'Geleneksel Sanatlarımızı Yurt Dışında Temsil Etmekten Gurur Duyuyorum'
Ebru ve minyatür sanatçısı Suna Koçal, ebru sanatının Kasım 2014'te "Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası" listesine girmesi için altı ay boyunca çalıştıklarını belirterek, "UNESCO binasındaki toplantılarda Yunanistan ve Ermenistan ebrunun listeye girmesine karşı çıktılar. Dördüncü günün sonunda kazandık ve ilk defa bir geleneksel sanatımız uluslararası bir değer olarak listeye girdi" dedi.
Almanya'da doğup, büyüdüğünü ifade eden ebru ve minyatür sanatçısı Suna Koçal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 'Ailecek kesin dönüş yapıp, Türkiye'ye geldiğimiz zaman Türk kültürünü, örfünü, adetini, dinimizi pek bilmiyordum. Annem Alman olduğu için, Alman kültürüyle büyümüştüm. Babam çalıştığı için, Türk kültürü hakkında çok bilgim olmamıştı" diye konuştu.
Koçal, "Türk medeniyetinin getirmiş olduğu engin deryaya daldıkça" çok etkilendiğini dile getirerek, dünyanın pek çok ülkesini gezdiğini, Türkiye'deki sanatın, örf ve adetlerin hiçbir ülkede bulunmadığını gözlemlediğini aktardı.
Türkiye'de yaşamaya başladığında camilerde gördüğü turkuaz renkli çinilerden ve lale desenlerinden çok etkilendiğini vurgulayan Koçal, şunları ifade etti:
"Geleneksel sanatları nerede öğrenebilirim diye düşündüm ve önce çini sanatını araştırdım. Sonra da minyatür, ebru, hat, kat'ı, tezhip gibi sanatlara merak duymaya başladım çünkü ister istemez birini öğrenirken, kendimi diğerlerinin içinde buluyordum."
Sanatçı Koçal, 90'lı yıllarda Yalova'da çini sanatıyla geleneksel sanatları öğrenmeye başladığını belirterek, "Hocam Fatma Zehra Aktaş fırçamın iyi olduğunu görünce, bu sanatları profesyonelce yapmamı tavsiye ederek beni Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Süheyl Ünver Nakışhanesi'ne götürdü. Orada tezhip ve minyatür eğitimi aldım. Süheyl Ünver'in kızı Gülbin Mesara da tezhip ve minyatür dersleri veriyordu, ondan icazetliyim" açıklamasında bulundu.
Ebru ustası Hikmet Barutçugil'den dokuz yıl ders aldığını kaydeden Koçal, şu bilgileri verdi:
"Aldığım sanat eğitimlerinin birini bırakıp, diğerine gitmedim. Hepsine aynı anda devam ettim. Birinde ilerledikçe, diğerini de ekledim. Meliha Altay'dan kat'ı dersi aldım. Hüseyin Kutlu'dan iki yıl Osmanlı Türkçesi, bir yıl hat dersleri aldım. Nusret Çolpan'dan da minyatür dersleri aldım altı yıl. Ne kadar çok hocadan kendimi yetiştirirsem, onların edep ve terbiyesinden geçersem, bu sanatları o kadar iyi yaparım diye düşündüm."
- "Yalova'da ilk defa geleneksel sanatlarımızı öğrettik"
Koçal, geleneksel sanatlarda usta çırak ilişkisinin önemli olduğuna vurgu yaparak, branşlarında usta isimlerden eğitim aldığı için kendisini çok şanslı hissettiğini söyledi.
Ebru ve minyatür sanatçısı Koçal, kurucuları arasında yer aldığı Yalova Nakışhanesi'nin kuruluş sürecini şu sözlerle anlattı:
"Arkadaşlarımla Hüseyin Kutlu'ya 'hat dersine başlamak istiyoruz, Yalova'ya gelip bize ders verir misiniz?' dediğimiz zaman, 'bir atölye açın siz Yalova'da, ben gelip ders vereyim' dediğinde çok mutlu olduk. Fatma Zehra Aktaş, Vildan Pirim ve ben, üç arkadaş Yalova Nakışhanesi'ni açtık. Sonra resmi olarak dernekleştik. Yıllarca başkanlığını ben yürüttüm ve Yalova'da ilk defa geleneksel sanatlarımızın öğretildiği bir yer oluştu."
Sanatçı Koçal, yurt dışında geleneksel Türk İslam sanatlarını tanıtan faaliyetlerde yer aldığına değinerek, gittiği Batı ülkelerinde büyük ilgi gördüğünü söyledi.
İnternet üzerinden kendisinden ders almak isteyen yabancı öğrenciler olduğunu aktaran Koçal, "Birebir görüntülü olarak çalışma yapıyoruz. Edep terbiyesinden geçemiyorlar ama onlara bunun bir eksiklik olduğunu anlatıyorum. Çünkü bu sanatlar bir nakış darbesi ya da fırça nasıl atılır değildir, mutlaka bir hocanın eteğinin dibinde oturularak, o ruh haline, muhabbetine, felsefesine vakıf olarak öğrenilmelidir" dedi.
Koçal, "Hocalar da bir şeyi gösterip, sonrasını öğrenciden saklar, öğrenciden üstüne bir şey koymasını beklerdi. Şimdi internet yüzünden bu bilgiler video olarak izlenebiliyor, önünü alamaz olduk" sözleriyle internetteki bilgilerin sanatları yozlaştırdığına dikkati çekti.
Sanatçı Koçal, kendi verdiği derslerde ustalarından gördüğü eğitim tarzını yürüttüğünü, sanatın felsefesini oluşturan isimleri zikrettiğini ifade etti.
Ebru sanatını "Yaradan ne yaratıyorsa, onun tekrarı yok. Bunu bütün sanatlarımızda görüyoruz ama ebru sanatında bu çok bariz görülüyor" diyerek tanımlayan Koçal, şu yorumda bulundu:
"Ebruda bir yaptığını bir daha yapmanın imkanı yok. Ruh haliniz öyle bir yansıyor ki orada suyun yapısını sizin ruh haliniz etkiliyor. Japon bilim insanları incelemiş ve suyun sevgi sözleri söylendiğinde başka, hakaret sözleri söylendiğinde başka şekillere girdiğini görmüş. Bizim eski geleneklerimizde hastahaneye şifahane deniyormuş, tartışmaya ise sohbet, yani her şey olumluluk üzerine kuruluyormuş. Ebruda kullandığımız hayvan ödü mesala, bilim adamları tarafından yeni keşfedildi ki, mutluluk hormonunu etkiliyor ve doruk noktasına çıkarıyormuş."
- "UNESCO'ya dünyanın her yerinden ebru aktı"
Sanatçı Koçal, bu sene düzenlenen "4. Dünya Ebru Günü" organizasyonun başkanlığını yürüttüğünü belirterek, yaptıkları çalışmaları aktardı:
"Dünyanın her yerinden ebru sanatçılarını buluşturduk ve Yalova'da ağırladık. Maalesef basın modern sanatlara ilgi gösteriyor ve geleneksel sanatlarımıza pek yer vermiyor. Biz de sanatımıza basının ilgisini çekmek için Guinness rekor denemesi yaptık, Terör saldırılarının olduğu dönemdi, ebruyla en büyük Türk bayrağını yaptık ve çok ses getirdi."
Ebru sanatının 2014 yılında UNESCO'nun "Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi'ne" girdiğini hatırlatarak, süreci anlattı:
"Ebrucu arkadaşım Atilla Can UNESCO'ya kişisel olarak başvurmuş fakat başvurular kişisel olarak kabul edilmiyor. Arkadaşları olarak biz de harekete geçtik ve Kültür ve Turizm Bakanlığımızın desteğini alarak dünyanın her yerinden tanıdığımız ebrucuları harekete geçirip, altı ay ön hazırlık yaptık. Bütün ebrucuların dilekçe ile birer ebrularını göndermelerini sağladık. UNESCO'ya dünyanın her yerinden ebru aktı ve en iyi hazırlanan proje oldu."
Koçal, seçmeler sırasında Bakanlık temsilcisi ile birlikte gittiklerini dile getirerek, yaşadıkları heyecanı paylaştı:
"UNESCO binasındaki toplantılarda Yunanistan ve Ermenistan ebrunun listeye girmesine karşı çıktılar. Dördüncü günün sonunda kazandık ve ilk defa bir geleneksel sanatımız uluslararası bir değer olarak listeye girdi. Bu çok önemli bir çalışmaydı, çünkü ebru sanatı bu listeye girdiği için daha sonra yurt dışında seminerler, kurslar açılıyor."
UNESCO çalışmasını yürüten ebru sanatçıları olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan görevlendirme beklediklerine işaret eden sanatçı Koçal, ebru sanatını yurtdışında tanıtacak olmanın heyecanıyla dolu olduklarını ifade etti.
Koçal, "Kültür ve Turizm Bakanlığı beni daha önce Rusya'ya yolladı, Moskova'daki fuarda ebru sanatımızı anlatmıştım. Bakanlığın bu tarz çalışmaları sanatlarımızın yurt dışında tanıtılması için çok etkili oluyor. Ben de bir sanatçı olarak geleneksel sanatlarımızı yurt dışında temsil etmekten gurur duyuyorum" sözleriyle sanatlarımızın yurt dışında tanıtılmasının öneminin altını çizdi.
Geleneksel sanatların tanıtımı için pek çok faaliyette bulunduğuna değinen Koçal, isim babasının hattat Hüseyin Kutlu olduğu "Aşk Olsun" adlı 13 bölümlük bir sanat belgeseli hazırladığını, geleneksel sanatların usta isimlerinin atölyelerinde çekilmeye devam eden belgeselin yakın tarihte Beykent Televizyonu'nda yayımlanacağını sözlerine ekledi.
Kaynak: AA
Koçal, "Türk medeniyetinin getirmiş olduğu engin deryaya daldıkça" çok etkilendiğini dile getirerek, dünyanın pek çok ülkesini gezdiğini, Türkiye'deki sanatın, örf ve adetlerin hiçbir ülkede bulunmadığını gözlemlediğini aktardı.
Türkiye'de yaşamaya başladığında camilerde gördüğü turkuaz renkli çinilerden ve lale desenlerinden çok etkilendiğini vurgulayan Koçal, şunları ifade etti:
"Geleneksel sanatları nerede öğrenebilirim diye düşündüm ve önce çini sanatını araştırdım. Sonra da minyatür, ebru, hat, kat'ı, tezhip gibi sanatlara merak duymaya başladım çünkü ister istemez birini öğrenirken, kendimi diğerlerinin içinde buluyordum."
Sanatçı Koçal, 90'lı yıllarda Yalova'da çini sanatıyla geleneksel sanatları öğrenmeye başladığını belirterek, "Hocam Fatma Zehra Aktaş fırçamın iyi olduğunu görünce, bu sanatları profesyonelce yapmamı tavsiye ederek beni Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Süheyl Ünver Nakışhanesi'ne götürdü. Orada tezhip ve minyatür eğitimi aldım. Süheyl Ünver'in kızı Gülbin Mesara da tezhip ve minyatür dersleri veriyordu, ondan icazetliyim" açıklamasında bulundu.
Ebru ustası Hikmet Barutçugil'den dokuz yıl ders aldığını kaydeden Koçal, şu bilgileri verdi:
"Aldığım sanat eğitimlerinin birini bırakıp, diğerine gitmedim. Hepsine aynı anda devam ettim. Birinde ilerledikçe, diğerini de ekledim. Meliha Altay'dan kat'ı dersi aldım. Hüseyin Kutlu'dan iki yıl Osmanlı Türkçesi, bir yıl hat dersleri aldım. Nusret Çolpan'dan da minyatür dersleri aldım altı yıl. Ne kadar çok hocadan kendimi yetiştirirsem, onların edep ve terbiyesinden geçersem, bu sanatları o kadar iyi yaparım diye düşündüm."
- "Yalova'da ilk defa geleneksel sanatlarımızı öğrettik"
Koçal, geleneksel sanatlarda usta çırak ilişkisinin önemli olduğuna vurgu yaparak, branşlarında usta isimlerden eğitim aldığı için kendisini çok şanslı hissettiğini söyledi.
Ebru ve minyatür sanatçısı Koçal, kurucuları arasında yer aldığı Yalova Nakışhanesi'nin kuruluş sürecini şu sözlerle anlattı:
"Arkadaşlarımla Hüseyin Kutlu'ya 'hat dersine başlamak istiyoruz, Yalova'ya gelip bize ders verir misiniz?' dediğimiz zaman, 'bir atölye açın siz Yalova'da, ben gelip ders vereyim' dediğinde çok mutlu olduk. Fatma Zehra Aktaş, Vildan Pirim ve ben, üç arkadaş Yalova Nakışhanesi'ni açtık. Sonra resmi olarak dernekleştik. Yıllarca başkanlığını ben yürüttüm ve Yalova'da ilk defa geleneksel sanatlarımızın öğretildiği bir yer oluştu."
Sanatçı Koçal, yurt dışında geleneksel Türk İslam sanatlarını tanıtan faaliyetlerde yer aldığına değinerek, gittiği Batı ülkelerinde büyük ilgi gördüğünü söyledi.
İnternet üzerinden kendisinden ders almak isteyen yabancı öğrenciler olduğunu aktaran Koçal, "Birebir görüntülü olarak çalışma yapıyoruz. Edep terbiyesinden geçemiyorlar ama onlara bunun bir eksiklik olduğunu anlatıyorum. Çünkü bu sanatlar bir nakış darbesi ya da fırça nasıl atılır değildir, mutlaka bir hocanın eteğinin dibinde oturularak, o ruh haline, muhabbetine, felsefesine vakıf olarak öğrenilmelidir" dedi.
Koçal, "Hocalar da bir şeyi gösterip, sonrasını öğrenciden saklar, öğrenciden üstüne bir şey koymasını beklerdi. Şimdi internet yüzünden bu bilgiler video olarak izlenebiliyor, önünü alamaz olduk" sözleriyle internetteki bilgilerin sanatları yozlaştırdığına dikkati çekti.
Sanatçı Koçal, kendi verdiği derslerde ustalarından gördüğü eğitim tarzını yürüttüğünü, sanatın felsefesini oluşturan isimleri zikrettiğini ifade etti.
Ebru sanatını "Yaradan ne yaratıyorsa, onun tekrarı yok. Bunu bütün sanatlarımızda görüyoruz ama ebru sanatında bu çok bariz görülüyor" diyerek tanımlayan Koçal, şu yorumda bulundu:
"Ebruda bir yaptığını bir daha yapmanın imkanı yok. Ruh haliniz öyle bir yansıyor ki orada suyun yapısını sizin ruh haliniz etkiliyor. Japon bilim insanları incelemiş ve suyun sevgi sözleri söylendiğinde başka, hakaret sözleri söylendiğinde başka şekillere girdiğini görmüş. Bizim eski geleneklerimizde hastahaneye şifahane deniyormuş, tartışmaya ise sohbet, yani her şey olumluluk üzerine kuruluyormuş. Ebruda kullandığımız hayvan ödü mesala, bilim adamları tarafından yeni keşfedildi ki, mutluluk hormonunu etkiliyor ve doruk noktasına çıkarıyormuş."
- "UNESCO'ya dünyanın her yerinden ebru aktı"
Sanatçı Koçal, bu sene düzenlenen "4. Dünya Ebru Günü" organizasyonun başkanlığını yürüttüğünü belirterek, yaptıkları çalışmaları aktardı:
"Dünyanın her yerinden ebru sanatçılarını buluşturduk ve Yalova'da ağırladık. Maalesef basın modern sanatlara ilgi gösteriyor ve geleneksel sanatlarımıza pek yer vermiyor. Biz de sanatımıza basının ilgisini çekmek için Guinness rekor denemesi yaptık, Terör saldırılarının olduğu dönemdi, ebruyla en büyük Türk bayrağını yaptık ve çok ses getirdi."
Ebru sanatının 2014 yılında UNESCO'nun "Dünya Somut Olmayan Kültür Mirası Listesi'ne" girdiğini hatırlatarak, süreci anlattı:
"Ebrucu arkadaşım Atilla Can UNESCO'ya kişisel olarak başvurmuş fakat başvurular kişisel olarak kabul edilmiyor. Arkadaşları olarak biz de harekete geçtik ve Kültür ve Turizm Bakanlığımızın desteğini alarak dünyanın her yerinden tanıdığımız ebrucuları harekete geçirip, altı ay ön hazırlık yaptık. Bütün ebrucuların dilekçe ile birer ebrularını göndermelerini sağladık. UNESCO'ya dünyanın her yerinden ebru aktı ve en iyi hazırlanan proje oldu."
Koçal, seçmeler sırasında Bakanlık temsilcisi ile birlikte gittiklerini dile getirerek, yaşadıkları heyecanı paylaştı:
"UNESCO binasındaki toplantılarda Yunanistan ve Ermenistan ebrunun listeye girmesine karşı çıktılar. Dördüncü günün sonunda kazandık ve ilk defa bir geleneksel sanatımız uluslararası bir değer olarak listeye girdi. Bu çok önemli bir çalışmaydı, çünkü ebru sanatı bu listeye girdiği için daha sonra yurt dışında seminerler, kurslar açılıyor."
UNESCO çalışmasını yürüten ebru sanatçıları olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan görevlendirme beklediklerine işaret eden sanatçı Koçal, ebru sanatını yurtdışında tanıtacak olmanın heyecanıyla dolu olduklarını ifade etti.
Koçal, "Kültür ve Turizm Bakanlığı beni daha önce Rusya'ya yolladı, Moskova'daki fuarda ebru sanatımızı anlatmıştım. Bakanlığın bu tarz çalışmaları sanatlarımızın yurt dışında tanıtılması için çok etkili oluyor. Ben de bir sanatçı olarak geleneksel sanatlarımızı yurt dışında temsil etmekten gurur duyuyorum" sözleriyle sanatlarımızın yurt dışında tanıtılmasının öneminin altını çizdi.
Geleneksel sanatların tanıtımı için pek çok faaliyette bulunduğuna değinen Koçal, isim babasının hattat Hüseyin Kutlu olduğu "Aşk Olsun" adlı 13 bölümlük bir sanat belgeseli hazırladığını, geleneksel sanatların usta isimlerinin atölyelerinde çekilmeye devam eden belgeselin yakın tarihte Beykent Televizyonu'nda yayımlanacağını sözlerine ekledi.