Dünya Sineması’nın En Yeni Örnekleri Altın Koza’da
Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 17-23 Eylül tarihleri arasında yapılacak 19. Altın Koza Film Festivali, dünya sinemasının en seçkin örneklerini seyirciyle buluşturmaya hazırlanıyor.
Bu filmlerden en merakla bekleneni hiç kuşkusuz Michael Haneke’nin, Cannes Film Festivali’nde büyük ödül, Altın Palmiye’yi kazanan filmi "Aşk" (Amour). Jean-Louis Trintignant, Emmanuelle Riva ve Isabelle Huppert’in önemli rollerini paylaştığı film, yıllarını birlikte geçirmiş yaşlı bir çiftin dokunaklı hikayesini anlatıyor.
İranlı üstad Abbas Kiarostami ikinci kez ülkesi dışında, bu kez Japonya'da çektiği yeni filmi "Sevmek Gibi" (Like Someone in Love) Türkiye’de ilk kez Adana’da izleyiciyle buluşacak. Film, eskortluk yapan öğrenci bir genç kız, sevgilisi ve yaşlı bir adam üçgeninde gelişiyor.
Şehir dışına, Avusturya'nın yeşil dağlık bölgesinde bir köy evine tatile giden genç kadın, kendisini gerçekten de görünmez duvarlar arasında, vahşi doğada yapayalnız bulacaktır. Julian Roman Pölsler’in yönettiği "Duvar" (The Wall) Marlen Haushofer’in kült mertebesine ulaşan psikolojik gerilim romanından uyarlama.
Birisinin acı çığlığını duyduğunuzda ne yaparsınız? Belçika'nın özgün sinemacılarından Lucas Belvaux, "38 Şahit"te (38 Witnesses) insaniyetin başlangıcı kadar eski bu soruyu 1964 yılında ABD'de yaşanmış bir olaydan da esinlenerek kendi üslubuyla anlatıyor.
Bu yıl Cannes Film Festivali, Eleştirmenlerin Haftası açılış filmi olan Rufus Norris imzalı "Koşulsuz Sevgi" (Broken), komşular arasında gelişen olaylar sonucu ortaya çıkan şiddetin insanların hayatını nasıl değiştirdiğini anlatıyor.
Sundance Film Festivali’nde gösterilen "Aşkın Sonu" (The End of Love), eşi aniden ölünce iki yaşındaki oğluna hem annelik hem babalık yapmak zorunda kalan genç bir adamın hikayesi. Filmin yönetmeni Mark Webber, aslında bir oyuncu ve senaryoyu kendi hayatından esinlenerek yazmış ve küçük oğluyla beraber oynamış.
Lina ve Miguel hayatlarını çöp toplayarak kazanan ve çöplüğün hemen yanındaki gecekondularında yaşam mücadelesi veren fakir bir çifttir. Lina ilerlemiş yaşına karşın çocuk sahibi olmak istemektedir. Duaları kabul olur ve bir gün hamile olduğunu öğrenir. Ancak doğumdan sonra, öykü gerçeküstü bir boyut kazanacaktır. Toronto Film Festivali’nde gösterilen Filipinler yapımı, "Bir Balık Masalı"nın (Fable of the Fish) yönetmeni Adolfo Borinaga Alix, Jr.
Berlin Film Festivali’nde En İyi İlk Film ödülünü kazanan, Hollandalı yönetmen Boudewijn Koole imzalı "Kauwboy", babasıyla birlikte yaşayan 10 yaşındaki Jojo’nun öyküsünü anlatıyor. Jojo bulduğu kargayı, babasının karşı çıkmasına rağmen gizlice beslemeye başlıyor ancak gerçek ortaya çıkınca evden kaçıyor.
Başkanlık seçimlerinden bir gün önce Austerlitz Garı’nda patlayan bomba 20 kişinin ölümüne neden olur. Hükümet islamcı grupları suçlarken bir bilgisayar korsanı bulduğu görüntülerle şüpheleri başka yöne çeker. Cedric Jimenez’in yönettiği "Paris Gözaltında" (Paris Under Watch) güvenlik kameralarını kullanarak gerçeğin birçok boyutu olabileceğini gösteriyor.
Finlandiya 2. Dünya Savaşı sırasında cephede ölen askerleri gömülmek üzere geri gönderen tek ülkeydi. Sakari Kirjavainen’in yönettiği "Sessizlik" (Silence) savaşa çok farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. 1944 yılında Finlandiya-Rusya cephesinde, ölü askerlerin toplanıp evlerine geri gönderilmek üzere hazırlandığı bir merkezde çalışanlar, cesetlerin birbirleriyle fısıldaştıklarına tanık oluyorlar.
Gerçek bir olaydan yola çıkan, Nic Balthazar imzalı "Hayatımın Kararı" (Time of My Life), Belçika’da ötenazinin yasalaşmasına neden olan olaylar zinciri üzerine kurulu. Gençliklerinden beri birlikte olan dört arkadaştan Mario’ya MS teşhisi konulması hepsinin hayatını alt üst ediyor. Başarılı bir politikacı olma yolundaki Mario, ülkesinde ötenazinin yasalaşması için bir mücadeleye başlıyor.
Andres Wood’un yönettiği, "Violeta Cennete Gitti" (Violeta Went to Heaven), Latin Amerikan folk müziğinin annesi olarak tanınan, Şilili şarkıcı ve söz yazarı Violeta Parra’nın yaşam öyküsünü anlatıyor. Sefalet içinde geçen bir çocukluğun ardından uluslararası üne sahip bir popüler kültür ikonuna dönüşen Parra’nın sıradışı hayatı beyaz perdeye taşınıyor. Şili’nin, Yabancı dilde Oscar adayı olan Violeta Cennete Gitti, Sundance’da En İyi Film seçilerek Jüri Büyük Ödülünü almıştı.
Yunanlı yönetmen Angelos Abazoglou’nun "Mustafa’nın Tatlı Rüyaları" (Mustafa’s Sweet Dreams) Gaziantep’te baklavacı çırağı olarak çalıştıktan sonra hayallarinin peşinde İstanbul’a gelen Mustafa’nın bu metropolde yaşadıklarını anlatıyor.
Brooklyn camisinin imamının 11 yaşındaki oğlu Davut, bir rastlantı sonucu Yahudi bir ailenin oğlu olan Yoav ile arkadaş olur. Yoav ve ailesi Davut’un yahudi olduğunu sanmakta ve ona David diye hitap etmektedirler. İkisi de dindar ailelerden gelen bu çocuklar arasındaki ilişki hoşgörü ve açık fikirlilik konusunda bir ders niteliğinde. Montreal Film Festivali’nde Kiliseler Birliği Ödülünü alan "David", Joel Fendelman’ın ilk uzun metrajlı filmi.
Bu yıl Berlin Film Festivali'nde büyük ödül Altın Ayı'nın sahibi İtalyan Taviani biraderlerin "Sezar Ölmeli" (Caesar Must Die) filmi oldu. 83 yaşındaki Vittorio ve 81 yaşındaki Paolo Taviani, festivalin 'en heyecanlı' sinemacılarıydı aynı zamanda. Film hapishanede bir Shakespeare oyununu sahneleyen gerçek mahkumları, 'sahne gerisinde' yaşadıklarıyla birlikte yarı kurmaca bir üslupla anlatıyor.
Le Point dergisinin “yılın en yaratıcı ve şiirsel filmlerinden biri” olarak nitelediği "Mutluluğa Boya Beni" (Le Tableau) çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekecek bir canlandırma .
Kaynak: İHA
İranlı üstad Abbas Kiarostami ikinci kez ülkesi dışında, bu kez Japonya'da çektiği yeni filmi "Sevmek Gibi" (Like Someone in Love) Türkiye’de ilk kez Adana’da izleyiciyle buluşacak. Film, eskortluk yapan öğrenci bir genç kız, sevgilisi ve yaşlı bir adam üçgeninde gelişiyor.
Şehir dışına, Avusturya'nın yeşil dağlık bölgesinde bir köy evine tatile giden genç kadın, kendisini gerçekten de görünmez duvarlar arasında, vahşi doğada yapayalnız bulacaktır. Julian Roman Pölsler’in yönettiği "Duvar" (The Wall) Marlen Haushofer’in kült mertebesine ulaşan psikolojik gerilim romanından uyarlama.
Birisinin acı çığlığını duyduğunuzda ne yaparsınız? Belçika'nın özgün sinemacılarından Lucas Belvaux, "38 Şahit"te (38 Witnesses) insaniyetin başlangıcı kadar eski bu soruyu 1964 yılında ABD'de yaşanmış bir olaydan da esinlenerek kendi üslubuyla anlatıyor.
Bu yıl Cannes Film Festivali, Eleştirmenlerin Haftası açılış filmi olan Rufus Norris imzalı "Koşulsuz Sevgi" (Broken), komşular arasında gelişen olaylar sonucu ortaya çıkan şiddetin insanların hayatını nasıl değiştirdiğini anlatıyor.
Sundance Film Festivali’nde gösterilen "Aşkın Sonu" (The End of Love), eşi aniden ölünce iki yaşındaki oğluna hem annelik hem babalık yapmak zorunda kalan genç bir adamın hikayesi. Filmin yönetmeni Mark Webber, aslında bir oyuncu ve senaryoyu kendi hayatından esinlenerek yazmış ve küçük oğluyla beraber oynamış.
Lina ve Miguel hayatlarını çöp toplayarak kazanan ve çöplüğün hemen yanındaki gecekondularında yaşam mücadelesi veren fakir bir çifttir. Lina ilerlemiş yaşına karşın çocuk sahibi olmak istemektedir. Duaları kabul olur ve bir gün hamile olduğunu öğrenir. Ancak doğumdan sonra, öykü gerçeküstü bir boyut kazanacaktır. Toronto Film Festivali’nde gösterilen Filipinler yapımı, "Bir Balık Masalı"nın (Fable of the Fish) yönetmeni Adolfo Borinaga Alix, Jr.
Berlin Film Festivali’nde En İyi İlk Film ödülünü kazanan, Hollandalı yönetmen Boudewijn Koole imzalı "Kauwboy", babasıyla birlikte yaşayan 10 yaşındaki Jojo’nun öyküsünü anlatıyor. Jojo bulduğu kargayı, babasının karşı çıkmasına rağmen gizlice beslemeye başlıyor ancak gerçek ortaya çıkınca evden kaçıyor.
Başkanlık seçimlerinden bir gün önce Austerlitz Garı’nda patlayan bomba 20 kişinin ölümüne neden olur. Hükümet islamcı grupları suçlarken bir bilgisayar korsanı bulduğu görüntülerle şüpheleri başka yöne çeker. Cedric Jimenez’in yönettiği "Paris Gözaltında" (Paris Under Watch) güvenlik kameralarını kullanarak gerçeğin birçok boyutu olabileceğini gösteriyor.
Finlandiya 2. Dünya Savaşı sırasında cephede ölen askerleri gömülmek üzere geri gönderen tek ülkeydi. Sakari Kirjavainen’in yönettiği "Sessizlik" (Silence) savaşa çok farklı bir bakış açısıyla yaklaşıyor. 1944 yılında Finlandiya-Rusya cephesinde, ölü askerlerin toplanıp evlerine geri gönderilmek üzere hazırlandığı bir merkezde çalışanlar, cesetlerin birbirleriyle fısıldaştıklarına tanık oluyorlar.
Gerçek bir olaydan yola çıkan, Nic Balthazar imzalı "Hayatımın Kararı" (Time of My Life), Belçika’da ötenazinin yasalaşmasına neden olan olaylar zinciri üzerine kurulu. Gençliklerinden beri birlikte olan dört arkadaştan Mario’ya MS teşhisi konulması hepsinin hayatını alt üst ediyor. Başarılı bir politikacı olma yolundaki Mario, ülkesinde ötenazinin yasalaşması için bir mücadeleye başlıyor.
Andres Wood’un yönettiği, "Violeta Cennete Gitti" (Violeta Went to Heaven), Latin Amerikan folk müziğinin annesi olarak tanınan, Şilili şarkıcı ve söz yazarı Violeta Parra’nın yaşam öyküsünü anlatıyor. Sefalet içinde geçen bir çocukluğun ardından uluslararası üne sahip bir popüler kültür ikonuna dönüşen Parra’nın sıradışı hayatı beyaz perdeye taşınıyor. Şili’nin, Yabancı dilde Oscar adayı olan Violeta Cennete Gitti, Sundance’da En İyi Film seçilerek Jüri Büyük Ödülünü almıştı.
Yunanlı yönetmen Angelos Abazoglou’nun "Mustafa’nın Tatlı Rüyaları" (Mustafa’s Sweet Dreams) Gaziantep’te baklavacı çırağı olarak çalıştıktan sonra hayallarinin peşinde İstanbul’a gelen Mustafa’nın bu metropolde yaşadıklarını anlatıyor.
Brooklyn camisinin imamının 11 yaşındaki oğlu Davut, bir rastlantı sonucu Yahudi bir ailenin oğlu olan Yoav ile arkadaş olur. Yoav ve ailesi Davut’un yahudi olduğunu sanmakta ve ona David diye hitap etmektedirler. İkisi de dindar ailelerden gelen bu çocuklar arasındaki ilişki hoşgörü ve açık fikirlilik konusunda bir ders niteliğinde. Montreal Film Festivali’nde Kiliseler Birliği Ödülünü alan "David", Joel Fendelman’ın ilk uzun metrajlı filmi.
Bu yıl Berlin Film Festivali'nde büyük ödül Altın Ayı'nın sahibi İtalyan Taviani biraderlerin "Sezar Ölmeli" (Caesar Must Die) filmi oldu. 83 yaşındaki Vittorio ve 81 yaşındaki Paolo Taviani, festivalin 'en heyecanlı' sinemacılarıydı aynı zamanda. Film hapishanede bir Shakespeare oyununu sahneleyen gerçek mahkumları, 'sahne gerisinde' yaşadıklarıyla birlikte yarı kurmaca bir üslupla anlatıyor.
Le Point dergisinin “yılın en yaratıcı ve şiirsel filmlerinden biri” olarak nitelediği "Mutluluğa Boya Beni" (Le Tableau) çocuklar kadar büyüklerin de ilgisini çekecek bir canlandırma .