ANALİZ - DEAŞ Sonrası Musul Ve Rakka Açıklaması Çatışan Çıkarlar, Tehditler

DEAŞ ile mücadelede esas sorun örgütü askeri olarak yenmekten öte doğacak boşluğun hangi güçler tarafından doldurulacağı Musul operasyonu ve daha önemlisi DEAŞ sonrası düzene ilişkin kafalarda çok fazla soru işareti var. Farklı beklentileri olan çok sayıda iç ve dış aktör Musul'da DEAŞ sonrası için güç mücadelesi içine girmiş durumda Türkiye'nin en temel beklentileri Musul'da yeni savaşların tohumunu atacak Şii milislerin şehre girmesini engellemek. PKK'nın Musul’da üs kazanmasını önlemek ve sonrasında Sincar'da Suriye'dekine benzer şekilde fiili durum yaratarak yeni bir güç merkezi oluşturma çabalarına son vermek Musul operasyonunda şehrin farklı aktörler tarafından doğu, güney ve kuzeyden kuşatılması ve batıdan bir koridorun açık bırakılması düşünülüyor. Şehir içindeki DAEŞ unsurlarının bu koridordan Suriye tarafına geçmesine yol verilmesi, DEAŞ ile son büyük savaşın Rakka'da yaşanacağı anlamına gelebilir

OYTUN ORHAN - ABD'de Obama yönetimi iktidarı devretmeden önce DEAŞ ile mücadele bir başarı hikayesi arayışında. Tam da bu nedenle ABD'de başkanlık seçimi yaklaşırken DEAŞ'ın Irak ve Suriye'deki 'başkentleri' Musul ve Rakka'ya operasyon gerçekleştirilmesi gündeme geldi. DEAŞ ile mücadelede esas sorun örgütü askeri olarak yenmekten öte DEAŞ'tan doğacak boşluğun hangi güçler tarafından doldurulacağı. Bir diğer sorun DEAŞ'a karşı savaşan güçler arasındaki güven bunalımı. Bu da örgütün yaşam süresini uzatan en önemli faktörlerden biri oldu.

Esasında ABD'nin Suriye'de önceliği Fırat'ın batısında ilerlemekten ziyade Rakka'nın alınmasıydı. Buna karşın PKK/YPG için Rakka stratejik önem taşımıyor. Arap kimliği ağır basan büyük bir şehir ve DEAŞ'ın en güçlü olduğu yerleşimlerden biri. YPG şehri DEAŞ'tan temizlese bile elde tutabilmesinin ne kadar zor olduğunu biliyor. Bu nedenlerle YPG, ABD'yi Münbiç-Bab hattına çekmeye çalışırken ABD de YPG'yi Rakka operasyonuna yönlendiriyordu. Sonuçta ABD ilk olarak yerel ortağının kuzey Suriye'de idari ve coğrafi bütünlüğe sahip fili bir federal bölge kurma hedefine yardım ederek sonrasında Rakka'ya yönelmeyi tercih etti. Fırat'ın batısında ilk olarak Münbiç'i ele geçiren YPG'nin El-Bab'ı da alarak Tel Rıfat üzerinden Afrin'e ulaşmasına çok az bir mesafe kalmıştı. Buradan sonra işbirliğinin Rakka'da devam etmesi bekleniyordu. Ancak Fırat Kalkanı operasyonu ile Türkiye'nin kuzey Suriye'ye askeri müdahalesi YPG bölgelerinin birleşmesi hedefi ve sonrasında gündeme gelecek Rakka operasyonunu ABD açısından karmaşıklaştırdı.

- Musul operasyonu öne alındı

O tarihe kadar kuzey Suriye'deki oyunun dışında gibi gözüken Türkiye artık sahada doğrudan sorumluluk alan bir role büründü ve bu bölgedeki güç mücadelesinin en etkili aktörü olarak öne çıktı. Azez-Cerablus hattını DEAŞ'tan temizlemeye başlayan Türkiye ABD'ye Rakka operasyonunu da birlikte gerçekleştirme teklifi yaptı. Normal şartlar altında Rakka konusunda sorumluluk almaya hazır bir Türkiye ABD açısından fırsat olarak görülebilirdi. Ancak ABD sadece DEAŞ'ı yenmeye değil DEAŞ sonrası kurulacak düzene de büyük önem veriyor. Suriye'de tercihi ise DEAŞ'tan doğacak boşluğun YPG tarafından doldurulması ve kuzey Suriye'de bir ABD nüfuz bölgesi oluşması. Tam da bu nedenle Türkiye'nin Rakka'da denkleme girmesi ABD açısından durumu karmaşıklaştırdı ve Musul operasyonu öne alındı.

17 Ekim 2016 tarihinde başlayan Musul operasyonu ve daha önemlisi DEAŞ sonrası düzene ilişkin kafalarda çok fazla soru işareti var. Farklı beklentileri olan çok sayıda iç ve dış aktör Musul'da DEAŞ sonrası için güç mücadelesi içine girmiş durumda. İç aktörler olarak Irak merkezi hükümeti, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), Haşdi Şabi (Şii milisler), ABD'nin eğittiği Musullu güçler, Haşdi Vatani (Türkiye destekli Musullu güçler) ve PKK bağlantılı gruplar öne çıkıyor.

Irak merkezi hükümeti meşru otorite olarak şehir merkezini kontrol etmeyi umuyor. Ancak Irak ordusu ulusal ordu olma vasfını büyük ölçüde yitirdi ve ciddi bir kapasite sorunu yaşıyor. Musullu Araplar tarafından işgalci güç olarak görülüyor ve Şii milislerden farkı kalmadığına inanılıyor. Şii milisler ise 2014 yılında DEAŞ'ın Musul'u ele geçirmesi ve sonrasında yaşananların intikamını almak peşinde. Irak hükümeti her ne kadar Şii milislerin Musul'a girmeyeceğini söylese de ne bu grupları kontrol etme gücü var ne de onlarsız DEAŞ'a karşı başarı kazanma şansı. Şii milisler tamamen kontrol dışı ve radikal eğilimler içinde. Musul'a girmeleri halinde, daha önce DEAŞ'tan kurtarılan Sünni bölgelerde gerçekleşen DEAŞ benzeri katliamlar yaşanabilir. Musul halkı böyle bir durumda DEAŞ'a destek için değil ancak kendi güvenliği için mücadeleye katılabilir.

- IKBY kendi hedeflerine odaklandı

IKBY ise Musul merkezden ziyade kendi dar hedefine odaklanmış durumda. IKBY'nin tek derdi Musul'un batısında yer alan ve azınlıkların yaşadığı yerler ile Musul'un batısında kalan ve DEAŞ öncesinde kendi idaresi altında olan ancak şimdi kontrolü PKK ile paylaşmak durumunda kaldığı Sincar. Peşmerge güçlerinin Musul'un doğusunda ABD hava desteği ile başarı kazanma şansı çok yüksek. Ancak Sincar'da durum daha karmaşık. PKK ile çatışmaya girmesi beklenmiyor ancak başka bir güç eliyle PKK'nın bölgeden temizlenmesini umabilir. IKBY Musul operasyonunun tek kazananı olabilir ve nihai sınırlarına ulaşma konusunda önemli bir adım atmış olabilir.

ABD ve Türkiye tarafından ayrı ayrı eğitilerek Musul operasyonu için hazırlanan güçler yerel unsur olmaları itibarıyla kabul görebilir ancak bu güçlerin de sayı, motivasyon ve kapasite sorunu yaşadığı söylenebilir. Son olarak PKK ve PKK bağlantılı Yezidi milis gücü YBŞ de Musul'a bağlı Telafer ile yakından ilgileniyor. PKK ve YBŞ, Şii milisler ve İran ile birlikte hareket ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Musul operasyonu öncesinde bazı Iraklı Yezidileri uyarması da bu yüzden. Dış aktörler olarak ABD, Türkiye ve İran öne çıkıyor. ABD vereceği hava desteği ile Musul operasyonunun nasıl sonuçlanacağı konusunda en önemli aktör. ABD, Irak merkezi hükümeti ve kendi eğittiği Musullu güçlerin şehirde kontrol sahibi olması için çabalayacaktır. Diğer taraftan İran etkisi anlamına gelen Şii milisleri ve Türkiye'yi sınırlamak isteyecektir. ABD Musul'da işlerin ne kadar zor olacağının farkında. Bu nedenle ilk aşamada daha düşük profil sergileyerek mücadelenin gidişine göre pozisyon almayı seçebilir. İran ise Irak hükümeti ve Haşdi Şabi'yi destekliyor.

KDP’ye karşı mesafeli duran İran, PKK ve YBŞ üzerinden Suriye'ye bir koridor açma hedefinde olabilir. PKK ve YBŞ ile dirsek temasının nedeni de bu güçler üzerinden Telafer’de etki sahibi olmak. İran'ın desteklediği milis güçlerin Telafer'e girme arzusunda olduğu biliniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aynı konuşmada Telafer'i vurgulaması yine bu hedefle bağlantılı olarak yorumlanabilir. Türkiye askeri dengeler açısından bakıldığında belki de en zorlu konumda bulunan aktör. Buna karşın Musul'un coğrafyası ve Musul'un kimliği Türkiye'yi uzun vadede öne çıkarabilir. Türkiye'nin en temel beklentileri Musul'da yeni savaşların tohumunu atacak Şii milislerin şehre girmesini engellemek. Daha önemlisi PKK'nın Musul’da üs kazanmasını önlemek ve sonrasında Sincar'da Suriye'dekine benzer şekilde fiili durum yaratarak yeni bir güç merkezi oluşturma çabalarına son vermek.

- Musul kendi içinde parçalanabilir

PKK/YPG Sincar’dan başlayarak Afrin’e kadar uzanan hatta devletimsi bir yapı kurma amacında. Türkiye’nin Musul’a ilgisinin en temel nedeni de PKK'yı Sincar'ın da dışında tutmak. Bu konuda IKBY ile hedef ortaklığı içinde olduğu söylenebilir. Türkiye başından itibaren Musul'da kalıcı bir istikrar için DEAŞ sonrasında yerel unsurların kendi bölgelerini kontrol etmesini savundu. Bu çerçevede Başika kampında Musullu Araplar, Türkmenler ve azınlık gruplarından savaşçıları eğitti. Ancak Haşdi Vatani'nin de hem savaşçı sayısı fazla değil hem de motivasyon ve kapasite sorunu var. Musul'un geleceği konusunda farklı beklentiler içinde ve kendi aralarında sorunlu bu kadar fazla aktörün müdahil olduğu bir ortamda operasyon, şehrin DEAŞ 'tan temizlenmesi açısından değil ancak Musul sonrası istikrar açısından kesinlikle umut vaat etmiyor. Herkesin belli bir kısmı ile ilgilendiği ve DEAŞ sonrasında bir 'köşe kapmaca' oyunu yaşanmasının muhtemel göründüğü Musul'un, neticede kendi içinde parçalanması da yüksek bir olasılık.

Musul operasyonunda şehrin farklı aktörler tarafından doğu, güney ve kuzeyden kuşatılması ve batıdan bir koridorun açık bırakılması düşünülüyor. Şehir içindeki DAEŞ unsurlarının bu koridordan Suriye tarafına geçmesine yol verilmesi planlar dahilinde. Bu da DEAŞ ile son büyük savaşın Rakka'da yaşanacağı anlamına gelebilir. Fırat Kalkanı öncesinde denklemin nispeten basit olduğu Rakka'da durum Musul'dan daha karmaşık.

- Fırat Kalkanı'ndaki başarı

Rakka DEAŞ sonrasında ABD, Rusya, Türkiye arasında bir güç mücadelesine sahne olabilir. ABD, YPG komutası altındaki Suriye Demokratik Güçleri vasıtası ile şehirde etki sahibi olma beklentisi içinde. ABD'nin tercihi YPG olsa da Musul gibi Rakka da Arap kimliği ağır basan bir şehir ve ABD'nin çok da fazla güvenmediği Sünni Araplar ile kısmi de olsa işbirliği yapmadan sadece YPG üzerinden bir düzen kurma şansı bulunmuyor. Türkiye'nin rolüne şimdilik şüpheyle yaklaşıyor ancak Fırat Kalkanı'nda sağlanacak başarı ABD'nin bakışını zorunlu olarak değiştirmesine neden olabilir.

Zira YPG'nin ABD'ye sunabileceklerinin sınırlarına yaklaşıldı. Ancak mevcut durumda Türkiye de ABD'nin niyetlerine güvenmiyor. Sırf kendine bağlı bir nüfuz alanı oluşturmak için Rakka'nın şehirde hiçbir meşruiyeti olmayan bir harekete teslim edilmesi sorunu çözmek yerine derinleştirecek. Türkiye'nin kendi sınırlarında terör örgütü olarak kabul ettiği bir yapı kontrolünde fiili bir bölgenin oluşmasını seyretmekle yetineceğini beklemek de gerçekçi değil.

- ABD'nin Rakka planı

Türkiye'nin ilk tercihi ABD'nin yeni duruma adapte olarak Rakka konusunda kendisi ile hareket etmeye ikna olması olacaktır. Ancak ABD muhtemelen böyle bir durumu Türkiye'nin Fırat'ın doğusunda da etkili bir aktör olarak öne çıkması olarak görecektir. Bu da uzun süredir kurmaya çalıştığı ve halen altyapı çalışmaları konusunda destek verdiği YPG kontrolündeki ABD nüfuz alanının risk altına girmesi kaygısı yaratacaktır. Bu nedenle ABD olabildiğince fazla Rakkalı Arap'ı dahil ederek YPG ile birlikte şehrin DEAŞ'tan kurtarılmasını umabilir.

ABD'nin Rakka operasyonuna YPG'yi dahil etmesi durumunda Türkiye'nin operasyona katılmayacağı ortada. Ancak bu Türkiye'nin denklem dışı kalacağı anlamına gelmiyor. Birinci olasılık Türkiye'nin ilişki içinde olduğu Rakkalı muhalifler ve Arap aşiretler yoluyla etkinlik arayışına girmesi. Rakka YPG'nin yutabileceğinden çok daha büyük bir lokma olabilir. O nedenle Türkiye kendisine ihtiyaç duyulmasını sağlayacak koşulların oluşmasını da bekleyebilir. Düşük olasılık Fırat Kalkanı operasyonunun DEAŞ bölgeleri üzerinden Fırat'ın doğusuna genişlemesi ya da yine Arap kimliği ağır basan Tel Abyad üzerinden bir askeri çaba içine girilmesi.

Bu durumda Türkiye Fırat'ın doğusunda da etki sahibi bir aktöre dönüşür ve Türkiye'yi Rakka operasyonunun dışında tutmak zorlaşır. Ancak Rakka operasyonu için Türkiye'nin Fırat Kalkanı'nda olduğu çapta bir sorumluluk üstlenmesini beklemek gerçekçi değil. Musul operasyonunun ilk günü çok sayıda Irak askerinin hayatını kaybetmesi, Rakka operasyonunun nasıl kayıplara yol açabileceği konusunda fikir veriyor. Rakka için mücadele edecek son aktör Rusya ve sahadaki müttefiki Suriye rejim güçleri. Rakka’dan sonra DEAŞ'ın çekilebileceği yer kalmıyor ve burada ölüm kalım savaşı vermek durumunda. Ayrıca DEAŞ savaşma motivasyonu yüksek yabancı terörist savaşçılarını da Rakka'ya kaydırdı. Böyle bir ortamda hem ABD hem de Türkiye'nin sadece yerel müttefikler üzerinden sonuç alması zor görünüyor. Dolayısıyla Rakka için fırsat kollayan Rusya'nın nasıl pozisyon alacağı önemli.

Türkiye ile Rusya arasında son dönemde gelişen ilişkilerin Rakka'da bir koordinasyon hatta işbirliğine dönüşüp dönüşmeyeceğini ise zaman gösterecek.

Kaynak: AA