'Ermeni Kelimesi Hastalığı Çağrıştırıyor'

Hocalı Katliamı öncesindeki yürüyüşlerden birinin ardından rahatsızlanan annesini kaybeden ve yaşadığı kentten ailesiyle birlikte göç etmek zorunda kalan Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç.

'Ermeni Kelimesi Hastalığı Çağrıştırıyor'
Dr. Sevinç Üçgül, 'Ermeni' kelimesinin kendisine hastalığı çağrıştırdığını söyledi.

ERÜ Edebiyat Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sevinç Üçgül, Hocalı Katliamı öncesinde Ermenistan'ın Zengezur kazasından göç etmek zorunda kalışına neden olan olayları anlattı. Hocalı Katliamı'nın kıvılcımının, 1987'de Fransa Bilimler Akademisi'nde, Karabağ'ın Ermenilere verileceğine dair iddiaların konuşulmaya başlanmasıyla atıldığını ifade eden Üçgül, akademideki toplantılardan sonra özellikle Azerilerin yaşadığı bölgelerde iç karışıklıkların ortaya çıktığını söyledi.

O dönemde bir Azeri kreşinde müdirelik yapan annesi Mehruze İsmailova'nın düzenlenen bir yürüyüşün ardından rahatsızlanarak hayatını kaybettiğini dile getiren Üçgül, 'Şehirde 1988 Şubat ayından başlayarak sık sık yürüyüşler oldu. Çünkü 1988 Şubat ayında olaylar bu veya başka şekilde bilinçlendirme ve halk arasında yayılmaya başlandı. Olaylarda kreşe de yürümüşler. Şehirdeki 4 No'lu okul Azerbaycan okuluydu ve bir de çalışan Azerbaycanlı çalışan ailelerin çocuklarının gittiği kreş vardı. Eğiticiler,kalabalık kreşe yürüyünce çocukları korumak için erzak deposuna saklamışlar. Ve o olayın akşamında annemin gözünde bir kayma oldu. Mart ayının sonlarında da şiddetli baş ağrıları ve beyin kanaması ile annemi 41 yaşında kaybettik. Dolayısıyla hem doktorlar hem de biz yaşadığı büyük strese bağlıyor annemin ölümünü ' diye konuştu.

İç karışıklıklar döneminde çok sayıda Azeri'nin ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldığına dikkat çeken Üçgül, 1988'in Kasım ayında Ermenistan'dan göç edişlerini ise şu şekilde anlattı: '1988, 29 Kasım'da, Kafan'dan 30 kilometre uzaklıkta bir Azerbaycan kasabası var, Zengilan. Halamı ziyarete gittik ve oradan dönemedik. Çünkü o gece bütün evleri yağmalayıp halkı çıkarmışlardı. Ve elimizde bir el çantasıyla ayrıldık ailemizden, evimizden. Bir taraftan da bu iyi oldu çünkü ben her zaman yaşadığım evden nasıl ayrılırım ya da neyi götürüp çıkarırım diye düşünmüştüm. Bir kızıl gül saksısı vardı, toprak koymuştum onu alırım diye düşünürdüm. Çocukluğumuzla, geçmişimizle ilgili her şeyi alıpgötürmek mümkün değil. ' Üçgül, ne olaylar esnasında ne de olaylar öncesinde Ermeni komşularıyla herhangi bir problem yaşamadıklarını da vurguladı. 'Ermeni komşularımız Nevruz'u sabırsızlıklar beklerdi ' diyen Üçgül, yerli halktan zarar görmediklerini, iç karışıklıklar başlayınca dışarıdan göç eden Ermenilerin insanlara zarar verdiğini söyledi.

Üçgül Hocalı Katliamı'nın meydana geldiği günü ise şöyle anlattı: 'Biz 88'in Kasım ayında Ermenistan'dan çıktık. 92'de olay olduğunda biz zaten Azerbaycan'daydık ve savaş sürüyordu. Çok ağır zamanlardı, savaş sürekli devam ediyordu cephede. Her gün bütün şehir zaten matem içindeydi. Her geçen gün şehitler gıyabında muhakkak cenazeler var, ağlayan anneler var, yıkılan aileler var ve bunun üzerine toplu bir katliam, toplu bir yok ediş oldu. Sabahın çok erken saatlerinde zaten elektrikler gitti ve bütünşehir simsiyah oldu, bayraklarla kaplandı. Ve itfaiyelerin sesiyle uyandık. Olayı böyle haber aldık. Tabii ki herkes meydanda. Herkes gazetelere, televizyonlara ve meydanlara akın ediyordu çünkü göç edip gelenler zaten bir geri dönüş beklentisi içindeydi, benim ailem de dahil olmak üzere. Biz eşyalarımızdan hiçbir şey getiremedik geri döneceğiz diye, hatta komşularımızdan toprağın altına değerli eşyalarını gömenler olmuştu. Bunun bu kadar uzun sürebileceği ve yıllara dağılacağı o zaman hiçbir şekildedüşünülemiyordu. Dolayısıyla çok ağır ve acı günlerdi bizim için. ' Evlenerek Türkiye'ye gelen Üçgül, 'Bizi Türk olduğumuz için kınayıp sahip olduğumuz topraklardan, evlerden çıkmak zorunda bırakan Ermeniler vardı. Onlar bize Azeri değil, Türk derlerdi ' diye konuştu. Üçgül, 'Ermeni' kelimesinin kendisinde hastalık çağrışımı yaptığını dile getirerek, 'Hasta bir zihniyet. Bütün halk bu kadar kendine zarar verecek düzeyde hasta olmamalı, tarihiyle barışmalı. İyisiyle, kötüsüyle tarih olmuş, yaşanmış, geçmiş. Yani herkes bir nefretle, bir intikamla, bir hınçla yaşamamalı,büyümemeli, nesilden nesile, kuşaktan kuşağa aktarmamalı bu kini. Eğer yapılırsa bu, hasta bir millet demektir ' ifadelerini kullandı.
Kaynak: İHA