Erdoğan, Cfr'da Konuştu (1)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in uluslararası hukuka sığmayan, insan haklarını çiğneyen, insan hayatını hiçe sayan katliamlarını eleştirmenin antisemitizm olmadığını belirterek, "Biz ne zaman Ortadoğu'da masum çocukların, bebeklerin katledilmesini eleştirsek, belli medya kuruluşları tarafından hedefe konuyoruz" dedi.
Erdoğan, ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşlarından Dış İlişkiler Konseyi'nde (CFR) yaptığı konuşmada, bölgesel ve küresel gelişmeleri değerlendirdi. Erdoğan, bu yılın Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcının 100| yıl dönümü olduğunu belirterek, "Türkiye, 100 yıl önceki ismiyle Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nın en önemli tarafıydı ve savaştan da en çok etkilenen ülke olmuştu. 20| yüzyılın en başında, Osmanlı Devleti'nin sınırları, Doğu'da bugünkü İran sınırından başlıyor, Avrupa'da Viyana önlerine, Kuzey Afrika'da Tunus ve Cezayir'e; Kuzey'de Kırım'a, Güneyde Yemen'e, yani Hint Okyanusu'na kadar yayılıyordu" dedi.
-Bölgedeki sorunların kökeni-
Birinci Dünya Savaşı sonunda 1918'de, Türkiye'nin sınırlarının aşağı yukarı bugünkü sınırlarına kadar daraldığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunları hatırlatıyor olmamın nedeni şudur: Bugün, Ortadoğu'da ve Doğu Avrupa'da ağır krizlerin yaşandığı bölgeler, 100 yıl öncesine kadar Osmanlı Başkenti İstanbul'dan idare ediliyordu. Osmanlı Devleti'nin son derece başarılı idare yapısı içinde, bütün bu kriz bölgeleri asırlar boyunca sorunsuz şekilde varlıklarını idame ettirmişlerdi.
Filistin meselesi, Irak ve Suriye meselesi, Kırım, Balkanlar'daki sorunlar, aslında Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla ortaya çıkmış, kökeni de 100 yıl öncesine dayanan sorunlardır. Türkiye, 1922 yılında İstiklal Savaşı'nı kazanmış, 1923'te bağımsız bir ülke olmuştur.
91 yıllık tarihimiz boyunca, bölgedeki tüm ülkelerle karşılıklı saygı ve hoşgörü temelinde ilişki tesis ettik; altını çizerek söylüyorum: Her ülkenin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı son derece saygılı, son derece hassas olduk. Şu anda da, eski Osmanlı bakiyesi olan tüm devletlere ve tüm halklara, barış, dostluk, dayanışma nazarıyla bakıyoruz; tamamının toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz."
Türkiye'nin, merkezinde bulunduğu coğrafyayı, en iyi tanıyan, en iyi anlayan, en iyi analiz edebilen bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, kriz bölgeleri dahil olmak üzere, bölgedeki her ülke ve halkla, Türkiye'nin ortak bir tarihi olduğunu söyledi.
Bölgenin tüm ülke ve halklarıyla ortak dini ve kültürel özelliklere sahip olduklarını dile getiren Erdoğan şöyle konuştu:
"Bu büyük tecrübeyi, bölgesel krizlerin çözümünde aktif olarak kullanmanın, dünyayı da bu tecrübemiz ışığında bilgilendirmenin, uyarmanın mücadelesini her zaman kararlı şekilde verdik. Ortadoğu'da, son derece karmaşık dinamikleri, özellikle de oradaki hissiyatı anlamadan, krizlere çözüm üretebilmek asla mümkün değildir.
Türkiye, sahip olduğu bu bilgi ve tecrübeyi, "model ortaklık" çerçevesi içerisinde, Amerika Birleşik Devletleri ile paylaşmayı son derece sağlıklı bir şekilde sürdürüyor. Esasen, sahip olduğumuz bu bilgi ve tecrübe, Avrupa Birliği için de 'eşsiz bir fırsat' anlamına geliyor. Diğer birçok faydaya ek olarak, bölgeyi anlayabiliyor ve bunu bilmek anlamak bile tek başına, Türkiye'nin neden Avrupa Birliği üyesi olması gerektiğinin cevabını ortaya koyuyor."
-Arap Baharı ve Filistin sorunu-
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında "Arap Baharı"na ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, Türkiye'nin Arap uyanışına ilişkin yıllar öncesinden yaptığı uyarıların dikkate alınmadığını söyledi.
Erdoğan, "Mısır'la ilgili olarak yaptığımız uyarılar ve çağrılar, malesef dikkate alınmadı. Suriye'de, krizin başladığı anlarda, hem Beşşar Esed'i, hem de dünyayı samimi bir şekilde uyardık. Ne yazık ki bu uyarılarımız dikkate alınmadı ve bugünkü acı netice ortaya çıktı" dedi.
Irak'taki tüm tarafların hissiyatını çok iyi anladıklarını ifade eden Erdoğan, Irak'a ilişkin de çok sayıda uyarılarda bulunduklarını ancak orada da önlemler alınmaması neticesinde şu andaki sonucun ortaya çıktığını söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"İsrail Filistin meselesini en başından itibaren yakından takip ediyoruz ve taraflarla her zaman yakın irtibatımız oldu. Bu meselede de İsrail'e ve çözümde etkisi olabilecek taraflara sürekli doğru uyarılar yaptık. Libya'da bugün yaşanan olaylar, öngörülemez olaylar değildi. Mısır'da yaşanan ve bütün bölgenin vicdanını yaralayan olaylar, göstere göstere geldi.
Suriye krizi, modern dünyanın ilgisizliği nedeniyle arkasında yüzbinlerce masum insanın cansız bedenini, 6 milyona yakın insanın yer değiştirmesini bırakmış, maalesef modern dünyanın ilgisizliği nedeniyle adım adım tırmanan bir trajediye dönüşmüştür. Aynı şekilde Irak'ta, önceki yönetimin uzlaşmaz, bencil, sorumsuz tavırları, ortaya çıkan bugünkü tablonun mimarı olmuştur.
Filistin meselesi, sadece Filistin'i değil; yeryüzündeki tüm Müslümanları ve tüm vicdan sahibi insanları derinden etkileyen bir meseledir. Bölgedeki bir çok krizin temelinde de Filistin meselesi vardır. İsrail yönetimi, bu hassasiyeti çok iyi bildiği halde, hem kendi halkını, hem de bölge halklarını ateşe atmaktan kaçınmamıştır."
İsrail halkıyla İsrail yönetiminin birbiriyle karıştırılmaması gerektiğini ifade Erdoğan, "Burada, Türkiye'ye ve şahsıma ilişkin önemli bir hatırlatmayı bir kez daha yapmak isterim. Antisemitist yaftasının, zaman zaman ülkeme, şahsıma ve arkadaşlarıma yönelik bir saldırı aracı olarak kullanıldığını üzülerek müşahede ediyoruz. Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde ırkçı tavır içine girmemiş, tarihinin hiçbir döneminde antisemitist olmamıştır. Ben, antisemitizmi bir insanlık suçu olarak açıklayan ilk başbakanlardan biriyim. Tam tersine Türkiye, devletiyle ve halkıyla her zaman mazlumların yanında olmuş; Museviler de mazlum konumuna düştüğünde el uzatan ülke olmuştur" dedi.
İspanya'dan 15. yüzyılda kovulan Musevilerin, Osmanlı topraklarına sığındıklarını ve yüzyıllar boyunca huzur içinde yaşamlarını sürdürdüklerini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Aynı şekilde Hitlerin zulmünden kaçan Musevilere de ülkemiz kucak açmıştı. Antisemitist yaftası, zaman zaman benim şahsıma da yöneltiliyor. İsrail'in uluslararası hukuka sığmayan, insan haklarını çiğneyen, insan hayatını hiçe sayan katliamlarını eleştirmek, antisemitizm değildir. Gazze'ye yardım götüren uluslararası bir gemiyi durdurup, 10 kişiyi katleden bir devletten hesap sormak, antisemitizm değildir. Gazze'de, ayrım yapmadan, parkta, bahçede, sahilde, okulda, hastanede, camide, evlerinde masum çocuk ve bebekleri katleden bir yönetimi eleştirmek, takdir edersiniz ki antisemitizm değildir. Bizim eleştirilerimiz, asla ve asla Musevilere değil; sadece ve sadece İsrail yönetimine ve onun politikalarınadır. Hiç kimse bunu çarpıtmasın."
Filistin'de masum kadınların katledilmesini eleştirdikleri zaman, belli odaklardan, bir kampanya dahilinde algı operasyonları yapıldığını belirten Erdoğan, "Biz ne zaman Ortadoğu'da masum çocukların, bebeklerin katledilmesini eleştirsek, belli medya kuruluşları tarafından hedefe konuyoruz. Bu tür algı operasyonları, bu tür karalama kampanyaları, bizi asla ve asla doğru bildiğimiz yoldan ayırmaz. Sizlerden de ricam, bu çarpıtmalara lütfen kulak asmayın, her şeyden önce insan öncelikli bir dünyayı beraberce paylaşmalıyız; bu kara propagandaya lütfen prim vermeyin. Biz, bütün bölgede olduğu gibi, İsrail Filistin arasında da barışı çok güçlü şekilde arzu ediyoruz ve bunun için de yapıcı bir politika izliyoruz" dedi.
(Sürecek)
Kaynak: AA
-Bölgedeki sorunların kökeni-
Birinci Dünya Savaşı sonunda 1918'de, Türkiye'nin sınırlarının aşağı yukarı bugünkü sınırlarına kadar daraldığını vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bunları hatırlatıyor olmamın nedeni şudur: Bugün, Ortadoğu'da ve Doğu Avrupa'da ağır krizlerin yaşandığı bölgeler, 100 yıl öncesine kadar Osmanlı Başkenti İstanbul'dan idare ediliyordu. Osmanlı Devleti'nin son derece başarılı idare yapısı içinde, bütün bu kriz bölgeleri asırlar boyunca sorunsuz şekilde varlıklarını idame ettirmişlerdi.
Filistin meselesi, Irak ve Suriye meselesi, Kırım, Balkanlar'daki sorunlar, aslında Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla ortaya çıkmış, kökeni de 100 yıl öncesine dayanan sorunlardır. Türkiye, 1922 yılında İstiklal Savaşı'nı kazanmış, 1923'te bağımsız bir ülke olmuştur.
91 yıllık tarihimiz boyunca, bölgedeki tüm ülkelerle karşılıklı saygı ve hoşgörü temelinde ilişki tesis ettik; altını çizerek söylüyorum: Her ülkenin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne karşı son derece saygılı, son derece hassas olduk. Şu anda da, eski Osmanlı bakiyesi olan tüm devletlere ve tüm halklara, barış, dostluk, dayanışma nazarıyla bakıyoruz; tamamının toprak bütünlüğüne saygı duyuyoruz."
Türkiye'nin, merkezinde bulunduğu coğrafyayı, en iyi tanıyan, en iyi anlayan, en iyi analiz edebilen bir ülke olduğunu ifade eden Erdoğan, kriz bölgeleri dahil olmak üzere, bölgedeki her ülke ve halkla, Türkiye'nin ortak bir tarihi olduğunu söyledi.
Bölgenin tüm ülke ve halklarıyla ortak dini ve kültürel özelliklere sahip olduklarını dile getiren Erdoğan şöyle konuştu:
"Bu büyük tecrübeyi, bölgesel krizlerin çözümünde aktif olarak kullanmanın, dünyayı da bu tecrübemiz ışığında bilgilendirmenin, uyarmanın mücadelesini her zaman kararlı şekilde verdik. Ortadoğu'da, son derece karmaşık dinamikleri, özellikle de oradaki hissiyatı anlamadan, krizlere çözüm üretebilmek asla mümkün değildir.
Türkiye, sahip olduğu bu bilgi ve tecrübeyi, "model ortaklık" çerçevesi içerisinde, Amerika Birleşik Devletleri ile paylaşmayı son derece sağlıklı bir şekilde sürdürüyor. Esasen, sahip olduğumuz bu bilgi ve tecrübe, Avrupa Birliği için de 'eşsiz bir fırsat' anlamına geliyor. Diğer birçok faydaya ek olarak, bölgeyi anlayabiliyor ve bunu bilmek anlamak bile tek başına, Türkiye'nin neden Avrupa Birliği üyesi olması gerektiğinin cevabını ortaya koyuyor."
-Arap Baharı ve Filistin sorunu-
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında "Arap Baharı"na ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, Türkiye'nin Arap uyanışına ilişkin yıllar öncesinden yaptığı uyarıların dikkate alınmadığını söyledi.
Erdoğan, "Mısır'la ilgili olarak yaptığımız uyarılar ve çağrılar, malesef dikkate alınmadı. Suriye'de, krizin başladığı anlarda, hem Beşşar Esed'i, hem de dünyayı samimi bir şekilde uyardık. Ne yazık ki bu uyarılarımız dikkate alınmadı ve bugünkü acı netice ortaya çıktı" dedi.
Irak'taki tüm tarafların hissiyatını çok iyi anladıklarını ifade eden Erdoğan, Irak'a ilişkin de çok sayıda uyarılarda bulunduklarını ancak orada da önlemler alınmaması neticesinde şu andaki sonucun ortaya çıktığını söyledi.
Erdoğan, şöyle konuştu:
"İsrail Filistin meselesini en başından itibaren yakından takip ediyoruz ve taraflarla her zaman yakın irtibatımız oldu. Bu meselede de İsrail'e ve çözümde etkisi olabilecek taraflara sürekli doğru uyarılar yaptık. Libya'da bugün yaşanan olaylar, öngörülemez olaylar değildi. Mısır'da yaşanan ve bütün bölgenin vicdanını yaralayan olaylar, göstere göstere geldi.
Suriye krizi, modern dünyanın ilgisizliği nedeniyle arkasında yüzbinlerce masum insanın cansız bedenini, 6 milyona yakın insanın yer değiştirmesini bırakmış, maalesef modern dünyanın ilgisizliği nedeniyle adım adım tırmanan bir trajediye dönüşmüştür. Aynı şekilde Irak'ta, önceki yönetimin uzlaşmaz, bencil, sorumsuz tavırları, ortaya çıkan bugünkü tablonun mimarı olmuştur.
Filistin meselesi, sadece Filistin'i değil; yeryüzündeki tüm Müslümanları ve tüm vicdan sahibi insanları derinden etkileyen bir meseledir. Bölgedeki bir çok krizin temelinde de Filistin meselesi vardır. İsrail yönetimi, bu hassasiyeti çok iyi bildiği halde, hem kendi halkını, hem de bölge halklarını ateşe atmaktan kaçınmamıştır."
İsrail halkıyla İsrail yönetiminin birbiriyle karıştırılmaması gerektiğini ifade Erdoğan, "Burada, Türkiye'ye ve şahsıma ilişkin önemli bir hatırlatmayı bir kez daha yapmak isterim. Antisemitist yaftasının, zaman zaman ülkeme, şahsıma ve arkadaşlarıma yönelik bir saldırı aracı olarak kullanıldığını üzülerek müşahede ediyoruz. Türkiye, tarihinin hiçbir döneminde ırkçı tavır içine girmemiş, tarihinin hiçbir döneminde antisemitist olmamıştır. Ben, antisemitizmi bir insanlık suçu olarak açıklayan ilk başbakanlardan biriyim. Tam tersine Türkiye, devletiyle ve halkıyla her zaman mazlumların yanında olmuş; Museviler de mazlum konumuna düştüğünde el uzatan ülke olmuştur" dedi.
İspanya'dan 15. yüzyılda kovulan Musevilerin, Osmanlı topraklarına sığındıklarını ve yüzyıllar boyunca huzur içinde yaşamlarını sürdürdüklerini hatırlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Aynı şekilde Hitlerin zulmünden kaçan Musevilere de ülkemiz kucak açmıştı. Antisemitist yaftası, zaman zaman benim şahsıma da yöneltiliyor. İsrail'in uluslararası hukuka sığmayan, insan haklarını çiğneyen, insan hayatını hiçe sayan katliamlarını eleştirmek, antisemitizm değildir. Gazze'ye yardım götüren uluslararası bir gemiyi durdurup, 10 kişiyi katleden bir devletten hesap sormak, antisemitizm değildir. Gazze'de, ayrım yapmadan, parkta, bahçede, sahilde, okulda, hastanede, camide, evlerinde masum çocuk ve bebekleri katleden bir yönetimi eleştirmek, takdir edersiniz ki antisemitizm değildir. Bizim eleştirilerimiz, asla ve asla Musevilere değil; sadece ve sadece İsrail yönetimine ve onun politikalarınadır. Hiç kimse bunu çarpıtmasın."
Filistin'de masum kadınların katledilmesini eleştirdikleri zaman, belli odaklardan, bir kampanya dahilinde algı operasyonları yapıldığını belirten Erdoğan, "Biz ne zaman Ortadoğu'da masum çocukların, bebeklerin katledilmesini eleştirsek, belli medya kuruluşları tarafından hedefe konuyoruz. Bu tür algı operasyonları, bu tür karalama kampanyaları, bizi asla ve asla doğru bildiğimiz yoldan ayırmaz. Sizlerden de ricam, bu çarpıtmalara lütfen kulak asmayın, her şeyden önce insan öncelikli bir dünyayı beraberce paylaşmalıyız; bu kara propagandaya lütfen prim vermeyin. Biz, bütün bölgede olduğu gibi, İsrail Filistin arasında da barışı çok güçlü şekilde arzu ediyoruz ve bunun için de yapıcı bir politika izliyoruz" dedi.
(Sürecek)