Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan açıklama

Türkiye ile Almanya arasında Stratejik Diyalog Mekanizması kurulmasına yönelik ortak bildiriyi imzalayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

Reyhanlı’da yaşanan patlamayla ilgili açıklama yapan Bakan Davutoğlu, Almanya’ya bu konuda Türkiye'ye desteklerinden dolayı teşekkür ederek, “Her şeyden önce değerli meslektaşıma misafirperverlikleri ve dün Reyhanlı’da gerçekleşen saldırı konusundaki açık, net tutumları ve destekleri dolayısıyla teşekkür ediyorum” dedi.

Suriye’deki yaşanan krizle ilgili de konuşan Davutoğlu, “Artık uluslararası toplumun bir an önce, gecikmeden, kendi halkına karşı her türlü acımasız yöntemi kullanan bu rejime karşı ortak bir tavır belirleme zamanı gelmiştir diye düşünüyoruz” şeklinde açıklamada bulundu.
Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu toplantı için aylarca ekiplerimiz hazırlık yapmıştı. Çünkü bugün Türk-Alman ilişkilerinde önemli bir tarihi sayfaydı. Sayın Westerwelle'nin dediği gibi, Türkiye ile Almanya arasında stratejik diyalog mekanizması kurulma süreci, bir zamandır üzerinde titizlikle çalıştığımız bir konuydu. Bu perspektifle bugünü tespit edip kapsamlı istişareler için bir fırsat olarak telakki etmiştik. Ancak dün Reyhanlı’da gerçekleşen, kendisinin de çok açık şekilde ifade ettiği gibi, barbarca diye niteleyebileceğimiz bir terör saldırısında 46 vatandaşımızı, kardeşimizi kaybettik. Onlarca yaralımız var. Bunu da, gösterilen daha ilk anda Westerwelle’nin yaptığı açıklamaya müteşekkiriz. Dayanışma için teşekkür ediyoruz. Bütün dost ülkelerden müttefik ülkelerden çok sayıda taziye mesajı aldık, destek mesajı aldık.”
Suriye’de yaşanan olaylara değinen Davutoğlu, "Ama herhalde bu da çok açık gösteriyor ki, Suriye’de süregelen krizin eğer 2 etkilenen tarafı varsa biri Suriye halkı, biri komşu ülkelerdir. Artık uluslararası toplumun bir an önce, gecikmeden kendi halkına karşı her türlü acımasız yöntemi kullanan bu rejime karşı ortak bir tavır belirleme zamanı gelmiştir diye düşünüyoruz. Yüz binlerce Suriyeliyi misafir ediyoruz. Dün Ürdün’deydim. Ürdün’de de aynı yüz binlerce Suriyeli orada da misafir. Bu sayı her geçen gün artıyor. Türkiye ve komşu ülkelere dönük güvenlik riskleri artıyor. Onun için bu fırsattan istifadeyle stratejik müttefikimiz ve tarihi dostumuz Almanya'yla başta Suriye olmak üzere gündemdeki konuları da ele aldık. Ama tabi tek gündemimiz Suriye değildi. Çünkü biraz önce içeride de zikrettim, eğer bugün uluslararası ilişkilerde birbiriyle tarihi ilişkilerin derinliği bakımından ya da gelecek perspektifleri açısından en üst seviyede ilişki kurması gereken 2 ülke varsa bu; Türkiye ve Almanya’dır" ifadelerini kullandı.

Türk-Alman ilişkileri ve NSU Davası hakkında da açıklama yapan Davutoğlu, “İlişkilerimiz sadece devlet-devlet ilişkisi değil, halklarımızın iç içe geçtiği ilişkilerdir. Yine Guido'nun çok iyi tanımladığı gibi milyonlarca Türk, bir kısmı Alman vatandaşı olan 3 milyon Türk, burada bulunuyor. 5 milyona yakın Alman vatandaşı da Türkiye’de tatil yapıyor, ziyaret ediyor. Hiçbir 2 toplum arasında bu şekilde iç içe geçmiş bir ilişki yok. Komşu 2 ülke arasında dahi bu derece yoğun bir ilişki zor. Biz bunu da göz önüne alarak Sayın Başbakanımızla Sayın Merkel’in Ekim ayındaki görüşmelerinde bu diyalog mekanizmasını harekete geçirmek konusunda bir mutabakat sağlanmıştı ve bugün bunun ilk toplantısını gerçekleştirmekten, dokümanını imzalamaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Bu Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir sayfadır. Biz Türkiye olarak bu ilişkilerin daha da derinleşme düzeyinin ve kapsamının her alanı kapsayacak şekilde Avrupa'nın ve dünyanın en yoğunluklu ilişkisi haline gelmesini istiyoruz ve buna hazırız. Bugün de içeride çok nitelikli, gerçekten çok dostane istişarelerde bulunduk. İkili ilişkilerimizi ele aldık. Bu yoğun ilişkilerin dünya barışına nasıl katkı yapabileceğini, Avrupa’da yeni bir Avrupa’nın şekillenmesine ne kadar önemli katkılar yapabileceğini paylaştık. Ve tabi ikili ilişkilerimiz bağlamında 5 bini aşkın Alman şirketi 100 binlerce Türk, burada yatırımcı şirket yapıları da göz önüne alındığında, ilişkilerimizi gözden geçirdik. 35 milyar dolarlık kapasitemizin kısa sürede biz Türkiye olarak, 100 milyar doları yakalayabileceği inancındayız. Alman yatırımlarının Türkiye’de artmasını istiyoruz. Türkiye’nin de Almanya’da yatırımları ve alt yapılarının gelişmesini arzu ediyoruz. Bunun için de ekonomi mekanizmalarının güçlendirilmesine karar verdik. Avrupa’da şu anda en önemli gündem maddelerinden birisi, Türkiye’nin AB ilişkileri bağlamında değil sadece genel olarak Avrupa kıtasında yükselen yabancı düşmanlığıdır. Ve bu çerçevede gittikçe artan aşırı sağ akımlardır. Bütün Avrupa ülkelerinde bu trendi, özellikle ekonomik krizden sonra artan bu trendi Türkiye olarak kaygıyla takip ediyoruz. Avrupa ve AB aslında uzun bir savaşlar sonrasında bir barış projesi olarak gerçekleşti ve farklı kültürleri bünyesine katarak özgürlük ortamı oluşsun, özgürlük kıtası oluşsun diye büyük bir proje olarak meydana geldi. Ama son yıllardaki gelişmelere baktığımızda, hepimizi kaygılandıran bir trendi, ortak kıtamızın ortak geleceği için göz önüne alıp mutlaka ele almamız kanaatindeyiz. Dün bu çerçevede NSU mağdurları olan ve aşırı ırkçı terör örgütünün saldırılarıyla yakınlarını kaybeden ailelerle de bir araya geldim. Baş konsoloslarımızla birlikte bir toplantı yaptık ayrıca. O ailelerin de bir taraftan bizimle birlikte Alman Hükümeti’ne teşekkürlerini burada ifade etmek istiyorum. Cumhurbaşkanı, başbakan ve değerli dostum meslektaşım düzeyinde çok güçlü açıklamalar yapıldı. Şimdi de biraz önce yaptığı açıklama gerçekten hepimiz için bir ilkesel olarak mutluluk ifade ettiğimiz, bu aşırı sağ akımlara yönelik açıklamalar hep memnuniyet verici. Ve bu yine vurgulandığı gibi sadece hukuki bir mesele değil siyasi, hatta bir kültür ve zihniyet meselesi olarak ele alınması gereken bir husus. Son mahkemede maalesef bu örgütün temsilcisi mahiyetindeki hanımın davranışları dahi, aslında bir suçluluk duygusundan çok bir tür kibir ve yukarıdan bakma tavrını sergileyen bir tutumun doğurduğu psikolojik tepkiyi, ailelerdeki psikolojik tepkiyi, Türk ailelerde oluşan tepkiyi de ifade etmek istiyorum. Bizim için sadece bir ya da birkaç kişinin cezalandırılması değil, önemli olan bu networkun sadece Türk vatandaşları, Türk kökenli Alman vatandaşlarına değil; Almanya’nın geleceğini, Türkiye’nin geleceğini, Avrupa’nın geleceğini tehdit eden bu networkun etkisiz hale getirilmesidir. Bu da siyasal bir konudur hukuki olduğu kadar. Biz gerek sayın Westerwelle ile de gerek Alman yetkililerle de bu konuda gördüğümüz kararlılıktan memnuniyetimizi bir kez daha ifade etmek istiyoruz. Biz bu konuda birlikte çalışmaya hazırız. Her türlü aşırılık, insan haklarını yok sayan her türlü aşırılığa karşıyız. Bu konuda zaten yoğun bir işbirliğimiz var, bundan sonra da bunları arttıracağız” şeklinde konuştu.

Arkeolojik değerler ve AB konusunda ise Davutoğlu, şunları kaydetti: “Yine bugün ikili iş birliğimiz bağlamında Türk-Alman Üniversitesi’nde kültürel işbirliğimizde geldiğimiz aşamayı, özellikle arkeolojik değerler konusunda gösterilen işbirliği konusunu hep ele aldık ve önemli hususları gözden geçirdik. Ayrıca toplantımızın önemli bir kısmı da AB-Türkiye ilişkileri bağlamındaki konularla ilgili oldu. Biz Almanya'nın tutumunun bu konuda belirleyici ağırlıkta olduğu kanaatindeyiz. Türkiye-AB bugün bir tıkanıklık ötesinde bir durgunluk yaşıyor. İnşallah bir fasıl açacağız ama bir fasılla kendisine de söyledim; bir çiçekle bahar gelmiyor, bir fasılla da AB süreci tümüyle açılmıyor. Biz istiyoruz ki vizelerin serbest bırakılması, fasılların açılması ve Kıbrıs sorununun mutlaka çözülmesiyle Türk-Avrupa ilişkileri yeni bir paradigmaya taşınsın. Bu çerçevede de değerli meslektaşıma Kıbrıs konusundaki son müzakere hususlarını ve gelinen aşamayı zikrettim, anlattım detaylı bir şekilde. Ve maalesef büyük ümitlerle beklenen Anastasiadis’in işbaşına gelmesine rağmen müzakerelerin başlamamış olmasından duyduğumuz hayal kırıklığını da ifade ettim. Artık bütün uluslararası toplumu ve Avrupalı dostlarımızın açıkça görmesi gereken tablo belli. Bir taraf müzakere ve barış diyor; diğer taraf ise sürekli zamana oynama ve statükoyu sürdürme çabası içinde. Halbuki bir an önce barışın gerçekleşmesi hepimizin ortak ideali olması lazım. Yine bu Avrupa ilişkileri bağlamında ben tekrar kendisine teşekkür ediyorum. Özellikle kamuoyumuzda hassasiyet gösterilen bir konu hususunda gösterdikleri duyarlılık ve kaygılarımızı paylaşması anlamında, konuyu gündeme alması dolayısıyla... Türkiye AB’nin siyasal olarak bir üyesi olmadı ama, o süreçte ekonomik olarak Türkiye pazarıyla Avrupa pazarı tek bir pazar haline geldi. Türkiye’nin gıyabında ve Türkiye’den bağımsız olarak Türkiye’yle diyalog kurmadan AB’nin yaptığı her serbest ticaret anlaşması Türkiye aleyhine bir eşitsiz rekabet durumu doğuruyor. Bu serbest ticaret anlaşmasıyla 3. taraflar Avrupa üzerinden Türkiye’ye mallarını gümrüksüz sokuyorlar ve biz o ülkelere gümrükle mal göndermek zorunda kalıyoruz. Burada Meksika, Güney Kore gibi ülkelerde yaşadığımız sıkıntıların benzerlerini ABD ile yaşamak istemiyoruz. Ve ABD Dışişleri Bakanı’nın Avrupa seyahatinde birlikte olduğumuz ortamda dile getirdiği transatlantik yatırım ve ticaret alanı konusunda Türkiye’nin bir transatlantik ülkesi olarak mutlaka AB ile birlikte yer alması bizim için hayati önem taşıyor, bu konuda da ben stratejik bir konu olduğu için ikili ilişkiler bakımından geleceği etkileyecek bir konu olduğu için görüşlerimizi paylaştım ve kendisi de bunu anladığını ve bu konuyu ele alacağını söyledi ve teşekkür borçluyuz. Tabi başta Suriye olmak üzere uluslararası konuları ele aldık. Bu konuda da perspektiflerimiz birbirine çok yakın. Zaten NATO üyesi ülke olarak hep beraber çalışıyoruz. Ben bir kere daha kendisine, Alman Hükümeti’ne ve Almanya’ya teşekkürlerimizi ifade etmek istiyorum. Türkiye’nin savunması için ortak savunma bilinciyle sağlanan Patriot koruma sistemi hususunda gösterilen dayanışma için bir kez daha teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. NATO bu demek. Ortak bir tehdit algısıyla beraber davranabilme, kabiliyeti yeteneğidir. Bu konudaki destekleri nedeniyle de tekrar teşekkürlerimi ifade ediyorum. Diyalog mekanizmamızın hayırlı olmasını diliyorum. Bu sadece atılan ilk adımdır. Eminim bundan sonra stratejik mekanizmasıyla Türk-Alman işbirliği sadece 2 ülkenin geleceğini değil; Avrupa’nın geleceğini de, uluslararası güven, istikrar ve barışı da olumlu yönde etkileyecek son derece tarihi bir adımdır. Ben tekrar hayırlı olmasını diliyorum.”
Suriye hakkında da Davutoğlu, “Yeni isimlerle yeni süreçler başlatmak maalesef Suriye'deki rejimi durdurmuyor. Arap liginin süreci, arkasından Annan süreci, arkasından İbrahimi süreci, arkasından birçok süreçler... Artık net şekilde bir tavır almak vakti gelmiştir. Türkiye olarak, uluslararası toplumu rejimin bu saldırgan tutumlarına dur demeye ve yangını büyüten tahriklerine de açık tavır almaya çağırıyoruz. Şimdi zaten İstanbul'da yaptığımız toplantıda 11 ülke olarak, bundan sonra adım atacağımız hususlarda ve ortak stratejik planlama çerçevesinde istihbarat paylaşımı konusunda mutabık kalmıştık. Her konuda... Yani sadece kimyasal konularda değil, diğer konularda da... Suriye'de süregiden katliamlar ve Suriye rejimi ile ilgili son gelişmeler hususunda, bir istihbarat paylaşımı konusunda mutabakat sağlanmıştı. Hem bölge ülkeleri, hem de NATO ülkeleri, AB ülkeleri ve ABD olarak. Bugün de biraz önceki toplantımızda stratejik diyalog mekanizmamızın bir parçası olarak bütün bu konularda istihbarat paylaşımının önemi konusunu vurguladık. Ben şu ana kadar bizim elimizde olan bilgileri de paylaştım. Bunların bilinmesi bir açıdan, alandaki durumun vahametini görmek bakımından da önemlidir. Bundan sonra da istihbarat birimlerimiz arasındaki iş birliği, aynı anlayış beraberliği içinde devam edecek. Şimdi aslında biraz önce buna cevap verdiğimi düşünüyorum. Türkiye ile Almanya arasında istişareler hep devam etti. Ve bu konuda aynı perspektife sahibiz. Görüş ayrılıklarımızın olduğu hususlar her zaman olabilir. Kırmızı çizgi olarak özellikle sadece, bir kimyasal silah ya da herhangi bir kırmızı çizginin değil, Suriye'nin geleceği ile ilgili perspektif beraberliğin önemli olduğunu vurguluyoruz. Alanda herhangi bir şekilde aşırı grupların varlığı veya terör tehdidinin, bugün olduğu gibi, artması konusu da yine ortak kaygılarımız, kırmızı çizgilerimiz arasındadır. Görüldüğü gibi, dünkü olayda da olduğu gibi, hiçbir terör grubunun herhangi bir şekilde mevcudiyetini biz Suriye'de doğru da görmeyiz, aşırılığın Suriye'de artmasına da bu anlamda engel olacak her türlü tedbiri alırız. Ama şunu da göz önüne almak gerekir; bütün bu risklerin kaynağı Suriye rejiminin takip ettiği baskı politikalarıdır. Ve 3 sene önce olmayan riskler bugün çıkmışsa bunun sebebi, Suriye rejiminin kendi halkına yönelik olarak sürdürdüğü acımasız baskı politikalarıdır. Bu konuda da aramızda herhangi bir görüş ayrılığı olduğunu düşünmüyorum” diye konuştu.

Diğer yandan Westerwelle ise, Reyhanlı’daki olaylar hakkında şunları söyledi: "Bugünkü buluşmamızın vesilesi çok güzel çünkü, stratejik diyalogun kurulması doğrultusunda bir toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Maalesef gerçekten çok üzücü ve korkunç bir olay, toplantımıza gölgesini atmakta. Reyhanlı'da olan bu feci saldırılara rağmen stratejik diyalogun bugün yine de gerçekleşiyor olmasından ötürü size ve ekibinize çok teşekkür ediyorum. Bu olayla birlikle, Reyhanlı'daki bu saldırıdan ötürü duyduğumuz büyük derin üzüntüyü dile getirmek istiyorum. Ailelerle, tüm Türk halkıyla, yaralılarla birlikte acılarını paylaşıyoruz. Birlikte yas tutuyoruz. Ve en kesin şekilde bu hunharca yapılmış olan terör eylemini kınıyoruz. Tüm kurbanların aileleri ve yakınlarıyla acılarını paylaşıyoruz. Yaralılara acil şifalar diliyoruz. 46 kişinin ölümüne neden oldu bu hunharca yapılan saldırı eylemi... Ve bu saldırıların faillerinin çok kısa bir zaman içinde hesap vermek durumunda olacaklarını umuyoruz. Türkiye için çok zor bir an ve Almanya Türkiye'nin yanında yer alıyor. Türk ortağımız ve Türk dostlarımızın yanında yer almaktayız."
Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir sayfa açıldığına da vurgu yapan Westerwelle, “Türk-Alman ilişkilerinde yeni bir sayfa açtık. Bugün stratejik diyalog kapsamlı bir çerçeve sunmaktadır. Bu stratejik diyalog, iki ülkemiz arasındaki ilişkileri yoğunlaştırmak ve derinleştirmek için bize özel bir çerçeve sunmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda birçok görüşme sayesinde bu diyalogu derinleştirme imkanlarını yaratmış bulunuyoruz ve bu şekilde bu stratejik diyalogun imzalanmasıyla Türk Alman ilişkilerinin daha da kapsamlı olması doğrultusunda bu adımımızı atmış bulunuyoruz. Milyonlarca Alman her yıl turist olarak Türkiye'ye seyahat etmektedir. Binlerce Alman işletme Türkiye’de faaliyet göstermektedir. Türk kökenli 3 milyon insan Almanya’da yaşamaktadır. Birçok Türk işadamı Almanya’da çalışmaktadır. 30 milyar euroluk ticaret hacmimiz giderek artmaktadır. AB ve Türkiye’nin birbirine yakınlaşması talebini takip ediyoruz ve bu ilişkilerin yeni bir ivme kazanmasını istiyoruz” dedi.

Westerwelle, açıklamalarını şöyle tamamladı: “Bunun ötesinde planladığımız, Suriye ile ilgili uluslararası konferans üzerine de konuştuk. Bu konferans ABD ve Rusya tarafından duyuruldu ve en kısa zamanda bu konferansın yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu uluslararası konferansa ihtiyacımız var. Ama aynı zamanda uluslararası topluluğun da bir an evvel kararlarını duyurması ve ifade etmesi gerekiyor. Bu konferansın başarılı bir şekilde gerçekleşmesini istiyoruz. Bizim açımızdan da böyle bir konferansın başarısını tehlikeye atacak hiçbir şeyin yapılmaması gerekmektedir. Özellikle de Rus hava savunma roketlerinin Suriye'ye verilebileceğine dair duyumların olmaması gerekiyor ve bize sorarsanız da kesinlikle olmaması gerekiyor. AB içerisinde yaptırım paketi ile ilgili görüşmeler sürecek. Fransa ve İngiltere ile de bu doğrultuda görüşüyoruz. Belli sonuçları ancak tüm bulguları elde ettikten sonra söyleyebiliriz. Onun için Türkiye'nin bu alandaki bilgilerini bizimle paylaşması çok büyük önem taşımaktadır. Ancak ondan sonra bütün sonuçları paylaşabiliriz sizinle. Suriye konusunda çok benzer bir tavrımız var. Türkiye gibi biz de, hiçbir şekilde orada yaşananların tahammül edilebilecek bir durum olmadığını düşünüyoruz. Ve bunun sorumlusunun Esad rejimi olduğuna inanıyoruz. Biz düzenli olarak sürekli bilgi paylaşımında bulunuyoruz. Sadece AB içinde değil altını çizerek söylüyorum, Türkiye ile de bu bilgi paylaşımımız hep sürmüştür. Çıkardığımız siyasi sonuçları her zaman ortak ülkelerimizle birlikte ele alıyoruz ve almaya devam edeceğiz. Patriot'un çok farklı bir görevi vardır. Reyhanlı'daki bu feci saldırıyla da bağlantılı değildir. Zaten Patriot için Almanya Meclisi'nin verdiği yetki de bununla bağlantılı değildir.”
Kaynak: İHA