Uluslararası Hâce Muhammed Lütfi Sempozyumu
Uluslararası Hâce Muhammed Lütfi (Alvarlı Efe) Sempozyumu’nda konuşan Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, “Muhammed Lütfi Efendi Hazretleri, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi Erzurum’un yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir” dedi.
Atatürk Üniversitesi Kültür ve Gösteri Merkezinde dün başlayan ve 100 den fazla bildirinin sunulacağı uluslar arası sempozyum bugün sona erecek.
Sempozyumda konuşan Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, “Hayat bazen gelecek nesillere öyle cömert davranır ki, sinesinde nice Hak aşığı gönül adamlarını barındırır. Tarih sayfalarında kalmayan, geçmişten geleceğe, maddeden manaya, bir iz bırakan bu gönül adamları, Hak aşkıyla için için yanmalarına mukabil, çağlayanlar gibi coşkun akar ve susuz sinelere su, ıssız gönüllere vaha serinliği taşırlar. İşte bu gönül insanlarından biri de Alvarlı Efe Hazretleridir. Muhammed Lütfi Efendi Hazretleri, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi Erzurum’un yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. Alvarlı Efe, hemen her Erzurumlunun gönlünde gerek mısralarıyla, gerekse menkıbeleriyle de taht kurmuş, saygı ve sevgiyle anılan, manevî huzurunda saygıyla eğilinen gönül erlerindendir” diye konuştu.
“Bir asra yakın ömrünü insanlığa ve islamiyete adayan ilim abidesi Efe Hazretlerini edebi yönü, irşad yönü, tasavvufi yönü ve tarikat yönüyle ele almak gerekir ki, her biri ayrı birer sempozyum konusudur” diyen vali Öztürk, “Alvarlı Efe Hazretlerinin ağzından çıkan her kelime, o ilimden nasiplenenlere, adeta başka bir âlemden akıp gelen ilhamlar şeklinde görünmüştür. Alvarlı Efe Hazretleri bizlere yakın tarihte de böyle büyük din alimlerinin yetişebildiğini göstermiştir. Zira Efe Hazretleri 1868’de Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Kındığı köyünde dünyaya gelmiştir. İslam tarihi açısından oldukça yakın bir tarihtir. Bugün hayatta olan birçok kişi feyzinden yararlanma imkanı bulmuştur. Anne tarafından seyyid olan Efe Hazretlerinin ilk tahsilini babası Hüseyin Efendi’den tamamladığını ve icazet aldıktan sonra Bitlis’e giderek Pir-i Muhammed Küfrevî’ye intisâb ettiğini biliyoruz.
Büyük din alimi, tarikat ehli, mutasavvıf Efe Hazretleri, sırrını Rabbül Aleminden, ilmini başta babası olmak üzere Pir-i Muhammed Küfrevî Hazretlerinden, ilhamını ise, Mevlana, Yunus Emre, İbrahim Hakkı gibi, Hoca Ahmet Yesevi gibi, Horasan Erenleri gibi gönül deryasından almıştır.” şeklinde konuştu.
Efe Hazretlerinin Osmanlı Devletinin en ağır siyasi, mali, idari sıkıntıları yaşadığı bir dönemde doğduğunu, fedakarlığıyla, itidalli, basiretli isabetli tutumlarıyla zor günlerinde necip milletimizin yanında yer almış ve onlara daima doğruyu gösteren, hakkı tavsiye eden rehber olarak gönüllerde taht kurduğunu anlatan Vali Öztürk daha sonra şunları kaydetti, “1916 yılındaki Rus işgalini gören, bu sebeple Erzurum’a gelip yerleşen ve şehrin düşman işgalinden kurtulması için kafa yoran, manevi dünyasında çareler arayan, hatta Ermeni çeteleriyle çatışan ve Ordunun emrine giren Efe Hazretleri, istila görmüş baht-ı kara yurdun derdi için Çat’ın Yavi Nahiyesi’ne gitmiştir. Onun için imamet, cihadın başka adıdır. Köyde ve çevresinde kendisinin gönlüne girdiği herkesi bu acılı istilâya karşı silahlandırır, müfrezeler oluşturur. Oluşturduğu mütevazi birliğin başında bizzat vatan savunmasına katılır.
Erzurum’un istilası Efe Hazretleri’nin kalbinde büyük yaralar açar. Bir 12 Mart günü Türk Ordusu ile birlikte geldiği Erzurum’da babasının şehadetine şahitlik eder.
Erzurum’un kurtuluşu ile tekrar Hasankale’ye dönen Muhammed Lütfi Efendi, Alvar halkının isteği üzerine oraya yerleşir ve 1939 yılına kadar tarikat neşrinde bulunur. Muhammet Lütfü’nün “Alvarlı Efe Hazretleri” diye anılması da bu ikameti sebebiyledir.
Alvarlı Efe Hazretleri hayat ölçüleri içinde büyükçe yaşadı; fakat hiç mi hiç ihtişama ve gösterişe yüz vermedi. Vaktiyle teklif edilmesine rağmen Pasinler Müftülüğüne meyil etmemesi de o büyük yaşamın içerisinde makama ve mevkiye yer olmadığını göstermektedir.
Hiç kimseyi incitmemeyi, hiçbir ferdi hor görmemeyi salık eden, herkese teveccühte bulunan ve taltifleri ile memnun eden Alvarlı Efe Hazretleri kimsenin kalbini kırmamış bir İnsan-ı Kamil idi. Yüreğindeki güzelliği bir beytinde şöyle dile getirmektedir;
Dertli olanın derdine derman ne güzeldir.
Mü’min olanın afvine ferman ne güzeldir.
O, akıl gözünü doğru düşünce ile birleştirmeye muvaffak olmuş ve kalp - kafa izdivacı gibi çok az talihlinin ulaşabildiği bir noktada kutup bir insandı.
Misafirperverlik ve cömertlik hususu Efe Hazretlerinin dillere destan hâliydi. Hayatı boyunca misafirsiz bir sofraya el uzatmamak başka nasıl izah edilebilir ki. Misafir olmadığında kendinde kusur arayan, Allah’ın huzurunda secdeye kapanıp ağlayan müstesna bir insan...
Efe Hazretleri şiirlerini âşıkane, ârifane, âlimane ve mürşidane bir edayla söylemiş ve yazmıştır.
Anadolu’nun islamlaşmasında önemli bir halkayı oluşturan, bütün meselesi ilim, tek derdi Kur’ân’a ve İslâm’a hizmet olan Efe Hazretleri cehâletin neticesinin felaket olacağını bildiği için, cehâleti ortadan kaldıracak olan ilmi teşvik etmiştir. Bu günümüzde de en geçerli yoldur.
İnsan odur ki, bilge odur ki bulunduğu çağı, gelecek çağları aydınlatır. Erzurum’un sert iklimini ilmiyle yumuşatan Efe Hazretleri marifetullah deryasına dalmış, muhabbetullah bahçesinde seyran etmiş bir insan-ı kamil olarak, yaşadığı çağı ve çevresini aydınlattığı gibi, vefatından sonra geride bıraktığı eser ve hatıralarıyla da bizleri aydınlatmaya devam etmektedir.”
Kaynak: İHA
Sempozyumda konuşan Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, “Hayat bazen gelecek nesillere öyle cömert davranır ki, sinesinde nice Hak aşığı gönül adamlarını barındırır. Tarih sayfalarında kalmayan, geçmişten geleceğe, maddeden manaya, bir iz bırakan bu gönül adamları, Hak aşkıyla için için yanmalarına mukabil, çağlayanlar gibi coşkun akar ve susuz sinelere su, ıssız gönüllere vaha serinliği taşırlar. İşte bu gönül insanlarından biri de Alvarlı Efe Hazretleridir. Muhammed Lütfi Efendi Hazretleri, İbrahim Hakkı Hazretleri gibi Erzurum’un yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biridir. Alvarlı Efe, hemen her Erzurumlunun gönlünde gerek mısralarıyla, gerekse menkıbeleriyle de taht kurmuş, saygı ve sevgiyle anılan, manevî huzurunda saygıyla eğilinen gönül erlerindendir” diye konuştu.
“Bir asra yakın ömrünü insanlığa ve islamiyete adayan ilim abidesi Efe Hazretlerini edebi yönü, irşad yönü, tasavvufi yönü ve tarikat yönüyle ele almak gerekir ki, her biri ayrı birer sempozyum konusudur” diyen vali Öztürk, “Alvarlı Efe Hazretlerinin ağzından çıkan her kelime, o ilimden nasiplenenlere, adeta başka bir âlemden akıp gelen ilhamlar şeklinde görünmüştür. Alvarlı Efe Hazretleri bizlere yakın tarihte de böyle büyük din alimlerinin yetişebildiğini göstermiştir. Zira Efe Hazretleri 1868’de Erzurum’un Pasinler ilçesine bağlı Kındığı köyünde dünyaya gelmiştir. İslam tarihi açısından oldukça yakın bir tarihtir. Bugün hayatta olan birçok kişi feyzinden yararlanma imkanı bulmuştur. Anne tarafından seyyid olan Efe Hazretlerinin ilk tahsilini babası Hüseyin Efendi’den tamamladığını ve icazet aldıktan sonra Bitlis’e giderek Pir-i Muhammed Küfrevî’ye intisâb ettiğini biliyoruz.
Büyük din alimi, tarikat ehli, mutasavvıf Efe Hazretleri, sırrını Rabbül Aleminden, ilmini başta babası olmak üzere Pir-i Muhammed Küfrevî Hazretlerinden, ilhamını ise, Mevlana, Yunus Emre, İbrahim Hakkı gibi, Hoca Ahmet Yesevi gibi, Horasan Erenleri gibi gönül deryasından almıştır.” şeklinde konuştu.
Efe Hazretlerinin Osmanlı Devletinin en ağır siyasi, mali, idari sıkıntıları yaşadığı bir dönemde doğduğunu, fedakarlığıyla, itidalli, basiretli isabetli tutumlarıyla zor günlerinde necip milletimizin yanında yer almış ve onlara daima doğruyu gösteren, hakkı tavsiye eden rehber olarak gönüllerde taht kurduğunu anlatan Vali Öztürk daha sonra şunları kaydetti, “1916 yılındaki Rus işgalini gören, bu sebeple Erzurum’a gelip yerleşen ve şehrin düşman işgalinden kurtulması için kafa yoran, manevi dünyasında çareler arayan, hatta Ermeni çeteleriyle çatışan ve Ordunun emrine giren Efe Hazretleri, istila görmüş baht-ı kara yurdun derdi için Çat’ın Yavi Nahiyesi’ne gitmiştir. Onun için imamet, cihadın başka adıdır. Köyde ve çevresinde kendisinin gönlüne girdiği herkesi bu acılı istilâya karşı silahlandırır, müfrezeler oluşturur. Oluşturduğu mütevazi birliğin başında bizzat vatan savunmasına katılır.
Erzurum’un istilası Efe Hazretleri’nin kalbinde büyük yaralar açar. Bir 12 Mart günü Türk Ordusu ile birlikte geldiği Erzurum’da babasının şehadetine şahitlik eder.
Erzurum’un kurtuluşu ile tekrar Hasankale’ye dönen Muhammed Lütfi Efendi, Alvar halkının isteği üzerine oraya yerleşir ve 1939 yılına kadar tarikat neşrinde bulunur. Muhammet Lütfü’nün “Alvarlı Efe Hazretleri” diye anılması da bu ikameti sebebiyledir.
Alvarlı Efe Hazretleri hayat ölçüleri içinde büyükçe yaşadı; fakat hiç mi hiç ihtişama ve gösterişe yüz vermedi. Vaktiyle teklif edilmesine rağmen Pasinler Müftülüğüne meyil etmemesi de o büyük yaşamın içerisinde makama ve mevkiye yer olmadığını göstermektedir.
Hiç kimseyi incitmemeyi, hiçbir ferdi hor görmemeyi salık eden, herkese teveccühte bulunan ve taltifleri ile memnun eden Alvarlı Efe Hazretleri kimsenin kalbini kırmamış bir İnsan-ı Kamil idi. Yüreğindeki güzelliği bir beytinde şöyle dile getirmektedir;
Dertli olanın derdine derman ne güzeldir.
Mü’min olanın afvine ferman ne güzeldir.
O, akıl gözünü doğru düşünce ile birleştirmeye muvaffak olmuş ve kalp - kafa izdivacı gibi çok az talihlinin ulaşabildiği bir noktada kutup bir insandı.
Misafirperverlik ve cömertlik hususu Efe Hazretlerinin dillere destan hâliydi. Hayatı boyunca misafirsiz bir sofraya el uzatmamak başka nasıl izah edilebilir ki. Misafir olmadığında kendinde kusur arayan, Allah’ın huzurunda secdeye kapanıp ağlayan müstesna bir insan...
Efe Hazretleri şiirlerini âşıkane, ârifane, âlimane ve mürşidane bir edayla söylemiş ve yazmıştır.
Anadolu’nun islamlaşmasında önemli bir halkayı oluşturan, bütün meselesi ilim, tek derdi Kur’ân’a ve İslâm’a hizmet olan Efe Hazretleri cehâletin neticesinin felaket olacağını bildiği için, cehâleti ortadan kaldıracak olan ilmi teşvik etmiştir. Bu günümüzde de en geçerli yoldur.
İnsan odur ki, bilge odur ki bulunduğu çağı, gelecek çağları aydınlatır. Erzurum’un sert iklimini ilmiyle yumuşatan Efe Hazretleri marifetullah deryasına dalmış, muhabbetullah bahçesinde seyran etmiş bir insan-ı kamil olarak, yaşadığı çağı ve çevresini aydınlattığı gibi, vefatından sonra geride bıraktığı eser ve hatıralarıyla da bizleri aydınlatmaya devam etmektedir.”