Futbolda Şike Davasının Gerekçeli Kararı (2)

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin futbolda şike davasına ilişkin gerekçeli kararında, "Soruşturmanın başlangıcı olan 2 Aralık 2010 itibarıyla 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un yürürlüğe girdiği 14 Nisan 2011'den önceki süreçte, suç ve cezada kanunilik prensibi gereği, 'şike ve teşvik primi' suçlarından bahsetmenin mümkün olmadığı, kanunda suç olarak düzenlenmeyen bir fiilin suç soruşturmalarına ve yargılamalara konu olamayacağı açıktır" denildi.

Kararda, sanıkların Yargıtay'ın bozma ve yargılamanın yenilenmesi kararlarından sonra alınan savunmaları, müşteki-mağdur ve tanık beyanları, Cumhuriyet savcısının "şike" ve "teşvik" suçlarından beraat karar verilmesi yönündeki esas hakkındaki mütalaası, deliller ve bilirkişi raporlarına yer verildi.

Soruşturmanın başlangıcı olan 2 Aralık 2010 itibarıyla Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun'un yürürlükte olmadığı, söz konusu yasanın 14 Nisan 2011'de yürürlüğe girdiği, bu kapsamda 14 Nisan 2011'den önceki süreçte, suç ve cezada kanunilik prensibi gereği, "şike" ve "teşvik primi" suçlarından bahsetmenin mümkün olmadığı aktarılan kararda, kanunda suç olarak düzenlenmeyen bir fiilin suç soruşturmalarına ve yargılamalara konu olamayacağı vurgulandı.

Soruşturma tarihi itibarıyla, "suç örgütü kurma" suçu kapsamında yapılan iletişimin denetlenmesi ve teknik takip tedbirlerinin mevzuata uygun olduğu belirtilen gerekçeli kararda, bu doğrultuda Yargıtay içtihatlarına göre, "suç örgütü kurma" suçunun, örgüt kapsamında işlenen ve işlenecek suçlardan bağımsız müstakil bir suç olduğu ve örgüt amacı doğrultusunda suçların henüz işlenmemesinin "örgüt kurma" suçunun vücuduna engel olmayacağının kabul edildiği kaydedildi.

Gerekçeli kararda, "Suç örgütlerinin, soyut olarak kurulamayacağı, belirli suçların işlenmesine yönelik bir amaç çerçevesinde süreklilik arz eden belli bir plan, organizasyon, görev dağılımı, hiyerarşi ve sağlanacak çıkarın yönetimi gibi konularda somut olgularla vücuda getirilip süreklilik arz eden amaç suçları işlemek amacıyla kurulacağı bilinmektedir. Pratikte herhangi bir suç amacı olmayan suç örgütü kurulmasının mümkün olmadığı, kanunlarda suç olarak tanımlanmayan eylemlerin birlikte organizasyon dahilinde gerçekleştirilmesinin de amaç eylemlerinin suç teşkil etmemesi nedeniyle suç örgütü kurma suçunun konusunu oluşturamayacağı bilinmektedir" ifadeleri kullanıldı.

- "6222 sayılı yasadan sonra yeniden 'dinleme' kararı alınmalıydı"

Dosya kapsamında yapılan irdelemeye göre, ilk olarak 8 Aralık 2010'da alınan mahkeme kararı ile başlanan ve Temmuz 2011'e kadar devam eden süreçte alınan tüm iletişimin denetlenmesi ve teknik fiziki takip kararlarında suçların, "suç örgütü kurmak ve buna bağlı örgütün faaliyetleri, suç örgütü adına hareket etmek, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak" şeklinde gösterildiği belirtilen kararda, "Tüm mahkeme kararlarının bu şekilde tesis edilerek uygulandığı, yargılama dosyasına konu, 'suç örgütü kurma, suç örgütüne üye olma, şike ve teşvik primi' suçlarının delillerinin esasen bu yolla elde edilen delillerden oluştuğunu kabul etmek gerekmektedir" değerlendirmesinde bulunuldu.

Gerekçeli kararda, 6222 sayılı yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, suç olarak tanımlanan "şike" ve "teşvik primi" eylemleri bakımından, aynı yasanın 23. maddesi kapsamında, CMK'nın 135. maddesinde yer bulan "iletişimin denetlenmesi" tedbirinin düzenlendiği kaydedilerek, başlangıçta, "suç örgütü kurma" ve örgütün faaliyetleri gerekçesiyle alınan iletişimin denetlenmesine yönelik tedbir kararlarının, 6222 sayılı yasanın yürürlüğü girmesi nedeniyle yeniden mahkemeden talep edilmesi ve yasaya göre şartları oluştuğu takdirde dinleme kararı alınması gerekeceği belirtildi.

"Sonuç olarak suç işlemek için örgüt kurmak ile örgütün amaçları doğrultusunda suç işlenmesi farklı şeyler olup, ceza kanunlarında ayrı ayrı yaptırım altına alınmıştır" görüşünün yer aldığı kararda, işlendiğine yönelik şüphe oluşan suçun yasanın izin verdiği katalog suçlardan olmaması halinde, iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla işleme şeklinde tedbir uygulanmasının mümkün olmadığı aktarıldı.

- "Örgüt' isnadı iki sanığa, tedbiri ise her sanığa uygulandı"

Gerekçeli kararda, şu ifadelere yer verildi:

"Dosya kapsamındaki uygulamaya göre yapılan özel değerlendirmede, soruşturmanın başlangıcından 14 Nisan 2011'e kadar, kanunlarda suç olarak tanımlanmayan 'şike' ve 'teşvik primi' eylemlerinin tamamı, 'suç örgütü kurmak' ve buna bağlı örgütün faaliyetleri şeklindeki suç tanımlaması ile alınan mahkeme kararlarıyla, iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirinin uygulanması şeklinde gerçekleştiğinden, 14 Nisan 2011'den sonra da 6222 sayılı yasa bakımından iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izleme tedbirine konu olabilecek 'şike' ve 'teşvik primi' suç tanımlaması ile alınmış bir mahkeme kararı da bulunmadığından, bu yolla elde edilen bulguların delil olarak 'şike' ve 'teşvik primi' suçlarında kullanılamayacağı ortaya çıkmaktadır."

Yasal düzenlemeyle Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 220. maddesinde tanımlı "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" suçunun CMK'nın'nın 135. maddesinde düzenlenen katalog suçlardan çıkartıldığı belirtilen kararda, şunlar kaydedildi:

"Dosya bakımından yapılan irdelemede tüm soruşturma aşamasında mahkemelerinden alınan CMK'nın 135. ve 140. maddeleri kapsamındaki iletişimin denetlenmesi ve teknik-fiziki takip kararlarında tüm şüpheliler hakkında istisnasız olarak, 'suç örgütü kurma' suçunun gösterildiği, halbuki davaya konu iddianamede yalnızca Olgun Peker ve Aziz Yıldırım hakkında 'suç örgütü kurma' suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmıştır. Hakkında suç örgütü kurma suçundan iletişimin denetlenmesi ve teknik-fiziki takip kararları verilen tüm şüpheliler hakkında bu suçtan kovuşturmaya dair karar da verilmediği, alınan birçok kararda, haklarında 'suç örgütü kurma' iddiasıyla dava açılan Yıldırım ve Peker'in adlarının geçmediği, mahkeme kararlarında da suç olarak, 'suç örgütü kurma' suçunun gösterildiği tespit edilmiştir. Dolayısıyla soruşturmaya konu tüm şahısların her biri hakkında, 'suç örgütü kurma' suçundan iletişimin denetlenmesi ve teknik-fiziki takip tedbirlerinin uygulandığı, tüm sanıkların her birinin, 'suç örgütü kurma' suçunun faali olmasının mümkün olmadığı halde bu yolla tedbir uygulandığı anlaşılmaktadır."

- "Örgüt" suçundan ceza vermeme gerekçesi

Soruşturmada CMK'nın'nın 135. ve 140. maddeleri kapsamında alınan kararlar doğrultusunda elde edilen delillerin, yasal çerçevede hukuka uygun olarak kişilerin mahkumiyetinde kullanılmasının mümkün olmadığı aktarılan kararda, "Daha önce İstanbul 16. Ağır Ceza  Mahkemesi tarafından yapılan değerlendirme varılan sonuç, verilen karardan bağımsız olarak, bozmadan sonra serbestlik ilkesi gereği delillerin yeniden ve doğrudan eski hükümden bağımsız olarak değerlendirilebileceği göz önüne alınmış ve buna göre hükümler uygulanmıştır" denildi.

Gerekçeli kararda, örgütten bahsedilebilmesi için örgüt lideri ve üyeler arasında gevşek de olsa hiyerarşik bir ilişkinin bulunması gerektiği, suç işlemek için sanıkların aralarında önceden anlaşıp iş bölümü yapmaları, hiyerarşik bir yapı içerisinde süreklilik gösterecek planlı bir ortaklık ve paylaşım anlayışının olması, suçun oluşumu bakımından, üye sayısının en az üç kişi olması ve devamlılık gösterecek bir biçimde fiilen birleşmenin olması gerektiğine dikkat çekilerek, "Örgüt suç işlemek niyetiyle kurulmuş olmakla birlikte işlenecek suçları önceden tespit edemez, bir suç örgütünün varlığından bahsedilebilmesi için üyeler arasında mutlaka suç işleme niyetleri ve amaçları bulunmalıdır. Bu amaç da somut bir veya birkaç suçun işlenmesine yönelik olmalıdır" ifadelerine yer verildi.

(Sürecek)

Kaynak: AA