Putin, AA'nın Sorularını Cevapladı (2)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Moskova'daki görüşmesinde iktidarı bırakma konusunun gündeme gelmediğini belirterek, "Eğer biz Moskova’ya dost bir ülkenin başkanını davet ederken önüne iktidarı bırakmasıyla ilgili soru koysaydık, o zaman bu davranışımız ne derece meşru ve etik olurdu" dedi.
Putin, Antalya'da düzenlenecek G20 Liderler Zirvesi öncesinde Anadolu Ajansı ve Rus haber ajansı İnterfax'ın ortak sorularını cevaplandırdı.
Soru: AB ülkeleri ve ABD'nin ülkenize yaptırım uyguladığı bir dönemde Türkiye, Avrupa'dan gelen tepkilere rağmen Rusya ile ekonomik, siyasi ilişkilerini sürdürdü. Türkiye ile Rusya'nın ilişkisinde nasıl bir gelecek görüyorsunuz?
Cevap: ABD ve AB yaptırımlar uygularken Türkiye müstakil bir tutum sergiledi. Ankara’nın bağımsız ve kendi milli çıkarlarına uygun bir dış politika izlemesi derin bir saygıya layık. Böyle pragmatik bir yaklaşım başta iş dünyasındaki temaslar olmak üzere Rus-Türk işbirliğinin gelişmesi için yeni ufuklar açmaktadır. Türkiye bizim öncelikli dış ekonomik ortağımız. İkili ticari hacmimiz geçen yıl 31 milyar doları aştı. Sanayi alanındaki işbirliğimizi pekiştirmekte, inşaat, hafif sanayi, metalürji ve tarım alanında büyük projeler gerçekleştirmekteyiz. Nükleer enerji dahil olmak üzere enerji, telekomünikasyon gibi ileri yüksek teknoloji sanayi dallarına öncü önem veriyoruz. Turizm diğer önemli işbirliği alanıdır. Geçen yıl Türkiye’yi tatil için 3,3 milyondan fazla Rus vatandaşı ziyaret etti. Genel olarak ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizin potansiyeli çok daha büyüktür.
Gerçekten, devletlerimizin Suriye krizinin çözülmesine ilişkin tutumları farklılık göstermektedir. Fakat aynı zamanda Rusya ile Türkiye’nin ortak önceliklerinin olması önemlidir. Ülkelerimiz bölgedeki durumun normalleştirilmesi ve teröre etkin olarak karşı koyulmasından yanadır. Bu arada mevcut anlaşmazlıklar ikili ilişkilere zarar vermemelidir. Aksine, geliştirmiş olduğumuz yapıcı işbirliği tecrübesini ortak noktalar bulmak için aktif olarak kullanıyoruz.
-"Türk akımı Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarına uygun"
Soru: Türk Akımı projesini açıklamanızın üzerinden 10 ayı aşkın süre geçti. Bu süre içinde önemli bir aşama katedilemedi. Üstelik Rus tarafı projenin kapasitesini yarıya düşürdü. Türkiye ile Rusya arasında ciddi görüş ayrılıkları olduğu görülüyor. Görüş ayrılıklarının sebebi siyasi pozisyonlar mı yoksa ekonomik konular mı?
Cevap: "Türk Akımı" üzerindeki çalışmalar ivmeyi yitiriyor' görüşünüze katılmıyorum. Bu kadar büyük bir projeyi aniden geliştirmek ve üzerinde mutabakat sağlamak mümkün değil. Türk ortaklarımızla hukuki, teknik, ekonomik, teknolojik ve idari pek çok konu halletmemiz gerekir ki bunlar arasında satın alma ve sevkıyat hacimleri ile ilgili gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurarak hat sayısının tespit edilmesi gibi konular da var. Ne kadar kaliteli bir biçimde bu sorunları çözersek o kadar hızlı, düşük risk ve harcamalarla planladığımızı hayata geçirilip, Rus doğal gazının doğrudan Türk tüketicilerine aksama olmaksızın sevkıyatını sağlarız. En önemlisi şu ki bu proje tam olarak Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarına uygundur. Bu konuda benim Türk mevkidaşım Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la hemfikiriz.
Biz, bu projenin gerçekleştirilmesi için gerekli hukuki zemini sağlayacak olan ikili hükümetlerarası anlaşmaya dair düşüncelerimizi Türk tarafına haziran ayında ilettik. Kurulacak yeni Türk hükümetinin bu anlaşmanın ana unsurları üzerindeki inceleme çalışmalarını kısa süre içinde yapacağını umuyoruz.
Müzakere sürecinin temposunu şüphesiz ki Türkiye’de seçimler öncesinde ortaya çıkan siyasi durum da etkiledi. Biz bunu anlayışla karşıladık ve olayları hızlandırmadık.
Avrupa Birliği ve Bulgaristan’ın "Güney Akım" projesini sekteye uğrattıkları ve bu projeyi gerçekleştirmemize imkan vermedikleri malum. Halbuki, bu proje bırakın Bulgaristan'ın, tüm Güney Avrupa’nın çıkarlarına tamamen uygun bir proje olacaktı. "Türk akımı" Rus doğal gazını Türk-Yunan sınırına, yani fiilen AB sınırına sevk edilmiş olacaktır. O noktadan gazı Avrupalı tüketiciler satın alabilir. Yeni enerji hattından vazgeçen olan ülkelere ise kaybettikleri kazançları saymaktan başka bir şey kalmıyor.
İleride de Türkiye ve Avrupa’ya enerji kaynakları sevk eden stratejik ve güvenilir bir tedarikçi kalmaya kararlı olduğumuzu kaydetmek istiyorum. Bunu yapmak için de gerekli tüm imkanlara sahibiz.
-Rusya'nın Suriye politikası
Soru: Rus hava operasyonlarında vurulan hedeflere ilişkin yoğun tepkiler var, bunların haklılık payı hiç mi yok? Siz, Suriye'nin geleceğini Suriye halkı belirleyecek diyorsunuz, şu anda Şam yönetimine karşı savaşanlardan hangi grupları Suriye halkı olarak görüyorsunuz?
Cevap: Biz gerçekten başından beri Suriye’nin geleceğini Suriye halkı tarafından belirlenmesini savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. 30 Ekim tarihinde Viyana’da düzenlenen Uluslararası Suriye Destekleme Grubu toplantısı sırasında 17 devletin Dışişleri Bakanları ile BM ve AB temsilcilerinin bu yaklaşımı, nihai ortak bildiride toplu görüş olarak tespit ederek desteklediğinden memnuniyet duyuyoruz.
Suriye’deki krizin çözümüne ilişkin olarak detaylı "yol haritası"nın hazırlanmasına gelince, bu bizim görevimiz değil. Haritayı Suriye halkı kendisi hazırlamalı ve kabul etmelidir. Ancak Suriye halkına teröristleri yenmesi ve krizden çıkması konusunda dış güçlerin nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda düşüncelerimiz var. Bu önerileri Rus diplomasisi şimdi aktif bir şekilde izah ediyor. Bunlar dogma değil, ortaklara ciddi bir diyalog sürdürmeleri için çağrıdır. Bu diyaloğun ne derece yapıcı olacağından kararlı ortak eylemlere geçip geçemeyeceğimiz büyük ölçüde bağlı olacaktır. Bu eylemler, DEAŞ'i yenme, Suriye’yi tek, egemen ve laik bir devlet olarak yeniden kurma, herkes için etnik ve dinsel farklara bakılmaksızın güvenli hayat şartlarını sağlama, ülkenin sosyal ve ekonomik yeniden doğuşu için perspektif açma imkanını sağlayacaktır. Tekrar ediyorum, yalnız Suriyelilerin kendileri geleceklerini belirlemeli, kendi devlet liderlerini seçmelidir.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı Moskova’da kabul ederken de bu mantık, yani uluslararası hukuk mantığı ile hareket ettik. Bir düşünelim, eğer biz Moskova’ya dost bir ülkenin başkanını davet ederken önüne iktidarı bırakması ile ilgili soru koysaydık, o zaman bu davranışımız ne derece meşru ve etik olurdu? Suriye egemen bir ülkedir, Beşşar Esad halk tarafından seçilen bir Devlet Başkanı. Onunla bu gibi konuları görüşme hakkımız var mı? Tabiki hayır.
Suriye’deki Hava Kuvvetlerimizin operasyonu, bu ülkenin meşru hükümetinin talebi üzerine gerçekleştiriliyor, bunu özellikle kaydetmek istiyorum. Tekrar ederim, ana hedefi Esed'i desteklemek değil, uluslararası terörle mücadele etmektir. Devamlı sözde "ılımlı" muhalefeti bombalamakla suçlanıyoruz, oysa buna dair herhangi bir kanıt yok. Dahası, Özgür Suriye Ordusu dahil olmak üzere muhalif güçlerle işbirliği yapıyoruz. Rus Hava Kuvvetleri gösterdikleri hedefleri birkaç defa vurdu.
Terörle mücadeleyi daha etkin kılmak için uluslararası topluluğun kimlerin terörist olduğu konusunda hemfikir olması gerekir. Mesele şu ya da bu grubun isminde değil (isim tamamen ‘masum’ olabilir), terörü araç olarak kullanıp kullanmaması. Bunun için aşırılıkçı grupların dahil olduğu tek bir liste oluşturmamız lazım. Rusya, konuyla ilgili tekliflerini sözünü ettiği Viyana’daki Suriye’yi Destekleme Grubu toplantısında sunmuştur bile.
-Antalya'daki G20 zirvesi
Soru: Türkiye başkanlığındaki G20 zirvesinde uluslararası terör ile mücadele konusunun ele alınması beklenmektedir. Türkiye’nin G20’deki başkanlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Antalya zirvesinin gündemine hangi konuları koymayı planlıyorsunuz? Zirve kapsamında ikili görüşmelerinizin takvimi belirlendi mi?
Cevap: Gerçekten, G20 Antalya zirvesinde Türk başkanlığının önerisi üzerine terörle mücadele ve göçmenlerle ilgili durum ele alınacak. Bu da şaşırtıcı değil. Bizce, işbu konular ile zirve gündemi arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Zira sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyüme, dünya ticaretinin geliştirilmesi, yatırımların çekilmesi, istihdam sorunlarının çözülmesi büyük ölçüde uluslararası camianın bugünün en büyük tehdidi olan terörü ve ortaya çıkan kaos ile şiddet patlamaları ile ortaya çıkan göçmen krizini ne kadar başarılı yeneceğine bağlıdır. Yüzbinlerce göçmen, kendi ve yakınlarının hayatlarını kurtarmaya çalışırken artık Avrupa ve başka ülkelerde bulunmaktadır, diğerleri de oralara gelmek üzere.
Yapılacak tartışmanın işte konuların pratik çözümüne katkıda bulunacağından ve terörle mücadele ve göçmen krizi ile ilgili ortak yaklaşımlarımızın yer alacağı dengeli bir sonuç belgesi ile pekiştirileceğinden eminim.
Zirvenin kendisinin çalışmalarına gelince, G20’nin, finansal ve ekonomik sorunların çözümüne odaklanmasını desteklemekteyiz. Bunlar arasında sürdürülebilir ve dengeli ekonomik büyümenin sağlanmasına ve mali sistemin güçlendirilmesine yönelik tedbirler zikredilebilir.
Zirvede, geçen yıl ülkelerimiz tarafından kabul edilen kararların ve bu arada ekonomilerin büyüme stratejileri, ulusal istihdam planları, vergilendirme ve yatırımların teşvik edilmesine ilişkin uluslararası kuralları reformları, finansal denetleme alanındaki kararların nasıl hayata geçirildiğini görüşeceğiz.
Antalya’da dünya ticaretinin ve mevcut çok taraflı ticari ve ekonomi işbirliği mekanizmalarının geleceğini detaylı olarak ele alabileceğimizi ümit ediyorum. Bir de Asya-Pasifik ve Atlantik bölgelerinde kapalı entegrasyon birliklerinin oluşturulması perspektifleri hakkında bilgi teatisinde bulunacağız. İlk önce Trans Pasifik ortaklığından bahsediyoruz – ilgili anlaşmaya varılması 5 Ekim tarihinde beyan edildi, Ortaklığa Avustralya, Bruney, Vietnam, Kanada, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Singapur, ABD, Peru, Çili, Japonya dahil 12 ülke katılıyor. Ayrıca AB ile ABD arasında imzalanması planlanan anlaşması ile oluşturulacak Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığını kastediyoruz. Bu ortaklıkların oluşturulma sürecinin hem üye ülkelerinin iş çevreleri ve toplumları hem de onların ekonomik ortakları için şeffaf olmaması kaygı vericidir. Bu birliklerin hakikaten çok taraflı ticaret sistemini tamamlayarak dünyanın tüm ekonomilerinin gelişmesi için çalıştığı, yeni engeller ve riskler doğurmadığı hakkında kanaat getirmek ortak çıkarlarımızadır.
Aralık ayında Nairobi şehrinde düzenlenecek olan Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konferansı ile büyük beklentilerimiz var. Toplantının çok taraflı ticaret sisteminin pekiştirilmesine katkıda bulunacağını ve Doha’daki ticaret müzakerelerinin tamanlanması için somut adımları önereceğini ümit ederiz.
Dikkatimizin odağında sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği konuları de olacaktır. '2015 Sonrası Döneminde Kalkınma Gündemi’ne ilişkin BM Zirvesi yakın geçmişte New York’ta çalışmalarını tamamladı. Şimdi tüm dünya bu yıl aralık ayında Paris’te düzenlenecek, ümit ettiğimiz gibi, yeni iklim sözleşmesini kabul edecek olan BM İklim Değişikliği Sorunları Konferansı'nın başlanmasını sabırsızlıkla beklemektedir.
G20’deki Türk başkanlığının çalışmalarından genel olarak memnuniyet duyuyoruz. G20’nin Saint Petersburg ve Brisbane zirvelerinde kabul edilen kararların hayata geçirilmesinde devamlılık muhafaza edilebildi. Mevcut gündem yeni fikirlerle tamamlandı. Aralarında ‘G20 Kadınlar’ (Women20) formatının kurulması ve Küçük ve Orta İşletmeler Dünya Forumu'nun düzenlenmesidir.
G20 enerji bakanlarının ilk toplantısının düzenlenmesi Türkiye’nin önemli girişimi oldu. Bu toplantıda Sahra altındaki Afrika ülkelerinde çağdaş enerjiye erişimin sağlanması, enerji etkinliğinin arttırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve özellikle enerji altyapısına yatırımların çekilmesi ve temiz teknolojilerin benimsenmesi gibi konular ele alındı.
İkili görüşmeler takvimine gelince, onun üzerindeki çalışmalar devam ediyor. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı, Türkiye, Güney Afrika ve Arjantin Cumhurbaşkanları, İngiltere, İtalya ve Japonya Başbakanlarıyla görüşmeyi planlıyorum. Geleneksel olarak, G20 Zirvesinden hemen önce Antalya’da Rusya’nın bu yıl başkanlık yaptığı BRİCS liderlerinin gayriresmi toplantısını düzenleyerek, G20 gündeminin kilit konuları ve önemli uluslararası ve bölgesel sorunları üzerinde görüşlerimizi birbirimizle paylaşacağız.
(Bitti)
Kaynak: AA
Soru: AB ülkeleri ve ABD'nin ülkenize yaptırım uyguladığı bir dönemde Türkiye, Avrupa'dan gelen tepkilere rağmen Rusya ile ekonomik, siyasi ilişkilerini sürdürdü. Türkiye ile Rusya'nın ilişkisinde nasıl bir gelecek görüyorsunuz?
Cevap: ABD ve AB yaptırımlar uygularken Türkiye müstakil bir tutum sergiledi. Ankara’nın bağımsız ve kendi milli çıkarlarına uygun bir dış politika izlemesi derin bir saygıya layık. Böyle pragmatik bir yaklaşım başta iş dünyasındaki temaslar olmak üzere Rus-Türk işbirliğinin gelişmesi için yeni ufuklar açmaktadır. Türkiye bizim öncelikli dış ekonomik ortağımız. İkili ticari hacmimiz geçen yıl 31 milyar doları aştı. Sanayi alanındaki işbirliğimizi pekiştirmekte, inşaat, hafif sanayi, metalürji ve tarım alanında büyük projeler gerçekleştirmekteyiz. Nükleer enerji dahil olmak üzere enerji, telekomünikasyon gibi ileri yüksek teknoloji sanayi dallarına öncü önem veriyoruz. Turizm diğer önemli işbirliği alanıdır. Geçen yıl Türkiye’yi tatil için 3,3 milyondan fazla Rus vatandaşı ziyaret etti. Genel olarak ikili ticari ve ekonomik ilişkilerimizin potansiyeli çok daha büyüktür.
Gerçekten, devletlerimizin Suriye krizinin çözülmesine ilişkin tutumları farklılık göstermektedir. Fakat aynı zamanda Rusya ile Türkiye’nin ortak önceliklerinin olması önemlidir. Ülkelerimiz bölgedeki durumun normalleştirilmesi ve teröre etkin olarak karşı koyulmasından yanadır. Bu arada mevcut anlaşmazlıklar ikili ilişkilere zarar vermemelidir. Aksine, geliştirmiş olduğumuz yapıcı işbirliği tecrübesini ortak noktalar bulmak için aktif olarak kullanıyoruz.
-"Türk akımı Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarına uygun"
Soru: Türk Akımı projesini açıklamanızın üzerinden 10 ayı aşkın süre geçti. Bu süre içinde önemli bir aşama katedilemedi. Üstelik Rus tarafı projenin kapasitesini yarıya düşürdü. Türkiye ile Rusya arasında ciddi görüş ayrılıkları olduğu görülüyor. Görüş ayrılıklarının sebebi siyasi pozisyonlar mı yoksa ekonomik konular mı?
Cevap: "Türk Akımı" üzerindeki çalışmalar ivmeyi yitiriyor' görüşünüze katılmıyorum. Bu kadar büyük bir projeyi aniden geliştirmek ve üzerinde mutabakat sağlamak mümkün değil. Türk ortaklarımızla hukuki, teknik, ekonomik, teknolojik ve idari pek çok konu halletmemiz gerekir ki bunlar arasında satın alma ve sevkıyat hacimleri ile ilgili gerçek ihtiyaçları göz önünde bulundurarak hat sayısının tespit edilmesi gibi konular da var. Ne kadar kaliteli bir biçimde bu sorunları çözersek o kadar hızlı, düşük risk ve harcamalarla planladığımızı hayata geçirilip, Rus doğal gazının doğrudan Türk tüketicilerine aksama olmaksızın sevkıyatını sağlarız. En önemlisi şu ki bu proje tam olarak Rusya ve Türkiye’nin çıkarlarına uygundur. Bu konuda benim Türk mevkidaşım Sayın Recep Tayyip Erdoğan'la hemfikiriz.
Biz, bu projenin gerçekleştirilmesi için gerekli hukuki zemini sağlayacak olan ikili hükümetlerarası anlaşmaya dair düşüncelerimizi Türk tarafına haziran ayında ilettik. Kurulacak yeni Türk hükümetinin bu anlaşmanın ana unsurları üzerindeki inceleme çalışmalarını kısa süre içinde yapacağını umuyoruz.
Müzakere sürecinin temposunu şüphesiz ki Türkiye’de seçimler öncesinde ortaya çıkan siyasi durum da etkiledi. Biz bunu anlayışla karşıladık ve olayları hızlandırmadık.
Avrupa Birliği ve Bulgaristan’ın "Güney Akım" projesini sekteye uğrattıkları ve bu projeyi gerçekleştirmemize imkan vermedikleri malum. Halbuki, bu proje bırakın Bulgaristan'ın, tüm Güney Avrupa’nın çıkarlarına tamamen uygun bir proje olacaktı. "Türk akımı" Rus doğal gazını Türk-Yunan sınırına, yani fiilen AB sınırına sevk edilmiş olacaktır. O noktadan gazı Avrupalı tüketiciler satın alabilir. Yeni enerji hattından vazgeçen olan ülkelere ise kaybettikleri kazançları saymaktan başka bir şey kalmıyor.
İleride de Türkiye ve Avrupa’ya enerji kaynakları sevk eden stratejik ve güvenilir bir tedarikçi kalmaya kararlı olduğumuzu kaydetmek istiyorum. Bunu yapmak için de gerekli tüm imkanlara sahibiz.
-Rusya'nın Suriye politikası
Soru: Rus hava operasyonlarında vurulan hedeflere ilişkin yoğun tepkiler var, bunların haklılık payı hiç mi yok? Siz, Suriye'nin geleceğini Suriye halkı belirleyecek diyorsunuz, şu anda Şam yönetimine karşı savaşanlardan hangi grupları Suriye halkı olarak görüyorsunuz?
Cevap: Biz gerçekten başından beri Suriye’nin geleceğini Suriye halkı tarafından belirlenmesini savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. 30 Ekim tarihinde Viyana’da düzenlenen Uluslararası Suriye Destekleme Grubu toplantısı sırasında 17 devletin Dışişleri Bakanları ile BM ve AB temsilcilerinin bu yaklaşımı, nihai ortak bildiride toplu görüş olarak tespit ederek desteklediğinden memnuniyet duyuyoruz.
Suriye’deki krizin çözümüne ilişkin olarak detaylı "yol haritası"nın hazırlanmasına gelince, bu bizim görevimiz değil. Haritayı Suriye halkı kendisi hazırlamalı ve kabul etmelidir. Ancak Suriye halkına teröristleri yenmesi ve krizden çıkması konusunda dış güçlerin nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda düşüncelerimiz var. Bu önerileri Rus diplomasisi şimdi aktif bir şekilde izah ediyor. Bunlar dogma değil, ortaklara ciddi bir diyalog sürdürmeleri için çağrıdır. Bu diyaloğun ne derece yapıcı olacağından kararlı ortak eylemlere geçip geçemeyeceğimiz büyük ölçüde bağlı olacaktır. Bu eylemler, DEAŞ'i yenme, Suriye’yi tek, egemen ve laik bir devlet olarak yeniden kurma, herkes için etnik ve dinsel farklara bakılmaksızın güvenli hayat şartlarını sağlama, ülkenin sosyal ve ekonomik yeniden doğuşu için perspektif açma imkanını sağlayacaktır. Tekrar ediyorum, yalnız Suriyelilerin kendileri geleceklerini belirlemeli, kendi devlet liderlerini seçmelidir.
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ı Moskova’da kabul ederken de bu mantık, yani uluslararası hukuk mantığı ile hareket ettik. Bir düşünelim, eğer biz Moskova’ya dost bir ülkenin başkanını davet ederken önüne iktidarı bırakması ile ilgili soru koysaydık, o zaman bu davranışımız ne derece meşru ve etik olurdu? Suriye egemen bir ülkedir, Beşşar Esad halk tarafından seçilen bir Devlet Başkanı. Onunla bu gibi konuları görüşme hakkımız var mı? Tabiki hayır.
Suriye’deki Hava Kuvvetlerimizin operasyonu, bu ülkenin meşru hükümetinin talebi üzerine gerçekleştiriliyor, bunu özellikle kaydetmek istiyorum. Tekrar ederim, ana hedefi Esed'i desteklemek değil, uluslararası terörle mücadele etmektir. Devamlı sözde "ılımlı" muhalefeti bombalamakla suçlanıyoruz, oysa buna dair herhangi bir kanıt yok. Dahası, Özgür Suriye Ordusu dahil olmak üzere muhalif güçlerle işbirliği yapıyoruz. Rus Hava Kuvvetleri gösterdikleri hedefleri birkaç defa vurdu.
Terörle mücadeleyi daha etkin kılmak için uluslararası topluluğun kimlerin terörist olduğu konusunda hemfikir olması gerekir. Mesele şu ya da bu grubun isminde değil (isim tamamen ‘masum’ olabilir), terörü araç olarak kullanıp kullanmaması. Bunun için aşırılıkçı grupların dahil olduğu tek bir liste oluşturmamız lazım. Rusya, konuyla ilgili tekliflerini sözünü ettiği Viyana’daki Suriye’yi Destekleme Grubu toplantısında sunmuştur bile.
-Antalya'daki G20 zirvesi
Soru: Türkiye başkanlığındaki G20 zirvesinde uluslararası terör ile mücadele konusunun ele alınması beklenmektedir. Türkiye’nin G20’deki başkanlığını nasıl değerlendiriyorsunuz? Antalya zirvesinin gündemine hangi konuları koymayı planlıyorsunuz? Zirve kapsamında ikili görüşmelerinizin takvimi belirlendi mi?
Cevap: Gerçekten, G20 Antalya zirvesinde Türk başkanlığının önerisi üzerine terörle mücadele ve göçmenlerle ilgili durum ele alınacak. Bu da şaşırtıcı değil. Bizce, işbu konular ile zirve gündemi arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Zira sürdürülebilir kalkınma, ekonomik büyüme, dünya ticaretinin geliştirilmesi, yatırımların çekilmesi, istihdam sorunlarının çözülmesi büyük ölçüde uluslararası camianın bugünün en büyük tehdidi olan terörü ve ortaya çıkan kaos ile şiddet patlamaları ile ortaya çıkan göçmen krizini ne kadar başarılı yeneceğine bağlıdır. Yüzbinlerce göçmen, kendi ve yakınlarının hayatlarını kurtarmaya çalışırken artık Avrupa ve başka ülkelerde bulunmaktadır, diğerleri de oralara gelmek üzere.
Yapılacak tartışmanın işte konuların pratik çözümüne katkıda bulunacağından ve terörle mücadele ve göçmen krizi ile ilgili ortak yaklaşımlarımızın yer alacağı dengeli bir sonuç belgesi ile pekiştirileceğinden eminim.
Zirvenin kendisinin çalışmalarına gelince, G20’nin, finansal ve ekonomik sorunların çözümüne odaklanmasını desteklemekteyiz. Bunlar arasında sürdürülebilir ve dengeli ekonomik büyümenin sağlanmasına ve mali sistemin güçlendirilmesine yönelik tedbirler zikredilebilir.
Zirvede, geçen yıl ülkelerimiz tarafından kabul edilen kararların ve bu arada ekonomilerin büyüme stratejileri, ulusal istihdam planları, vergilendirme ve yatırımların teşvik edilmesine ilişkin uluslararası kuralları reformları, finansal denetleme alanındaki kararların nasıl hayata geçirildiğini görüşeceğiz.
Antalya’da dünya ticaretinin ve mevcut çok taraflı ticari ve ekonomi işbirliği mekanizmalarının geleceğini detaylı olarak ele alabileceğimizi ümit ediyorum. Bir de Asya-Pasifik ve Atlantik bölgelerinde kapalı entegrasyon birliklerinin oluşturulması perspektifleri hakkında bilgi teatisinde bulunacağız. İlk önce Trans Pasifik ortaklığından bahsediyoruz – ilgili anlaşmaya varılması 5 Ekim tarihinde beyan edildi, Ortaklığa Avustralya, Bruney, Vietnam, Kanada, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Singapur, ABD, Peru, Çili, Japonya dahil 12 ülke katılıyor. Ayrıca AB ile ABD arasında imzalanması planlanan anlaşması ile oluşturulacak Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığını kastediyoruz. Bu ortaklıkların oluşturulma sürecinin hem üye ülkelerinin iş çevreleri ve toplumları hem de onların ekonomik ortakları için şeffaf olmaması kaygı vericidir. Bu birliklerin hakikaten çok taraflı ticaret sistemini tamamlayarak dünyanın tüm ekonomilerinin gelişmesi için çalıştığı, yeni engeller ve riskler doğurmadığı hakkında kanaat getirmek ortak çıkarlarımızadır.
Aralık ayında Nairobi şehrinde düzenlenecek olan Dünya Ticaret Örgütü Bakanlar Konferansı ile büyük beklentilerimiz var. Toplantının çok taraflı ticaret sisteminin pekiştirilmesine katkıda bulunacağını ve Doha’daki ticaret müzakerelerinin tamanlanması için somut adımları önereceğini ümit ederiz.
Dikkatimizin odağında sürdürülebilir kalkınma ve iklim değişikliği konuları de olacaktır. '2015 Sonrası Döneminde Kalkınma Gündemi’ne ilişkin BM Zirvesi yakın geçmişte New York’ta çalışmalarını tamamladı. Şimdi tüm dünya bu yıl aralık ayında Paris’te düzenlenecek, ümit ettiğimiz gibi, yeni iklim sözleşmesini kabul edecek olan BM İklim Değişikliği Sorunları Konferansı'nın başlanmasını sabırsızlıkla beklemektedir.
G20’deki Türk başkanlığının çalışmalarından genel olarak memnuniyet duyuyoruz. G20’nin Saint Petersburg ve Brisbane zirvelerinde kabul edilen kararların hayata geçirilmesinde devamlılık muhafaza edilebildi. Mevcut gündem yeni fikirlerle tamamlandı. Aralarında ‘G20 Kadınlar’ (Women20) formatının kurulması ve Küçük ve Orta İşletmeler Dünya Forumu'nun düzenlenmesidir.
G20 enerji bakanlarının ilk toplantısının düzenlenmesi Türkiye’nin önemli girişimi oldu. Bu toplantıda Sahra altındaki Afrika ülkelerinde çağdaş enerjiye erişimin sağlanması, enerji etkinliğinin arttırılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesi ve özellikle enerji altyapısına yatırımların çekilmesi ve temiz teknolojilerin benimsenmesi gibi konular ele alındı.
İkili görüşmeler takvimine gelince, onun üzerindeki çalışmalar devam ediyor. Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı, Türkiye, Güney Afrika ve Arjantin Cumhurbaşkanları, İngiltere, İtalya ve Japonya Başbakanlarıyla görüşmeyi planlıyorum. Geleneksel olarak, G20 Zirvesinden hemen önce Antalya’da Rusya’nın bu yıl başkanlık yaptığı BRİCS liderlerinin gayriresmi toplantısını düzenleyerek, G20 gündeminin kilit konuları ve önemli uluslararası ve bölgesel sorunları üzerinde görüşlerimizi birbirimizle paylaşacağız.
(Bitti)