Halk arasında Nil’in ya da Said’in (Mısır’ın güneyi Said olarak anılıyor) gelini olarak adlandırılan Minye, Kahire’den yaklaşık üç saat mesafede bulunuyor. Ortasından akan Nil’in kazandırdığı muhteşem güzelliğin yanı sıra, her iki yanında yer alan tepecikler kente ayrı bir güzellik veriyor. Ordunun yaptırdığı şehirlerarası yoldan Minye’ye sapınca bizi mermer yataklarının etrafa saldığı beyaz bir toz tabakası karşılıyor. Çöl, araçlar, insanlar, hatta etraftaki binalar dahi kar beyazına bürünmüş gibi. Yeni ve modern yerleşim birimlerinden geçerek eski Minye’ye giriyoruz. Kahire’nin gürültülü ortamından sonra Minye bize sessiz bir ada gibi geliyor. Kent, Mısır’ın tüm tarihine şahitlik eden ender kentlerden biri. Firavunlar döneminden, Roma İmparatorluğu’na, İslam’ın ilk döneminden Osmanlı’ya hemen tüm uygarlıklara ait izleri bulmak mümkün. Nil’in yanı başında yeni inşa edilen ve firavun dönemine ait eserlerin sergilendiği Aten Müzesi ise adeta kentin simgesi durumuna gelmiş. Kentin en önemli eğitim ve kültür kompleksi durumundaki Minye Üniversitesi Tarihi Eserler Bölümü öğretim görevlilerinden Reda Memduh Muhammed, en büyük firavunlardan Ahnaton’un hanımı Nefertari, Hz. Muhammed’in (sas) hanımlarından Mariye Kıptiye ve modern Mısır’ın dünyaca tanınan simalarından ünlü feminist Hoda Şaravi’nin kentin en önemli isimleri olduğunu belirtiyor. Muhammed, Mısır’da en yoğun Hıristiyan nüfusun da Minye’de bulunduğuna işaret ediyor. 40 bin öğrencisi bulunan Minye Üniversitesi Rektörü Muhammed Ahmet Şerif de kentin Mısır’ın en önemli tahıl ambarlarından biri olduğuna işaret ediyor. Şerif, mermer, tekstil, buğday, üzümü kentin en önemli gelir kaynakları arasında gösteriyor. Türkiye’nin en çok satan romanı Minyeli Abdullah’ın kahramanının hayat hikayesini duyunca çok heyecanlanan Şerif, Türkleri kentlerinde ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyacağını ifade ediyor .
