'zirve Yayınevi'Cinayetleri Davasının Avukatlarından Açıklama
Malatya’da 18 Nisan 2007 tarihinde 3 misyonerin öldürüldüğü 'Zirve Yayınevi' cinayetlerinin davasına müdahil avukatları olarak giren 5 avukat, ortak açıklama yaparak, gelinen aşama hakkında değerlendirmede bulundu.
Zirve Yayınevi cinayetlerinde öldürülen 3 misyonerden birisi olan Alman Tilman Geske için mezarının bulunduğu Malatya Ermeni Mezarlığı’nda düzenlenen anma törenine katılan müdahil avukatlarından Erdal Doğan ve Hafize Çobanoğlu, tören sonrasında basın mensuplarına ortak basın açıklaması yaptılar. Açıklamada Suzanna Geske de bulundu.
Av. Hafize Çobanoğlu, Zirve Yayınevi Davası'nda 5 sanığın 7 yıl sonra tahliye edilmesiyle ilgili olarak şimdiye kadar herkesin konuştuğunu belirterek, kendilerinin bu konuda bir değerlendirme yapmak istediklerini ifade etti.
Müdahil avukatlarından Erdal Doğan, kendisiyle birlikte davaya giren avukatlar Hafize Çobanoğlu, Ali Koç, Nalan Erdem ve Murat Dinçer adına basın açıklamasını okudu.
Av. Doğan, “Hepinizin bildiği gibi 18 Nisan 2007 tarihinde bu kentte, Tilman Geske, Uğur Yüksel ve Necati Aydın; başka bir dine inandıkları, Hristiyan oldukları için hunharca katledildiler. Türkiye’nin son 10 yıllık faili meşhur cinayetlerinde adet olduğu üzere kaçış plansız 5 katil olay mahallinde kıskıvrak yakalandılar. Zira katillerin yakalanması zihniyetin ve iklimin sorgulanmasının, cinayetlerin arkasındaki güçlerin açığa çıkarılmasının önündeki sigortalardan biridir. Biliyoruz ki, cinayetleri gerçekleştirenlerin yakalanması faillerin tamamının yakalandığı anlamına gelmiyor. Faillerin tamamının yakalanmaması, sadece katillerin yakalanması ise yeni katil adaylarının temini ile benzer cinayetlerin yolunu açık bırakmaktadır. Türkiye’nin öteki olan, azınlık olan, muhalif olan kesimlerine yönelik bu tedhiş cinayetleri katillerin ‘vatanperver’ ülkülerinin değil, onları bu ülkülerle donatanların eseridir. Malatya Zirve Yayınevi cinayeti davasının görülmeye başladığı günden bu yana, gerek mağdur ailelerinin, gerek vekilleri olarak biz müdahil avukatlarının, gerekse Protestan cemaatinin amacı, katillerin en ağır ve hızlı şekilde cezalandırılmasından çok, katilleri azmettiren tüm faillerin ortaya çıkarılması, yargılanması, cezalandırılması, bu nefret ikliminin değiştirilmesiydi. Davanın başından itibaren, tarafımızdan savcılığa, mahkemeye onlarca başvuru yapıldığı halde, çoğu zaman bu talepler görmezden gelindi ya da reddedildi. Örneğin ek iddianame ile davaya dahil olan bir kısım sanıklar hakkında cinayetten kısa bir süre sonra şikayetçi olduğumuz halde soruşturmaya başlanması bile yıllar aldı. Davanın yargılama sürecinin uzamasına neden olundu” ifadelerini kaydetti.
Doğan, şöyle devam etti: “Tutukluluk azami süresinin 5 yıla indirilmesi normatif hukuk açısından şüphesiz olumlu bir gelişmedir ancak devletin ödüllendirme ve ödünleme yöntemlerinden biri olan, 'kahraman' katillerini yargı eli ile aklama veya azat etme süreci ne yazık ki bu davada da işletiliyor. Cinayeti gerçekleştirenlerin salınmasının yanı sıra, diğer faillerin, yani iklimin ve katillerin hazırlayıcısı derinliklerin yargı yolu ile aklanıp saklanması için kamuoyu yaratmaya çalışılmaktadır. Katillerin salınmasından, Ergenekon sanıkları ile barışılmasından bu yana, bu davanın diğer sanıklarının suçsuzlukları konusunda planlı kamuoyu faaliyeti yürütülmekte; katillerin serbest bırakılmasının sorumlusunun müdahillerin ve avukatlarının soruşturmanın derinleştirilmesi taleplerinin yargılamayı uzatması olduğu; ‘masum’ vatanseverlerin bu sürecin kurbanı olduğu, katiller dışarıdayken ‘masum’ların içeride olduğu vurgulanmaktadır. Bunun gerçek olmadığı ya da gerçeğin böyle olmadığı Türkiye devletini ve Türkiye toplumunu tanıyan herkesin bildiği açıklıktadır. Durum böyle olduğu halde; birbirinden çok farklı gibi görünen kimi çevrelerce ve kimi köşe yazarlarınca, eşzamanlı olarak, dosya içeriği hakkında yeterli bilgileri olmadığı halde benzeri tespitlerin yapılması ve fırsatı değerlendirme çabaları dikkat çekicidir.”
Bundan sonra da süreci takip etmeyi sürdüreceklerini belirten Doğan, “Laik ordusu ve ‘Laik’ MGK’sı; misyoneri, azınlığı 'iç düşman' diye kodlayan; terör ve iç güvenlik tehdidi parantezine alan; kışlalarında misyonerliğin zararları konusunda seminerler düzenleyen, basın yayın aracılığı ile korku ve tehlike olarak deklare eden; okul kitaplarında, yasalarında Türk ve Sünni olmayan her farklılığı şeytanlaştıran, düşmanlaştıran devletin ve politikasını belirleyip uygulayan güçlerinin, görevlilerinin sorumsuzluğu ancak makbul çoğunluk için kandırıcı anlamlar taşıyabilir. Davanın başından beri mücadelesini yürüttüğümüz şey, sadece katillerin cezalandırılması değil, faillerin ve faillerin zihniyetinin de teşhiri ve cezalandırılmasıdır. Onlarca çuval evraka, bir sürü bilgiye, hepimizin yaşam deneyimine rağmen, bu cinayetin 5 katil marifeti olduğuna ikna olmayacağız. Bu kafa ve algı ile asla gerçek ortaya çıkmaz ve adalet sağlanamaz. Ama biz sırf bunu, yani bu devletin ve onu var eden sözde aklın ve vicdanın adil olmadığını hatta var olmadığını söylemek için bile olsa burada durmaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini ileri sürdü.