Eski Radyolar Yeniden Baş Köşede
Teknolojiye yenilerek evlerin baş köşelerini terk eden sihirli kutu radyo, pikap ve gramofonlar günümüzde yeniden tercih edilir hale geldi.
Radyoların, yoğun olarak kullanılmaya başlandığı 1960'lı yıllardan sonra, tamirciliği de çok cazip meslekler arasında yerini aldı. Gelişen teknoloji hayatın her alanı gibi bir dönemin en önemli iletişim aracı olan radyoları da etkiledi, yeni nesil iletişim araçlarının yaygınlaşmasıyla evlerin en önemli köşelerinden alınarak depolara konuldu ya da hurdacılara satıldı.
Radyoların tek iletişim aracı olduğu yıllarda en önemli meslekler arasında yerini alan radyo tamirciliği, meslekten kopamayan son temsilcileri tarafından yürütülüyor.
İzmir'in Bornova ilçesi Büyük Çarşı'da çocukken merak sardığı radyo tamirciliğini sürdüren Üzeyir Gültekin, meslekte 50 yılını geride bıraktı.
AA muhabirine açıklamalarda bulunan Gültekin, yeni teknoloji iletişim araçları sebebiyle evlerin baş köşelerindeki yerini kaybeden radyolara olan ilginin yeniden attığını söyledi.
Her biri tarih sayılan eski iletişim araçları için "Bunlar benim bebeklerim" diyen Gültekin, geçmişe duyulan özlem sebebiyle son yıllarda insanların eski radyolarını, pikaplarını ve gramofonların yeniden kullanmaya başladığına işaret etti.
Gültekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin her yerinden eski radyosunu, pikabını ve gramofonunu getirip tamir edenler var. Bunları samanlıktan, depodan, çatı aralarından çıkarıp getirdiler. Bit pazarlarından toplamaya başladılar. 'Bu benim dedemden, atamdan babamdan kalma, benim çocuklarım da görsün' diyorlar. 'Eski radyom tamir olsun ben yine onu salonuma koyayım' diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Millet tekrar eski anılarını yaşamak istiyor. Eski radyoların yine salonlarda yerini almaya başladığını görüyoruz. Çocuklar gelip plak sorunca şaşırıyorum. 'Sen plağı ne yapacaksın' diyorum, 'Bizim evde plak dinleniyor' diyor."
Türkiye'nin her tarafından 1950-1960'lı yılların teknolojisi radyo, pikap ve gramofonların tamir için kendisine gönderildiğini belirten Gültekin, Emel Sayın'ın pikabını tamir için kendisine gönderdiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Pikabı getiren kişi 'Ben Emel Sayın'ın menajeriyim, pikabı tamir etmeniz için gönderdi. Bunu hemen tamir edin, uçakla İstanbul'da Osman Yağmurdereli'nin programına yetişeceğim' dedi.
Dual pikabın yanında 3 de plak vardı. Birini isteyince 'Olmaz, bunlar Osman Yağmurdereli'nin programında çalınacak' dedi.
Televizyondan izlerken, tamir edip verdiğim o pikabı gece programda çalmaya çalıştılar ama olmadı."
Gültekin, Uğur Dündar'a bir radyo toplamaya çalıştığına da değinerek, "Bornova'ya geldiğinde tanıştık. Radyo tamircisi olduğumu söyleyince 'Bizim de eski bir AGA radyomuz vardı' dedi.
Ben de 'size bir AGA radyo bulup getireceğim' dedim. Şimdi onu topluyorum" diye konuştu.
- "Tamirciliğe merakla başladım"
Gültekin, radyo tamirciliğine "içindeki kişiyi görme" merakıyla başladığını, radyonun içinde ne olduğunu hep merak ettiğini, annesine radyodan sesin nasıl çıktığını hep sorduğunu belirtti.
Gültekin, bir gün radyonun arka kapağını açarak içine baktığını, gördüklerinin daha çok ilgisini çektiğini anlattı.
Gültekin, şunları söyledi:
"Lambalı AGA marka radyomuzda ajans haberleri, Türk sanat müziği dinlenir sonra hemen kapatılıp üzerine tül örtülürdü. Aynı bebek gibi korunuyordu. Konu komşu gelip dinliyordu. Anneme 'Bunun içinde ne var, ses nasıl çıkıyor' diyordum. 'Adamın kafası var' diyordu. 'Kafası varsa vücudu nerede' diyordum. Onlar evde yokken arka kapağını açtım, elimi içine sokarken ses çıktı. Korktum hemen kapattım. Annem akşam radyoyu açınca garip ses geldi. 'Eyvah radyo bozulmuş, hemen tamirciye götürelim' dedi.
Kemeraltı'nda Denizaltı ticarete götürdük. Kapağını açınca 'Hoparlörü bozulmuş' dedi.
Annem 'Ne gerekiyorsa yapalım' dedi.
Çünkü evin en önemli parçasıydı. Hoparlöre verdiğimiz para radyonun fiyatının yarısı kadardı."
- "Radyo tamircisi olmak için koleji bıraktım"
Maddi durumu iyi olan ailesinin kendisini kolejde okuttuğunu, ortaokulu bitirdikten sonra radyo tamirciliği hasreti nedeniyle okulu bıraktığını ifade eden Üzeyir Gültekin, radyo tamircileri için açılan "Ekener Kursları"na katılıp başarıyla bitirdikten sonra radyo üreten bir iş yerinde çalışmaya başladığını dile getirdi.
Hayali olan radyo tamirciliği mesleğine 50 yıl önce başladığını, kendi iş yerini açtıktan sonra çok sayıda usta yetiştirdiğini vurgulayan Gültekin, "Yanımda 12 çırağın çalıştığı dönem vardı. Hepsi de usta oldu, kendi işlerini kurdular ve emekli oldular. Şimdi kimseyi bulamıyoruz. Ben kaç yıl daha yapabilirim bu mesleği bilmiyorum" diye konuştu.
Radyo tamirciliğini para kazanmak için yapmadığını vurgulayan Gültekin, "Bu bir aşk gibidir, gözünüz başka bir şey görmez" dedi.
- Bir dönemin tek iletişim aracıydılar
Bir dönemin tek iletişim aracı olan radyolarda bilinen ilk yayın 1906 yılında Noel gecesinde gerçekleştirildi.
1907'de Berlin ile Kopenhag arasında bir söz iletimi olarak kullanıldı. 1910'da ABD'de müzik, 1914'te Belçika'da bir konser iletimiyle yaygınlaşmaya başlayan radyo yayınları, 1921'de General Ferrie'nin, Eyfel Kulesi'nden başlattığı denemelere daha düzenli yayın dönemi başladı.
İlk dönemlerde birkaç kilovatı geçmeyen radyo yayınları, 1925'lerde piller ve akümülatörlerle beslenen "triyot" lambalı alıcılar ve 1930'larda da doğrudan elektrik enerjisiyle çalışan radyolar üretildi.
Türkiye'de ilk radyo yayınları ise 1927 yılında Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi'nce İstanbul ve Ankara'dan yapıldı. Radyo yayınları 1937'de PTT'ye,1964'te de TRT'ye devredildi.
Kaynak: AA
Radyoların tek iletişim aracı olduğu yıllarda en önemli meslekler arasında yerini alan radyo tamirciliği, meslekten kopamayan son temsilcileri tarafından yürütülüyor.
İzmir'in Bornova ilçesi Büyük Çarşı'da çocukken merak sardığı radyo tamirciliğini sürdüren Üzeyir Gültekin, meslekte 50 yılını geride bıraktı.
AA muhabirine açıklamalarda bulunan Gültekin, yeni teknoloji iletişim araçları sebebiyle evlerin baş köşelerindeki yerini kaybeden radyolara olan ilginin yeniden attığını söyledi.
Her biri tarih sayılan eski iletişim araçları için "Bunlar benim bebeklerim" diyen Gültekin, geçmişe duyulan özlem sebebiyle son yıllarda insanların eski radyolarını, pikaplarını ve gramofonların yeniden kullanmaya başladığına işaret etti.
Gültekin, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin her yerinden eski radyosunu, pikabını ve gramofonunu getirip tamir edenler var. Bunları samanlıktan, depodan, çatı aralarından çıkarıp getirdiler. Bit pazarlarından toplamaya başladılar. 'Bu benim dedemden, atamdan babamdan kalma, benim çocuklarım da görsün' diyorlar. 'Eski radyom tamir olsun ben yine onu salonuma koyayım' diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Millet tekrar eski anılarını yaşamak istiyor. Eski radyoların yine salonlarda yerini almaya başladığını görüyoruz. Çocuklar gelip plak sorunca şaşırıyorum. 'Sen plağı ne yapacaksın' diyorum, 'Bizim evde plak dinleniyor' diyor."
Türkiye'nin her tarafından 1950-1960'lı yılların teknolojisi radyo, pikap ve gramofonların tamir için kendisine gönderildiğini belirten Gültekin, Emel Sayın'ın pikabını tamir için kendisine gönderdiğini vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Pikabı getiren kişi 'Ben Emel Sayın'ın menajeriyim, pikabı tamir etmeniz için gönderdi. Bunu hemen tamir edin, uçakla İstanbul'da Osman Yağmurdereli'nin programına yetişeceğim' dedi.
Dual pikabın yanında 3 de plak vardı. Birini isteyince 'Olmaz, bunlar Osman Yağmurdereli'nin programında çalınacak' dedi.
Televizyondan izlerken, tamir edip verdiğim o pikabı gece programda çalmaya çalıştılar ama olmadı."
Gültekin, Uğur Dündar'a bir radyo toplamaya çalıştığına da değinerek, "Bornova'ya geldiğinde tanıştık. Radyo tamircisi olduğumu söyleyince 'Bizim de eski bir AGA radyomuz vardı' dedi.
Ben de 'size bir AGA radyo bulup getireceğim' dedim. Şimdi onu topluyorum" diye konuştu.
- "Tamirciliğe merakla başladım"
Gültekin, radyo tamirciliğine "içindeki kişiyi görme" merakıyla başladığını, radyonun içinde ne olduğunu hep merak ettiğini, annesine radyodan sesin nasıl çıktığını hep sorduğunu belirtti.
Gültekin, bir gün radyonun arka kapağını açarak içine baktığını, gördüklerinin daha çok ilgisini çektiğini anlattı.
Gültekin, şunları söyledi:
"Lambalı AGA marka radyomuzda ajans haberleri, Türk sanat müziği dinlenir sonra hemen kapatılıp üzerine tül örtülürdü. Aynı bebek gibi korunuyordu. Konu komşu gelip dinliyordu. Anneme 'Bunun içinde ne var, ses nasıl çıkıyor' diyordum. 'Adamın kafası var' diyordu. 'Kafası varsa vücudu nerede' diyordum. Onlar evde yokken arka kapağını açtım, elimi içine sokarken ses çıktı. Korktum hemen kapattım. Annem akşam radyoyu açınca garip ses geldi. 'Eyvah radyo bozulmuş, hemen tamirciye götürelim' dedi.
Kemeraltı'nda Denizaltı ticarete götürdük. Kapağını açınca 'Hoparlörü bozulmuş' dedi.
Annem 'Ne gerekiyorsa yapalım' dedi.
Çünkü evin en önemli parçasıydı. Hoparlöre verdiğimiz para radyonun fiyatının yarısı kadardı."
- "Radyo tamircisi olmak için koleji bıraktım"
Maddi durumu iyi olan ailesinin kendisini kolejde okuttuğunu, ortaokulu bitirdikten sonra radyo tamirciliği hasreti nedeniyle okulu bıraktığını ifade eden Üzeyir Gültekin, radyo tamircileri için açılan "Ekener Kursları"na katılıp başarıyla bitirdikten sonra radyo üreten bir iş yerinde çalışmaya başladığını dile getirdi.
Hayali olan radyo tamirciliği mesleğine 50 yıl önce başladığını, kendi iş yerini açtıktan sonra çok sayıda usta yetiştirdiğini vurgulayan Gültekin, "Yanımda 12 çırağın çalıştığı dönem vardı. Hepsi de usta oldu, kendi işlerini kurdular ve emekli oldular. Şimdi kimseyi bulamıyoruz. Ben kaç yıl daha yapabilirim bu mesleği bilmiyorum" diye konuştu.
Radyo tamirciliğini para kazanmak için yapmadığını vurgulayan Gültekin, "Bu bir aşk gibidir, gözünüz başka bir şey görmez" dedi.
- Bir dönemin tek iletişim aracıydılar
Bir dönemin tek iletişim aracı olan radyolarda bilinen ilk yayın 1906 yılında Noel gecesinde gerçekleştirildi.
1907'de Berlin ile Kopenhag arasında bir söz iletimi olarak kullanıldı. 1910'da ABD'de müzik, 1914'te Belçika'da bir konser iletimiyle yaygınlaşmaya başlayan radyo yayınları, 1921'de General Ferrie'nin, Eyfel Kulesi'nden başlattığı denemelere daha düzenli yayın dönemi başladı.
İlk dönemlerde birkaç kilovatı geçmeyen radyo yayınları, 1925'lerde piller ve akümülatörlerle beslenen "triyot" lambalı alıcılar ve 1930'larda da doğrudan elektrik enerjisiyle çalışan radyolar üretildi.
Türkiye'de ilk radyo yayınları ise 1927 yılında Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi'nce İstanbul ve Ankara'dan yapıldı. Radyo yayınları 1937'de PTT'ye,1964'te de TRT'ye devredildi.