ANALİZ - İsrail'in Tercihi Esed'li Güçsüz Suriye

İsrail, Suriye'deki iç savaşa ilişkin tutumunu dillendirmekten kaçınsa da yönetimin "öngörülemeyen" grupların eline geçmesinden endişe ediyor. Bu nedenle Suriye konusunda Rusya ile yakınlaşan İsrail, bir yandan sınırındaki İran tehdidini bertaraf etmek için adımlar atarken, diğer yandan "bilinen" düşmanı Beşşar Esed'in merkezde olduğu bir yönetimi tercih ediyor.

İsrail, Suriye'de iç savaş başladığından bu yana 15 yıldır "dengeli" ilişkiler yürüttüğü Beşşar Esed'in iktidardan düşmesinden endişe ediyor. Bu nedenle iç savaşa müdahaleden kaçınan Tel Aviv, sessizliği sadece topraklarına düşen roketlere misilleme yapmak ve sınırına yaklaşan İran destekli Hizbullah hedeflerini vurmak için bozuyor. İsrail, bu niyetle Suriye'de iki aydır hava saldırıları düzenleyen Rusya ile yakınlaşma içine girdi.

Başbakan Binyamin Netanyahu, Rus yetkililerle Suriye'deki uçuşların koordinasyonu için bir araya gelmesinin ardından dün, "Çıkarlarımızın zarar görmemesi ve bize karşı bir cephe oluşturulmasını engellemek için Suriye'de zaman zaman faaliyet gösteriyoruz" ifadesini kullandı. Netanyahu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile de "hataları önlemek için" koordinasyonun derinleştirilmesi konusunda anlaştıklarını kaydetti.

Netanyahu eylül ayında Moskova'yı ziyaret etmiş ve Putin'le görüşmesinin ardından iki ülkeye ait güçler arasında bir yanlış anlaşılma olmaması için ortak bir mekanizma oluşturulacağını açıklamıştı. Görüşmede ayrıca ortak güvenlik komisyonu kurulması konusunda anlaşılmıştı.

- İsrail'in Suriye iç savaşına ilk dahli

İsrail ve Suriye, 1948, 1956, 1967 ve son olarak 1973'te olmak üzere 4 defa savaşmış, 1991-2000 yıllarında barış müzakereleri yapmış iki ülke. Hafız Esed, 2000 yılında barış anlaşması imzalayamadan ölmüş olsa da 9 yıllık müzakere süreci, iki ülke için belki de  "sonuç" kadar faydalı bir ilişkiyi oluşturmuş durumda. Gelinen noktada İsrail ve Suriye, birbirinin "ne dostu ne de düşmanı" olarak görülüyor.

2000'de görevi devralan Beşşar Esed de halk ayaklanmasının başladığı Mart 2011'e kadar babası gibi İsrail'e karşı pragmatik bir denge politikası yürütüyordu. 1967'den beri İsrail'in işgali altındaki Suriye toprağı olan Golan Tepeleri, Beşşar Esed döneminde de İsrail'in en sessiz ve sorunsuz sınırıydı. İsrail, oğul Esed yönetiminden memnuniyeti nedeniyle Mart 2011'de başlayan rejim karşıtı protestoları "sessizlik"le karşıladı.

Tel Aviv, komşusunu sarsan olayların ilk 2 yılında pasif, statükodan yana ve temkinli davranarak, doğrudan müdahaleden kaçınıyordu.

Başbakan Binyamin Netanyahu'nun komşusundaki çalkantılarla ilgili ilk söylemi Haziran 2011'de "ülkesinin müdahil olmayacağı, Suriye ile barış yapmakta kararlı olduğu ve Suriye halkının iyi bir geleceği hak ettiği" yönünde olmuştu.

Netanyahu, iç savaşın ikinci senesinde, Temmuz 2012'de "İsrail için en büyük tehdit, Esed hükümeti düşerse kimyasal silahların ve füzelerinin Hizbullah'ın eline geçmesidir" dedi.

Bu açıklamadan 4 ay sonra İsrailSuriye'den atılan havan mermisinin Golan Tepeleri'ndeki İsrail askeri kışlasına isabet etmesiyle kendini savaşın kısmen de olsa içinde buldu.

Kasım 2012'den beri İsrail, Suriye'den Golan Tepeleri'nin İsrail topraklarındaki kısmına düşen roketlere, hava saldırılarıyla karşılık veriyor. İsrail, kendisine karşı Suriye'de örgütlendiğini iddia ettiği Hizbullah karargahlarına ya da Suriye üzerinden Lübnan'daki Hizbullah'a silah transferi yaptığını iddia ettiği araç konvoylarına saldırı düzenliyor.

21 Eylül'de Netanyahu, Rus ve İsrail savaş uçaklarının Suriye üzerindeki faaliyetlerinde koordinasyon konusunu görüşmek için gittiği Moskova'da Putin'e Suriye ordusunun Golan Tepeleri'nde İsrail karşıtı terör ağı kurması için İran ve Hizbullah'a yardımda bulunduğunu söylemişti. Netanyahu, son aylarda artan şekilde İran ve Suriye'nin Hizbullah'a gelişmiş silahlar sağladığını, Hizbullah'ın Golan'da İsrail'e karşı ikinci bir cephe açmak istediğini iddia etmişti.

- Golan'da "fırsattan istifade" ihtimali

Suriye'de iç savaşın yol açtığı belirsizlik ve otorite boşluğunu, Golan Tepeleri’ndeki hakimiyetinin uluslararası arenada tanınması yönünde kullanmaya çalışmak da İsrail'in gündemindeki konulardan biri.

Nitekim Netanyahu, geçen ayki ABD ziyaretinde, Suriye krizine siyasi çözüm bulunmasından umutsuz olduğunu, işleyen, bütünlüklü bir devletin inşa edileceği konusunda da şüpheleri bulunduğunu söyleyerek, bu durumun Golan'da gelecekteki statüsü konusunda "farklı düşünceleri" mümkün kıldığını belirtmişti. Bu ifadeler, İsrail basını tarafından, bölgedeki fiili durumun ABD tarafından bir başkanlık kararnamesi ile tanınması beklentisi olarak yorumlanmıştı. Netanyahu'ya yakın birçok isim de son haftalarda aynı istikamette beyanlarda bulunmuş ve Suriye krizinin, İsrail’in Golan’daki hakimiyetinin uluslararası camia tarafından tanınması konusunda "tarihi bir fırsat oluşturduğunu" ifade etmişti.

İsrail, 1967'de işgal ettiği Suriye toprağı olan Golan Tepeleri'ni 1981'de tek taraflı olarak ilhak etmişti.

- İsrail misilleme yapıyor

Tel Aviv Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı ve Suriye uzmanı Prof. Eyal Zisser, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırıları çok sınırlı çerçevede yaptığını belirterek, şöyle konuştu:

"İsrail, Suriye'yi sadece Suriye'den İsrail topraklarına ateş açıldığı zaman, misilleme yaparak vuruyor. Suriye'den açılan ateşin de iç savaş koşulları içinde muhaliflerin ya da Suriye ordusunun dikkatsizliğinden kaynaklandığı biliniyor. Fakat bu en başında alınan bir karar. Suriye'den atılan bir roket İsrail topraklarına her düştüğünde sınırlı şekilde karşılık verilecek ve bu karşılık, 'bir dahakine dikkatli olun' mesajını verecek."

Zisser, İsrail'in Hizbullah hedeflerine yaptığı saldırılarla ilgili bir soru üzerine, "Tabii ki İsrail Suriye'de bir örgütün organize şekilde kendisine karşı faaliyetlerde bulunduğunu anlarsa iş değişir. Bu kez İsrail o örgüte karşı önlem alır" ifadesini kullandı.

İsrail'in, Rusya'nın Suriye'deki varlığından endişe duyduğunu da söyleyen Zisser, "Çünkü Rusya'nın hava operasyonları, İsrail'in uçaklarının Suriye'de özgürce hareket etmesini engeller. Elbette ki İsrail, ABD'nin Suriye'deki varlığını Rusya'ya tercih ederdi ama malesef ABD Suriye'den çekiliyor ve yerini Rusya'ya bırakıyor" diye konuştu.

Zisser, İsrail'in genel anlamda Suriye politikasıyla ilgili de şu değerlendirmede bulundu:

"İsrail Suriye'de istikrar ve sessiz bir sınır istiyor. Beşşar Esed'le bu mümkündü. İsrail, hem güçlü hem güçsüz bir Esed istiyor. Güçlü bir Esed, sınırdaki sessizliği koruyabilir. Zayıf bir Esed de İsrail'in Hizbullah'a karşı operasyonlarına sessiz kalabilir. Ama şu an en iyisinin Suriye'nin geleceğini Suriyelilere bırakmak ve bu kanlı iç savaşa karışmamak olduğunu düşünüyor."

- "Golan tek kırmızı çizgimiz"

Eski İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Alon Liel de İsrail'in güncel Suriye politikasında iki temel belirleyici ve kırmızı çizgi olduğunu vurguladı.

"Her kim Golan Tepeleri'nde hak iddia etmez, oranın İsrail toprağı olduğunu kabul eder ve oraya füzeler düşmesini engellerse, İsrail için Suriye'de tercih edilen yönetim odur" diyen Liel, İsrail'in zaten halihazırda Lübnan'ın güneyi ve Gazze'den tehdit algıladığını, üçüncü bir tehdit alanına tahammülü olmadığını söyledi.

Liel, şöyle devam etti:

"İnanın ki İsrail, Esed'in gitmesi ya da kalması üzerine bir hesap yapmıyor. Bu hesaplardan önce İsrail için Golan'ı korumak geliyor. Tabii ki İsrail, sınırında İran istemez. Ayrıca Rusya'nın dahli de İsrail için can sıkıcı. Ancak nihayetinde İsrail, Suriye'de İran ya da Rusya gibi bir oyuncu değil, 'Esed kalsın' ya da 'muhalifler hüküm sürsün' dese, her iki durumda da İsrail'in isteğinin bir etkisi olmaz. Sadece arada bir Hizbullah konvoylarını vuruyor. Kaldı ki Suriye'nin geleceği konusunda İsrail'de tutarlı, bütüncül bir düşünce yok. Ortak ve kesin olan tek düşünce Golan'ın İsrail'de kalması ve füzelerden korunması."

- "Bölünmüş Suriye, hem fırsat hem tehdit"

ORSAM Ortadoğu uzmanı Oytun Orhan da İsrail'in, parçalanmış bir Suriye'ye kategorik olarak karşı çıkmayacağını, ancak bu durumun İsrail için hem fırsatlar hem tehditler arz edeceğini belirtti.

Orhan, bir taraftan büyük ve bütün bir Suriye yerine, küçük devletçikler halinde bir Suriye'nin İsrail için konvansiyonel anlamda daha az tehdit oluşturacağını, diğer taraftan parçaların hangi siyasi güçler tarafından kontrol edileceğinin de önem taşıdığını vurguladı.

Oytun Orhan, Suriye için olası parçalanma senaryolarını ve İsrail'e etkilerini de şöyle değerlendirdi:

"İsrail'in sınırında radikal İslamcıların kontrolünde bir Sünni bölgesinin oluşmasını istemez. O durumda Ürdün'ün de güvenliği tehlikede olur ve İsrail için Ürdün'ün güvenliği oldukça önemli. DAEŞ kontrolünde bir devletçik ortaya çıkarsa İsrail için ciddi tehdit. Bir Alevi bölgesi doğarsa, İran'ın el verip doğumunu sağlayacağı bir bölge olacak. Bu da İsrail için ikinci risk. İsrail sınırında Dürzilerin bölgesi oluşabilir ve bu bölge sınırın İsrail tarafında yaşayan Dürziler nedeniyle, İsrail'e yakın durabilir. Suriye içindeki istikrarsız coğrafya ile İsrail arasında, en azından Ürdün arasında bir tampon bölge işlevini görebilir."

- Hizbullah'ın caydırıcı gücü

Oluşması muhtemel Sünni ve Alevi bölgelerin niteliklerinin İsrail'in güvenliği için kritik olduğunu vurgulayan Orhan, şöyle konuştu:

"Daha önce İsrail için Suriye tehdidi tek boyutluydu. Sadece Esed rejimi vardı ve nerede, ne zaman, ne yapabileceği, kapasitesi biliniyordu. İsrail, 'karşıdaki tehdit de bizi tanıyor. Nasıl karşılık vereceğimizi iyi biliyor ve ona göre adım atıyor' diyordu. Ama şimdi tehditler çok boyutlu hale geldi. Bir yandan Esed tehdidi devam ediyor. Hatta İran'ın daha fazla etkisiyle devam ediyor. Hizbullah, sınıra kadar dayanmış durumda."

Orhan, Hizbullah'ın İsrail yönetiminin iddia ettiği gibi Golan'da ikinci bir cephe açma ihtimaline ilişkin soru üzerine, örgütün bunu caydırıcı güç olarak kullanacağını, İsrail'i baskı altına almak için yeni bir varlık, taban ya da güç zemini oluşturmaya çalıştığını ifade etti.

Orhan, Suriye'de ortaya çıkacak yeni aktörlerin İsrail'i tanımadığını ve çoğunlukla irrasyonel ve kontrol edilemez olduklarının altını çizdi.

Parçalanmış bir Suriye'nin İsrail için fırsatların yanında önemli tehditleri de beraberinde getirdiğini dile getiren Orhan, şunları kaydetti:

"İsrail, daha çok kenarda kalmayı, sessizce izlemeyi tercih ediyor. Direkt olarak bir güvenlik tehdidi hissederse de karşılık veriyor. Artık İsrail'in 'Esedli Suriye' isteme gibi bir şansı da kalmadı. Ancak ülkenin belli bölgesinde Esed rejimi olabilir. İsrail, merkezi Esed'in kontrol ettiği, ordu ve devletin yıkılmadığı bir Suriye isteyebilir. Diğer bölgeleri kimin idare edeceği önemli. Bölünmüş Suriye'de İsrail için tehditler çok boyutlu hale gelecek."

- Golan'da hareketliliğin kronolojisi

Dönemin Savunma Bakanı Ehud Barak, 11 Kasım 2012'de Golan Tepeleri'nin İsrail tarafına düşen ilk roket üzerine "Suriye'den açılan her ateşe karşılık verileceğini" duyurdu. Ertesi gün, İsrail ordusu, Suriye ordusuna ait zırhlı savaş aracını vurdu.

İsrail, 2013'ün Ocak ayında, Golan Tepeleri'nde Suriye ile ateşkes sınırına tel örgü çekti. Aynı yılın ağustos ayında Suriye'den Golan Tepeleri'nin İsrail tarafına düşen havan mermilerine topçu ateşiyle karşılık verildiğini bildirdi.

2014'de İsrail savaş uçakları tam dört kez Suriye'deki rejime ait hedefleri vurdu. Mart, haziran ve temmuz aylarında Suriye'den roket atılması sonucu askerlerinin yaralandığını iddia eden İsrail, bu kez hava kuvvetlerini devreye soktu. Suriye ordusuna ait karargahlara hava saldırısı düzenledi ve saldırılarda toplam 3 Suriye askeri hayatını kaybederken, onlarcası yaralandı.

2014'ün Aralık ayında İsrail uçakları, Hizbullah'a uçaksavar ve silah transferi yaptığını iddia ettiği bir konvoyu Şam'ın kuzeybatısında hedef aldı.

- En hareketli sene

2015 yılı, İsrail-Suriye sınırında en hareketli dönem oldu. İsrail, topraklarına düşen roketlere 6 kez karşılık verdi, 4 kez de Hizbullah hedeflerini vurdu.

18 Ocak 2015'te İsrail helikopterinin, Suriye'nin Golan Tepeleri'ndeki sınır bölgesi Kuneytra'da devriye gezen Hizbullah'a ait araca düzenlediği saldırıda üst düzey Hizbullah komutanlarından İmad Mugniye'nin oğlu Cihad Mugniye ile İran'ın Suriye'deki saha komutanı Ebu Ali Tabatabi ve 7 Hizbullah militanı hayatını kaybetti.

28 Ocak'ta İsrailGolan Tepeleri'ne füze düşmesi sonucu Kuneytra'nın kuzeyindeki Haramon bölgesine hava saldırısı düzenledi.

İsrail savaş uçakları, 25 Nisan'da, Hizbullah varlığının yüksek olduğu Lübnan sınırına yakın Kalamun bölgesinde rejim ve Hizbullah mevzilerine saldırdı.

26 Nisan'da İsrail, Golan Tepeleri'nde 4 Suriyelinin bomba taşırken tespit edilmesi üzerine hava saldırısı düzenlediğini ve 4 kişiyi öldürdüğünü açıkladı.

30 Nisan'da İsrail ordusuna ait tanklar, sınır çitlerini ağır makineli tüfeklerle hedef alan ateşe karşılık olarak muhalif güçler ile DAEŞ arasında çatışmaların sürdüğü Kuneytra yakınlarındaki El-Kahtaniye köyünde bazı noktaları bombaladı.

İsrail'in, 25 Temmuz'da Golan Tepeleri'nde Suriye ile arasındaki ateşkes hattında 3 kilometrelik hendek kazdığı bildirildi. Hendeğin Suriye'de devam eden iç savaştaki silahlı muhalif grupların ve çatışmalardan kaçan mültecilerin sınırı aşma girişimlerini engellemeye yönelik bir adım olduğu savunuldu.

29 Temmuz'da İsrail savaş uçakları Suriye'nin Kuneytra ilinde, rejim güçlerine ait bir askeri konvoyu vurdu, 2 Hizbullah militanı ile 6 asker öldü.

İsrail, 20 Ağustos'ta Golan'a düşen 4 füzeye karşılık misilleme yaparak, füzelerin atıldığı bölgelere hava saldırısı düzenledi.

21 Ağustos'ta İsrail, Golan Tepeleri'ne düşen füzeden sorumlu tuttuğu Hizbullah'ın araç konvoyunu hedef aldı.

27 Eylül'de Suriye'den topraklarına roket atıldığını öne süren İsrail, topçu ateşiyle karşılık vererek Kuneytra'daki ordu karargahını vurdu.

13 Ekim'de İsrail'in, Golan Tepeleri'nin orta kısımında, Suriye rejimine ait iki askeri mevziyi topçu atışıyla vurduğu bildirildi.

Bunun üzerine İsrail Ordu Sözcüsü Avihai Aderaa, "İsrail ordusu, Suriye topraklarında yaşanan her olaydan rejim ordusunu sorumlu görmektedir. İsrail ordusu, vatandaşlarının emniyetine dokunulmasını ve ülke otoritesini sarsmaya yönelik girişimlere müsamaha göstermeyecektir" açıklamasında bulundu.

Son olarak 24 Ekim'de bir İsrail vatandaşı Filistinli yamaç paraşütüyle Suriye sınırındaki Golan Tepeleri'nden Suriye tarafına geçti. Sınırı geçen kişinin muhaliflerce kaçırıldığı ya da muhaliflere veya terör örgütü DAEŞ'e kendi isteğiyle katıldığı ihtimali üzerinde duruldu. Bunun üzerine İsrail ordusu da Suriye sınırındaki Golan Tepeleri'nde geniş bir askeri tatbikat başlatacağını, 29 Ekim'de ise sona ereceğini duyurdu.

29 Ekim'de İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon, ABD'li mevkidaşıyla görüşmesinin ardından DAEŞ'in İsrail'e karşı doğrudan bir tehdidi bulunmadığını, Suriye ile ilgili asıl endişelerinin "Hizbullah'ın Golan Tepeleri'nden İsrail'e karşı bir cephe açma çabaları" olduğunu söyledi.

30 Ekim'de İsrail, Kalamun'daki Hizbullah ve rejime ait hedefleri bombaladı.

11 Kasım'da İsrail ve Lübnan medyasında İsrail'in Şam yakınlarında Esed rejimi kontrolünde olan bir havaalanını vurduğuna, saldırının silah sevkıyatını önlemeye ya da Hizbullah hedefine yönelik olup olmadığının bilinmediğine ilişkin haberler yer aldı.

19 Kasım'da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Lübnan Hizbullahı ve İran'ın, Golan Tepeleri'nde yeni bir cephe açmasına izin vermeyeceklerini, Suriye'den Hizbullah'a yapılan silah sevkıyatını engellemeye devam edeceklerini açıkladı.

29 Kasım'da Lübnan medyası, sınıra yakın Kalamun bölgesinde Hizbullah'a silah sevkıyatı yapılan tesislerin uzun menzilli füzelerle vurulduğunu, hafta içinde benzer iki saldırının daha düzenlediğini duyurdu. Bu iddianın ortaya atılmasından saatler önce Netanyahu, Paris'teki İklim Zirvesi'nde Putin ile Suriye'deki operasyonlar hakkında bir görüşme gerçekleştirmişti.

Kaynak: AA