'Nükleer Anlaşma Sonrası Yeni Bölgesel Dinamikler Ve Türkiye-İran İlişkileri' Paneli
"Nükleer anlaşma sonrası yeni bölgesel dinamikler ve Türkiye-İran İlişkileri" panelinde, İran ile P5+1 ülkeleri arasında Viyana'da 14 Temmuz 2015 tarihinde varılan nükleer anlaşmanın iki ülke ilişkileri ve bölgeye yansımaları ele alındı.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) tarafından düzenlenen toplantıya Tahran Üniversitesi'nden katılan Prof. Dr. Ahmad Naghibzadeh, 1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi'nin ardından batının, İran'ın dış politikasını kırmaya yönelik bir seferberlik başlattığını söyledi.
Bu süreçte İran'ın ve batının kendi stratejilerinde direnerek birbirini etkisizleştirdiğine dikkat çeken İranlı akademisyen, "Sonuçta, İran ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) nükleerde mutabık olmak zorunda kaldılar" diye konuştu.
Nükleer müzakerelerin, ancak İran'da reformcuların siyaseti ile başarılı bir sonuç vereceğini vurgulayan Naghibzadeh, sürecin İran ve Türkiye'yi yakınlaştıracağını ve İran pazarının açılmasının iki ülke ticaretine fayda sağlayacağını belirtti.
Müzakerelerin sonucunda ABD'nin düşmanca tavırlarının ve bölgedeki krizlerin azalacağını da vurgulayan Naghibzadeh, "Nükleer anlaşma sonrasında belki krizler azalacaktır ama tamamen yok olmayacaktır. İran siyaseti biraz daha itidalli olursa, bölge daha da sakinleşecektir. Ama böyle olmazsa, bölgedeki çatışmalar daha da şiddetlenecektir" diye konuştu.
- "Irak bölünürse başka ülkelere de sirayet edebilir"
Bölgede ortaya çıkan boşlukların terörizm ile doldurulacağını söyleyen Naghibzadeh, şöyle devam etti:
"Şayet Irak bölünürse bu durum başka ülkelere de sirayet edebilir. Ben Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasından yanayım. Böylece Kürtler biraz daha sakinleşebilir. Irak'taki Kürtlerin kendilerine ait bir hudut devletleri olursa bu sadece onları değil, bölgeyi de sakinleştirecektir. Ama bu, mevcut koşullarda gerçekleşmemeli. Çünkü bugünkü koşullarda bu durum hem Türkiye'nin hem de İran'ın zararına olacaktır."
- "İran, mezhep merkezli bir bakış açısını ön plana çıkardı"
Toplantıda söz alan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Muhittin Ataman da nükleer anlaşmaya giden süreci 2010 yılında Arap dünyasında yaşanan olaylardan yola çıkarak anlattı. Ataman, "Arap isyanları" diye nitelediği olaylara ilişkin olarak, "Bütün bölgeyi alt üst eden bu süreç hem Türkiye'yi hem de İran'ı derinden etkiledi. İran'ın söyleminin sarsıldığını görüyorum. Daha çok İslam söylemi yürüten İran, bunun yerine mezhep merkezli bir bakış açısını ön plana çıkardı" dedi.
Nükleer anlaşma sürecinde bölgesel dinamikleri değerlendiren Ataman, "İran ya da Ankara merkezli bir siyaset oluşturmaya çalışıyorsanız, bu küresel güçlerin hoşuna gitmez" diye konuştu.
İran ve Türkiye ilişkilerini, "Alttan alta devam eden rekabetçi anlayış, bir türlü iki devleti bir araya getirmedi" sözleriyle ifade eden Ataman, şiddet kullanan devlet dışı aktörlerin İran ve Türkiye'nin bölgedeki etkisini azaltacağına dikkat çekti. Ataman, "bölgesel bir istikrar isteniyorsa DAEŞ gibi unsurların ortaya çıktığı faktörlerin ortadan kaldırılması lazım" diye konuştu.
Ataman, "İran ve Türkiye'nin çekirdekte olmadığı bir Ortadoğu düzeni kesinlikle istikrarlı bir düzen olmayacaktır" dedi.
- "Bölgemizin dışından ülkeler, bölgemizi ateşe veriyor"
Toplantıya Tahran Üniversitesi'nden katılan Prof. Dr. Davood Feirahi, Ortadoğu'daki son duruma ilişkin olarak, "Yeni dönemde bölgemizin dışında olan, ama bölgemizde etkili olmaya çalışan ülkeler var. Kendi küresel siyasetlerini bizim bölgemizde yürütmeye çalışıyorlar. Bu süreçte bizim bölgemizi ateşe veriyorlar" diye konuştu.
İran'ın nükleer faaliyetleri ile askeri amaç güttüğü yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu söyleyen Feirahi, "Bu nükleer anlaşmanın Ortadoğu ülkelerine bir mesajı var, o da İran'ın nükleer bir tehdit olmadığıdır" dedi.
Türkiye-İran ilişkilerinde sorunların uzaktan değil, yüz yüze çözülmesi gerektiğini söyleyen Feirahi, "Biz Türkiye'yi en başarılı örneklerden biri olarak görüyoruz" diye konuştu.
- "İlişkilerde sivil toplum örgütlerinin ve girişimcilerin rolü önemli"
Toplantıda, Türkiye- İran ilişkilerinin kendine has bir seyri olduğunu söyleyen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya, iki ülkenin rasyonel bir yol seçerek ortak işbirliği yapabilecekleri alanlara daha çok odaklandığına dikkati çekti. Bu çerçevede geçen 10 yıl içinde imzalanan anlaşmalar ile önemli bir yol alındığını belirten Sinkaya, bundan sonra sivil toplum örgütlerinin ve girişimcilerin siyasetin önüne geçerek inisiyatif alması gerektiğini söyledi.
Nükleer anlaşma sürecinde Türkiye'nin ara buluculuk rolü oynayarak imajını güçlendirdiğini söyleyen Sinkaya, anlaşmanın bir yandan da Türkiye'yi ABD ve İran arasında denge siyaseti izlemeye zorladığını belirtti.
Anlaşmanın bölgesel düzeyde memnuniyetle karşılandığını vurgulayan Sinkaya, bölge sorunlarının çözümünde İran'dan yapıcı diplomasi yürüterek aktif rol oynamasının beklendiğini belirtti. Ancak bölgedeki ağır kutuplaşmanın ortadan kalkmadığını söyleyen Sinkaya, "Suriye konusundaki ihtilaflar nedeniyle nükleer anlaşma kısa sürede olumlu sonuçlarını göstermedi" diye konuştu.
Sinkaya, ikili ilişkilerde işbirliğinin sadece hükümetler seviyesinde değil, sivil toplum seviyesinde de ilerlemesi gerektiğini vurguladı.
Kaynak: AA
Bu süreçte İran'ın ve batının kendi stratejilerinde direnerek birbirini etkisizleştirdiğine dikkat çeken İranlı akademisyen, "Sonuçta, İran ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) nükleerde mutabık olmak zorunda kaldılar" diye konuştu.
Nükleer müzakerelerin, ancak İran'da reformcuların siyaseti ile başarılı bir sonuç vereceğini vurgulayan Naghibzadeh, sürecin İran ve Türkiye'yi yakınlaştıracağını ve İran pazarının açılmasının iki ülke ticaretine fayda sağlayacağını belirtti.
Müzakerelerin sonucunda ABD'nin düşmanca tavırlarının ve bölgedeki krizlerin azalacağını da vurgulayan Naghibzadeh, "Nükleer anlaşma sonrasında belki krizler azalacaktır ama tamamen yok olmayacaktır. İran siyaseti biraz daha itidalli olursa, bölge daha da sakinleşecektir. Ama böyle olmazsa, bölgedeki çatışmalar daha da şiddetlenecektir" diye konuştu.
- "Irak bölünürse başka ülkelere de sirayet edebilir"
Bölgede ortaya çıkan boşlukların terörizm ile doldurulacağını söyleyen Naghibzadeh, şöyle devam etti:
"Şayet Irak bölünürse bu durum başka ülkelere de sirayet edebilir. Ben Irak'ta bir Kürt devletinin kurulmasından yanayım. Böylece Kürtler biraz daha sakinleşebilir. Irak'taki Kürtlerin kendilerine ait bir hudut devletleri olursa bu sadece onları değil, bölgeyi de sakinleştirecektir. Ama bu, mevcut koşullarda gerçekleşmemeli. Çünkü bugünkü koşullarda bu durum hem Türkiye'nin hem de İran'ın zararına olacaktır."
- "İran, mezhep merkezli bir bakış açısını ön plana çıkardı"
Toplantıda söz alan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Muhittin Ataman da nükleer anlaşmaya giden süreci 2010 yılında Arap dünyasında yaşanan olaylardan yola çıkarak anlattı. Ataman, "Arap isyanları" diye nitelediği olaylara ilişkin olarak, "Bütün bölgeyi alt üst eden bu süreç hem Türkiye'yi hem de İran'ı derinden etkiledi. İran'ın söyleminin sarsıldığını görüyorum. Daha çok İslam söylemi yürüten İran, bunun yerine mezhep merkezli bir bakış açısını ön plana çıkardı" dedi.
Nükleer anlaşma sürecinde bölgesel dinamikleri değerlendiren Ataman, "İran ya da Ankara merkezli bir siyaset oluşturmaya çalışıyorsanız, bu küresel güçlerin hoşuna gitmez" diye konuştu.
İran ve Türkiye ilişkilerini, "Alttan alta devam eden rekabetçi anlayış, bir türlü iki devleti bir araya getirmedi" sözleriyle ifade eden Ataman, şiddet kullanan devlet dışı aktörlerin İran ve Türkiye'nin bölgedeki etkisini azaltacağına dikkat çekti. Ataman, "bölgesel bir istikrar isteniyorsa DAEŞ gibi unsurların ortaya çıktığı faktörlerin ortadan kaldırılması lazım" diye konuştu.
Ataman, "İran ve Türkiye'nin çekirdekte olmadığı bir Ortadoğu düzeni kesinlikle istikrarlı bir düzen olmayacaktır" dedi.
- "Bölgemizin dışından ülkeler, bölgemizi ateşe veriyor"
Toplantıya Tahran Üniversitesi'nden katılan Prof. Dr. Davood Feirahi, Ortadoğu'daki son duruma ilişkin olarak, "Yeni dönemde bölgemizin dışında olan, ama bölgemizde etkili olmaya çalışan ülkeler var. Kendi küresel siyasetlerini bizim bölgemizde yürütmeye çalışıyorlar. Bu süreçte bizim bölgemizi ateşe veriyorlar" diye konuştu.
İran'ın nükleer faaliyetleri ile askeri amaç güttüğü yönündeki iddiaların gerçek dışı olduğunu söyleyen Feirahi, "Bu nükleer anlaşmanın Ortadoğu ülkelerine bir mesajı var, o da İran'ın nükleer bir tehdit olmadığıdır" dedi.
Türkiye-İran ilişkilerinde sorunların uzaktan değil, yüz yüze çözülmesi gerektiğini söyleyen Feirahi, "Biz Türkiye'yi en başarılı örneklerden biri olarak görüyoruz" diye konuştu.
- "İlişkilerde sivil toplum örgütlerinin ve girişimcilerin rolü önemli"
Toplantıda, Türkiye- İran ilişkilerinin kendine has bir seyri olduğunu söyleyen Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Bayram Sinkaya, iki ülkenin rasyonel bir yol seçerek ortak işbirliği yapabilecekleri alanlara daha çok odaklandığına dikkati çekti. Bu çerçevede geçen 10 yıl içinde imzalanan anlaşmalar ile önemli bir yol alındığını belirten Sinkaya, bundan sonra sivil toplum örgütlerinin ve girişimcilerin siyasetin önüne geçerek inisiyatif alması gerektiğini söyledi.
Nükleer anlaşma sürecinde Türkiye'nin ara buluculuk rolü oynayarak imajını güçlendirdiğini söyleyen Sinkaya, anlaşmanın bir yandan da Türkiye'yi ABD ve İran arasında denge siyaseti izlemeye zorladığını belirtti.
Anlaşmanın bölgesel düzeyde memnuniyetle karşılandığını vurgulayan Sinkaya, bölge sorunlarının çözümünde İran'dan yapıcı diplomasi yürüterek aktif rol oynamasının beklendiğini belirtti. Ancak bölgedeki ağır kutuplaşmanın ortadan kalkmadığını söyleyen Sinkaya, "Suriye konusundaki ihtilaflar nedeniyle nükleer anlaşma kısa sürede olumlu sonuçlarını göstermedi" diye konuştu.
Sinkaya, ikili ilişkilerde işbirliğinin sadece hükümetler seviyesinde değil, sivil toplum seviyesinde de ilerlemesi gerektiğini vurguladı.