Rtük Başkanı Dursun'dan Önemli Açıklamalar

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, "Bir reklam prodüksiyonunda Adolf Hitler kullanıldı.Bu konuda Musevi vatandaşlar da dahil şikayetler var. Hukukçu arkadaşlar inceleme yapıyor ancak mevcut yasaya göre bir ihlal göremedik" dedi.

Rtük Başkanı Dursun'dan Önemli Açıklamalar
Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası'nın Mart ayı olağan meclis toplantısına onur konuğu olarak katılan RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, kurumun çalışmaları hakkında açıklamalarda bulundu. Sakarya Valisi Mustafa Büyük'ün de katıldığı toplantıda konuşan Dursun, vatandaşlardan televizyondaki yayınlarla ilgili çok sayıda şikayetler aldıklarını ifade ederek, bu konudaki işleyişi şu şekilde özetledi: "Vatandaş rahatsız olduğu yayını bize bildirirken, buradaki yayın ilkelerine aykırı olup olmadığına bakmıyor. Vatandaş rahatsız olduğu yayını şikayet ederek 'yayını kaldırın' diyor. Kaldırılmadığını görünce parlamentoya gidiyor ya da gazetede yazıyor. Bakın biz herhangi bir yayını kaldırma yetkisine sahip değiliz. RTÜK'ün denetime ilişkin görevi şu; yapılmış olan bir yayının yasa koyucunun ilkelerine göre denetlenmesi. Bizim yaptığımız iş budur."

Son günlerde bir reklam filminde Adolf Hitler'in kullanılması konusuna da değinen Dursun, "Buraya gelirken beni Reklamcılar Derneği Başkanı aradı. Biliyorsunuz son günlerde bir reklam prodüksiyonunda Adolf Hitler kullanıldı. Bu konuda Musevi vatandaşlar da dahil şikayetler var. Dernek Başkanımız bana, 'bu konuda bir şey yapmayacak mısınız' dedi.

Ben de bu konuda hukukçu arkadaşların inceleme yaptığını ancak mevcut yasaya göre bir ihlal göremediğimizi söyledim. Vatandaşın sevmediği bir durum olduğu doğruancak burada ihlal nedir? Burada biz bunu dikkate alıyoruz" dedi.

Televizyonlarda sıkça dönmeye başlayan bal reklamları ile ilgili de konuşan Dursun, "Televizyonlarda son zamanlarda oynayan uzun ilaç ve bal reklamları var. Bugün de Tarım Bakanlığı bu bal reklamlarını 'yayından kaldırın' diyor. Biz bir yayını yayından kaldıramayız. Biz yayıncıya bunu yayından kaldırın diyemeyiz. Biz bir sansür kurumu değiliz. Biz kurallara uygunluğuna bakar ve bir müeyyide uygularız" diye konuştu.

Reyting yasası yönetmeliğine de değinen Dursun şunları söyledi: "Dün kabul ettiğimiz bir şey var. Reyting ölçümünün usul esasları ile ilgili yasayı bize gönderdiler. Bizde buna uygun bir yönetmelik hazırladık. Bunu tartışmaya açtık. Bu tartışmalara göre yönetmeliğe son şeklini veriyoruz. Bunun ardından reytinglerle ilgili tartışmalara ve eleştirilere son vereceğimizi düşünüyoruz. Biz öncelikle düzenleyici kuruluşuz ve bu sektörün geleceği için çeşitli düzenlemeler yapıyoruz." Türkiye'de yayıncıların en ufak bir müeyyide uygulasa dahi kendilerini mahkemeye verdiğini belirten Dursun, bunun artık bir alışkanlık olduğunu ancak mahkemelerin yüzde 95 oranında kendi lehlerinde sonuçlar verdiğini söyledi.

Muhteşem Yüzyıl'A YAPILAN UYARI
Özel bir televizyon kanalında yayınlanan Muhteşem Yüzyıl adlı dizinin ilk bölümüne, yasalara aykırı bir durum olmamasına rağmen toplumun galeyanını almak için uyarı yaptıklarını vurgulayan Dursun, "Biliyorsunuz bir Muhteşem Yüzyıl dizisi var. Bu dizinin ilk bölümüne 140 bin şikayet geldi. Bu normal bir şey değil. Bir takım çevreler olayı yönlendirdi ve böyle oldu. Bunun üzerine bir çalışma yaptık. Sonuç olarak hukuken bir şey yok ama toplumda ki bu galeyanı yatıştırmak için yayıncıyı uyaralım dedik. Buuyarımız AB'nin Gelişme Raporunda yer aldı. 'İfade özgürlüğünün önüne nasıl böyle bir engel koyarsınız' diye. Yani şunu diyeceğim; bizim verdiğimiz kararların ne kadar yankısı olduğunu görüyorsunuz. Ayrıca bir kanalda yayınlanan bir dizideki eşcinsel bir sahne için bir ceza verdik. Bu AB'de eleştiri konusu oldu. Müeyyide uygularken ister istemez işin uluslararası boyunu da dikkate almanız gerekir" dedi.

Türk izleyicisinin kendisini televizyon ile fazla özdeşleştirdiğini söyleyen Dursun, "Türk izleyicisinin bir şeye dikkat etmesi gerekiyor. Bizim izleyicimiz televizyon dizilerinde izlediğinin; hayatın bizatihi kendisi ve gerçeği olduğuna inanıyor. Bizim en önemli problemimiz kanaat. Bakın televizyon bir eğlence, kurgu ve sanal dünyadır. Ama biz böyle görmüyoruz. Biz televizyonu hayatın dışa vurumu gibi görüyoruz. Televizyonda sevdiğimiz bir dizide karakter öldüğü zaman onun cenaze namazını kılıyoruz.Maalesef bunlar yaşandı. Böyle bir problemimiz var. Yayıncılarla bir araya geldiğimizde içerikler konusunda toplumun rahatsız olduğu dizilerde ki sorunları dile getiriyoruz. Burada şöyle bir duru ortaya çıkıyor. Bakın 1 yıllık televizyon reklam pastası 2 milyar 549 bin lira. Geçen seneye göre yüzde 20 büyüme göstermiş. Bu reklam pastasını bin 400 civarında radyo ve televizyon kuruluşu paylaşıyor. Sorun buradan geliyor. Reklam pastası bu kadar ve 23 ulusal yayıncı, 14 kamu yayıncısı, 200'e yakın uydu yayınıve yerel yayınların ayakta durmasının tek kaynağı reklamlar. TRT'yi bir kenara bırakalım. Elektrik faturalarından gelen yüzde 2 ile finanse ediliyor. Bunun dışında kalan tüm yayıncıların finans problem var. Bu problemi aşmak için izlenmek gerekir. Yani reklam almak için ne gerekirse yapmak zorundalar. Dolayısıyla izlenme kabiliyeti olan içerikte program yapmalısınız. Bunun için izleyicinin duygusunu istismar edecek deyim yerinde ise gıdıklayacak marjinal konulara ihtiyaç var. Bildiğiniz aile hayatını nedentelevizyondan izleyesiniz. Meşru, normal ilişkiyi neden insanlar izlesin. Yayınct Reyting yasası yönetmılarla konuştuğumuzda bunları söylüyorlar. 'Biz marjinal konuları işliyoruz, işlemezsek izlenmiyoruz' diyorlar. 'İzlenmemiz için şiddeti ve marjinal konuları öne almamız gerekli' cevabı veriyorlar. Böyle bir handikap var Türkiye'de. Mesela Siz Muhteşem Yüzyıl'a milyonlarca lira yatıyorsunuz. Orada haremdeki kadınların dekoltelerini ve kılık kıyafetini özel senaryo ile öne çekmezseniz izlenmezsiniz. Bizim toplum televizyon ekranında şiddet içeren program izliyor. Kurtlar VadisiTürkiye'de en çok izlenen programlardan biri. Şimdi Kurtlar Vadisi'nin mantıksal olarak meşrulaştırmak mümkün mü? Bir ara Polat'a (Necati Şaşmaz) 'bir sorununuzu da konuşarak çözün, en ufak problem olsa silah çekiyorsunuz' dedim. Yani insanlar bir takım problemlerin konuşarak çözüldüğünü görsün. O da 'hocam sen de mi beni eleştiriyorsun' dedi.

Ben de bir izleyiciyim. Adam gidiyor, 5 kişi ile hava üssü basıyor. Dünyanın neresinde böyle bir şey olabilir. Ama insanlar bunu izliyor" şeklinde konuştu.

EBEVEYN İZLEME KOMİTESİ
Türkiye'de piyasanın kaldırabileceğinden çok daha fazla yayıncı olduğunu dile getiren Dursun şunları söyledi: "Yapımların arasında rekabet var. Ve bu rekabet arasında marjinalleşen izleniyor. Bunu engellemenin yöntemini keşfetmiş değiliz. Bizim yasamızda aile yapısına aykırı yayın yapılamaz ilkesi var. Bununla ilgili çok ceza veriyoruz. Ancak neticede izlediğimiz bir hayal ürünü ve tasarımdır. Şimdi tüm dizilerin aile yapısına uygun olduğunu nasıl kanıtlayacağız. Türkiye'de yayıncıların bize yaşanan hayatın kendisini resmetmesini isteme şansımızın olmadığını düşünüyoruz. Biz elimizden geleni yapıyoruz ancakbunun en önemli ayağı izleyiciler. İzleyiciler bu tür programları izlemeyecekler, protesto edecekler, karşı çıkacaklar. Ve dahası sanayiciler olarak sizler bu tür programlara reklam verilmeyeceksiniz. ABD'de Ebeveyn İzleme Komitesi diye bir şey var. Sivil bir teşkilat bu. Tüm programları izliyorlar ve reklam verenlere diyorlar ki 'şu programa reklam verirseniz sizin mamullerinizi boykot edeceğiz'. Bunun üzerine işadamı ona reklam vermiyor ve program yayından kalkıyor. Sivil baskının oluşması lazım. Aile veSosyal Politikalar Bakanlığı müsteşarı geçenlerde bana uğradı. Daha önce ki bakan döneminde bu proje ile ilgili çalışmalar başlamıştı. Bende ona lütfen bu proje ile ilgili çalışmaları tamamlayın. Sivil baskı oluşturmaya çalışalım ve bu baskı yolu ile izleyiciyi daha aktif hale getirilim dedim. Sivil inisiyatifi daha ön plana çıkarmalıyız."

Televizyonlarda bulunan akıllı işaretlerin tek başına yeterli olmadığını, ebeveynlerin bu konuda bilinçli olmasının şart olduğunu aktaran Dursun, "Biz programları denetlerken içeriklere ayırıyoruz ve yaş gruplarına göre yayın saatleri belirliyoruz. Bulunan en önemli çözümlerden biri bu. Fakat burada problem şu. Hangi tür programlar çocukları etkiler. Bu bir yorum. Şu varsayılıyor. Çocuklar günün belli saatleri ekran karşısında olmalı, belli saatlerde olmamalı. Biz önceki yasamızda çocukların 23.00'ekadar ekran karşısında olduğunu öngörmüştük. Yeni yasamızda bunu 24.00'e çektik. Ancak bu biraz problem oluşturdu. Onu tekrar 23.00'e çekeceğiz. Bir tele logomuz var. 21.30'da haydi çocuklar yatağa diyerek sadece çocukları değil ebeveynleri de uyarıyoruz. Bu çok tuttu. Yayıncılarda bunu yerine getirdi. Bunu geliştirmek istiyoruz. Fakat çocuklar 21.30'da ekranı terk etmiyor. Çocuklara sorduğumuzda 'benim o saatte dersim bitmiyor' diyor. Yüzde 80'ini yatmıyor. Çocukların belli saatlerde ekran karşısındaolmaması için bilinç oluşmuş değil. Bu konuda ebeveyn bilinçlenmeli" diye konuştu.

İlköğretim okullarında okutulan Medya Okuryazarlığı dersinin amacına ulaşmadığını da söyleyen Dursun, "Medya okuryazarlığı konusu çok önemli. Okullarımız bunu ders olarak gösteriyor. Çocuğun izlediği yayın karşısında televizyonda ki konulara eleştirisel yaklaşması gerekiyor. Okulda çocuklarımıza Medya Okuryazarlığı dersi gösteriyoruz ancak bunun çokta başarılı olmadığını görüyoruz. O ders saatinde öğretmenler çocuklara diğer derslerin deneme sınavlarını çözmeleri için fırsat olarak görüyor. Bu dersiseçen öğrencilerde bunu tespit ettik. Dolayısıyla amacına ulaşmıyor" dedi.

Dursun, son olarak radyoların denetlenmesi konusunda eksiklerin olduğunu belirterek, "Dünyada artık radyo denetleyen hiçbir ülke kalmadı. Bunu belki zamanla halktan gelen şikayetler ile yapabiliriz. Ancak bunun için henüz bir çalışma başlatmış değiliz" dedi.

Toplantının sonunda Sakarya Valisi Mustafa büyük ve SATSO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Kösemusul; RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun'a günün anlam ve önemini belirten bir plaket takdim etti .