MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Tanrıkulu Açıklama Yaptı

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu; Türkiye'nin dış ve iç politikada ciddî sorunlar içinde bulunduğunu belirterek, ekonomik belirsizliklerin ülkeyi tam bir açmaza sürüklediğini öne sürdü.

MHP Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Tanrıkulu Açıklama Yaptı
Bölücülük faaliyetlerinin hız kazanarak iktidar marifetiyle yasal hale getirilmeye çalışıldığını anlatan Tanrıkulu; ülkemizin sorunlarından uzaklaşılarak sürekli Suriye ile uğraşılmasını eleştirdi.

Lübnan’da kaçırılan Türk pilotlarından halen haber alınamadığına dikkat çeken Tanrıkulu, şöyle konuştu: "Büyük devlet kavramını; şaşalı makam odalarından, bindikleri lüks araçlardan, gerçekleştirdikleri lüks seyahatlerden ibaret zannedenler, gerçek devlet adamlığının bu olmadığını önümüzdeki ilk seçimlerde anlayacaklardır. Lübnan'daki esir pilotlarımızın Türkiye'nin gücüne yakışır bir şekilde bir an önce kurtarılması gerçeğini sunî gündemle kimsenin geçiştirmeye hakkı yoktur. Seçim atmosferine girmiş bir Türkiye, mevcut iktidarın savaş yanlısı bu tutumunu halen ısrarla sürdürmesinin sonucunda dış siyasette de giderek yalnızlaşmış, ‘komşularımızla sıfır sorun’ iddiası bir kez daha yerle bir olmuştur.”
Ülkemizi yalnızlaştıran başarısız dış siyasetin ve dünyadaki konjonktürün etkilerinin artık ekonomimize de sirayet ettiğini belirten Tanrıkulu, şunları söyledi: “makro ekonomik birçok veri kırılgan ve sürdürülemez boyutlara ulaşmıştır. Hal böyle olunca siyasi ve ekonomik istikrar tesis edilememekte ve ekonomik alandaki kayıplar gün geçtikçe dar gelirli insanlarımıza fatura edilmektedir."
Küresel likidite bolluğu dönemlerinde sık sık büyüme rakamları üzerinden siyaset yapan ve bu durumun sürdürülebilir olduğunu iddia eden AKP’nin bu iddiasının çöktüğünü belirten Tanrıkulu, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye'nin iktisadi performansının -bizlerin dile getirdiği gibi- sürdürülebilir olmadığı, hem 2012 büyümesindeki hızlı düşüşle, hem de artan küresel ekonomik ve jeopolitik riskler çerçevesinde ortaya çıkan makroekonomik dengesizliklerle gün yüzüne çıkmıştır. AKP döneminde ekonomik büyüme; ihracat ve inovatif/katma değeri yüksek üretim öncelikli bir büyüme değil, tüketim ve kredi artışıyla orantılı olduğu bugün rakamlardan da çok açık bir şekilde görülmektedir. Halen ihracatımızda ithal girdi oranı çok yüksek seviyelerde olup, bu sorunun çözümü dahi 11 yıldır Türkiye ekonomisine kazandırılamamıştır.”
Ekonomik büyümeye etki eden özel sektör yatırımlarının neredeyse durma noktasına geldiğini belirten Tanrıkulu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Geçtiğimiz süreçte sürekli salınımlar yani güvensizlikler göstermiştir. Bu durumu kamu yatırımlarını artırarak gizlemeye çalışmak, bir müddet sonra bütçe dengelerinin bozulmasına da neden olacaktır. Yüzde 3,7’lik altı aylık büyümeyi kimsenin başarı olarak göstermeye hakkı yoktur. Milletimize sunulan orta ve uzun vadeli hedeflerin de bu büyüme rakamlarıyla gerçekleşmesi mümkün değildir. Geldiğimiz noktada özel sektörün döviz borcu, 2012 yılı sonunda 228 milyar dolardan, Haziran 2013 sonunda yüzde 11’lik artışla 251 milyar dolara yükselmiştir. Şirketlerin 86.6 milyar dolarlık döviz varlıklarına karşılık, büyük bölümü nakdi kredi olmak üzere 251.1 milyar dolarlık döviz yükümlülükleri bulunmaktadır. Bu bağlamda, özel sektörün döviz pozisyon açığı 11 yılda 165 milyar dolara ulaşmış ve ciddî bir kur riski ile karşı karşıya bırakılmışlardır. 2013’ün ilk altı ayında ürettiğimizden fazla tüketir duruma getirildik."
İhracat rakamlarının istikrarsız olduğunu, ülkenin ihtiyacı kadar büyümediğini,ithalat rakamlarının ise rekorlar kırdığını ifade eden Tanrıkulu, şunları kaydetti: "Bu basiretsiz ve iş yapmaz dış ticaret anlayışı yüzünden dış ticaret açığımız ilk 7 ayda 60 milyar doları geçmiştir. Ülkemizin ithal ürünlere bağımlılığı azaltılarak, yeni bir üretim modeliyle sürdürülebilir bir büyüme için gerekli olan programın ülkemize biran önce kazandırılması gerekliliğini yıllardır dile getiriyoruz. Bu tespitimizi ve önerimizi milletimiz ve ülkemiz için yapıyoruz. Artık zaman iş yapıyor gibi gözükme zamanı değil, tam tersine ülke gerçekleriyle yüzleşme zamanıdır. Ülkemizin kaderi durumuna getirilen açık sadece dış ticaret açığıyla kalmamaktadır. Dün açıklanan Temmuz ayı Ödemeler Dengesi sonuçlarına göre yıllık cari açığımız 55,8 milyar dolara dayanmış durumdadır. Temmuz ayında kaynağı belirsiz 4.8 milyar dolar para girişi olmuştur. Yabancı ve yerli yatırımlar düşmekte, ülkemizden para çıkışı devam etmektedir. Yılın ilk 7 ayında verilen bu yüksek açık, yılın geri kalan aylarında ülkemizin kaynaklarının hesapsızca heba edilmeye devam edileceğinin göstergesidir."
Tanrıkulu, mevcut ekonomi yönetimi süslü laflarıyla kamuoyuna güven vermeye çalışsa da, bel bağladıkları aktörlerinden, yani yabancı ekonomik kuruluşlardan da art arda uyarılar gelmeye devam ettiğini söyledi.

“Morgan & Stanley; ülkemizi ekonomik kırılganlık açısından en riskli 5 ülke arasında göstermektedir” diyen Tanrıkulu, şunları ifade etti: “Standart & Poors; bütçe açığının Gayrisafi Yurtiçi Hasılaya (GSYH) oranının hem bu yıl hem de gelecek yıl için yüzde 3 gibi oranlara yükselebileceği uyarılarına devam etmektedir. Diğer yandan geçen günlerde The Economist Dergisinde yayınlanan ülkelerin ekonomik anlamda ani olarak durma noktasına gelebileceği yönündeki bir analizde; Türkiye’nin cari açığının Gayrisafi Milli Hasılaya (GSMH) oranının yüzde 6’nın üzerinde, kısa dönem dış borcun rezervlere oranla yüzde 150 fazla olmasına ve hızlı büyümeyi de tetikleyen kredi şişmesinin 2009’dan itibaren bütün gelişmekte olan piyasalara nazaran çok daha yüksek olduğuna dikkat çekilerek, incelenen 26 ülke arasında Türkiye en kırılgan ülke olarak gösterilmiştir.”
Tanrıkulu, bu bakımdan paramızın sene başından itibaren yüzde 13 değer kaybetmesi ve borsanın kaybının Mart ayından itibaren yüzde 30 eşiğine dayanmasının da meselenin ciddiyetini gösterdiğini söyledi.

Tanrıkulu, “Türkiye 10 Ağustos-11 Eylül tarihleri arasında gelişmiş ve gelişmekte olan 49 ülkeye ilişkin hisse senedi performanslarının izlendiği MSCI Dünya Endeksi’nde diğer gelişmekte olan ülkelerden pozitif yönde ayrışamamıştır."
Bugün gelinen noktada Türkiye ekonomisinin kırılganlaştığını ve sürdürülebilir olmadığını belirten Tanrıkulu, sözlerine şöyle devam etti: "Son 5 yılda enerji ithalatına yapılan 230 milyar doları bulan devasa ödemeler, ülkemizin enerji bağımlılığının tetiklediği yapısal cari açık problemi, Merkez Bankası'nın net rezervlerinin düşüklüğü, kısa dönemli dış mali kaynaklara bağımlılık, üretim yapımızın halen ithal girdilere bağımlı alt ve orta seviye teknolojik ürünlerden oluşması, gelir adaletsizliği ve yoksulluğun sosyal istikrarı tehdit etmeye devam etmesi gibi sorunlar uzun vadede de Türkiye'nin ekonomik güvenliğini tehdit etmektedir.”
Ülke yönetiminde son 11 yıldır yaşatılan başarısızlığın sonuna gelindiğini anlatan Tanrıkulu, sözlerini şöyle tamamladı: “Tüm bu gerçekler doğrultusunda; iktidarın ekonomik ve siyasi alanda ülkemize yaşattığı bu istikrarsızlık, yaklaşmakta olan yerel seçimlerin ne derece demokratik ve güvenlik içinde yapılacağını da bugünden şaibe altına sokmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi milletimiz adına, siyasi ve ekonomik sorunların çözümlenmesi için ülkemizin gerçeklerini dile getirmeye devam edecektir. Parti olarak ülkemizin ve milletimizin âli menfaatlerini gözetmeye devam edeceğiz. Artık ülkemizin AKP’nin süslü söylemlerine tahammülü kalmamıştır.”
Kaynak: İHA