Gülerce: Ergenekon Denilen Yapı Türkiye’de Olan Biteni İzah Etmiyor
Gazeteci-Yazar Hüseyin Gülerce, "Ergenekon denilen yapı aslında Türkiye’de olan biteni izah etmiyor.
Bu bir alet aslında. Derin yapıdaki derinlik ne kadardır onu da bilmiyoruz." dedi.
Gülerce, Yalova Üniversitesi Genç Hukukçular Kulübü ve Ufuk Akademi tarafından düzenlenen, “Türkiye’de demokratikleşmenin dünü ve bugünü” adlı konferansa konuşmacı olarak katıldı.
Yalova Belediyesi Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansta, Türkiye’nin demokratikleşmesinin kritik bir aşamaya geldiğine değinen Gülerce, “Yazılarımda da ifade ediyorum. Ergenekon denilen yapı aslında Türkiye’de olan biteni izah etmiyor. Bu bir alet aslında. Derin yapıdaki derinlik ne kadardır onu da bilmiyoruz. Bulanık sulardaki derinliği yukarıdan bakarak ölçmek mümkün değil. Çok bulanık olunca hiç mümkün değil. Nereye kadar görebilesiniz? Şeffaf olacak ki, o derinliği görebilesiniz.” dedi.
“KUTUPLAŞMA ZİHNİYETİNİN DEĞİŞMESİ LAZIM”
Türkiye’deki demokratikleşme sürecine de değinen Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yeni Türkiye belki daha olmadı ama eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye bir geçiş var. Siz buna demokratikleşmeye doğru bir adım veya vesayetten demokratikleşmeye geçiş de diyebilirsiniz. Eski Türkiye’de ne vardı ki onlar yeni Türkiye’de değişmeye çalışıyor. Vesayetçi yapı şu anda devam eden bir yargılama sürecinden, medyadaki değişikliklerden ve AK Parti iktidarından dolayı bir zafiyet geçiriyor. Fakat bu zaaf gücünü, kudretini yapan vesayetin yüzde 20 azaltmıştır. Yüzde 80 itibariyle duruyor. Darbe olur mu? Darbe olmasa bile tıpkı 28 Şubat olduğu gibi ‘post-modern’ darbesi gibi demokratikleşmeye tam anlamıyla geçmeye izin verilmeyebilir. Haklar veriliyor ardından bir ama geliyor. Hukukçu arkadaşlar bilir. Eski Türkiye’de bir zihniyet var. Evvela onun değişmesi lazım. Bu zihniyet kutuplaşma zihniyeti. Şüphesiz bunda halkın kabahati yok. Bir Türk-Kürt kutuplaşması var. Bir Sünni-Alevi kutuplaşması var. Bir laik-dindar, laik-anti laik, kim anti laik o da belli değil. Böyle bir ayrışma var.
”“SİYASİ PARTİLERDE DEMOKRASİ YOKSA GERİSİNİ SAYMANIN BİR ANLAMI YOK”
Türkiye’deki demokrasi yapısı hakkındaki görüşlerini dile getiren Gülerce, şöyle konuştu: “Vesayet biraz izah edebiliyor, vesayetçi yapı. İşte İttihat Terakki zihniyeti. İttihat Terakki’den bu yana. Özeti de; ‘halk bir şey anlamaz, halk da kim oluyor’ yani; ‘biz koskoca bir memleketi yönetirken, bir oy vermekle vazifesini yaptığına inanan insanları mı dinleyeceğiz. Herhalde bizim aklımız onlardan daha fazla eriyor bu işe. Biz daha iyisini yürütüyoruz. Onlar kimi seçerse seçsinler’ diyorlar. İlk defa Mesut Yılmaz açıklamıştı, biliyorsunuz. Devletin halen bir kırmızı kitabı var. Bunu başbakanlara, belli bakanlara veriyorlar. Hepsine de vermiyorlar. O kırmızı kitabı okuyorsunuz. İster istemez şunu soruyorsunuz: Hiç kimse buna itiraz etmemiş. Bir kitap var anayasa değil mi? Bir kitaba bakacaksan hukuk var. Bu kırmızı kitap hukukun neresinde mesela? Bunu hiç kimse sormamış. Herkes vicdanını yoklasın. Gerçekten demokrasiden yana mıyız, değil miyiz? Yana değilsek, demokrasiden yana gibi konuşuyor ve davranıyorsak lafın hiçbir önemi, değeri yok. Konuşuyorsun ama kafanın içinde başka bir şey var.”
Türkiye’de demokrasiyi beklentilerin kötü şekilde etkilediğini ileri süren Gülerce şunları kaydeti: “Demokrasiyi bitiren beklentilerdir. Siyasi partiler demokrasinin esası değil mi? Napolyon ile ilgili çok güzel bir fıkra var. Topçu birliğini dolaşıyor Napolyon. Komutanına soruyor; ‘eksik var mı?’ Komutan: ‘10 tane eksiğimiz var’ diyor. ‘Say bakalım’ diyor. ‘Bir, barut yok’ diyor. Napolyon ‘sayma gerisini’ diyor. Barut yoksa toplar çalışmıyor. Topçu birliğinin bir anlamı yok. Demokraside de siyasi partilerde demokrasi yoksa gerisini saymanın bir anlamı yok. Eğer liderin iki dudağı arasındaysa milletvekili seçimi, başlangıçta bir problem var.”
Gülerce, Yalova Üniversitesi Genç Hukukçular Kulübü ve Ufuk Akademi tarafından düzenlenen, “Türkiye’de demokratikleşmenin dünü ve bugünü” adlı konferansa konuşmacı olarak katıldı.
Yalova Belediyesi Raif Dinçkök Kültür Merkezi’nde düzenlenen konferansta, Türkiye’nin demokratikleşmesinin kritik bir aşamaya geldiğine değinen Gülerce, “Yazılarımda da ifade ediyorum. Ergenekon denilen yapı aslında Türkiye’de olan biteni izah etmiyor. Bu bir alet aslında. Derin yapıdaki derinlik ne kadardır onu da bilmiyoruz. Bulanık sulardaki derinliği yukarıdan bakarak ölçmek mümkün değil. Çok bulanık olunca hiç mümkün değil. Nereye kadar görebilesiniz? Şeffaf olacak ki, o derinliği görebilesiniz.” dedi.
“KUTUPLAŞMA ZİHNİYETİNİN DEĞİŞMESİ LAZIM”
Türkiye’deki demokratikleşme sürecine de değinen Gülerce, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yeni Türkiye belki daha olmadı ama eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye bir geçiş var. Siz buna demokratikleşmeye doğru bir adım veya vesayetten demokratikleşmeye geçiş de diyebilirsiniz. Eski Türkiye’de ne vardı ki onlar yeni Türkiye’de değişmeye çalışıyor. Vesayetçi yapı şu anda devam eden bir yargılama sürecinden, medyadaki değişikliklerden ve AK Parti iktidarından dolayı bir zafiyet geçiriyor. Fakat bu zaaf gücünü, kudretini yapan vesayetin yüzde 20 azaltmıştır. Yüzde 80 itibariyle duruyor. Darbe olur mu? Darbe olmasa bile tıpkı 28 Şubat olduğu gibi ‘post-modern’ darbesi gibi demokratikleşmeye tam anlamıyla geçmeye izin verilmeyebilir. Haklar veriliyor ardından bir ama geliyor. Hukukçu arkadaşlar bilir. Eski Türkiye’de bir zihniyet var. Evvela onun değişmesi lazım. Bu zihniyet kutuplaşma zihniyeti. Şüphesiz bunda halkın kabahati yok. Bir Türk-Kürt kutuplaşması var. Bir Sünni-Alevi kutuplaşması var. Bir laik-dindar, laik-anti laik, kim anti laik o da belli değil. Böyle bir ayrışma var.
”“SİYASİ PARTİLERDE DEMOKRASİ YOKSA GERİSİNİ SAYMANIN BİR ANLAMI YOK”
Türkiye’deki demokrasi yapısı hakkındaki görüşlerini dile getiren Gülerce, şöyle konuştu: “Vesayet biraz izah edebiliyor, vesayetçi yapı. İşte İttihat Terakki zihniyeti. İttihat Terakki’den bu yana. Özeti de; ‘halk bir şey anlamaz, halk da kim oluyor’ yani; ‘biz koskoca bir memleketi yönetirken, bir oy vermekle vazifesini yaptığına inanan insanları mı dinleyeceğiz. Herhalde bizim aklımız onlardan daha fazla eriyor bu işe. Biz daha iyisini yürütüyoruz. Onlar kimi seçerse seçsinler’ diyorlar. İlk defa Mesut Yılmaz açıklamıştı, biliyorsunuz. Devletin halen bir kırmızı kitabı var. Bunu başbakanlara, belli bakanlara veriyorlar. Hepsine de vermiyorlar. O kırmızı kitabı okuyorsunuz. İster istemez şunu soruyorsunuz: Hiç kimse buna itiraz etmemiş. Bir kitap var anayasa değil mi? Bir kitaba bakacaksan hukuk var. Bu kırmızı kitap hukukun neresinde mesela? Bunu hiç kimse sormamış. Herkes vicdanını yoklasın. Gerçekten demokrasiden yana mıyız, değil miyiz? Yana değilsek, demokrasiden yana gibi konuşuyor ve davranıyorsak lafın hiçbir önemi, değeri yok. Konuşuyorsun ama kafanın içinde başka bir şey var.”
Türkiye’de demokrasiyi beklentilerin kötü şekilde etkilediğini ileri süren Gülerce şunları kaydeti: “Demokrasiyi bitiren beklentilerdir. Siyasi partiler demokrasinin esası değil mi? Napolyon ile ilgili çok güzel bir fıkra var. Topçu birliğini dolaşıyor Napolyon. Komutanına soruyor; ‘eksik var mı?’ Komutan: ‘10 tane eksiğimiz var’ diyor. ‘Say bakalım’ diyor. ‘Bir, barut yok’ diyor. Napolyon ‘sayma gerisini’ diyor. Barut yoksa toplar çalışmıyor. Topçu birliğinin bir anlamı yok. Demokraside de siyasi partilerde demokrasi yoksa gerisini saymanın bir anlamı yok. Eğer liderin iki dudağı arasındaysa milletvekili seçimi, başlangıçta bir problem var.”