Dünyanın En Büyük Hilye-i Şerif Sergisi

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Biz Türk milleti olarak kitap okuyarak Müslüman olmadık. Biz bize kitabı getireni severek Müslüman olduk" dedi.


Türkiye'nin önemli çağdaş hat koleksiyoncularından Mehmet Çebi'nin koleksiyonundan hazırlanan "Aşk-ı Nebi ve Zikir Taneleri" adlı dünyanın en büyük hilye-i şerif ve tesbih sergisi final gecesine Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de katıldı.

Türkiye'nin önemli çağdaş hat koleksiyoncularından Mehmet Çebi'nin koleksiyonundan hazırlanan "Aşk-ı Nebi ve Zikir Taneleri" sergisinde, 200 Hilye-i Şerif ve 300 kıymetli materyalden yapılan tespih yer aldı. Sergideki hat koleksiyonu, "Hilye-i Şerif" ya da "Hilye-i Nebevi" gibi isimlerle de bilinen ve Hazreti Muhammed'in fiziksel, insani ve ahlaki niteliklerini, tavır ve hareketlerini anlatan eserlerden oluşurken tespih koleksiyonunda ise Osmanlı döneminden kalma çok değerli mercan, kehribar, kuka, bağa, fildişi, necef gibi malzemelerden yapılmış tespihlerle beraber günümüz tespih sanatçılarının yaptığı balık dişi, fildişi, kehribar, gergedan boynuzu, amber tespihler dikkati çekti.

Sergide, Türk-İslam sanatları konusunda nadide ve sıra dışı eserleriyle tanınan Hasan Çelebi, Fuad Başar, Hüseyin Türkmen, Mustafa Cemil Efe, Eyüp Kuşçu, Fevzi Günüç, Gürkan Pehlivan, Levent Karaduman ve Ahmet Bursalı'nın eserleri yer aldı. İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, Bülent Eczacıbaşı ve daha birçok seçkin davetlinin katıldığı sergi 26 Ocak’ta Başbakan Erdoğan’ın katılımıyla sanatseverlere açılmıştı. "TARİHİ, KÜLTÜRÜ VE MEDENİYETİ PEK ÇOK AÇIDAN FARKLI ŞEKİLLERDE OKUMAK MÜMKÜN" Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Salonunda iş, sanat ve siyaset dünyasının da katıldığı final gecesinde konuşan Görmez, çağın dindarlığının zarafete, sevgiye ve yüce duygulara ihtiyacı olduğunu belirterek, "İnsan ruhunu en çok tatmin eden şeyler zarif ve ince bir duygu, yüce ulvi bir sevgi, derin metafizik bir muhabbet ve asaletini yaratıcıdan alan aşk. İslam sanatlarına baktığımız zaman bu muhteşem salonda her biri İslam sanatlarının emsalsiz bir örneğini teşkil eden Hilye-i Şerif yahut Hilye-i Saadet dediğimiz hilyelere baktığımızda yahut bunların oluşturduğu gelenek üzerinde düşündüğümüzde bunların gerçekten insanoğluna zarif ince bir duygu, yüksek ulvi bir sevgi, metafizik bir aşk ve muhabbet bahşettiğine hepimiz şahit oluyoruz" ifadelerini kullandı.

Görmez, tarihi, kültürü ve medeniyeti pek çok açıdan farklı şekillerde okumanın mümkün olduğunu anlatarak, "Kılıç-kalkan ve top-tüfek üzerinden savaş ve barış üzerinden bir tarihi, bir kültürü, bir medeniyeti okumanın mümkün. Yahut çelik-çomak üzerinden, oyun, eğlence ve zevk-ü sefa üzerinden hatta Ortaçağ oryantalizminin hayali fantezileri olan, harem üzerinden de bir tarihi, bir kültürü, bir medeniyeti okumaya kalkışabilirsiniz. Ancak bu eserleri temaşa ederken, İslam sanatlarını okumaya çalışırken bizim mimarimiz, musikimiz, türkülerimiz, şarkılarımız, nefeslerimiz bütün bunları bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, bizim tarihimizi ve kültürümüzü bir aşk, sevgi, sevda ve muhabbet üzerinden de okumak mümkündür" dedi.

"BİZ BİZE KİTABI GETİRENİ SEVEREK MÜSLÜMAN OLDUK" "Biz Türk milleti olarak, kitap okuyarak Müslüman olmadık. Biz bize kitabı getireni severek Müslüman olduk" diyen Görmez, "Bize kitabı getiren ve onu güzel bir ahlaka dönüştüren sevgili Peygamberimizi severek Müslüman olduk. Onun için bizim sevgi merkezli peygamber tasavvurumuz var. Edebiyatımız, şiirlerimiz, naatlarımız, ilahilerimiz, kasidelerimiz, türkülerimiz, şarkılarımız, musikimiz, mimarimiz... Bütün bunlara baktığımızda, biz orada bir sevgi, muhabbet, sevda, aşk görürüz. Bizim Fuzuli'miz, Anadolu topraklarının oluşumunu dahi peygamber sevgisiyle izah eder, Fırat'ın ve Dicle'nin deli deli akışını, su kasidesinde 'Başını taştan taşa vurur gezer, avare su' derken. Fırat'ın ve Dicle'nin deli deli akışını, bir an önce sevgililer sevgilisi Efendimiz, Peygamberimizin ayaklarının değdiği o kum tanelerini okşamak için hızlı aktığını anlatmaya çalışır" şeklinde konuştu.

"BİZ PEYGAMBER SEVGİSİNE ZARAFET KATMIŞ BİR MİLLETİZ" Her kandil gecesi zevkle dinlenilen mevliti hatırlatan Görmez, "Bizim Süleyman Çelebimiz, 'Vesiletü'n Necat' adını verdiği ve her kandil gecesinde zevkle dinlediğimiz mevlitte 'Efendimizi, Sevgililer Sevgilisi'ni öyle uzakta bir yerde değil, Bursa'nın bir köyünde dünyaya gelmiş bizden biri olarak tasvir eder. 'Susadım gayet hararetten kati, sundular bir cam dolusu şerbeti', derken, aslında Bursa'nın Türkmen köylerinde, bir çocuk dünyaya geldiğinde ne yapılıyorsa onu anlatır. Sevgili Peygamberimizin bizden ve içimizden biri olduğunu anlatmaya çalışır. Biz ayrıca Peygamber sevgisine bir zarafet katmışız. İşte bu muhteşem eserleri izlerken buna şahit oluyoruz" ifadelerini kullandı.

Görmez, peygamber aşkına bir estetik katıldığına dikkat çekerek, peygamber sevgisine zarafet ve aşk katmanın önemini anlattı. Görmez, "Şimdi aynı mescidin etrafına yahut Kabetullah'ın etrafına o gökdelenleri diken anlayış ile Mescid-i Nebevi'ye doğru giden tren raylarına keçe döşeyerek o sevgiye ve aşka kattığımız zarafeti mukayese etmek gerekiyor" dedi.

"BİZİM ZİHİNLERİ VE KALPLER SOMUTA HAPSETMEYEN BİR SANAT ANLAYIŞIMIZ VAR" Peygamber aşkını estetik açıdan ele alan ve Hazreti Peygamberin vasıflarını en güzel şekilde anlatan yazılı metinlerin soyut sanata dönüştürüldüğünü kaydeden Görmez, şunları kaydetti: "Bizim zihinleri ve kalpleri somuta hapsetmeyen bir sanat anlayışımız olmuş. Bu sebeple Peygamberimizin, hem fiziki güzelliklerini hem de ahlaki güzelliklerini en güzel bir şekilde yansıtan yazılı metinleri asırlarca bu tür sanat eserlerine dönüştürmüş ve onları evlerimizin en güzel mekânlarına asmayı güzel bir gelenek haline getirmişiz. Sergiyi gezerken de söyledim. Sanat eserleri içerisinde gördüğünüz bu yazılı metinlerin, iki çocuk sahabe tarafından bize nakledilmiş olması, Sevgili Peygamberimizin çocuklarla ne kadar hemhal olduğunun bir göstergesi olarak görülüyor. Burada gördüğümüz bütün metinler Hazreti Ali Efendimizden gelmiştir. Ancak başka bir metin var. Mesela Hz. Hatice'nin Peygamberimizden önce evlendiği bir insandan dünyaya gelen küçük bir erkek çocuğu. Bundan biz şunu anlıyoruz; Peygamberimiz üvey evladıyla o kadar hemhal olmuş ki, o bize kaşının, gözünün, yüzünün ve ahlakının güzelliğini en güzel bir şekilde anlatabiliyor. Bu rivayetler Hz. Ali'den geliyor. Çünkü Hz. Ali, çocukluğu Peygamberimizin evinde geçmiş büyük bir sahabe. Bu açılardan son derece önem arz ediyor. Anlam bakımından da Hz. Ali'nin ve çocuk olan sahabelerin bize Peygamberimizi bu şekilde anlatması ve bunların daha sonra böyle bir sanat eserine dönüşmesi çok muhteşem bir şey." Görmez, çağın dindarlığının ihtiyaçlarına işaret ederek, "Araştırmalar sadece Türkiye'de değil, bütün İslam dünyasında, bütün dünyada dindarlığın arttığından söz ediyor. Ancak çağın dindarlığının zarafete, sevgiye ve yüce duygulara ihtiyacı var. Aynı zamanda bu çağın dindarlığının varlıktaki güzellik ile ahlaktaki güzelliği birleştiren anlayışa ihtiyacı var" dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Görmez ardından sergiyi gezerken koleksiyoner Mehmet Çebi'den eserler hakkında bilgi aldı

Kaynak: İHA