'türkiye'nin Çevre Konusunda Ab Mevzuatına Uyumu İçin 60 Milyar Euro Gerekli'
AB-Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Bela Szombatı Türkiye’nin çevre konusunda AB mevzuatına uyumu için 60 milyar Euro paraya ihtiyacı olduğunu söyledi.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Nurettin Akman, yağış rejiminin düzensiz olduğu Türkiye’nin, su zengini bir ülke olmadığını vurguladı. Akman, su kaynaklarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ve uzun vadeli planlamaların yapılmadığı ve gerekli tedbirlerin alınmadığı takdirde yakın gelecekte su probleminin yaşanacağı aday ülke olabileceği uyarısında bulundu.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği tarafından ortaklaşa düzenlenen “Uluslararası Nehir Havza yönetimi Üst Düzey Sempozyumu”nun ikincisi Nevşehir'de başladı.
16-18 Nisan 2013 tarihleri arasında yapılacak sempozyumun açılış programına; Orman ve Su İşleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Nurettin Akman, Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, Dünya Su Ofisi Genel Müdürü Jean François Donzier, Dünya Su Konseyi Genel Müdürü Henk Sterk ve AB-Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Bela Szombatı ile birlikte AB Komisyonu temsilcileri, Tuna Komisyonu Eski Başkanı, Bulgaristan, Yunanistan, Danimarka, Hırvatistan, Fransa, Macaristan, Hollanda, Portekiz, Romanya, Slovakya, İspanya Nehir Havza Direktörleri, Azerbaycan ve bu ülkelerin Büyükelçiliklerinden temsilciler, üniversitelerden akademisyenler ile ilgili kurum ve kuruluşların üst düzey temsilcilerinden oluşan 200'e yakın kişi katıldı.
Türk sanat müziği faslı ve sema gösterisinin ardından başlayan sempozyumda konuşan Orman ve Su İşleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Nurettin Akman, yağış rejiminin düzensiz olduğu Türkiye’nin, su zengini bir ülke olmadığını vurguladı. Akman, su kaynaklarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ve uzun vadeli planlamaların yapılmadığı ve gerekli tedbirlerin alınmadığı takdirde yakın gelecekte su probleminin yaşanacağı aday ülke olabileceği uyarısında bulundu.
Dünyada su tüketim artışının, genel nüfus artışının üzerinde olduğunu belirten Akman “ Su kaynaklarının önemi giderek artmaktadır. Su kaynakları iklim değişikliğinin etkileri ile en riskli alanlardan biri haline geldi. İnsan, canlılar ve ekosistem için su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir olması hayati önem taşımaktadır. Yağış rejimi düzensiz olan Türkiye, su zengini bir ülke değildir. Ülkemizde kişi başına yıllık tüketilebilir su potansiyeli 1600 metreküptür. Su kaynaklarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ve uzun vadeli planlamalar yapılmadığı ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde yakın gelecekte su probleminin yaşanacağı bir aday ülke olabilir. Bunun olmaması için suyun Nehir Havzası Bazında yönetilmesi önem kazanmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak su havzalarımızın yönetilmesi ve korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası çalışmalarımız hız kazanmıştır” dedi.
Türkiye’nin, AB Çevre faslını 21 Aralık 2009 yılında açtığını hatırlatan Akman, “ Diğer aday ülkelerin katılım müzakerelerinde en son açılan fasıllardan biri iken Türkiye’nin katılım müzakerelerinde ilk açılanlar arasında yer almıştır. Çevre faslı içerisinde en yüksek yatırım gerektiren su sektörüdür. AB ülkemizde su yönetimini takip etmekte ve ilerleme raporunda da yer vermektedir. Ülkemizde 25 nehir havzası bulunmaktadır. Havzaların yıllık toplam akışları 186 milyar metreküptür. Havzalar için koruma eylem planları yapılmaktadır. 11 tanesinin tamamlandı, 5 tanesi güncelleniyor, 9 havza içinde çalışmalar devam ediyor. Ülkemiz AB devletlerinin deneyimlerinden yararlanmak istemektedir.” diye konuştu.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, bu konferansla daha önce deneyim kazanmış, yönetimlerini modern anlayış olan havza başı yönetime göre planlamış ülkelerin deneyimlerini paylaşma imkanı bulacaklarını söyledi.
Türkiye’de özellikle son 10 yılda su yönetimi anlayışının tamamıyla değişmekte olduğunu ifade eden Kınacı “ Önceki yıllarda sadece suyun ihtiyaca göre yönetimi söz konusuydu. Yani bir yerde su ihtiyacı varsa giderilmesi yönünde arza bakılmaksızın kısmi çözümler yapılıyordu. Bu da önemli yönetim sıkıntılarına yol açıyordu. Bu sıkıntıların etkisi ve Avrupa Birliği (AB)’ne katılım sürecinin katkısıyla anlayış değişikliğini hızlandırdık. Şimdi nehir havzası tanımlanarak buradaki su miktarı ve ihtiyacını şu andaki ve gelecekteki durumu da dikkate alarak planlamaya ve yönetmeye çalışacağız. Suyu sadece miktar olarak değil kalite açısından da yönetmeye çalışacağız. Yani su öncelikle korunacak ve daha sonrada tahsisi yapılacak. Bu durum çok zor ve kompleks bir olay. Bunun için daha önce bu aşamaları tamamlamış olan ülkelerin deneyimine ihtiyacımız var. Bu nedenle AB desteği ile değişik projeler gerçekleştirdik.” diye konuştu.
Türkiye’de yeni anlayış çerçevesinde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün 4 Temmuz 2011 tarihinde kurulduğunu belirten Kınacı şöyle konuştu“ Bu müdürlük suyun sadece yönetimi ile ilgileniyor, yatırımlarıyla değil. Suyla ilgili bütün kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlamak, planlama yapmak, yönetimin esaslarını ortaya koymak, mevzuat geliştirmek esas itibariyle yatırım dışındaki su yönetimi ile ilgili tüm konularla ilgilenmek üzere kuruldu. Genel Müdürlük olarak ilk olarak Havza Bazlı Yönetime esas teşkil edecek yasal mevzuatı gerçekleştirmeye çalıştık. Bununla ilgili 1926 yılında çıkarılmış olan Su Kanununu yeni baştan yenilemek işlemini gerçekleştirdik. Havzalarda mevcut su kaynakları, kirlenmesini etkileyen faktörler, kirlilik yükleri, alınması gerekli tedbirler ve almakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar belirlenerek eylem planları tanımlanmaktadır. Havza bazlı yönetim planlarının hazırlanmasına 2013 tarihi itibari ile başlayacağız. AB desteği ile ilk olarak 4 havzada çalışma başlayacak. Her yıl 2- 3 havzada yaparak 2020’den önce hedefimiz 2017- 2018 yıllarında tüm planları tamamlamak. Hazırlanması kadar uygulanması da önemlidir. Çünkü radikal değişiklikler getiriliyor. Su yönetimi bilgi sistemi kurma çalışmalarına da başladık.” Dünya Su Ofisi Genel Müdürü Jean François Donzier, birincisini İstanbul’da yaptıkları Uluslararası Nehir Havza yönetimi Üst Düzey Sempozyumu’na 47 ülkeden 354 kişinin katıldığını, Nevşehir’dekine ise 11 ülkeden 200 civarı katılımın olduğunu belirterek, bu rakamların mutluluk verici olduğunu söyledi.
Su yönetiminde dünyadaki en uygun yönetimin havza bazlı yönetim anlayışı olduğunu ifade eden Donzier, suların dünya genelinde sıkıntı oluşturduğunu, çözümün ise uluslararası işbirliğinden geçtiğini vurguladı.
Su yönetiminin oldukça maliyetli olduğunu da belirten Donzier, bunun ülkeler arasında işbirliği ile aşılabileceğini de belirtti.
Dünya Su Konseyi Genel Müdürü Henk Sterk ise Türkiye’de her sektörün doğru miktarda su alabilmesinin sağlanması gerektiğini söyledi.
Türkiye’de su yönetimi konusunda tüm dünyada olduğu gibi zorluklar olduğunu ifade eden Sterk, bunun Havza Bazlı Su Yönetimine geçilmesi ve uygulamasının takibi ile giderilebileceğini vurguladı.Türkiye’de 25 nehir havzası bulunduğuna işaret eden Sterk “ bunların yönetiminde zorluklar yaşanıyor. Aşmak için iyi bir organizasyon kurulması gerekiyor. Bu noktada Su Yönetimi Genel Müdürlüğü kurularak adım atıldı. Uluslararası işbirliğine de gerek bulunuyor. Türkiye bu noktada da çok istekli. AB ülkeleri ile çok sayıda işbirliği olanakları sağladı. Türkiye’nin 25 nehir havzası için yönetim planını hazırlamak ve mevzuatını AB çerçevesine ulaştırmak için ciddi gayretleri bulunuyor. Bunların başarıya ulaşacağına inanıyorum.” dedi.
İspanya Büyükelçisi Cristobal Gonzalez Aller ise, ülkesinin Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına başından beri güçlü şekilde tam destek verdiğini anlattı. İspanya’nın AB’ye üye olabilmek için çok zor ve güçlü aşamalardan geçtiğini ifade eden Aller “ biz ekonomik, sosyal, politik radikal kararlar aldık ve kısa sürede uygulamak zorunda kaldık. Kısa sürede ülkemizde büyük değişimler oldu. Bu kazan-kazan işidir. Türkiye AB’den; AB’de Türkiye’den faydalanacaktır. İspanya’da bulunan 7’si uluslararası 25 nehir havzasının yönetimi ile ilgili olarak çok çaba gösterdik, deneyim kazandık. Bunları Türkiye ile paylaşıyoruz ve bundan da son derece memnunuz.” diye konuştu.
Hollanda Büyükelçisi Jean Paul Dirikse ise, ülkesinin üçte ikisinin deniz seviyesinin altında bulunduğunu hatırlatarak, su yönetimini iyi yaptıkları için Hollanda’nın var olduğunu ifade etti.
Ülkesinde 11. Yüzyıldan beri su savaşları ve yönetimi olduğunu belirten Dirikse “ delta kısmımız tamamen suyun altında. Suyu iyi yönetmezsek Hollanda yoktur. Bu nedenle büyük deneyim kazandık. Bunları paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Türkiye ile de çok güzel işbirlikleri yapıyoruz. Su yönetimi alanında AB ile Türkiye arasında mükemmel bir işbirliği olduğunu da belirtmek isterim.” şeklinde konuştu.
60 MİLYAR EURO GEREKLİAB-Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Bela Szombatı ise Türkiye’nin AB mevzuatına uyumu için 60 milyar Euro para gerektiğini söyledi.
Türkiye ile AB arasında 27. Fasıl olan Çevre’nin 2009 yılı Aralık ayında açıldığını belirten Szombatı, 2002- 2012 yılları arasında AB’den yapılan 6 milyar Euro'luk yardımın bir milyar Euro'luk kısmının çevre ile ilgili olduğunu vurguladı.
AB’nin su alanında yapılan reformları desteklemeye devam edeceğini anlatan Szombatı, suyun hayat kaynağı olması için yeterli, kaliteli olması gerektiğini, bunu sağlamanın yolunun da yönetilmesi, kontrolünün yapılması ve devamlı izlenmesinden geçtiğini belirtti.
Sempozyum kapsamında birinci ve ikinci gün ülke temsilcileri nehir havza yönetimi ile ilgili planlamalarını, uygulamalarını ve tecrübelerini aktaracaklardır. Ayrıca katılımcılar adına ağaç dikme töreni gerçekleşecek. Sempozyum ile Türkiye'de su kaynaklarının nehir havzası ölçeğinde yönetimi konusunda Nehir Havza Yönetim Planı hazırlanması ve uygulanması konularında ilgili paydaşlar ile birlikte ülkelerinde deneyimi alınarak bundan sonraki süreçlerde yeni bir yaklaşım getirilmesi hedefleniyor.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Avrupa Birliği tarafından ortaklaşa düzenlenen “Uluslararası Nehir Havza yönetimi Üst Düzey Sempozyumu”nun ikincisi Nevşehir'de başladı.
16-18 Nisan 2013 tarihleri arasında yapılacak sempozyumun açılış programına; Orman ve Su İşleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Nurettin Akman, Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, Dünya Su Ofisi Genel Müdürü Jean François Donzier, Dünya Su Konseyi Genel Müdürü Henk Sterk ve AB-Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Bela Szombatı ile birlikte AB Komisyonu temsilcileri, Tuna Komisyonu Eski Başkanı, Bulgaristan, Yunanistan, Danimarka, Hırvatistan, Fransa, Macaristan, Hollanda, Portekiz, Romanya, Slovakya, İspanya Nehir Havza Direktörleri, Azerbaycan ve bu ülkelerin Büyükelçiliklerinden temsilciler, üniversitelerden akademisyenler ile ilgili kurum ve kuruluşların üst düzey temsilcilerinden oluşan 200'e yakın kişi katıldı.
Türk sanat müziği faslı ve sema gösterisinin ardından başlayan sempozyumda konuşan Orman ve Su İşleri Bakanlığı Bakan Yardımcısı Nurettin Akman, yağış rejiminin düzensiz olduğu Türkiye’nin, su zengini bir ülke olmadığını vurguladı. Akman, su kaynaklarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ve uzun vadeli planlamaların yapılmadığı ve gerekli tedbirlerin alınmadığı takdirde yakın gelecekte su probleminin yaşanacağı aday ülke olabileceği uyarısında bulundu.
Dünyada su tüketim artışının, genel nüfus artışının üzerinde olduğunu belirten Akman “ Su kaynaklarının önemi giderek artmaktadır. Su kaynakları iklim değişikliğinin etkileri ile en riskli alanlardan biri haline geldi. İnsan, canlılar ve ekosistem için su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir olması hayati önem taşımaktadır. Yağış rejimi düzensiz olan Türkiye, su zengini bir ülke değildir. Ülkemizde kişi başına yıllık tüketilebilir su potansiyeli 1600 metreküptür. Su kaynaklarının korunması ve iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ve uzun vadeli planlamalar yapılmadığı ve gerekli tedbirler alınmadığı takdirde yakın gelecekte su probleminin yaşanacağı bir aday ülke olabilir. Bunun olmaması için suyun Nehir Havzası Bazında yönetilmesi önem kazanmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı olarak su havzalarımızın yönetilmesi ve korunmasına yönelik ulusal ve uluslararası çalışmalarımız hız kazanmıştır” dedi.
Türkiye’nin, AB Çevre faslını 21 Aralık 2009 yılında açtığını hatırlatan Akman, “ Diğer aday ülkelerin katılım müzakerelerinde en son açılan fasıllardan biri iken Türkiye’nin katılım müzakerelerinde ilk açılanlar arasında yer almıştır. Çevre faslı içerisinde en yüksek yatırım gerektiren su sektörüdür. AB ülkemizde su yönetimini takip etmekte ve ilerleme raporunda da yer vermektedir. Ülkemizde 25 nehir havzası bulunmaktadır. Havzaların yıllık toplam akışları 186 milyar metreküptür. Havzalar için koruma eylem planları yapılmaktadır. 11 tanesinin tamamlandı, 5 tanesi güncelleniyor, 9 havza içinde çalışmalar devam ediyor. Ülkemiz AB devletlerinin deneyimlerinden yararlanmak istemektedir.” diye konuştu.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürü Prof. Dr. Cumali Kınacı, bu konferansla daha önce deneyim kazanmış, yönetimlerini modern anlayış olan havza başı yönetime göre planlamış ülkelerin deneyimlerini paylaşma imkanı bulacaklarını söyledi.
Türkiye’de özellikle son 10 yılda su yönetimi anlayışının tamamıyla değişmekte olduğunu ifade eden Kınacı “ Önceki yıllarda sadece suyun ihtiyaca göre yönetimi söz konusuydu. Yani bir yerde su ihtiyacı varsa giderilmesi yönünde arza bakılmaksızın kısmi çözümler yapılıyordu. Bu da önemli yönetim sıkıntılarına yol açıyordu. Bu sıkıntıların etkisi ve Avrupa Birliği (AB)’ne katılım sürecinin katkısıyla anlayış değişikliğini hızlandırdık. Şimdi nehir havzası tanımlanarak buradaki su miktarı ve ihtiyacını şu andaki ve gelecekteki durumu da dikkate alarak planlamaya ve yönetmeye çalışacağız. Suyu sadece miktar olarak değil kalite açısından da yönetmeye çalışacağız. Yani su öncelikle korunacak ve daha sonrada tahsisi yapılacak. Bu durum çok zor ve kompleks bir olay. Bunun için daha önce bu aşamaları tamamlamış olan ülkelerin deneyimine ihtiyacımız var. Bu nedenle AB desteği ile değişik projeler gerçekleştirdik.” diye konuştu.
Türkiye’de yeni anlayış çerçevesinde Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün 4 Temmuz 2011 tarihinde kurulduğunu belirten Kınacı şöyle konuştu“ Bu müdürlük suyun sadece yönetimi ile ilgileniyor, yatırımlarıyla değil. Suyla ilgili bütün kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon sağlamak, planlama yapmak, yönetimin esaslarını ortaya koymak, mevzuat geliştirmek esas itibariyle yatırım dışındaki su yönetimi ile ilgili tüm konularla ilgilenmek üzere kuruldu. Genel Müdürlük olarak ilk olarak Havza Bazlı Yönetime esas teşkil edecek yasal mevzuatı gerçekleştirmeye çalıştık. Bununla ilgili 1926 yılında çıkarılmış olan Su Kanununu yeni baştan yenilemek işlemini gerçekleştirdik. Havzalarda mevcut su kaynakları, kirlenmesini etkileyen faktörler, kirlilik yükleri, alınması gerekli tedbirler ve almakla yükümlü olan kurum ve kuruluşlar belirlenerek eylem planları tanımlanmaktadır. Havza bazlı yönetim planlarının hazırlanmasına 2013 tarihi itibari ile başlayacağız. AB desteği ile ilk olarak 4 havzada çalışma başlayacak. Her yıl 2- 3 havzada yaparak 2020’den önce hedefimiz 2017- 2018 yıllarında tüm planları tamamlamak. Hazırlanması kadar uygulanması da önemlidir. Çünkü radikal değişiklikler getiriliyor. Su yönetimi bilgi sistemi kurma çalışmalarına da başladık.” Dünya Su Ofisi Genel Müdürü Jean François Donzier, birincisini İstanbul’da yaptıkları Uluslararası Nehir Havza yönetimi Üst Düzey Sempozyumu’na 47 ülkeden 354 kişinin katıldığını, Nevşehir’dekine ise 11 ülkeden 200 civarı katılımın olduğunu belirterek, bu rakamların mutluluk verici olduğunu söyledi.
Su yönetiminde dünyadaki en uygun yönetimin havza bazlı yönetim anlayışı olduğunu ifade eden Donzier, suların dünya genelinde sıkıntı oluşturduğunu, çözümün ise uluslararası işbirliğinden geçtiğini vurguladı.
Su yönetiminin oldukça maliyetli olduğunu da belirten Donzier, bunun ülkeler arasında işbirliği ile aşılabileceğini de belirtti.
Dünya Su Konseyi Genel Müdürü Henk Sterk ise Türkiye’de her sektörün doğru miktarda su alabilmesinin sağlanması gerektiğini söyledi.
Türkiye’de su yönetimi konusunda tüm dünyada olduğu gibi zorluklar olduğunu ifade eden Sterk, bunun Havza Bazlı Su Yönetimine geçilmesi ve uygulamasının takibi ile giderilebileceğini vurguladı.Türkiye’de 25 nehir havzası bulunduğuna işaret eden Sterk “ bunların yönetiminde zorluklar yaşanıyor. Aşmak için iyi bir organizasyon kurulması gerekiyor. Bu noktada Su Yönetimi Genel Müdürlüğü kurularak adım atıldı. Uluslararası işbirliğine de gerek bulunuyor. Türkiye bu noktada da çok istekli. AB ülkeleri ile çok sayıda işbirliği olanakları sağladı. Türkiye’nin 25 nehir havzası için yönetim planını hazırlamak ve mevzuatını AB çerçevesine ulaştırmak için ciddi gayretleri bulunuyor. Bunların başarıya ulaşacağına inanıyorum.” dedi.
İspanya Büyükelçisi Cristobal Gonzalez Aller ise, ülkesinin Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına başından beri güçlü şekilde tam destek verdiğini anlattı. İspanya’nın AB’ye üye olabilmek için çok zor ve güçlü aşamalardan geçtiğini ifade eden Aller “ biz ekonomik, sosyal, politik radikal kararlar aldık ve kısa sürede uygulamak zorunda kaldık. Kısa sürede ülkemizde büyük değişimler oldu. Bu kazan-kazan işidir. Türkiye AB’den; AB’de Türkiye’den faydalanacaktır. İspanya’da bulunan 7’si uluslararası 25 nehir havzasının yönetimi ile ilgili olarak çok çaba gösterdik, deneyim kazandık. Bunları Türkiye ile paylaşıyoruz ve bundan da son derece memnunuz.” diye konuştu.
Hollanda Büyükelçisi Jean Paul Dirikse ise, ülkesinin üçte ikisinin deniz seviyesinin altında bulunduğunu hatırlatarak, su yönetimini iyi yaptıkları için Hollanda’nın var olduğunu ifade etti.
Ülkesinde 11. Yüzyıldan beri su savaşları ve yönetimi olduğunu belirten Dirikse “ delta kısmımız tamamen suyun altında. Suyu iyi yönetmezsek Hollanda yoktur. Bu nedenle büyük deneyim kazandık. Bunları paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Türkiye ile de çok güzel işbirlikleri yapıyoruz. Su yönetimi alanında AB ile Türkiye arasında mükemmel bir işbirliği olduğunu da belirtmek isterim.” şeklinde konuştu.
60 MİLYAR EURO GEREKLİAB-Türkiye Delegasyonu Başkan Yardımcısı Bela Szombatı ise Türkiye’nin AB mevzuatına uyumu için 60 milyar Euro para gerektiğini söyledi.
Türkiye ile AB arasında 27. Fasıl olan Çevre’nin 2009 yılı Aralık ayında açıldığını belirten Szombatı, 2002- 2012 yılları arasında AB’den yapılan 6 milyar Euro'luk yardımın bir milyar Euro'luk kısmının çevre ile ilgili olduğunu vurguladı.
AB’nin su alanında yapılan reformları desteklemeye devam edeceğini anlatan Szombatı, suyun hayat kaynağı olması için yeterli, kaliteli olması gerektiğini, bunu sağlamanın yolunun da yönetilmesi, kontrolünün yapılması ve devamlı izlenmesinden geçtiğini belirtti.
Sempozyum kapsamında birinci ve ikinci gün ülke temsilcileri nehir havza yönetimi ile ilgili planlamalarını, uygulamalarını ve tecrübelerini aktaracaklardır. Ayrıca katılımcılar adına ağaç dikme töreni gerçekleşecek. Sempozyum ile Türkiye'de su kaynaklarının nehir havzası ölçeğinde yönetimi konusunda Nehir Havza Yönetim Planı hazırlanması ve uygulanması konularında ilgili paydaşlar ile birlikte ülkelerinde deneyimi alınarak bundan sonraki süreçlerde yeni bir yaklaşım getirilmesi hedefleniyor.