Melikşah Üniversitesi'nde Şair Nabi Anlatıldı
Melikşah Üniversitesi tarafından düzenlenen panelde Osmanlı döneminin divan şairlerinden Nabi anlatıldı.
Fatih Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Kaplan, panelde Nabi’nin yaşamıyla ilgili bilgiler verdi. Kayseri'de Melikşah Üniversitesi ile Beşinci Mevsim Edebiyat Kulübü tarafından düzenlenen panel, üniversitenin Hukuk Fakültesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Programa Melikşah Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reşit Özkanca, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
Panelin konuşmacıları ise Prof. Dr. Mahmut Kaplan, Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Hakkı Aksoyak, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Abdulkadir Dağlar oldu. Panelin moderatörlüğünü Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabey Kılıç yaptı. Prof. Dr. Mahmut Kaplan, programı düzenleyenlere teşekkür ederek başladığı konuşmasında, Nabi’nin hayatı ile ilgili şu bilgileri verdi: “Nabi, Urfa’da doğmuş kendini İstanbul’da kabul ettirmiş şairdir. Kayseri'de anılması benim için bir iftihar vesilesidir. Nabi bunu duysa çok mutlu olacaktı. Nabi önemli bir isim, Nabi’nin münşeatı her baba yiğidin altından kalkabileceği bir tez değildir. Ama Atabey hocama teşekkür ediyorum. Tezinin bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Nabi’nin hayatı, her ne kadar meşhur şair ise de bilinmezliklerle doludur. Ben bu hayatı merak ettiğim için belki bir şeyler bulabilirim diye Halep’e gittim, bir sendikanın teklifi üzerine, ama orada pek fazla bir şey bulamadım. Sadece Zekeriya Camii'nde Hz. Zekeriya’nın kabrinin tamirinde düşülen tarih vardı. Onu işlemişler. Sadece tek onu bulabildim. Halep bugün bombalar altında yıkılan bir şehir, parçalanan bir tarih. Osmanlı eserleri barındıran şehirler arasında İstanbul, Bursa ve Kahire’den sonra 4’üncü büyük şehir. Onun için ben Nabi’yi anlatırken orada çektiğim ve sonradan ulaşmış olduğum resimleri her programda paylaşıyorum.” Nabi'nin Urfa’da doğduğunu, ama doğum tarihinin kesin bilinmemekle beraber tahminen 1640 olduğunu aktaran Kaplan, sözlerine şöyle devam etti: “İlköğrenimini Urfa’da yapmış, ama hangi hocalardan eğitim aldığı bilinmemektedir. 23 yaşında Urfa’da kendini gösteremeyeceğini anlayınca İstanbul’a gidiyor. İstanbul’da o dönemde yönetim en ağır eleştirilere maruz kalıp yerin dibine sokulabiliyordu. Nabi böyle bir ortamda yetişti İstanbul’da. Sosyal ortam böyle iken sanat ve edebiyat 16. yüzyıldan gelen parlak gelişmeyi sürdürmüş. Türk şairleri artık İran şairlerini değil; Baki, Ruhi, Fuzuli gibi şairleri örnek almış; gazel, kaside ve mesnevi türünde gelişmeler olmuştur. Nabi 16. yüzyılda olduğu gibi sanat birikimi ile 17. yüzyılın ortasında da çıkıyor. Nabi, aşk meşk konuları değil, daha çok düşünceye, hikmete yöneliyor. Nabi’nin ailesi hakkında fazla bilgi yoktur. Ancak Nabi, dedelerinin ilim adamı olduğunu ifade ediyor. Nabi 23 yaşında İstanbul’a geliyor, ilk zamanlar aradığını bulamayıp Mustafa Paşa’ya müracaat ediyor. Ona manzume sunuyor. Manzumede macerasını anlatıp yalnız kimsesiz kaldığını belirtiyor. Mustafa Paşa da onu divan katipliğine atıyor, rahat bir yaşam biçimine kavuşuyor. Mustafa Paşa sayesinde 4’üncü Mehmet’in iltifatına nail oluyor. Çıktığı seferlerde yanında bulunuyor. Mustafa Paşa’nın ölümüne kadar İstanbul-Edirne arasında yaşıyor. Mustafa Paşa ölünce aradığını bulamayıp Halep’e gidiyor. Buraya gitmesinin nedeni havasının suyunun Urfa’ya benzemesidir. Halep’te herkes tarafından sevilmiştir. Baltacı Mehmet Paşa Halep’e vali olarak atanmış, Nabi’yi çok sevmiş İstanbul’a dönerken de yanında götürmüş. Nabi’ye hemen yüksek görevler verilmiştir. Nabi, 1712 yılında İstanbul da vefat etmiştir.” Prof. Dr. İsmail Hakkı Aksoyak, Nabi’nin anıldığı programına katıldığı için mutlu olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Biliyorsunuz bizim geleneğimizde geçmişimizdeki iyilik ve güzellikleri anlatmak var. Bu toplantı da bizlere bunları veriyor. Bu sene Nabi yılıydı. UNESCO Milli Komitesi, ölümünün 50’inci ve 100’üncü yılı gelen şairlerimizi UNESCO’ya bildiriyor. Nabi gibi şairlerimizi anmamıza vesile oluyor. Bunu bizim UNESCO’ya bırakmamamız gerek. Çünkü bizim 8 bin kayıtlı şairimiz var. Bunlar bizi bir araya getiren değerler. Biz bunları genelde geçmişte yaşamış sıradan insanlar olarak algıladık, öğrendik. Hatta divan şairleri için şunu derler; birini okuyunca hepsini okumuş olursunuz. Çok farklı mizaçlar, tarzlar var. Nabi de bu yıl layıkıyla anıldı. Melikşah Üniversitesi ve öğrenci kulübü de buna duyarsız kalmadı. Biz dolayısıyla geçmişteki insanlarımızı ihmal ediyoruz dememize de gerek yok, onları rahmetle anacağız.” Programın sonunda Rektör Prof. Dr. Özkanca, katılımcılara plaket vererek teşekkür etti .
Programa Melikşah Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Reşit Özkanca, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
Panelin konuşmacıları ise Prof. Dr. Mahmut Kaplan, Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Hakkı Aksoyak, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Abdulkadir Dağlar oldu. Panelin moderatörlüğünü Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atabey Kılıç yaptı. Prof. Dr. Mahmut Kaplan, programı düzenleyenlere teşekkür ederek başladığı konuşmasında, Nabi’nin hayatı ile ilgili şu bilgileri verdi: “Nabi, Urfa’da doğmuş kendini İstanbul’da kabul ettirmiş şairdir. Kayseri'de anılması benim için bir iftihar vesilesidir. Nabi bunu duysa çok mutlu olacaktı. Nabi önemli bir isim, Nabi’nin münşeatı her baba yiğidin altından kalkabileceği bir tez değildir. Ama Atabey hocama teşekkür ediyorum. Tezinin bitmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Nabi’nin hayatı, her ne kadar meşhur şair ise de bilinmezliklerle doludur. Ben bu hayatı merak ettiğim için belki bir şeyler bulabilirim diye Halep’e gittim, bir sendikanın teklifi üzerine, ama orada pek fazla bir şey bulamadım. Sadece Zekeriya Camii'nde Hz. Zekeriya’nın kabrinin tamirinde düşülen tarih vardı. Onu işlemişler. Sadece tek onu bulabildim. Halep bugün bombalar altında yıkılan bir şehir, parçalanan bir tarih. Osmanlı eserleri barındıran şehirler arasında İstanbul, Bursa ve Kahire’den sonra 4’üncü büyük şehir. Onun için ben Nabi’yi anlatırken orada çektiğim ve sonradan ulaşmış olduğum resimleri her programda paylaşıyorum.” Nabi'nin Urfa’da doğduğunu, ama doğum tarihinin kesin bilinmemekle beraber tahminen 1640 olduğunu aktaran Kaplan, sözlerine şöyle devam etti: “İlköğrenimini Urfa’da yapmış, ama hangi hocalardan eğitim aldığı bilinmemektedir. 23 yaşında Urfa’da kendini gösteremeyeceğini anlayınca İstanbul’a gidiyor. İstanbul’da o dönemde yönetim en ağır eleştirilere maruz kalıp yerin dibine sokulabiliyordu. Nabi böyle bir ortamda yetişti İstanbul’da. Sosyal ortam böyle iken sanat ve edebiyat 16. yüzyıldan gelen parlak gelişmeyi sürdürmüş. Türk şairleri artık İran şairlerini değil; Baki, Ruhi, Fuzuli gibi şairleri örnek almış; gazel, kaside ve mesnevi türünde gelişmeler olmuştur. Nabi 16. yüzyılda olduğu gibi sanat birikimi ile 17. yüzyılın ortasında da çıkıyor. Nabi, aşk meşk konuları değil, daha çok düşünceye, hikmete yöneliyor. Nabi’nin ailesi hakkında fazla bilgi yoktur. Ancak Nabi, dedelerinin ilim adamı olduğunu ifade ediyor. Nabi 23 yaşında İstanbul’a geliyor, ilk zamanlar aradığını bulamayıp Mustafa Paşa’ya müracaat ediyor. Ona manzume sunuyor. Manzumede macerasını anlatıp yalnız kimsesiz kaldığını belirtiyor. Mustafa Paşa da onu divan katipliğine atıyor, rahat bir yaşam biçimine kavuşuyor. Mustafa Paşa sayesinde 4’üncü Mehmet’in iltifatına nail oluyor. Çıktığı seferlerde yanında bulunuyor. Mustafa Paşa’nın ölümüne kadar İstanbul-Edirne arasında yaşıyor. Mustafa Paşa ölünce aradığını bulamayıp Halep’e gidiyor. Buraya gitmesinin nedeni havasının suyunun Urfa’ya benzemesidir. Halep’te herkes tarafından sevilmiştir. Baltacı Mehmet Paşa Halep’e vali olarak atanmış, Nabi’yi çok sevmiş İstanbul’a dönerken de yanında götürmüş. Nabi’ye hemen yüksek görevler verilmiştir. Nabi, 1712 yılında İstanbul da vefat etmiştir.” Prof. Dr. İsmail Hakkı Aksoyak, Nabi’nin anıldığı programına katıldığı için mutlu olduğunu belirterek, şöyle konuştu: “Biliyorsunuz bizim geleneğimizde geçmişimizdeki iyilik ve güzellikleri anlatmak var. Bu toplantı da bizlere bunları veriyor. Bu sene Nabi yılıydı. UNESCO Milli Komitesi, ölümünün 50’inci ve 100’üncü yılı gelen şairlerimizi UNESCO’ya bildiriyor. Nabi gibi şairlerimizi anmamıza vesile oluyor. Bunu bizim UNESCO’ya bırakmamamız gerek. Çünkü bizim 8 bin kayıtlı şairimiz var. Bunlar bizi bir araya getiren değerler. Biz bunları genelde geçmişte yaşamış sıradan insanlar olarak algıladık, öğrendik. Hatta divan şairleri için şunu derler; birini okuyunca hepsini okumuş olursunuz. Çok farklı mizaçlar, tarzlar var. Nabi de bu yıl layıkıyla anıldı. Melikşah Üniversitesi ve öğrenci kulübü de buna duyarsız kalmadı. Biz dolayısıyla geçmişteki insanlarımızı ihmal ediyoruz dememize de gerek yok, onları rahmetle anacağız.” Programın sonunda Rektör Prof. Dr. Özkanca, katılımcılara plaket vererek teşekkür etti .