'Akif-Fikret Kavgası Bugün De Devam Ediyor'
Araştırmacı- Yazar Fahrettin Gün, 1900'lü yıllarda başlayan, dönemin iki ünlü şairi Mehmet Akif Ersoy ve Tevfik Fikret'in arasında yaşanan kavganın, aradan yüz yıl geçmesine rağmen bugün de devam ettiğini belirterek, "Edebiyatçılar arasında süren polemik ve kalem kavgaları bir süre sonra nihâyet bulurken 'Âkif-Fikret çatışması' bugün aynıyla devam etmektedir. Çünkü çatışmanın, 'iman-küfür' ekseninde olması hasebiyle bu, 'inançla inkârın', 'teslimiyetle reddin' çatışmasıdır" dedi.
Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği (ESKADER) tarafından düzenlenen "Babıali Sohbetleri"nde, araştırmacı-yazar Fahrettin Gün, "Ölümünün 100'üncü yıl dönümü münasebetiyle Tevfik Fikret'e Bakış" konulu konferans verdi.
Gün, Mehmet Akif Ersoy ile Tevfik Fikret çatışmasını başlatan ilk şiirin 1905 yılında Fikret tarafından "Tarih-i Kadim" adıyla kaleme alındığını belirterek, şöyle devam etti:
"Mehmed Âkif ise 22 Ağustos 1912 yılında Sebîlürreşâd mecmuasında yayınlanan “Süleymaniye Kürsüsü” başlıkla şiirindeki dört mısra ile isim vermeden Fikret’i “Zangoç” yâni kilise hizmetçisi olarak niteler. Tevfik Fikret de ölmeden bir süre önce (1914 Kasım’ında) Mehmed Âkif’e cevap olarak yazdığı ve kendi ateistliğini son kez tescil ettiği “Tarîh-i Kadîm’e Zeyl” başlıklı şiirinde, Âkif’i “Molla Sırat!” şeklinde hicvetmeye çalışır. Mehmed Âkif ise, Tevfik Fikret’i ölümünden üç yıl sonra 29 Ağustos 1918’de “Berlin Hatıraları”nın dokuzuncu bölümünde, Sebîlürreşâd mecmuasında yine isim vermeden “98 mısra” ile hicvetmiştir."
Mehmet Akif'in, Fikret'i hicvetme sebebinin, onun inançsızlığı olmadığını ifade eden Fahrettin Gün, "Sebep ,Fikret’in Müslüman bir toplumun içinde bulunup da o toplumu bir arada tutan temel değerlere “Tarîh-i Kadîm” şiiriyle hücum etmesi ve bunu yaparken cemiyette meydana gelecek mânevî tahribatı, çözülmeyi hiç düşünmemiş olması, üstelik dindarların en hassas oldukları hususlarda onlara ulu orta hakaret etmesidir" diye konuştu.
-"İki Fikret’ten söz edebiliriz"
Araştırmacı-yazar Gün, Fikret'in 1896 yılına kadar inançlı bir insan olduğunu ve Mehmet Tevfik Efendi adıyla bilindiğini hatırlatarak, şöyle konuştu:
"Bu noktada iki Fikret'ten söz edebiliriz. Mehmed Tevfik Efendi bahsi geçen tarihe kadar iyimser bir şairdir, hayata olumlu yönleriyle bakar. Şiirinde ve nesrindeki müsbet temalarda bu durum açık bir şekilde görülür. Bu tarihe kadar Allah’a inanan şair, 1895-1896 yıllarından itibaren yavaş yavaş pesimist olmaya, hayattan şikâyet etmeye, dine karşı ilgisiz ve lakayt, sonra da dinsiz olup Tanrı’ya isyankar bir tutum ve tavır içine girer. Bir başka ifadeyle, Fikret 1896’lardan sonra dünyayı başka türlü görmeye başlar. Artık onda Rübabın (saz) kırık telinden hoşça sadâlar yerine elem, hüzün ve kötümserlik bütünüyle hâkim olur. Hele hele 1898’den sonra kaleme aldığı şiirlere bakıldığında, artık hakikatten korkan, inanç düzleminde bocalayan, bütünüyle mutsuzluk ve acz içinde çırpınan bir Tevfik Fikret vardır. Dolayısıyla onun ruhuna bütünüyle hükümran olan bu derin kötümserlik onun inanç, düşünce ve sanatını da bütünüyle etkiler ve “felsefî ve içtimai bir muhtevaya bürünerek ideolojik bir mahiyet alır.”
Gün, edebiyat alanında pek çok kalem kavgası yaşandığını dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Fakat Mehmed Âkif-Tevfik Fikret çatışması ise 'iman-küfür' düzleminde gerçekleştiği için diğer tartışmalardan, polemiklerden ve kavgalardan farklıdır. Dahası, diğer edebiyatçılar arasında süren polemik ve kalem kavgaları bir süre sonra nihâyet bulurken 'Âkif-Fikret çatışması' bugün aynıyla devam etmektedir. Bu çatışmanın böyle devam etmesi de olağandır. Çünkü çatışmanın, 'iman-küfür' ekseninde olması hasebiyle bu, 'inançla inkârın', 'teslimiyetle reddin' çatışmasıdır. Bir noktada inancı özgürlük bilenlerle inkâr tutsaklığına kapılanlar arasında bir mücadelenin devamıdır."
Kaynak: AA
Gün, Mehmet Akif Ersoy ile Tevfik Fikret çatışmasını başlatan ilk şiirin 1905 yılında Fikret tarafından "Tarih-i Kadim" adıyla kaleme alındığını belirterek, şöyle devam etti:
"Mehmed Âkif ise 22 Ağustos 1912 yılında Sebîlürreşâd mecmuasında yayınlanan “Süleymaniye Kürsüsü” başlıkla şiirindeki dört mısra ile isim vermeden Fikret’i “Zangoç” yâni kilise hizmetçisi olarak niteler. Tevfik Fikret de ölmeden bir süre önce (1914 Kasım’ında) Mehmed Âkif’e cevap olarak yazdığı ve kendi ateistliğini son kez tescil ettiği “Tarîh-i Kadîm’e Zeyl” başlıklı şiirinde, Âkif’i “Molla Sırat!” şeklinde hicvetmeye çalışır. Mehmed Âkif ise, Tevfik Fikret’i ölümünden üç yıl sonra 29 Ağustos 1918’de “Berlin Hatıraları”nın dokuzuncu bölümünde, Sebîlürreşâd mecmuasında yine isim vermeden “98 mısra” ile hicvetmiştir."
Mehmet Akif'in, Fikret'i hicvetme sebebinin, onun inançsızlığı olmadığını ifade eden Fahrettin Gün, "Sebep ,Fikret’in Müslüman bir toplumun içinde bulunup da o toplumu bir arada tutan temel değerlere “Tarîh-i Kadîm” şiiriyle hücum etmesi ve bunu yaparken cemiyette meydana gelecek mânevî tahribatı, çözülmeyi hiç düşünmemiş olması, üstelik dindarların en hassas oldukları hususlarda onlara ulu orta hakaret etmesidir" diye konuştu.
-"İki Fikret’ten söz edebiliriz"
Araştırmacı-yazar Gün, Fikret'in 1896 yılına kadar inançlı bir insan olduğunu ve Mehmet Tevfik Efendi adıyla bilindiğini hatırlatarak, şöyle konuştu:
"Bu noktada iki Fikret'ten söz edebiliriz. Mehmed Tevfik Efendi bahsi geçen tarihe kadar iyimser bir şairdir, hayata olumlu yönleriyle bakar. Şiirinde ve nesrindeki müsbet temalarda bu durum açık bir şekilde görülür. Bu tarihe kadar Allah’a inanan şair, 1895-1896 yıllarından itibaren yavaş yavaş pesimist olmaya, hayattan şikâyet etmeye, dine karşı ilgisiz ve lakayt, sonra da dinsiz olup Tanrı’ya isyankar bir tutum ve tavır içine girer. Bir başka ifadeyle, Fikret 1896’lardan sonra dünyayı başka türlü görmeye başlar. Artık onda Rübabın (saz) kırık telinden hoşça sadâlar yerine elem, hüzün ve kötümserlik bütünüyle hâkim olur. Hele hele 1898’den sonra kaleme aldığı şiirlere bakıldığında, artık hakikatten korkan, inanç düzleminde bocalayan, bütünüyle mutsuzluk ve acz içinde çırpınan bir Tevfik Fikret vardır. Dolayısıyla onun ruhuna bütünüyle hükümran olan bu derin kötümserlik onun inanç, düşünce ve sanatını da bütünüyle etkiler ve “felsefî ve içtimai bir muhtevaya bürünerek ideolojik bir mahiyet alır.”
Gün, edebiyat alanında pek çok kalem kavgası yaşandığını dile getirerek, sözlerini şöyle tamamladı:
"Fakat Mehmed Âkif-Tevfik Fikret çatışması ise 'iman-küfür' düzleminde gerçekleştiği için diğer tartışmalardan, polemiklerden ve kavgalardan farklıdır. Dahası, diğer edebiyatçılar arasında süren polemik ve kalem kavgaları bir süre sonra nihâyet bulurken 'Âkif-Fikret çatışması' bugün aynıyla devam etmektedir. Bu çatışmanın böyle devam etmesi de olağandır. Çünkü çatışmanın, 'iman-küfür' ekseninde olması hasebiyle bu, 'inançla inkârın', 'teslimiyetle reddin' çatışmasıdır. Bir noktada inancı özgürlük bilenlerle inkâr tutsaklığına kapılanlar arasında bir mücadelenin devamıdır."