Başbakan Yardımcısı Arınç Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "27 Nisan günü o muhtıra dolayısıyla yaptığım eleştirilerde birinci muhatabımız, dönemin cumhurbaşkanıdır.İkincisi de Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti olarak ve Baykal'ın şahsıyla ilgili bir konudur. Beni protesto etmek adına Meclis'in saygınlığına gölge düşürmüşler, ama hiçbir toplantıya da katılmamışlardır" dedi.
Arınç, Ürdün'ün Ankara Büyükelçisi Emced el-Adayile ile yaptığı görüşmenin ardından AA muhabirinin sorularını cevaplandırdı. Başbakan Yardımcısı Arınç, Kızılcahamam'daki AK Parti Genel Merkez Teşkilat Başkanlığı Ankara Teşkilat İçi Eğitim Programı'nda, 23 Nisan resepsiyonundaki tabloya ilişkin açıklamalarıyla ilgili soru üzerine 27 Nisan'ın demokrasi açısından çok önemli bir tarih olduğunu belirterek, 27 Nisan 2007'de Ahmet Necdet Sezer'in görev süresinin dolması nedeniyle yeni cumhurbaşkanını seçmek üzere toplandıklarını anımsattı.
O dönemde Meclis Başkanı olduğunu ve CHP'nin "içeride 367 milletvekili yoktur" diye Anayasa Mahkemesine müracaat ettiğini anlatan Arınç, Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda Nisan ayında cumhurbaşkanını seçemediklerini hatırlattı.
Arınç, gerçekleşen seçimlerin ardından cumhurbaşkanını seçtiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:
"27 Nisan günü bana özellikle şunları hatırlatıyor. Bir, o gün anayasaya göre seçmemiz gereken cumhurbaşkanını bize seçtirmediler. Aynı zamanda o akşam Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendi web sitesinde, daha sonra Genelkurmay Başkanı'nın 'bizzat ben kaleme aldığım' dediği bir bildiri yayımlandı. Bu bildiri, demokrasiye ve parlamentoya müdahale niteliğindeydi. Nitekim ertesi gün hükümet kendine ait yönünü cevaplandırdı. Sizin işiniz bu değil, parlamentonun işi yeni cumhurbaşkanını seçmektir, bunu engellemeye çalışmayın, her kurumun kendi görevi bellidir, parlamento görevini yapacaktır. Hükümetimizde kendi grubu içerisinden birisini aday göstermiştir ve 'parlamento uygun görüyorsa bu seçimi yapacaktır' dedik. 27 Nisan, o akşam bu bildiri veya bu muhtıra veya yazı, ismine ne dersiniz deyin, ne kadar yanlış ise ertesi gün sabah saatlerinde hükümetimizin yayımladığı karşı cevap da o kadar önemlidir. Bu cevap, o güne kadar hiçbir hükümetin göstermediği bir cesareti ve demokrasiye bağlılığı içinde taşıyordu."
Cevabın yayımlanmasından sonra parlamentodaki çoğunluğun, önce anayasayı değiştirdiğini, arkasında da seçimleri 3 ay önceye aldığını belirten Arınç, o seçimlerde yüzde 47 ile tekrar iktidara geldiklerini vurguladı.
Arınç, o günkü konuşmasının muhataplarından bir tanesinin, 27 Nisan günü Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunan ve sivil iktidara yönelik adeta tehdit içeren bir yazıyı kaleme alan şahısla ilgili olduğuna dikkati çekerek, "Bugün onu eleştiriyorsam, bugün herkes onu eleştiriyor. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı sıfatını taşıyan o kişi de 'bizzat kaleme ben aldığım' dediği için o bildirinin veya muhtarının bizzat kaleme alan kişisi olarak onu eleştirdim. Bu çok açıktır. İkincisi, sayın Abdullah Gül'ü aday göstermemiz karşısında bize türlü tehdit ve şantajlarla 'Onu seçemezseniz' diye karşımıza çıkan ve sonunda saçma bir düşünceyi yani 367 kişinin Meclis'te mutlaka hazır bulunmasını gerektiğini bir şekilde kabul ettiren sayın Baykal ile ilgili" diye konuştu.
-"Tek muhatabım Cumhuriyet Halk Partisi ve sayın Baykal'dır"-
Deniz Baykal'ın o tarihte CHP Genel Başkanlığını yürüttüğünü anımsatan Arınç, Baykal'ın yaptığı tüm konuşmalarda, Abdullah Gül'ün milli görüş kökeninden geldiğini ve eşinin başörtülü bulunduğunu, bunun cumhuriyete ve laikliğe karşı bir kalkışma olduğunu söylediği kaydetti.
Anayasa Mahkemesi'nin de maalesef Baykal'ın düşüncelerini de kabul ederek, "Eğer böyle bir karar almazsanız Türkiye karışır" tehdidiyle hukuka tamamen aykırı bir karar aldığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Sayın Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bütün sözleri, hareketleri, cumhurbaşkanını AK Parti'nin seçmesine yönelik bir tehdit, şantaj, oyun bozmak gibi anlaşılabilecek bir muhalefet örneği sergiledi. O gün başörtüsü veya başka konularda karşımıza cumhuriyeti korumak, laikliği korumak veyahutta AK Parti'nin kapatılması istemek gibi gerekçelerle karşımıza çıkan sadece Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisiydi. Bugün yaşadığımız gerçeklere baktığımızda sayın Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin o tarihteki düşmanlıklarını, tehditlerini daha anlamlı olarak düşünmek mümkün. O süreçte sayın Sezer'in de olumsuz tutumunu göz ardı edemeyiz. 'Bugün herkes 23 Nisan resepsiyonlarına geliyor ama dün gelmiyorlardı, hatta itiraz ediyorlardı, protesto ediyorlardı' derken tek muhatabım Cumhuriyet Halk Partisi ve sayın Baykal'dır. 2002-2007 arasında 5 yıl Meclis Başkanlığı yapmış bir milletvekili olarak beş yıl boyunca sayın Baykal'ın 23 Nisan sabahı Anıtkabir'deki törenlere geldiğini görmedim, Birinci Meclis'teki hiçbir törene katıldığını görmedim, o gün saat 11.30 yapılan TBMM Başkanı'nı tebrik törenlerine katıldığını görmedim. Gazeteler, video kayıtları, televizyonlar bunun şahididir. 23 Nisan akşamı tebrikleri kabul resepsiyonuna katıldığını görmedim. 5 yıl boyunca Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi, törenleri protesto etti ve katılmadı. Açık yüreklilikle söylüyorum ve onlara teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere tüm kuvvet komutanları ve rütbelerine göre askerler, 5 yıl boyunca, onlar 23 Nisan sabahı Anıtkabir'e gelmiyorlar, böyle bir gelenek var, dolayısıyla oraya gelmediler diyemem. Birinci Meclis'teki törene geldiler, saat 11.30'daki Meclis'teki tebrikleri kabul törenine geldiler, öğleden sonra Meclis'teki özel gündeme geldiler, akşam da resepsiyonlara katıldılar. Bütün videolar, bütün televizyonlar, bütün ajans haberleri bunun şahididir."
-"Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tebrik etmek istiyorum"-
Arınç, Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt olmak üzere iki genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarıyla çalıştığını ve pek çoğunun değiştiğini dile getirerek, "Ama her biri, 'TBMM'ye saygımız var, bu saygımız kurumsaldır, çünkü TBMM, millet iradesinin tecelli ettiği yerdir, istiklal mücadelesi başaran kurumdur ve biz TBMM ordusu ismiyle bilinen bir Türk Silahlı kuvvetleriyiz' demişlerdir. Hiçbir töreni ihmal etmemişlerdir. Şahsi, birbirimize karşı kırgınlığımız, kızgınlığımız olabilir. Bunların hepsini doğal karşılıyorum. Ama birbirimize karşı duyduğumuz bu kırgınlıklar ve kızgınlıklar, TBMM'yi hafife almak, küçümsemek veya küçültmek anlamında hiçbir şekilde olmamıştır. 5 yıl boyunca TBMM'de yapılan bütün kabullere katılan, törenlere katılan ve Meclis'e en üst düzeyde saygı gösteren Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, bu konuşmam münasebetiyle de tebrik etmek istiyorum. Hiçbir zaman kişisel düşünceleri Meclis'e karşı saygı ve saygısızlık noktasına getirmemişlerdir" ifadelerini kullandı.
-"Beni protesto etmek adına Meclis'in saygınlığına gölge düşürmüşler"-
Meclis başkanı seçildiğinde TSK mensuplarının ziyaretlerinin çok kısa sürdüğünü söyleyenlerin olduğunu, bunu da doğal karşıladığını vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
"Bazı düşünceler veya gerekçelerle bunu yapmış olabilirler. Ama Meclis'i hiçbir zaman çiğnememişlerdir, Meclis'i hiçbir zaman atlamamışlardır, Meclis'e hiçbir zaman sırtlarını dönmemişlerdir. Benim zaman zaman Türk Silahlı Kuvvetleri'nden herhangi bir kişi veya grubu eleştirdiğim doğrudur. Ama bu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin veya şerefli ordumuzun şahsı manevisiyle ilgili değildir. Kurum olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili değildir. Yanlış yaptığına inandığım insanları zaman zaman eleştirdiğim doğrudur. Onların da bazı açıklamaları, doğrudan bana yönelik olmuştur. Bunları gazetelerden, haberlerden okumak mümkün. Dolayısıyla o gün 27 Nisan günü o muhtıra dolayısıyla yaptığım eleştirilerde birinci muhatabımız, dönemin cumhurbaşkanıdır. Çünkü 5 yıl boyunca sayın Ahmet Necdet Sezer de Meclis'te yapılan hiçbir kutlamaya katılmamıştır. Sabahları Anıtkabir'e gelmemiştir. Tebriğe zaten benden daha üst bir noktada gelmesi gerekmez ama özel gündemli toplantıyla akşamki resepsiyona da katılmamıştır. Sayın cumhurbaşkanımız 2007'den bu yana bütün törenlere katılması gereken noktada katılmıştır. İkincisi de Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti olarak ve Baykal'ın şahsıyla ilgili bir konudur. Beni protesto etmek adına Meclis'in saygınlığına gölge düşürmüşler, ama hiçbir toplantıya da katılmamışlardır. Onun bulunmadığı her yerde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temsilen komuta kademesinin en üst noktası her zaman gelmişlerdir. Onların şahsında hem kendilerini hem de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teşekkür borcum var. Bu konuşmamda onları eleştirdiğim veya bugün törenlere geliyor, geçmişte gelmiyor kapsamına koyduğum hiçbir anlam çıkarılmasın. Onlar geçmişte de 23 Nisan törenlere geldiler, bugün de yine TBMM'ye saygınlığına gösterdikleri bir itibar olarak bugün de geliyorlar. Herkesin onların bu davranışına saygı duyması lazım."
-Ürdün'ün Ankara Büyükelçisi ile görüşmesi-
Ürdün'ün Ankara Büyükelçisi Emced el-Adayile ile yaptığı görüşmeyi de değerlendiren Arınç, Ürdün ile Türkiye arasında hükümetler ve parlamentolar düzeyinde ilişkilerin çok güçlü olduğunu belirtti.
İki ülkenin müşterek bir kaderi paylaştığını, kültür, tarih, coğrafya ve inancın bugüne kadar hep bir olduğunu anlatan Arınç, 2 ay kadar önce de Ürdün Kralı'nın Türkiye'yi ziyaret ettiğini anımsattı.
Arınç, Türkiye ile Ürdün arasındaki ticaret hacminin çok geliştiğini ve 800 milyon doları bulduğuna dikkati çekerek, bunu daha da artırmayı amaçladıklarını ifade etti.
Ürdün'de 600 binden fazla, Türkiye'de ise 200 bini kamplarda olmak üzere yaklaşık 350 bin Suriyeli'nin bulunduğunu kaydeden Arınç, Suriye'deki olaylar nedeniyle Ürdün ile aynı üzüntüyü paylaştıklarını söyledi.
Arınç, bunun siyasi ve ekonomik sonuçlarını, özellikle Ortadoğu'daki barışı bozan gelişmeleri görüştüklerini belirterek, "Mesajlarımız ve yapmak istediklerimiz ortaktır. Ürdün'de 10 gün kadar önce yeni bir hükümet iş başına geldi. Ürdün'de istikrarın ve güvenliğin devam etmesi, Türkiye açısından da çok önemli. Üst düzey ziyaretler fevkalade güzel gidiyor" dedi.
Muhabir: Duygu Can
Yayıncı: Ertuğrul Cingil
Kaynak: AA
O dönemde Meclis Başkanı olduğunu ve CHP'nin "içeride 367 milletvekili yoktur" diye Anayasa Mahkemesine müracaat ettiğini anlatan Arınç, Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda Nisan ayında cumhurbaşkanını seçemediklerini hatırlattı.
Arınç, gerçekleşen seçimlerin ardından cumhurbaşkanını seçtiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:
"27 Nisan günü bana özellikle şunları hatırlatıyor. Bir, o gün anayasaya göre seçmemiz gereken cumhurbaşkanını bize seçtirmediler. Aynı zamanda o akşam Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kendi web sitesinde, daha sonra Genelkurmay Başkanı'nın 'bizzat ben kaleme aldığım' dediği bir bildiri yayımlandı. Bu bildiri, demokrasiye ve parlamentoya müdahale niteliğindeydi. Nitekim ertesi gün hükümet kendine ait yönünü cevaplandırdı. Sizin işiniz bu değil, parlamentonun işi yeni cumhurbaşkanını seçmektir, bunu engellemeye çalışmayın, her kurumun kendi görevi bellidir, parlamento görevini yapacaktır. Hükümetimizde kendi grubu içerisinden birisini aday göstermiştir ve 'parlamento uygun görüyorsa bu seçimi yapacaktır' dedik. 27 Nisan, o akşam bu bildiri veya bu muhtıra veya yazı, ismine ne dersiniz deyin, ne kadar yanlış ise ertesi gün sabah saatlerinde hükümetimizin yayımladığı karşı cevap da o kadar önemlidir. Bu cevap, o güne kadar hiçbir hükümetin göstermediği bir cesareti ve demokrasiye bağlılığı içinde taşıyordu."
Cevabın yayımlanmasından sonra parlamentodaki çoğunluğun, önce anayasayı değiştirdiğini, arkasında da seçimleri 3 ay önceye aldığını belirten Arınç, o seçimlerde yüzde 47 ile tekrar iktidara geldiklerini vurguladı.
Arınç, o günkü konuşmasının muhataplarından bir tanesinin, 27 Nisan günü Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunan ve sivil iktidara yönelik adeta tehdit içeren bir yazıyı kaleme alan şahısla ilgili olduğuna dikkati çekerek, "Bugün onu eleştiriyorsam, bugün herkes onu eleştiriyor. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı sıfatını taşıyan o kişi de 'bizzat kaleme ben aldığım' dediği için o bildirinin veya muhtarının bizzat kaleme alan kişisi olarak onu eleştirdim. Bu çok açıktır. İkincisi, sayın Abdullah Gül'ü aday göstermemiz karşısında bize türlü tehdit ve şantajlarla 'Onu seçemezseniz' diye karşımıza çıkan ve sonunda saçma bir düşünceyi yani 367 kişinin Meclis'te mutlaka hazır bulunmasını gerektiğini bir şekilde kabul ettiren sayın Baykal ile ilgili" diye konuştu.
-"Tek muhatabım Cumhuriyet Halk Partisi ve sayın Baykal'dır"-
Deniz Baykal'ın o tarihte CHP Genel Başkanlığını yürüttüğünü anımsatan Arınç, Baykal'ın yaptığı tüm konuşmalarda, Abdullah Gül'ün milli görüş kökeninden geldiğini ve eşinin başörtülü bulunduğunu, bunun cumhuriyete ve laikliğe karşı bir kalkışma olduğunu söylediği kaydetti.
Anayasa Mahkemesi'nin de maalesef Baykal'ın düşüncelerini de kabul ederek, "Eğer böyle bir karar almazsanız Türkiye karışır" tehdidiyle hukuka tamamen aykırı bir karar aldığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Sayın Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin bütün sözleri, hareketleri, cumhurbaşkanını AK Parti'nin seçmesine yönelik bir tehdit, şantaj, oyun bozmak gibi anlaşılabilecek bir muhalefet örneği sergiledi. O gün başörtüsü veya başka konularda karşımıza cumhuriyeti korumak, laikliği korumak veyahutta AK Parti'nin kapatılması istemek gibi gerekçelerle karşımıza çıkan sadece Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisiydi. Bugün yaşadığımız gerçeklere baktığımızda sayın Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin o tarihteki düşmanlıklarını, tehditlerini daha anlamlı olarak düşünmek mümkün. O süreçte sayın Sezer'in de olumsuz tutumunu göz ardı edemeyiz. 'Bugün herkes 23 Nisan resepsiyonlarına geliyor ama dün gelmiyorlardı, hatta itiraz ediyorlardı, protesto ediyorlardı' derken tek muhatabım Cumhuriyet Halk Partisi ve sayın Baykal'dır. 2002-2007 arasında 5 yıl Meclis Başkanlığı yapmış bir milletvekili olarak beş yıl boyunca sayın Baykal'ın 23 Nisan sabahı Anıtkabir'deki törenlere geldiğini görmedim, Birinci Meclis'teki hiçbir törene katıldığını görmedim, o gün saat 11.30 yapılan TBMM Başkanı'nı tebrik törenlerine katıldığını görmedim. Gazeteler, video kayıtları, televizyonlar bunun şahididir. 23 Nisan akşamı tebrikleri kabul resepsiyonuna katıldığını görmedim. 5 yıl boyunca Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi, törenleri protesto etti ve katılmadı. Açık yüreklilikle söylüyorum ve onlara teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere tüm kuvvet komutanları ve rütbelerine göre askerler, 5 yıl boyunca, onlar 23 Nisan sabahı Anıtkabir'e gelmiyorlar, böyle bir gelenek var, dolayısıyla oraya gelmediler diyemem. Birinci Meclis'teki törene geldiler, saat 11.30'daki Meclis'teki tebrikleri kabul törenine geldiler, öğleden sonra Meclis'teki özel gündeme geldiler, akşam da resepsiyonlara katıldılar. Bütün videolar, bütün televizyonlar, bütün ajans haberleri bunun şahididir."
-"Türk Silahlı Kuvvetleri'ni tebrik etmek istiyorum"-
Arınç, Hilmi Özkök ve Yaşar Büyükanıt olmak üzere iki genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarıyla çalıştığını ve pek çoğunun değiştiğini dile getirerek, "Ama her biri, 'TBMM'ye saygımız var, bu saygımız kurumsaldır, çünkü TBMM, millet iradesinin tecelli ettiği yerdir, istiklal mücadelesi başaran kurumdur ve biz TBMM ordusu ismiyle bilinen bir Türk Silahlı kuvvetleriyiz' demişlerdir. Hiçbir töreni ihmal etmemişlerdir. Şahsi, birbirimize karşı kırgınlığımız, kızgınlığımız olabilir. Bunların hepsini doğal karşılıyorum. Ama birbirimize karşı duyduğumuz bu kırgınlıklar ve kızgınlıklar, TBMM'yi hafife almak, küçümsemek veya küçültmek anlamında hiçbir şekilde olmamıştır. 5 yıl boyunca TBMM'de yapılan bütün kabullere katılan, törenlere katılan ve Meclis'e en üst düzeyde saygı gösteren Türk Silahlı Kuvvetleri'ni, bu konuşmam münasebetiyle de tebrik etmek istiyorum. Hiçbir zaman kişisel düşünceleri Meclis'e karşı saygı ve saygısızlık noktasına getirmemişlerdir" ifadelerini kullandı.
-"Beni protesto etmek adına Meclis'in saygınlığına gölge düşürmüşler"-
Meclis başkanı seçildiğinde TSK mensuplarının ziyaretlerinin çok kısa sürdüğünü söyleyenlerin olduğunu, bunu da doğal karşıladığını vurgulayan Arınç, şunları kaydetti:
"Bazı düşünceler veya gerekçelerle bunu yapmış olabilirler. Ama Meclis'i hiçbir zaman çiğnememişlerdir, Meclis'i hiçbir zaman atlamamışlardır, Meclis'e hiçbir zaman sırtlarını dönmemişlerdir. Benim zaman zaman Türk Silahlı Kuvvetleri'nden herhangi bir kişi veya grubu eleştirdiğim doğrudur. Ama bu Türk Silahlı Kuvvetleri'nin veya şerefli ordumuzun şahsı manevisiyle ilgili değildir. Kurum olarak Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili değildir. Yanlış yaptığına inandığım insanları zaman zaman eleştirdiğim doğrudur. Onların da bazı açıklamaları, doğrudan bana yönelik olmuştur. Bunları gazetelerden, haberlerden okumak mümkün. Dolayısıyla o gün 27 Nisan günü o muhtıra dolayısıyla yaptığım eleştirilerde birinci muhatabımız, dönemin cumhurbaşkanıdır. Çünkü 5 yıl boyunca sayın Ahmet Necdet Sezer de Meclis'te yapılan hiçbir kutlamaya katılmamıştır. Sabahları Anıtkabir'e gelmemiştir. Tebriğe zaten benden daha üst bir noktada gelmesi gerekmez ama özel gündemli toplantıyla akşamki resepsiyona da katılmamıştır. Sayın cumhurbaşkanımız 2007'den bu yana bütün törenlere katılması gereken noktada katılmıştır. İkincisi de Cumhuriyet Halk Partisi'nin parti olarak ve Baykal'ın şahsıyla ilgili bir konudur. Beni protesto etmek adına Meclis'in saygınlığına gölge düşürmüşler, ama hiçbir toplantıya da katılmamışlardır. Onun bulunmadığı her yerde Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temsilen komuta kademesinin en üst noktası her zaman gelmişlerdir. Onların şahsında hem kendilerini hem de Türk Silahlı Kuvvetleri'ne teşekkür borcum var. Bu konuşmamda onları eleştirdiğim veya bugün törenlere geliyor, geçmişte gelmiyor kapsamına koyduğum hiçbir anlam çıkarılmasın. Onlar geçmişte de 23 Nisan törenlere geldiler, bugün de yine TBMM'ye saygınlığına gösterdikleri bir itibar olarak bugün de geliyorlar. Herkesin onların bu davranışına saygı duyması lazım."
-Ürdün'ün Ankara Büyükelçisi ile görüşmesi-
Ürdün'ün Ankara Büyükelçisi Emced el-Adayile ile yaptığı görüşmeyi de değerlendiren Arınç, Ürdün ile Türkiye arasında hükümetler ve parlamentolar düzeyinde ilişkilerin çok güçlü olduğunu belirtti.
İki ülkenin müşterek bir kaderi paylaştığını, kültür, tarih, coğrafya ve inancın bugüne kadar hep bir olduğunu anlatan Arınç, 2 ay kadar önce de Ürdün Kralı'nın Türkiye'yi ziyaret ettiğini anımsattı.
Arınç, Türkiye ile Ürdün arasındaki ticaret hacminin çok geliştiğini ve 800 milyon doları bulduğuna dikkati çekerek, bunu daha da artırmayı amaçladıklarını ifade etti.
Ürdün'de 600 binden fazla, Türkiye'de ise 200 bini kamplarda olmak üzere yaklaşık 350 bin Suriyeli'nin bulunduğunu kaydeden Arınç, Suriye'deki olaylar nedeniyle Ürdün ile aynı üzüntüyü paylaştıklarını söyledi.
Arınç, bunun siyasi ve ekonomik sonuçlarını, özellikle Ortadoğu'daki barışı bozan gelişmeleri görüştüklerini belirterek, "Mesajlarımız ve yapmak istediklerimiz ortaktır. Ürdün'de 10 gün kadar önce yeni bir hükümet iş başına geldi. Ürdün'de istikrarın ve güvenliğin devam etmesi, Türkiye açısından da çok önemli. Üst düzey ziyaretler fevkalade güzel gidiyor" dedi.
Muhabir: Duygu Can
Yayıncı: Ertuğrul Cingil