'Bankalar Kendi İşine Baksın'
Basın Kulubü'nde Erhan Çelik'in sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Gezi Parkı olaylarından hareketle Türkiye'deki ekonomik durumu değerlendirdi. Gezi protestolarının ekonomiye etkisinin iddia edildiği ölçüde olmadığını vurgulayan Babacan, bankalara sıcak mesaj verdi: Kendi işinize odaklanın, meraklıysanız siyasete girin...
Basın Kulubü'nde Erhan Çelik'in sorularını yanıtlayan Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Gezi Parkı olaylarından hareketle Türkiye'deki ekonomik durumu değerlendirdi. Gezi protestolarının ekonomiye etkisinin iddia edildiği ölçüde olmadığını vurgulayan Babacan, bankalara sıcak mesaj verdi: Kendi işinize odaklanın, meraklıysanız siyasete girin...
Babacan'ın konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Sayın Başbakan sabahlara kadar herkesi dinledi. Tüm görüşleri aldı. Talepleri, beklentileri, kaygıları, korkuları dinledi. Nihayetinde yargı süreci var, tamamlanması gerekiyor. Arkasından halkın bu konudaki görüşü de alınarak nihayetinde bir sonuca doğru gidiyor. Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin bu konudaki karşılığını bulmasını ümit ediyoruz. İlk bakışta çevre kaygıları ile başladı daha sonra bunu istismar eden, bu ortamdan yararlanıp kendi örgütlerin hedeflerine yönelik olarak pek çok yönteme başvuranları gördük. Daha sonra öğrenciler, ev hanımları, anneler, farklı insanları sokaklarda gördük. Dolayısıyla herkesi ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor.
ŞİDDET BİR YÖNTEM HALİNE GELMEMELİ
Şiddet bir yöntem haline gelmemeli. İllegal örgütlerin molotof kokteylleri ile çevreye zarar vermesi, polisimize yönelik hareketleri seyredecek halimiz olamazdı. Böyle bir kapıyı açtığınızda, şiddetle istediğini elde etme yöntem haline gelebilir. Kendini barışçıl yollardan ifade etmek isteyen, görüşlerini diyalog yoluyla yapan vatandaşlarımıza kapılarımız sonuna kadar açıktır. ABD Ankara Büyükelçiliği'nin bombalamasında da rol oynayanlmar karşısında duruşumuz asla değişmez. Tamamen bu işin dışındaki vatandaşlarımız zarar görmüştür. Buna kamu düzenini sağlamakla görevli devletin tabii ki söyleyecekleri olur.
TÜRKİYE BU YAKIŞTIRMAYI HAK ETMİYOR
Biz Mısır'da Mursi'ye'sadece kendinizi destekleyen grupları değil tüm ülkeyi kucaklayın'. Bunu diğer İslam ülkelerine de tavsiye ediyoruz. Irak'taki yönetime bu yüzden kızıyoruz. Bunu diğer ülkelere söylerken kendi ülkemizde yapmamamız düşünülemez zaten. Bu süreçte ciddi bir dezenformasyon olduğu doğru. Hem piyasa oyuncularına yönelik, hem dış basına yönelik hem iç kamuoyuna yönelik olayları daha farklı gayretler oldu. Bununla ilgili duruma bakılacak. Kim ne yaptı, ne dedi, kasıt var mı? Bu çabalarda merkezi bir yapı var mı, yok mu? Bunlar koordinasyon içerisinde mi yapılıyor? Özellikle uluslararası basında işin özü başka, haberlerin yapılış şekli maalesef çok çok başka. Türkiye bunu haketmiyor.
İŞSİZLİK ORANI EN DÜŞÜK ÜLKE BİZİZ
Türkiye'de son birkaç haftadır yaşananlarla Arap Baharı yaşanan ülkelerde son birkaç yıldır yaşananlar son derece farklı. Oralarda 30-40 yıldır diktatörlük rejimine karşı isyan sözkonusu. Bu ülkelerde işsilik, fakirlik çok yoğun. Türkiye'de son 10 yılda hem ekonomik, hem siyasi reformlarda çok şey değişti. Türkiye'de sokaklarda olan insanlara baktığımızda nispeten eğitimli, işi olan, maaşı olan ve ağırlıklı olarak da kendini ifade etmeye çalışan ve muhtemelen iktidar partisine oy vermemiş, vermeye de niyetli olmayan kişilerden oluşuyor. Türkiye'de sadece son 1 yılda 1 milyon 200 bin yeni istihdam oluştu. Türkiye tüm Avrupa'da gençlerde işsizlik oranında en düşük ülke.
OLAYLAR EKONOMİK KRİZDEN ÇIKMADI
Bizdeki olaylar İspanya, Yunanistan'daki halk hareketlerine hiç benzemiyor. Oradaki hükümetlerin aldığı ekonomik kararlara tepki olarak ortaya çıktı. Örneğin devlet memurlarını işten çıkardılar, emekli maaşlarını düşürdüler ve halk buna isyan etti. Türkiye'de öyle bir durum yok. Geniş kitleleri etkileyen herhangi bir kararımız olmadı. OECD üyeleri içerisinde gelir dağılımın hızla iyileştiği ülke Türkiye. Yoksulluk göstergelerine baktığımızda günlük 2 doların altında geliri olan vatandaşımız kalmadı. Türkiye son yıllarda çok ciddi bir başarıyı ortaya koydu. Bu başarı tüm dünyaca teslim ediliyor. Türkiye 2-3 hafta içinde bölgenin parlayan yıldızıydı.
ELİMİZDE SOMUT BİLGİLER BULUNUYOR
Türkiye IMF'ye olan borçlarını sıfırladı. İç borçları sıfırlandı ve artıya geçildi. Dış borcu sıfırladığımız gibi 26 milyar dolar artıdayız. Enflasyon en düşük seviyesine indi. Faizler tarihin en düşük seviyesinde. Öyle bir Türkiye meydana geldi ki, artık gıpta edilen, biraz kıskanılan belki de çekilemeyen kem gözlerin yoğunlaştığı bir ülke haline geldi. Belli yapıların dezenformasyonların müdahil olduğuna inanmak bana göre çok yanlış bir şey değil. Bununla ilgili somut bilgiler var, bununlarla ilgili derinleşiliyor. Şu aşamada yapılan sıhhati ve sonuca ulaşması açısından bilgi vermek doğru değil.
TÜRKİYE'NİN İMAJI KÖTÜ GÖSTERİLDİ
Faiz lobisi ne demektir? Faiz yüksek olsun, ondan ben istifade edeyim diyenler. Türkiye'de faizlerin yükselmesinden istifade edenler var. Türkiye on yıllarca faizlerin en yüksek olduğu bir ülke oldu. Biz göreve başladığımız gün Hazine'nin borçlanma faizi yüzde 66 idi. O yılki enflasyonumuz yüzde 29 küsurdu. Türkiye'de kadar yüksek reel faiz ödeyen bir ülke o gün dünyada yoktu. AK Parti iktidarından sonra faizler ciddi şekilde düşmeye başladı. Son aylarda tarihi düşük seviyeleri gördük. Reel faiz negatife döndü. Beklenen enflasyonun dahi altına düştü. Dış yatırımcılara ve piyasa oyuncularına yanlış bilgilendirme yapılıyor. Biri'aç televizyonu bak Türkiye'de iç savaş çıktı','Alkol tamamen yasaklandı'diyorlar. Dış yatırımcılara yanlış bilgilendirmeler yapıldı.
YATIRIMCILARIN ÇIKMA KARARI YOK
Bu yatırımcıların Türkiye'den çıkma gibi bir kararları yok. Daha çok kısa vadeli bakan, kısa vadeli giriş çıkış yapan yatırımcılar bunu yapıyor. 1 milyar 280 milyon dolar bir hisse senedi çıkışı var. Bunun çok ciddi bir problem olduğunu düşünmüyoruz. Düşünün bin dairelik bir site var. Düşünün ki tanesi 500 bin lira. Bunlardan dört beş tanesi 400 bin liraya alınıp satılmış. Bu birkaç taneye bakılıp da büyük kitle hakkında hüküm veremezsiniz. Şu andaki hareketlere bakıldığında başından bu yana bizim bir kaybımız sözkonusu olmadı. Dünya piyasalarındaki hareketlenme ile Türkiye'deki bu olaylar çakıştı.
İSTİKRARSIZLIĞA İZİN VERMEYİZ
Bizim bütün piyasa göstergelerimizde hareketlenmenin ağırlığı dış piyasalardan. Ama iç olayların da etkisi oldu, bunu inkar etmeyelim. Belki borsa ve hisse senedi piyasasında daha fazla etkili oldu. Kabaca üçte ikisi dışarıdan, üçte biri içeriden oldu. Yatırım yapanlarda hiçbir problem yok. Türkiye on yıllardan sonra siyasi, ekonomik krizlerin ardından 2003'lerden bu yana çok iyi bir noktaya geldi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin sevinmesi ve onur duyması gereken bir tablo. İnanın o sokaklardaki kendini duyurmaya çalışanlara sorun tek tek, ekonomik durumları 2002'ye kadar çok daha iyi. Burada sebep ekonomik değil. Türkiye'nin tekrar istikrarsızlık dönemine girmesine izin vermemiz mümkün değil.
BANKALAR KENDİ İŞİNE ODAKLANSIN
Toplumun farklı kesiminde farklı düşünce ve duygular var. Bunları bizim daha iyi anlamamız gerekiyor. Bu olanlardan Türkiye çok daha güçlü bir demokrasi olarak çıkacaktır. Bu olaylar hepimizin moralini bozdu üzüldük. Ama 2008-2009 krizinden daha güçlü olarak çıkan Türkiye bu olaylardan da daha güçlenerek çıkacaktır. Münferit bir iki açıklama oldu, genel itibarıyla olumsuz etkileyen. Bankacılık sektörümüzün, bankacılarımızın günlük siyasi tartışmaların dışında olması lazım. Bankacılık itibar ve güven üzerine kurulmuş sektördür. İtibar zor oluşur, çok kıymetlidir ama çok kırılgandır da. Dikkat etmezsiniz yılların itibarını kaybedebilirsiniz. Herkes kendi işine odaklanacak.
SİYASET BUNUN CEVABINI VERİR
Dışarıdan olsun içeriden olsun iş çevreleri Türkiye'deki bankaların söylemlerini yakından izler. Bizim bankalarımızın ekonomik büyüklüğü Türkiye'nin ekonomik büyüklüğüne eşit hale gelmiştir. Böyle bir sektörün içeride olup biteni hem kendi müşterilerine hem de dışarıdaki yatırımcılara doğru anlatması lazım, dürüstlükle izah etmesi lazım. Yanlış anlaşılacak söylemler elbette kabul edilemez, siyaset kurumu bunun cevabını verir. Biz bankalarımızın krizlerde sapasağlam olmalarını isteriz, bunlarla ilgili düzenlemelerimizi yaparız. Camdan kale içinde oturanlar başkalarına taş atmamalı. Bankacılar içinde meraklı olan varsa buyursun siyaset yapsın.
BANKALAR DÜŞÜK FAİZE ALIŞMALI
Bankalarımızın içinde de faizlerin yüksek olmasından istifade edenler, ya da faizlerin yükselmesini isteyenler olabilir. Kendi politikası olarak'keşke faiz yükselse de'aklından geçirenler olabilir. Ama şu var ki, faizlerin Türkiye'de düşük olması nihayetinde Türkiye'deki güvenin ve istikrar ortamının bir sonucudur. Bankalar faizleri hem alan hem veren kuruluşlar. Dolayısıyla bankaların karı parayı alırken verdiği, verirken aldığı faiz arasındaki fark. Bankaların tek gelir kaynağı faiz de değil. Düşük faiz ortamlarında farklı hizmetler sunarak bu karları elde edebiliyorlar. Bankaların düşük faiz ortamına kendilerini adapte etmeleri gerekiyor. İçlerinde eski günleri özleyenler olabilir.
DIŞARIYI İYİ TAKİP ETMELİYİZ
Dışarıdaki ekonomik dalgalarla içerideki olaylar örtüştü. Ekonomimizin temellerinde bir problem yok. Günlük olaylarla eskisi gibi etkilenen bir ekonomi asla sözkonusu olamaz. Bundan sonraki dönemde dışarıdaki ekonomik gelişmeler çok önemli olacak. ABD, Avrupa ve Japonya Merkez bankalarının alacağı kararlar, AB'de sıkıntı yaşayan ülkelerde bundan sonraki dönemde yapılacaklar veya yapılmayacaklar bizim için çok önemli. Bizim orayı çok iyi takip etmemiz lazım. İçeriyle ilgili Türkiye'nin gerçekleri çok ortada. Türkiye'yi tanıyan er ya da geç doğru bilgiye ulaşır. İçeride olup bitenlerde telafi edilmeyecek bir problem görmüyoruz. Olayların siyasi analizini yapıyoruz.
KREDİ KURULUŞLARI DOĞRU YERDE
Kredi derecelendirme kuruluşların Türkiye'yle ilgili yaptıkları son değerlendirmeler nispeten düzgün değerlendirmeler. O kuruluşlar Türkiye'yi yakından izliyor ve sayıca azlar. Bunların yakından yaptıkları çalışmaya biz de yakından nezaret ediyoruz. Bizimle birebir temas içerisinde bulunan kuruluşlar bunlar. Hak ettiğimiz notları maalesef çok geç veriyorlar. Krizden sonra riskten kaçınan bir tutum izliyorlar. Ama bu dönemde o kuruluşlardan çok ciddi bir problem görmedik. Görsek de zaten düzeltmek için çaba içerisine girerdik.
Babacan'ın konuşmalarından öne çıkan başlıklar şöyle:
Sayın Başbakan sabahlara kadar herkesi dinledi. Tüm görüşleri aldı. Talepleri, beklentileri, kaygıları, korkuları dinledi. Nihayetinde yargı süreci var, tamamlanması gerekiyor. Arkasından halkın bu konudaki görüşü de alınarak nihayetinde bir sonuca doğru gidiyor. Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin bu konudaki karşılığını bulmasını ümit ediyoruz. İlk bakışta çevre kaygıları ile başladı daha sonra bunu istismar eden, bu ortamdan yararlanıp kendi örgütlerin hedeflerine yönelik olarak pek çok yönteme başvuranları gördük. Daha sonra öğrenciler, ev hanımları, anneler, farklı insanları sokaklarda gördük. Dolayısıyla herkesi ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor.
ŞİDDET BİR YÖNTEM HALİNE GELMEMELİ
Şiddet bir yöntem haline gelmemeli. İllegal örgütlerin molotof kokteylleri ile çevreye zarar vermesi, polisimize yönelik hareketleri seyredecek halimiz olamazdı. Böyle bir kapıyı açtığınızda, şiddetle istediğini elde etme yöntem haline gelebilir. Kendini barışçıl yollardan ifade etmek isteyen, görüşlerini diyalog yoluyla yapan vatandaşlarımıza kapılarımız sonuna kadar açıktır. ABD Ankara Büyükelçiliği'nin bombalamasında da rol oynayanlmar karşısında duruşumuz asla değişmez. Tamamen bu işin dışındaki vatandaşlarımız zarar görmüştür. Buna kamu düzenini sağlamakla görevli devletin tabii ki söyleyecekleri olur.
TÜRKİYE BU YAKIŞTIRMAYI HAK ETMİYOR
Biz Mısır'da Mursi'ye'sadece kendinizi destekleyen grupları değil tüm ülkeyi kucaklayın'. Bunu diğer İslam ülkelerine de tavsiye ediyoruz. Irak'taki yönetime bu yüzden kızıyoruz. Bunu diğer ülkelere söylerken kendi ülkemizde yapmamamız düşünülemez zaten. Bu süreçte ciddi bir dezenformasyon olduğu doğru. Hem piyasa oyuncularına yönelik, hem dış basına yönelik hem iç kamuoyuna yönelik olayları daha farklı gayretler oldu. Bununla ilgili duruma bakılacak. Kim ne yaptı, ne dedi, kasıt var mı? Bu çabalarda merkezi bir yapı var mı, yok mu? Bunlar koordinasyon içerisinde mi yapılıyor? Özellikle uluslararası basında işin özü başka, haberlerin yapılış şekli maalesef çok çok başka. Türkiye bunu haketmiyor.
İŞSİZLİK ORANI EN DÜŞÜK ÜLKE BİZİZ
Türkiye'de son birkaç haftadır yaşananlarla Arap Baharı yaşanan ülkelerde son birkaç yıldır yaşananlar son derece farklı. Oralarda 30-40 yıldır diktatörlük rejimine karşı isyan sözkonusu. Bu ülkelerde işsilik, fakirlik çok yoğun. Türkiye'de son 10 yılda hem ekonomik, hem siyasi reformlarda çok şey değişti. Türkiye'de sokaklarda olan insanlara baktığımızda nispeten eğitimli, işi olan, maaşı olan ve ağırlıklı olarak da kendini ifade etmeye çalışan ve muhtemelen iktidar partisine oy vermemiş, vermeye de niyetli olmayan kişilerden oluşuyor. Türkiye'de sadece son 1 yılda 1 milyon 200 bin yeni istihdam oluştu. Türkiye tüm Avrupa'da gençlerde işsizlik oranında en düşük ülke.
OLAYLAR EKONOMİK KRİZDEN ÇIKMADI
Bizdeki olaylar İspanya, Yunanistan'daki halk hareketlerine hiç benzemiyor. Oradaki hükümetlerin aldığı ekonomik kararlara tepki olarak ortaya çıktı. Örneğin devlet memurlarını işten çıkardılar, emekli maaşlarını düşürdüler ve halk buna isyan etti. Türkiye'de öyle bir durum yok. Geniş kitleleri etkileyen herhangi bir kararımız olmadı. OECD üyeleri içerisinde gelir dağılımın hızla iyileştiği ülke Türkiye. Yoksulluk göstergelerine baktığımızda günlük 2 doların altında geliri olan vatandaşımız kalmadı. Türkiye son yıllarda çok ciddi bir başarıyı ortaya koydu. Bu başarı tüm dünyaca teslim ediliyor. Türkiye 2-3 hafta içinde bölgenin parlayan yıldızıydı.
ELİMİZDE SOMUT BİLGİLER BULUNUYOR
Türkiye IMF'ye olan borçlarını sıfırladı. İç borçları sıfırlandı ve artıya geçildi. Dış borcu sıfırladığımız gibi 26 milyar dolar artıdayız. Enflasyon en düşük seviyesine indi. Faizler tarihin en düşük seviyesinde. Öyle bir Türkiye meydana geldi ki, artık gıpta edilen, biraz kıskanılan belki de çekilemeyen kem gözlerin yoğunlaştığı bir ülke haline geldi. Belli yapıların dezenformasyonların müdahil olduğuna inanmak bana göre çok yanlış bir şey değil. Bununla ilgili somut bilgiler var, bununlarla ilgili derinleşiliyor. Şu aşamada yapılan sıhhati ve sonuca ulaşması açısından bilgi vermek doğru değil.
TÜRKİYE'NİN İMAJI KÖTÜ GÖSTERİLDİ
Faiz lobisi ne demektir? Faiz yüksek olsun, ondan ben istifade edeyim diyenler. Türkiye'de faizlerin yükselmesinden istifade edenler var. Türkiye on yıllarca faizlerin en yüksek olduğu bir ülke oldu. Biz göreve başladığımız gün Hazine'nin borçlanma faizi yüzde 66 idi. O yılki enflasyonumuz yüzde 29 küsurdu. Türkiye'de kadar yüksek reel faiz ödeyen bir ülke o gün dünyada yoktu. AK Parti iktidarından sonra faizler ciddi şekilde düşmeye başladı. Son aylarda tarihi düşük seviyeleri gördük. Reel faiz negatife döndü. Beklenen enflasyonun dahi altına düştü. Dış yatırımcılara ve piyasa oyuncularına yanlış bilgilendirme yapılıyor. Biri'aç televizyonu bak Türkiye'de iç savaş çıktı','Alkol tamamen yasaklandı'diyorlar. Dış yatırımcılara yanlış bilgilendirmeler yapıldı.
YATIRIMCILARIN ÇIKMA KARARI YOK
Bu yatırımcıların Türkiye'den çıkma gibi bir kararları yok. Daha çok kısa vadeli bakan, kısa vadeli giriş çıkış yapan yatırımcılar bunu yapıyor. 1 milyar 280 milyon dolar bir hisse senedi çıkışı var. Bunun çok ciddi bir problem olduğunu düşünmüyoruz. Düşünün bin dairelik bir site var. Düşünün ki tanesi 500 bin lira. Bunlardan dört beş tanesi 400 bin liraya alınıp satılmış. Bu birkaç taneye bakılıp da büyük kitle hakkında hüküm veremezsiniz. Şu andaki hareketlere bakıldığında başından bu yana bizim bir kaybımız sözkonusu olmadı. Dünya piyasalarındaki hareketlenme ile Türkiye'deki bu olaylar çakıştı.
İSTİKRARSIZLIĞA İZİN VERMEYİZ
Bizim bütün piyasa göstergelerimizde hareketlenmenin ağırlığı dış piyasalardan. Ama iç olayların da etkisi oldu, bunu inkar etmeyelim. Belki borsa ve hisse senedi piyasasında daha fazla etkili oldu. Kabaca üçte ikisi dışarıdan, üçte biri içeriden oldu. Yatırım yapanlarda hiçbir problem yok. Türkiye on yıllardan sonra siyasi, ekonomik krizlerin ardından 2003'lerden bu yana çok iyi bir noktaya geldi. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin sevinmesi ve onur duyması gereken bir tablo. İnanın o sokaklardaki kendini duyurmaya çalışanlara sorun tek tek, ekonomik durumları 2002'ye kadar çok daha iyi. Burada sebep ekonomik değil. Türkiye'nin tekrar istikrarsızlık dönemine girmesine izin vermemiz mümkün değil.
BANKALAR KENDİ İŞİNE ODAKLANSIN
Toplumun farklı kesiminde farklı düşünce ve duygular var. Bunları bizim daha iyi anlamamız gerekiyor. Bu olanlardan Türkiye çok daha güçlü bir demokrasi olarak çıkacaktır. Bu olaylar hepimizin moralini bozdu üzüldük. Ama 2008-2009 krizinden daha güçlü olarak çıkan Türkiye bu olaylardan da daha güçlenerek çıkacaktır. Münferit bir iki açıklama oldu, genel itibarıyla olumsuz etkileyen. Bankacılık sektörümüzün, bankacılarımızın günlük siyasi tartışmaların dışında olması lazım. Bankacılık itibar ve güven üzerine kurulmuş sektördür. İtibar zor oluşur, çok kıymetlidir ama çok kırılgandır da. Dikkat etmezsiniz yılların itibarını kaybedebilirsiniz. Herkes kendi işine odaklanacak.
SİYASET BUNUN CEVABINI VERİR
Dışarıdan olsun içeriden olsun iş çevreleri Türkiye'deki bankaların söylemlerini yakından izler. Bizim bankalarımızın ekonomik büyüklüğü Türkiye'nin ekonomik büyüklüğüne eşit hale gelmiştir. Böyle bir sektörün içeride olup biteni hem kendi müşterilerine hem de dışarıdaki yatırımcılara doğru anlatması lazım, dürüstlükle izah etmesi lazım. Yanlış anlaşılacak söylemler elbette kabul edilemez, siyaset kurumu bunun cevabını verir. Biz bankalarımızın krizlerde sapasağlam olmalarını isteriz, bunlarla ilgili düzenlemelerimizi yaparız. Camdan kale içinde oturanlar başkalarına taş atmamalı. Bankacılar içinde meraklı olan varsa buyursun siyaset yapsın.
BANKALAR DÜŞÜK FAİZE ALIŞMALI
Bankalarımızın içinde de faizlerin yüksek olmasından istifade edenler, ya da faizlerin yükselmesini isteyenler olabilir. Kendi politikası olarak'keşke faiz yükselse de'aklından geçirenler olabilir. Ama şu var ki, faizlerin Türkiye'de düşük olması nihayetinde Türkiye'deki güvenin ve istikrar ortamının bir sonucudur. Bankalar faizleri hem alan hem veren kuruluşlar. Dolayısıyla bankaların karı parayı alırken verdiği, verirken aldığı faiz arasındaki fark. Bankaların tek gelir kaynağı faiz de değil. Düşük faiz ortamlarında farklı hizmetler sunarak bu karları elde edebiliyorlar. Bankaların düşük faiz ortamına kendilerini adapte etmeleri gerekiyor. İçlerinde eski günleri özleyenler olabilir.
DIŞARIYI İYİ TAKİP ETMELİYİZ
Dışarıdaki ekonomik dalgalarla içerideki olaylar örtüştü. Ekonomimizin temellerinde bir problem yok. Günlük olaylarla eskisi gibi etkilenen bir ekonomi asla sözkonusu olamaz. Bundan sonraki dönemde dışarıdaki ekonomik gelişmeler çok önemli olacak. ABD, Avrupa ve Japonya Merkez bankalarının alacağı kararlar, AB'de sıkıntı yaşayan ülkelerde bundan sonraki dönemde yapılacaklar veya yapılmayacaklar bizim için çok önemli. Bizim orayı çok iyi takip etmemiz lazım. İçeriyle ilgili Türkiye'nin gerçekleri çok ortada. Türkiye'yi tanıyan er ya da geç doğru bilgiye ulaşır. İçeride olup bitenlerde telafi edilmeyecek bir problem görmüyoruz. Olayların siyasi analizini yapıyoruz.
KREDİ KURULUŞLARI DOĞRU YERDE
Kredi derecelendirme kuruluşların Türkiye'yle ilgili yaptıkları son değerlendirmeler nispeten düzgün değerlendirmeler. O kuruluşlar Türkiye'yi yakından izliyor ve sayıca azlar. Bunların yakından yaptıkları çalışmaya biz de yakından nezaret ediyoruz. Bizimle birebir temas içerisinde bulunan kuruluşlar bunlar. Hak ettiğimiz notları maalesef çok geç veriyorlar. Krizden sonra riskten kaçınan bir tutum izliyorlar. Ama bu dönemde o kuruluşlardan çok ciddi bir problem görmedik. Görsek de zaten düzeltmek için çaba içerisine girerdik.