Son yıllarda tanı, tarama ve görüntüleme yöntemlerindeki gelişmelerin meme kanserini erken dönemde tespit etme şansını arttırdığını kaydeden Dr. Demir, “Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser çeşidi olup, tüm dünya genelinde her 8 kadından birinde
meme kanseri gelişmektedir. Son yıllarda tanı, tarama ve görüntüleme yöntemlerindeki gelişmelerle meme kanserinin erken dönemde tespit etme şansını artırmıştır. Meme kanserinde tedavi yaklaşımları her hasta için aynı değildir. Öncelikle tümör çapı, tümörün koltuk altındaki
lenf bezlerine ve uzak organlara yayılıp yayılmama durumuna göre evreleme yapılmalıdır. Genellikle muayenede ele gelen
koltuk altı lenf bezi tutulumunda mutlaka hastanın bilgisayarlı tomografi ve kemik sintigrafisi gibi (ya da bunların yerine sadece PET-CT) ile değerlendirme yapılıp organ yayılımı olup olmadığı netleşmelidir. Hastanın
koltuk altı lenf düğümlerinde tutulum yoksa ve tümör çapı küçükse yine
ameliyat öncesinde mutlaka en azından ultrasonografi ve akciğer grafisi ile değerlendirme yapılmalıdır. Koltuk altında ilk değerlendirmede (muayene ve görüntüleme yöntemleriyle) tutulum varsa ancak görüntüleme yöntemleriyle herhangi bir organda dağılım saptanmamışsa, ya da tümör çapı büyükse (ilk haliyle tüm memenin alınmasını gerektirecek kadar), hem tümörün erken dönemde mikrometastaz ile diğer organlara hücre düzeyinde yayılımını engellemek hem de tümörün küçültülüp meme koruyucu cerrahi yapılabilmesini kolaylaştırmak amaçlı ’Neoadjuvan
kemoterapi ’ adını verdiğimiz ‘
ameliyat öncesi
kemoterapi tedavisi’ verilmesi daha uygundur” diye konuştu.
Dr. Demir, günümüzde erken evre meme kanserinde farklı tedavi yaklaşımları uygulanarak tekrarlama riskinin en aza indirildiğini ifade ederek "Ancak tedavi her hastalar için standart değildir. Hastaların yaşı, menopoz durumu, hastalığın evresi, tümörün özellikleri dikkate alınarak bireyselleştirilmiş (kişiye özel) tedavi planlanması en önemli noktadır” dedi.