Şükrü Karatepe, Kayseri'de Tarihi Eserlere Yapılan Tahribata Değindi Açıklaması
Kayseri Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Şükrü Karatepe, şehrin merkezinde yapılan yollarla zorunlu olarak birçok tarihi eserin yok edildiğini söyledi.
Karatepe, ‘Kayserili Mimar Sinan’ın memleketindeki tek eseri olan Kurşunlu Camii’nin hamamı ve okulu kökünden kazındı. Kayseri’de Osmanlı’yı yansıtan hiçbir şey yok gibidir.’dedi.
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Medeniyetin Burçları Derneği’nin düzenlediği ‘Uluslararası Öğrenciler Akademisi’nde, bu hafta Kayseri Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Şükrü Karatepe, kürsüye çıktı. Şehirlerin oluşumun ele alan Karatepe, ticaretin önemli bir unsur olduğunu hatırlattı. Bunun yanı sıra şehirlerdeki en büyük değişimin askeri kışlalarla birlikte olduğunu ileri süren Karatepe, ‘Klasik şehirlerimizdeki ilk değişim, askeri kışlaların yapılmasıdır. Kayseri meydanındaki şimdiki idare mahkemesinin yeri de Kayseri’deki kışladır. İlk modern kışladır. Önemli şehirlerin hepsine kışla yapılıyor. İş sadece bununla kalmıyor. Bu değişim yönetim şeklinin de değişmesini sağlıyor. Eskiden o geleneksel dokunun içinde ve onun hemen yanında ortaya çıkan o binalara karşı cumhuriyet döneminde şehrin ortasına yapılan yollarla, zorunlu olarak yıkım yapılıyor. Şehrin merkezi bir alanı genişletilerek ona ‘Cumhuriyet Meydanı’ deniliyor”. diye konuştu.
KUŞUNLU CAMİ VE KÜLLİYESİ
Şehirlerdeki bu değişimin Kayseri üzerindeki etkisini ele alan Karatepe,sözlerini şöyle sürdürdü;
“Örneğin Kayseri’deki Kurşunlu Camii, Mimar Sinan eseridir ve özünde bir külliyedir. Onun okulu da hamamı da vardı. Meydanı açmak için okulunu ve hamamını yıkıp attılar. Gururlandığımız Kayserili Sinan’ın Kayseri’de bir tek eseri vardır. Bu eserin hamamını ve okulunu kökünden kazıyıp attılar. Kurşunlu Camii’nin yanındaki parkın da yarısı eskiden mezarlıktı. Diğer yarısı da hamam ve okuldur. Bugün Kayseri’yi gezerseniz bir tek Osmanlı mezar taşını göremezsiniz. Kayserili çok milliyetçi, çok vatanperver, çok muhafazakâr oldukları için kökten kazımışlar sökmüşler, atmışlar ve yok etmişlerdir. Kibirlenmenin ve böbürlenmenin hiçbir manası yoktur. Sadece boş yere övünürler. Küçük kasabalarımızda bile Osmanlı’yı yansıtan emareler vardır. Ancak Kayserimizde Osmanlı’yı yansıtan hemen hemen hiçbir şey yoktur. Bu yapmadığı anlamına gelmez. Biz Fatih döneminde Osmanlı olduk. İlk mescid de kalenin içindeki garnizona yapılmıştır. Kalenin içerisindeki camiinin ismi de Fatih Camii’dir.”
SADECE TÜRKLER ALFABE DEĞİŞTİRDİ
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan da akademide dinin zihni muhtevası üzerine konuşma yaptı. Dini bilgilerin sadece inananların zihninde yer edinmediğini, inanmayanların da hayatlarında dini bilgilerin yer edindiğini hatırlatan Doğan 20. Yüzyıl’da ideolojilerin insanların zihnine ciddi bir şekilde hücum ifade etti.
Doğan;“ İdeoloji, dine ait olan yere geçmeye çalıştı ve bunu kısmen de başardı 20. Yüzyıl’da sadece Türkiye’deki Türkler ve Sovyetler yönetiminde bulunan Türkler alfabelerini değiştirdi. Alfabe değişikliği, dil konusunda ciddi zorluklar meydana getirdi. Biz bin yıl bu alfabe ile yazdık. Kütüphaneler dolusu eser verdik. Biz sonra o kütüphanelerin kapısına mühür vurduk. Bu dilde büyük kırılmalara neden oldu. Bir de 1930’lu yıllarda dil devriminden geçtik. Bu devrim Türkiye’nin bin yıl içerisinde sahip olduğu kültürü, ortaya koyduğu edebi metinleri ve hayatı etkiledi” diye konuştu.
MUSİKİ NEFSİN; NEY İSE NEFSİN TERBİYESİDİR
Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi Başkanı Mustafa Baki Efe, ney üfleyerek seminerine başladı.
Neyin üflendiğini, çalınmadığını hatırlatan Efe,“Musiki sesin, ney nefsin terbiyesidir. Neye üflerseniz yel sesi çıkar, eğer hu (Hu, Allah demektir) çekerseniz ateş sesi çıkar. Her sanatın bir dili vardır. Musikinin dili ise, seslerdir. Dünya ve gezegenler, dönerken ses çıkarır. Suyun sesini, insan sesini, veya doğanın sesini duyduğumuzda bu ne güzel sesler diyoruz. İşte bu sesler ilahi seslerdir” şeklinde konuştu.
Sanatçıların doğada duydukları sesi eserlerine yansıttıklarını belirten Efe, katılımcılara Neşet Ertaş’ın Seher Vakti türküsünü dinletti.
Kaynak: İHA
Başbakanlık Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) ve Medeniyetin Burçları Derneği’nin düzenlediği ‘Uluslararası Öğrenciler Akademisi’nde, bu hafta Kayseri Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Şükrü Karatepe, kürsüye çıktı. Şehirlerin oluşumun ele alan Karatepe, ticaretin önemli bir unsur olduğunu hatırlattı. Bunun yanı sıra şehirlerdeki en büyük değişimin askeri kışlalarla birlikte olduğunu ileri süren Karatepe, ‘Klasik şehirlerimizdeki ilk değişim, askeri kışlaların yapılmasıdır. Kayseri meydanındaki şimdiki idare mahkemesinin yeri de Kayseri’deki kışladır. İlk modern kışladır. Önemli şehirlerin hepsine kışla yapılıyor. İş sadece bununla kalmıyor. Bu değişim yönetim şeklinin de değişmesini sağlıyor. Eskiden o geleneksel dokunun içinde ve onun hemen yanında ortaya çıkan o binalara karşı cumhuriyet döneminde şehrin ortasına yapılan yollarla, zorunlu olarak yıkım yapılıyor. Şehrin merkezi bir alanı genişletilerek ona ‘Cumhuriyet Meydanı’ deniliyor”. diye konuştu.
KUŞUNLU CAMİ VE KÜLLİYESİ
Şehirlerdeki bu değişimin Kayseri üzerindeki etkisini ele alan Karatepe,sözlerini şöyle sürdürdü;
“Örneğin Kayseri’deki Kurşunlu Camii, Mimar Sinan eseridir ve özünde bir külliyedir. Onun okulu da hamamı da vardı. Meydanı açmak için okulunu ve hamamını yıkıp attılar. Gururlandığımız Kayserili Sinan’ın Kayseri’de bir tek eseri vardır. Bu eserin hamamını ve okulunu kökünden kazıyıp attılar. Kurşunlu Camii’nin yanındaki parkın da yarısı eskiden mezarlıktı. Diğer yarısı da hamam ve okuldur. Bugün Kayseri’yi gezerseniz bir tek Osmanlı mezar taşını göremezsiniz. Kayserili çok milliyetçi, çok vatanperver, çok muhafazakâr oldukları için kökten kazımışlar sökmüşler, atmışlar ve yok etmişlerdir. Kibirlenmenin ve böbürlenmenin hiçbir manası yoktur. Sadece boş yere övünürler. Küçük kasabalarımızda bile Osmanlı’yı yansıtan emareler vardır. Ancak Kayserimizde Osmanlı’yı yansıtan hemen hemen hiçbir şey yoktur. Bu yapmadığı anlamına gelmez. Biz Fatih döneminde Osmanlı olduk. İlk mescid de kalenin içindeki garnizona yapılmıştır. Kalenin içerisindeki camiinin ismi de Fatih Camii’dir.”
SADECE TÜRKLER ALFABE DEĞİŞTİRDİ
Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan da akademide dinin zihni muhtevası üzerine konuşma yaptı. Dini bilgilerin sadece inananların zihninde yer edinmediğini, inanmayanların da hayatlarında dini bilgilerin yer edindiğini hatırlatan Doğan 20. Yüzyıl’da ideolojilerin insanların zihnine ciddi bir şekilde hücum ifade etti.
Doğan;“ İdeoloji, dine ait olan yere geçmeye çalıştı ve bunu kısmen de başardı 20. Yüzyıl’da sadece Türkiye’deki Türkler ve Sovyetler yönetiminde bulunan Türkler alfabelerini değiştirdi. Alfabe değişikliği, dil konusunda ciddi zorluklar meydana getirdi. Biz bin yıl bu alfabe ile yazdık. Kütüphaneler dolusu eser verdik. Biz sonra o kütüphanelerin kapısına mühür vurduk. Bu dilde büyük kırılmalara neden oldu. Bir de 1930’lu yıllarda dil devriminden geçtik. Bu devrim Türkiye’nin bin yıl içerisinde sahip olduğu kültürü, ortaya koyduğu edebi metinleri ve hayatı etkiledi” diye konuştu.
MUSİKİ NEFSİN; NEY İSE NEFSİN TERBİYESİDİR
Türkiye Yazarlar Birliği Bursa Şubesi Başkanı Mustafa Baki Efe, ney üfleyerek seminerine başladı.
Neyin üflendiğini, çalınmadığını hatırlatan Efe,“Musiki sesin, ney nefsin terbiyesidir. Neye üflerseniz yel sesi çıkar, eğer hu (Hu, Allah demektir) çekerseniz ateş sesi çıkar. Her sanatın bir dili vardır. Musikinin dili ise, seslerdir. Dünya ve gezegenler, dönerken ses çıkarır. Suyun sesini, insan sesini, veya doğanın sesini duyduğumuzda bu ne güzel sesler diyoruz. İşte bu sesler ilahi seslerdir” şeklinde konuştu.
Sanatçıların doğada duydukları sesi eserlerine yansıttıklarını belirten Efe, katılımcılara Neşet Ertaş’ın Seher Vakti türküsünü dinletti.