İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Alper Arslan:

Özel Çorlu Reyap Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Alper Arslan, göğüs ağrısı ile acil servise başvuran hastaların üçte biri ila yarısında koroner arter hastalığı bulunmadığını söyledi.

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Alper Arslan:
Kalp kökenli olmayan (fonksiyonel) göğüs ağrıları da olabileceğini belirten Uzm. Dr. Alper Arslan: “Böyle hastalarda angina benzeri göğüs ağrısı sıklıkla Gastroösefagiyal Reflü Hastalığı (GÖRH) ve bazen yemek borusunun motor hastalıklarından kaynaklanmaktadır. Yine bu hastalarda göğüs duvarının kas veya kemik ağrıları da akla getirilmelidir. Ancak, göğüs ağrısı şikayeti ile başvuran hastalarda öncelikle ve hızlı bir şekilde kalp kökenli göğüs ağrısını dışlamak için tetkikler yapılmalıdır. Tekrarlayan ancak herhangi bir patoloji saptanmayan hastalarda panik atak bozukluğu gibi psikiyatrik bozukluklar akla gelmelidir” dedi.

GÖRH basit olarak mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçması olarak tanımlanabilir diyen Arslan: “Normalde reflü yemek sonrası ve uykunun ilk bölümlerinde olmak üzere günde 10 ila 45 kez olabilen fizyolojik bir olaydır. Fizyolojik GÖRH kısa sürdüğünden ya hiç farkına varılmaz yada çok hafif semptomlar oluşturur. Ancak GÖRH gün içinde sık aralıklarla tekrarladığında, uzun sürdüğünde ve özellikle uyku sırasında oluştuğunda artık patolojik GÖRH söz konusudur ki bu tablo genellikle özefagus mukozasında değişik derecelerde olabilen hasarlanma ve çeşitli semptomlarla birliktedir. En sık görülen şikayetler ağza acı su gelmesi, göğüste yanma veya baskı hissidir. Bu şikayetler öne eğilmekle ve sırtüstü yatma ile artar ve antiasit ilaç alımı ile geçici olarak azalmaktadır. Daha seyrek semptomlar arasında ağrılı yutma, yutma güçlüğü, boğaz ağrısı, kronik öksürük, göğüs ağrısı ve ses kısıklığı sayılabilir” diye konuştu.

Özel Çorlu Reyap Hastanesi İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Alper Arslan: “Dikkatli alınan bir anamnezle GÖRH tanısı kolaylıkla konulabilmektedir. Hastanın semptomlarının reflüye yönelik bir tedaviyle kısa sürede düzelmesi teşhiste kullanılabilecek diğer bir yöntemdir. Atipik semptomlar tanımlayan hastalarda, alarm semptomlarının varlığında(yutma güçlüğü, belirgin kilo kaybı,kanama,kansızlık vs) veya tedaviye dirençli vakalarda ileri tetkikler seçilerek yapılmalıdır.Bunlardan en önemli tanı yöntemi kuşkusuz ki endoskopik tetkiktir. Özafagus mukozasını direkt gözle görmemize olanak sağlayan Endoskopik yöntem işin ehli (Gastroenterolog) tarafından yapıldığında tanı koyma oranı oldukça yüksektir. Endoskopik işlemle hem yemek borusunda meydana gelmiş olan sorun gözle görülmekte hem de gereğinde biopsi alınarak patolojinin ne boyutta olduğu hakkında bize fikir vermektedir. Reflü tedavisinde amaç, semptomları gidermek ve oluşabilecek komplikasyonların önüne geçmektir.Tek başına ilaç veya tek başına yaşam tarzı ve beslenme alışkanlığının düzenlenmesi ile tedavisi başarıya ulaşabilecek bir hastalık değildir.Hastalara öncelikle ilaç dışı bazı önerilerde bulunulması gerekmektedir.Bunlardan en önemlileri uyurken yatak başının en az 5 - 6 cm yükseltilmesi,sigara ve alkol alımının kesilmesi,diyetteki yağ ve salçanın azaltılması, geç saatte yemekten kaçınılması, kafeinli ve gazlı içeceklerden, çikolata, domates suyu gibi gıdaların alınmaması sayılabilir. İlaç tedavisine gelince günümüzde en sık kullanılan ilaçlar antiasitler, H2 reseptör antagonistleri ve PPI'leridir. Şikayetleri seyrek ve hafif olan hastalarda tek başına antiasitler yeterli olurken daha şiddetli olgularda mide asit salgılanmasını azaltan tedavilere gerek duyulmaktadır. Bu tedavilerle hastaların yüzde 80'ine yakınında klinik düzelme sağlanmakta, ancak tedavi sonrasında üç ay içinde yüzde 50'sinde, 6 ay içinde ise yüzde 80'ninde şikayetler nüksetmektedir. Bu yüzden tedavi başlandığında kısa sürede kesilmemeli idame dozda en az 3 ay veya daha fazla süreyle devam edilmelidir. Bütün bunlara rağmen medikal tedaviye cevap alınamayan yüzde 10 kadar vakada ise cerrahi tedaviye gerek duyulur” şeklinde konuştu.

Dr. Alper Arslan sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuç olarak, gastrointestinal sisteme ait şikayetlerle gelen hastalarda anamnez çok iyi alınmalı,alarm veren bulgu ve tetkikler varsa Gastroskopik ve Kolonoskopik tetkikler yapılmalıdır.İleri tetkikler sonucunda organik ciddi patoloji tesbit edilemeyen hastalarda ise Fonksiyonel Gastrointestinal Hastalıklar akla gelmeli ve multidisipliner bir yaklaşımla takip ve tedavileri yapılmalıdır.”
Kaynak: İHA