Çağlayan'dan Koç'a: Gölge Etme Başka İhsan İstemem

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, Türkiye’deki yerli otomobil üretimi tartışmalarına ilişkin, “Bir şirketin fizıbıl görmediğini diğer biri fizıbıl görebilir.

Biri mevcut alışkanlıklarına devam eder, bir başkası çıkar ‘ben bunu yapıyorum’ diyebilir.” dedi.

Çağlayan, yerli otomobil üretimi yapılmadığı takdirde Türkiye’nin sonu olmayacağını, yapıldığı takdirde ise Türkiye’nin dünyanın birinci ekonomisi olmayacağını söyledi.

Resmi ziyaret için İngiltere'nin başkenti Londra'da bulunan Zafer Çağlayan, burada gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevapladı.
Zafer Çağlayan, bir soru üzerine Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Koç’un yerli otomobil üretimi konusundaki açıklamalarına, “Fizıbıl olmadığını düşünerek yapmayabilirsin ama gölge etme başka ihsan istemem, senden demek lazım o zaman. Sektörün diğer oyuncularının önünü tıkama, moralini bozma. Senden başka da Türkiye’de yatırım yapacak, yatırım düşünen başka firmalar var.” şeklinde cevap verdi.
“Yaparlar yapmazlar biz bir arzumuzu dile getirdik. Yapılmazsa Türkiye bitmez, yapılırsa da Türkiye ihya olmaz.” diyen Çağlayan, bu işin bir psikolojik bir de ekonomik boyutu olduğunu, psikolojik boyutunda Türkiye’nin çok önemli bir mesafe katettiğine dikkat çekti.
Güney Kore, Japonya, Hindistan, İran, Malezya, Almanya gibi ülkelerin yaptığı gibi böyle bir şeyin gerçekleştirilmesi durumunda Türkiye’nin marka değerinin artacağını söyleyen Çağlayan, “Tavuk-yumurta hikayesi gibi, Türkiye’nin marka değerinin artması ise dönüp aracın marka değerini arttırır.” diye konuştu.

Otomotiv sektöründeki ana sanayimizin dışarıdaki lisansiyerlerine ‘göbek bağı’ ile bağlı olduğuna dikkat çeken Bakan Çağlayan, “O hangi yatırıma izin verirse, hangi yatırım onların yönetim kurulundan geçerse işler ona göre yapılır. Türkiye’deki Ford fabrikası, genel merkezinin izni olmadan hiçbir kararı tek başına alamaz mesela.” şeklinde değerlendirmede bulundu.
Çağlayan, Türkiye’nin artık bu alanda bir marka değeri çıkaracağına inanması gerektiğini vurgulayarak, “Türkiye’de pazar var. Dışarıda ihracat pazarı var. Türkiye’de bunu yapabilecek yetkinlikte sanayici var. Mesela Türkiye’deki Ford fabrikası, bunu Türk mühendisi ve işçisiyle yapıyor ve o zincirin dünyadaki diğer fabrikalarından daha başarılı oluyor.” diye konuştu.

Türkiye’nin bugünkü şartlarının motor ve aktarma organını yapmaya müsait olduğunun altını çizen Çağlayan, “10 yıl önce böyle bir şey söyleseydiniz kimse sizi ciddiye almazdı, ama bugün bütün şartlar mevcut. Bunu yapabilmek için geriye sadece cesur olmak kalıyor.” dedi.

Türkiye’deki her 100 dolarlık otomobilin 56 dolarının yerli katkı, 44 dolarının da ithal edilmek zorunda olduğunu hatırlatan Çağlayan sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye motoru kendi yaptığı zaman yüzde 56’lık oran direk olarak yüzde 70’e çıkıyor. Motor 14 puanlık katkı getiriyor. Aktarma organını da yaparsanız bu oran yüzde 80’e yükseliyor. Geçen sene 8.2 milyar dolar ihracat yapan otomotiv yan sanayisi, şu anda yüzde 85’ini yapabilecek yetkinliğe, etkinliğe, kabiliyete, kafaya ve teknolojiye sahip. Fakat motor ve aktarma organı yapmadığımız dolayı yan sanayide ciddi ticaret açığı veriyoruz.”
Bir gazetecinin “yetkililer yeni bir motor ve şanzıman sistemini kurmak için en az 1 milyon satmak, yeni bir otomobil için ise en az 500 bin satmak gerekiyor” şeklindeki hatırlatmasını ise Çağlayan şöyle cevapladı: “Otomotiv sektörünün oyuncularını getirin, ben onlara otomotiv sektörünün dışında biri olarak, böyle bir şeyin gerçekçi olup olmadığını söyleyeyim. O dediğiniz şey eskidendi. Eskiden her fabrikanın ürettiği ürünün motoru farklı yapılmak zorundaydı. Bugün ise motor fabrikaları market şeklinde çalışıyor. Gidip istediğiniz şekilde motor sipariş verebiliyorsunuz; bu motor fabrikaları böyle bir teknolojiye sahip bulunuyor. Yani bir fabrika farklı modellerinden yüz binlerce üretebilir. Onların bu teknolojiden haberdar olmamaları mümkün değil. Gelip bunu benim yanımda söylesinler bakalım.”
"6 YILDIR MİLLETVEKİLİ MAAŞIMA HİÇ DOKUNMADIM, BURS VERİYORUM"
PKK ile yapılan barış sürecine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Çağlayan, “Bu sürecin başlamasıyla beraber bunun çok önemli ekonomik etkilerini görmeye başladık. İlk çözüm süreci başladığında halkın desteği yüzde 58’di, bugün yüzde 70’leri geçmiş durumda.” diye konuştu.

Akil insanların sahaya çıkarak toplumun tüm kesimlerinin görüşünü aldığını hatırlatan Çağlayan, “Tabiki bu işten zarar görecek olanlar çıkacak, siyaseten, maddeden. Bu iş kendiliğinden olmadı; dışarıda müteahhitler, içeride taşeronları var. Türkiye’nin önü yıllardır bu şekilde tıkanmıştı. Maddi olarak Doğu ve Güneydoğu bölgelerimize getirdiği çok ciddi bir yıkım vardı.” dedi.

Çağlayan, “Neden PKK yıllarca Doğu ve Güneydoğuya yatırım yapılmasını engelledi? Neden iş makinelerini yaktılar? Neden yatırım yapanları tehdit ettiler? Hele hele yatırım yapanlar doğulu olunca çok daha büyük bir baskıyla karşı karşıya kalıyordunuz.” diyerek PKK’nın yıllardır bölge halkına uyguladığı baskılara dikkat çekti.
Doğuya son yıllarda büyük yatırım teşviki yaptıklarını da sözlerine ekleyen Ekonomi Bakanı, “Özellikle 6. bölgemizi dünyanın en rekabetçi teşvikiyle karşı karşıya bıraktık. İstihdamda 'sen sadece netini ver, gerisini biz ödüyoruz' dedik. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok. Çin'den daha ucuza iş gücü maliyetlerimiz var. Arkasından da çözüm süreci gelince, Doğu ve Güneydoğu'ya muazzam bir talep var.” şeklinde konuştu.

Çağlayan, Bingöl’de şu anda 1 milyar daha fazla yatırım teşvik belgesi alındığını; Diyarbakır, Urfa, Siirt gibi şehirlerde alınan teşvik belgelerinde patlama olduğuna dikkat çekerek, “Diyarbakır istihdamında geçen yıla oranla 11 kat, Şanlıurfa’da 6 kat artış var.” diye konuştu.

Memleketi Muş'ta liseyi bitiren bir gencin artık Ankara'da, İstanbul'da liseyi bitiren bir gençle üniversite sınavında ‘çatır çatır’ yarışabildiğini vurgulayan Çağlayan, geçmişte çok zor şatlarda okuyan biri olarak 6 yıldır milletvekili maaşının tek kuruşuna dahi dokunmadan bölgedeki çocuklara burs verdiğini ifade etti.