekiyorsa Sözüm Söz O Bedeli Önce Ben Ödeyeceğim'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “CHP Genel Başkanı olarak bir söz veriyorum. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü mücadeleyi yapacağım, her türlü fedakarlığa katlanacağım. Eğer bir bedel ödemek gerekiyorsa sözüm söz o bedeli önce ben ödeyeceğim" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhuriyetin kuruluşunun 93. yıldönümü nedeniyle düzenlenen Büyük Cumhuriyet Yürüyüşü öncesinde Ulus’taki ilk Meclis önünde halka hitap etti. Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada, "Demokrasiyi sağladığımızda Türkiye’yi dünyada en saygın ülkeler konumuna getirmiş olacağız. 29 Ekim 1923, Mehmet Emin Yurdakul konuşuyor TBMM’de. Şöyle diyor, ‘Bendeniz Erzurum’da bulunduğum zaman bir istatistik yaptırdım. Tifo’dan 1 sene içerisinden ahaliden bin 500 kişinin, askerden de 700 kişinin öldüğü sabit oldu. Tokat’ta Pazar köyü nahiyesine geldim. Ne kadar ahali varsa zavallıların hepsi de hasta bir halde bulunuyordu. Bayburt ve Erzurum ovalarında yere batmış nesli münkariz, nesli yok olmuş köylere tesadüf ettim.’ 29 Ekim 1923’te tifodan ve trahomdan binlerce kişi hayatını kaybediyor. Şu TBMM binasında mütevazi binada 29 Ekim’de Cumhuriyet ilan edilirken Türkiye’nin sorunları da orada görüşülüyordu. Dolayısıyla bizim hep birlikte hem o sorunları bilmek, hem üretilen çözümlere sahip çıkmak hepimizin yurtseverlik görevidir, vatan görevidir. Çocuklarımıza daha güzel bir Türkiye’yi bırakma görevidir” diye konuştu.
“Ne padişah ne führer ne reis ne bir başka kişi hiç kimse bizim özgürlüklerimizi sınırlayamaz”
’Cumhuriyet ne demektir’ diye herkesin üzerinde konuştuğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bir cumhuriyet özgürlük demektir. Padişahın kulu değil, führerin kulu değil, reisin kulu değil, sadece ve sadece Cumhuriyetin özgür bireyi olmaktır. Cumhuriyet insanın insana kulluğunu yok eden bir rejimin adıdır. Ne padişah ne führer ne reis ne bir başka kişi hiç kimse bizim özgürlüklerimizi sınırlayamaz. 29 Ekim Cumhuriyet kadın erkek eşitliği demektir. Kadının ikinci sınıf yurttaş görüldüğü bir rejime son vermek demektir cumhuriyet. Cumhuriyeti kuranlar 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkını getirdiler. Türkiye’deki bütün kadınlara sesleniyorum. Sizin gerçek eviniz, çatınız CHP’dir. Size seçme ve seçilme hakkını getiren parti CHP’dir. 1934’de Mustafa Kemal ve arkadaşları kadınlara seçme ve seçilme hakkını getirirken Fransa 1944 yılında getirmiş Cumhuriyeti kuranlar 10 yıl daha öndeler. İsviçre 1971 yılında getirmiş, Japonya 1945 yılında getirmiş demek ki cumhuriyeti kuranlar kadının asli unsur olarak hiçbir ayrım yapılmaksızın birinci sınıf yurttaş olarak kabulünü onaylamışlardır. O nedenle cumhuriyet kadın erkek eşitliği demektir. Cumhuriyet bilhassa Mustafa Kemal’in deyimiyle ‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.’ Cumhuriyet kurulurken elbette yardımlar yapılıyordu. Ama yapılan yardımlar insan onurunu koruyan, bir uygulama içinde gerçekleştiriliyordu. İnsan onurunu yani yoksulluğu açıklamadan kişinin yoksulluğunu afişe etmeden o insanı sosyal devletin koruması altına almak cumhuriyetin temel görevlerinden birisiydi. Cumhuriyet aydınlanma, aklın özgürlüğü demektir. 1923 yılında devasa Osmanlı İmparatorluğunu bıraktım sadece Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde doktor sayısı 554. Eczacı sayısı 69, ebe sayısı 136, hemşire sayısı sadece 4, yataklı hastane sayısı 86. Cumhuriyeti kuranlar aydınlamayı sağlamak için önce millet mektepleri kurdular. Çünkü kadınlarda okuma yazma oranı bin kadından 8’i okuma yazma biliyordu. Erkeklerde okuma yazma oranı yüzde 6. Bazı araştırmalara göre yüzde 7 idi. Hani diyorlar ya Osmanlı, işte bu rakamları bileceksin Osmanlı’nın ne olduğunu öğrenmek için. Osmanlı bunu bıraktı bize. Matbaa Avrupa’da Gutenberg 1439 yılında matbaayı icat ediyor. Osmanlıya ne zaman geliyor 1726 yılında. 287 yıl sonra. Cumhuriyet bütün bunları aşan aydınlamayı getiren çocuklarımıza irfanı hür, vicdanı hür, fikri hür bir eğitimi amaçlayan rejimin adıydı. Padişahın kulu kölesi değil, Türkiye’nin özgür bireyleriydi. Şunu kimse unutmasın aklını kiraya verenler aydınlanmanın ne olduğunu bilmezler. Birilerine koşulsuz itaat edenler aydınlanmanın ne olduğunu bilmezler. Aydınlanma hayatı, dünyayı sorgulamaktır, çözüm üretmektir. Bunun için hep birlikte Cumhuriyete sahip çıktığımız gibi eğitime öğretime aydınlamaya da sahip çıkacağız. Cumhuriyet fırsat eşitliği demektir. Cumhuriyetin kurulduğu andan itibaren hiçbir kişiye hiçbir zümreye aileye sınıfa imtiyaz tanınmamıştır.”
“Bugün cumhuriyeti dikkate almadan ‘cumhuriyette neymiş’ gibi laflar edenler cumhuriyete ihanet edenlerdir”
“Fırsat eşitliğinin en tipik örneği karşınızda olan genel başkandır” diyen Kılıçdaroğlu, “Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez köyünde doğdum. Verilen fırsatları değerlendirdiğiniz zaman devlette üst makamlara gelirsiniz, milletvekili olursunuz, CHP’ye genel başkan olursunuz. Çünkü biz aydınlamayı ve fırsat eşitliğini yaşayan ve yaşatanlarız. Cumhuriyetin sayesinde devletin önemli makamlarına gelenlerin bugün cumhuriyeti dikkate almadan ‘cumhuriyette neymiş’ gibi laflar edenler cumhuriyete ihanet edenlerdir. Biz cumhuriyetimize sonuna kadar sahip çıkacağız. Cumhuriyet laiklik, din ve vicdan özgürlüğü demektir. Devlette belli bir makama gelmek için bir cemaate üye olmak değil, devlette belli bir makama gelmek için bilginiz olacak, birikiminiz olacak, deneyiminiz olacak. Aydınlanmayı, insan haklarını bileceksiniz. Biz bu nedenle cumhuriyeti savunuyoruz. Cumhuriyet aynı zamanda birlikte yaşama iradesi demektir. Kişinin kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun aynı havayı teneffüs ediyorsak, sorunlara birlikte çözüm üretebiliyorsak birlikte bu ülkeyi yöneteceğiz. Dayatma kültürüyle değil, barış, kardeşlik kültürüyle Türkiye’yi yöneteceğiz” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’ye asla ve asla Hitler örneğini yaşatmamalıyız, yaşatmayacağız”
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının devleti kinle, öç alma duygusuyla yönetmediğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Akılla mantıkla bilgiyle yönettiler. Cumhuriyetin getirdiği en temel noktalardan birisi de budur. Birlikte akılla, mantıkla yöneteceğiz. Cumhuriyeti kuranlar ve onun kadroları üç büyük devrime imza attılar. Bir Cumhuriyeti kurdular. İki 1945 yılında çok partili yaşama geçtiler. Üç, rahmetli Ecevit’in önderliğinde bu ülkeye sosyal demokrasiyi getirdiler. Şimdi hep birlikte dördüncü devrime hazır olmak zorundayız. Çocuklarımıza Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırılmış bir Türkiye’yi bırakmak için yani tam demokrasi devrimini gerçekleştirmek için yola çıkmalıyız. Bizim şuanda ihtiyacımız tam demokrasiyi bu ülkeye getirmektir. Eğer tam demokrasiyi getirebilirsek Türkiye’ye en büyük hizmeti gerçekleştirmiş oluruz. Türkiye’yi bütün dünyada saygın bir ülke konumuna getirmiş oluruz. Tam demokrasiyi getirmek için neler yapacağız? Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Güçlülerin değil, üstünlerin değil, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Güçler ayrılığı ilkesini koşulsuz hayata geçirmek zorundayız. Yasama üzerine birisinin, yargı üzerine birisinin yürütme organı üzerine birisinin vesayet kurmasına için vermemeliyiz. Denge ve denetleme ağını güçlü bir şekilde oluşturmalıyız. Neden güçler ayrılığı diyoruz? Güçler ayrılığı olmadığı takdirde, bir kişiye bütün gücü yıkarsınız, bir kişi bütün yükü, bütün sorumluluğu alırsa, bir kişi sadece benim söylediklerim doğrudur, herkes uymak zorundadır derse 1940’ların Almanyasına gitmiş oluruz. Bir kişinin yetkisi sadece Almanya’yı Avrupa’yı değil, bütün dünyayı kana boğmuştur. O bir kişinin adı Hitlerdir. Türkiye’ye asla ve asla Hitler örneğini yaşatmamalıyız, yaşatmayacağız” değerlendirmesinde bulundu.
"Bugünden itibaren temel hedefimiz, görevimiz cumhuriyeti tam demokrasiyle taçlandırmak"
Tam demokrasinin gerçekleştirilmesi için medya özgürlüğünün sağlanılması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu , “Bizi eleştirenler geçmişte bizim aleyhimize yayın yapanlardan 100’ü aşkın gazeteci şuanda hapiste. Şu Allah’ın takdirine bakın ki, onların haklarını CHP savunuyor. Çünkü biz demokrasiyi savunuyoruz. Demokrasiden, insan haklarından yanayız. Herkesin özgürce düşüncelerini ifade etmesini isteriz. Düşünceyi açıklama özgürlüğünden yanayız. Bu ülkeye tam demokrasiyi bedeli ne olursa olsun getireceğiz. Tam demokrasinin yollarından birisi de halka hesap veren bir siyaset anlayışını egemen kılmamız lazım. Siyaset halka hesap vermiyorsa orada demokrasi yoktur. Bugünden itibaren temel hedefimiz, görevimiz cumhuriyeti tam demokrasiyle taçlandırmak” açıklamasında bulundu.
“CHP Genel Başkanı olarak bir söz veriyorum. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü mücadeleyi yapacağım"
29 Ekim’de bir sürü sınırlama getirildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Buraya gelirken bile bir sürü zorlukla karşılaştım. Cumhuriyeti, demokrasiyi içine sindiremeyenler var. Şehitlerimiz arasında bile ayrım yapan bir zihniyet var. Medya üzerine baskı kuran bir siyasal anlayış var. Bütün bunları aşmanın bir ama tek bir yolu var. Birlikte olacağız. Birlikte olursak güçlü oluruz. Sesimiz çok daha güçlü çıkar. Ayrıntılarda bölünmemeliyiz. Cumhuriyet kolay kurulmadı. CHP Genel Başkanı olarak bir söz veriyorum. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü mücadeleyi yapacağım, her türlü fedakarlığa katlanacağım. Eğer bir bedel ödemek gerekiyorsa sözüm söz o bedeli önce ben ödeyeceğim. CHP’nin Genel Başkanı olarak söyledim. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü baskı gelebilir üstümüze, şiddet gelebilir üstümüze ama sözüm söz yılmayacağız. Mücadeleyi sonuna kadar götüreceğiz. Eğer bir bedel ödemek gerekiyorsa o bedeli önce ben ödeyeceğim. Bu ülke için çocuklarımız, geleceğimiz, şehitlerimiz için biz ödeyeceğiz.”
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından kortej ilk Meclis önünden Anıtkabir’e Büyük Cumhuriyet Yürüyüşü başladı.
Kaynak: İHA
“Ne padişah ne führer ne reis ne bir başka kişi hiç kimse bizim özgürlüklerimizi sınırlayamaz”
’Cumhuriyet ne demektir’ diye herkesin üzerinde konuştuğunu kaydeden Kılıçdaroğlu, konuşmasına şöyle devam etti:
"Bir cumhuriyet özgürlük demektir. Padişahın kulu değil, führerin kulu değil, reisin kulu değil, sadece ve sadece Cumhuriyetin özgür bireyi olmaktır. Cumhuriyet insanın insana kulluğunu yok eden bir rejimin adıdır. Ne padişah ne führer ne reis ne bir başka kişi hiç kimse bizim özgürlüklerimizi sınırlayamaz. 29 Ekim Cumhuriyet kadın erkek eşitliği demektir. Kadının ikinci sınıf yurttaş görüldüğü bir rejime son vermek demektir cumhuriyet. Cumhuriyeti kuranlar 1934 yılında kadınlara seçme ve seçilme hakkını getirdiler. Türkiye’deki bütün kadınlara sesleniyorum. Sizin gerçek eviniz, çatınız CHP’dir. Size seçme ve seçilme hakkını getiren parti CHP’dir. 1934’de Mustafa Kemal ve arkadaşları kadınlara seçme ve seçilme hakkını getirirken Fransa 1944 yılında getirmiş Cumhuriyeti kuranlar 10 yıl daha öndeler. İsviçre 1971 yılında getirmiş, Japonya 1945 yılında getirmiş demek ki cumhuriyeti kuranlar kadının asli unsur olarak hiçbir ayrım yapılmaksızın birinci sınıf yurttaş olarak kabulünü onaylamışlardır. O nedenle cumhuriyet kadın erkek eşitliği demektir. Cumhuriyet bilhassa Mustafa Kemal’in deyimiyle ‘Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.’ Cumhuriyet kurulurken elbette yardımlar yapılıyordu. Ama yapılan yardımlar insan onurunu koruyan, bir uygulama içinde gerçekleştiriliyordu. İnsan onurunu yani yoksulluğu açıklamadan kişinin yoksulluğunu afişe etmeden o insanı sosyal devletin koruması altına almak cumhuriyetin temel görevlerinden birisiydi. Cumhuriyet aydınlanma, aklın özgürlüğü demektir. 1923 yılında devasa Osmanlı İmparatorluğunu bıraktım sadece Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde doktor sayısı 554. Eczacı sayısı 69, ebe sayısı 136, hemşire sayısı sadece 4, yataklı hastane sayısı 86. Cumhuriyeti kuranlar aydınlamayı sağlamak için önce millet mektepleri kurdular. Çünkü kadınlarda okuma yazma oranı bin kadından 8’i okuma yazma biliyordu. Erkeklerde okuma yazma oranı yüzde 6. Bazı araştırmalara göre yüzde 7 idi. Hani diyorlar ya Osmanlı, işte bu rakamları bileceksin Osmanlı’nın ne olduğunu öğrenmek için. Osmanlı bunu bıraktı bize. Matbaa Avrupa’da Gutenberg 1439 yılında matbaayı icat ediyor. Osmanlıya ne zaman geliyor 1726 yılında. 287 yıl sonra. Cumhuriyet bütün bunları aşan aydınlamayı getiren çocuklarımıza irfanı hür, vicdanı hür, fikri hür bir eğitimi amaçlayan rejimin adıydı. Padişahın kulu kölesi değil, Türkiye’nin özgür bireyleriydi. Şunu kimse unutmasın aklını kiraya verenler aydınlanmanın ne olduğunu bilmezler. Birilerine koşulsuz itaat edenler aydınlanmanın ne olduğunu bilmezler. Aydınlanma hayatı, dünyayı sorgulamaktır, çözüm üretmektir. Bunun için hep birlikte Cumhuriyete sahip çıktığımız gibi eğitime öğretime aydınlamaya da sahip çıkacağız. Cumhuriyet fırsat eşitliği demektir. Cumhuriyetin kurulduğu andan itibaren hiçbir kişiye hiçbir zümreye aileye sınıfa imtiyaz tanınmamıştır.”
“Bugün cumhuriyeti dikkate almadan ‘cumhuriyette neymiş’ gibi laflar edenler cumhuriyete ihanet edenlerdir”
“Fırsat eşitliğinin en tipik örneği karşınızda olan genel başkandır” diyen Kılıçdaroğlu, “Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez köyünde doğdum. Verilen fırsatları değerlendirdiğiniz zaman devlette üst makamlara gelirsiniz, milletvekili olursunuz, CHP’ye genel başkan olursunuz. Çünkü biz aydınlamayı ve fırsat eşitliğini yaşayan ve yaşatanlarız. Cumhuriyetin sayesinde devletin önemli makamlarına gelenlerin bugün cumhuriyeti dikkate almadan ‘cumhuriyette neymiş’ gibi laflar edenler cumhuriyete ihanet edenlerdir. Biz cumhuriyetimize sonuna kadar sahip çıkacağız. Cumhuriyet laiklik, din ve vicdan özgürlüğü demektir. Devlette belli bir makama gelmek için bir cemaate üye olmak değil, devlette belli bir makama gelmek için bilginiz olacak, birikiminiz olacak, deneyiminiz olacak. Aydınlanmayı, insan haklarını bileceksiniz. Biz bu nedenle cumhuriyeti savunuyoruz. Cumhuriyet aynı zamanda birlikte yaşama iradesi demektir. Kişinin kimliği, inancı, yaşam tarzı ne olursa olsun aynı havayı teneffüs ediyorsak, sorunlara birlikte çözüm üretebiliyorsak birlikte bu ülkeyi yöneteceğiz. Dayatma kültürüyle değil, barış, kardeşlik kültürüyle Türkiye’yi yöneteceğiz” ifadelerini kullandı.
“Türkiye’ye asla ve asla Hitler örneğini yaşatmamalıyız, yaşatmayacağız”
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının devleti kinle, öç alma duygusuyla yönetmediğini anlatan Kılıçdaroğlu, “Akılla mantıkla bilgiyle yönettiler. Cumhuriyetin getirdiği en temel noktalardan birisi de budur. Birlikte akılla, mantıkla yöneteceğiz. Cumhuriyeti kuranlar ve onun kadroları üç büyük devrime imza attılar. Bir Cumhuriyeti kurdular. İki 1945 yılında çok partili yaşama geçtiler. Üç, rahmetli Ecevit’in önderliğinde bu ülkeye sosyal demokrasiyi getirdiler. Şimdi hep birlikte dördüncü devrime hazır olmak zorundayız. Çocuklarımıza Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırılmış bir Türkiye’yi bırakmak için yani tam demokrasi devrimini gerçekleştirmek için yola çıkmalıyız. Bizim şuanda ihtiyacımız tam demokrasiyi bu ülkeye getirmektir. Eğer tam demokrasiyi getirebilirsek Türkiye’ye en büyük hizmeti gerçekleştirmiş oluruz. Türkiye’yi bütün dünyada saygın bir ülke konumuna getirmiş oluruz. Tam demokrasiyi getirmek için neler yapacağız? Hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Güçlülerin değil, üstünlerin değil, hukukun üstünlüğünü sağlayacağız. Güçler ayrılığı ilkesini koşulsuz hayata geçirmek zorundayız. Yasama üzerine birisinin, yargı üzerine birisinin yürütme organı üzerine birisinin vesayet kurmasına için vermemeliyiz. Denge ve denetleme ağını güçlü bir şekilde oluşturmalıyız. Neden güçler ayrılığı diyoruz? Güçler ayrılığı olmadığı takdirde, bir kişiye bütün gücü yıkarsınız, bir kişi bütün yükü, bütün sorumluluğu alırsa, bir kişi sadece benim söylediklerim doğrudur, herkes uymak zorundadır derse 1940’ların Almanyasına gitmiş oluruz. Bir kişinin yetkisi sadece Almanya’yı Avrupa’yı değil, bütün dünyayı kana boğmuştur. O bir kişinin adı Hitlerdir. Türkiye’ye asla ve asla Hitler örneğini yaşatmamalıyız, yaşatmayacağız” değerlendirmesinde bulundu.
"Bugünden itibaren temel hedefimiz, görevimiz cumhuriyeti tam demokrasiyle taçlandırmak"
Tam demokrasinin gerçekleştirilmesi için medya özgürlüğünün sağlanılması gerektiğini ifade eden Kılıçdaroğlu , “Bizi eleştirenler geçmişte bizim aleyhimize yayın yapanlardan 100’ü aşkın gazeteci şuanda hapiste. Şu Allah’ın takdirine bakın ki, onların haklarını CHP savunuyor. Çünkü biz demokrasiyi savunuyoruz. Demokrasiden, insan haklarından yanayız. Herkesin özgürce düşüncelerini ifade etmesini isteriz. Düşünceyi açıklama özgürlüğünden yanayız. Bu ülkeye tam demokrasiyi bedeli ne olursa olsun getireceğiz. Tam demokrasinin yollarından birisi de halka hesap veren bir siyaset anlayışını egemen kılmamız lazım. Siyaset halka hesap vermiyorsa orada demokrasi yoktur. Bugünden itibaren temel hedefimiz, görevimiz cumhuriyeti tam demokrasiyle taçlandırmak” açıklamasında bulundu.
“CHP Genel Başkanı olarak bir söz veriyorum. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü mücadeleyi yapacağım"
29 Ekim’de bir sürü sınırlama getirildiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Buraya gelirken bile bir sürü zorlukla karşılaştım. Cumhuriyeti, demokrasiyi içine sindiremeyenler var. Şehitlerimiz arasında bile ayrım yapan bir zihniyet var. Medya üzerine baskı kuran bir siyasal anlayış var. Bütün bunları aşmanın bir ama tek bir yolu var. Birlikte olacağız. Birlikte olursak güçlü oluruz. Sesimiz çok daha güçlü çıkar. Ayrıntılarda bölünmemeliyiz. Cumhuriyet kolay kurulmadı. CHP Genel Başkanı olarak bir söz veriyorum. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü mücadeleyi yapacağım, her türlü fedakarlığa katlanacağım. Eğer bir bedel ödemek gerekiyorsa sözüm söz o bedeli önce ben ödeyeceğim. CHP’nin Genel Başkanı olarak söyledim. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırmak için her türlü baskı gelebilir üstümüze, şiddet gelebilir üstümüze ama sözüm söz yılmayacağız. Mücadeleyi sonuna kadar götüreceğiz. Eğer bir bedel ödemek gerekiyorsa o bedeli önce ben ödeyeceğim. Bu ülke için çocuklarımız, geleceğimiz, şehitlerimiz için biz ödeyeceğiz.”
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının ardından kortej ilk Meclis önünden Anıtkabir’e Büyük Cumhuriyet Yürüyüşü başladı.