Şemdin Sakık: Yalçın Küçük Bize Silah Eğitimi Veriyordu

Ergenekon davasında tanık olarak ifade veren Şemdin Sakık, Ergenekon sanığı Yalçın Küçük’ün kendilerine silahlı eğitim verdiğini söyledi.

Sakık, “Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçük'ün ilişkisi daha fazlaydı. Bize silahlı eğitim veriyordu. İkinci başkanımız mı diye düşünüyorduk.” dedi.

Sakık, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ı devletin içerisindeki bir ekibin vurduğunu ileri sürdü. PKK terör örgütünün üst düzey sorumluluğunu yürüten ve 1998 yılında örgütten kaçarak Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) teslim olan, oradan da Türkiye'ye teslim edilerek tutuklanan 'Parmaksız Zeki' kod adlı Şemdin Sakık, Ergenekon davasında tanık olarak dinleniyor. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Ergenekon davasının 255. duruşmasında ifadesine başvurulması için gizli tanık odasına alınan gizli tanık Deniz, açık kimliği ile ifade vermek istediğini söyleyince duruşmaya kısa bir ara verildi.

Daha sonra da mahkeme heyeti, bu talebi yerinde bularak gizli tanığın mozaiklenerek duruşmaya yansıtılan yüzünü açtı. Açık kimliği sorulan tanık, isminin Şemdin Sakık olduğunu söyledi.

PKK terör örgütünden 1998 yılında kaçtığını anlatan Sakık, "Örgütten iki türlü ayrılış vardır. Ya ölerek ya da kaçarak. Beni öldürmek için çok uğraştılar ama ben kaçtım." diye konuştu.

Kaçtıktan sonra Barzani'nin Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) teslim olduğu bilinen Sakık, oradan da Susurluk olayıyla adından sıkça söz edilen Mahmut Yıldırım ve ekibi tarafından Türkiye'ye getirildiğini söyledi.

1979'da PKK'ya sempati duyduğunu ve 12 Eylül darbesi sonrasında kendi bayına dağa çıkmak zorunda kaldığını belirten Sakık, bu aşamada PKK'ya katılmak zorunda kaldığını söyledi.

Daha sonradan aldığı eğitim sonrasında da örgütün 1978 yılında kurulduğunu öğrendiğini anlattı. Sakık, “O sürece ilişkin bildiklerim, PKK'nın bize öğrettikleri ile sınırlıdır. Doğruluğu konusunda kuşkularım vardır. Hem Abdulah Öcalan kendisi ifade etmiştir. Ancak yapılanları, gelişmeleri değerlendirdiğimde, Öcalan'ın kullandığı ifadeler, sarf ettiği sözler değerlendirildiğinde özgücüne dayanmadığını, gerçek bir Kürt hareketi olarak ortaya çıkmadığını örgütten ayrıldıktan yıllar sonra daha iyi anladım." diye konuştu.

‘PERİNÇEK’LE GÖRÜŞMESİNİN ARDINDAN ÖCALAN’A LİDER İMAJI KAZANDIRILDI’Sakık, Ergenekon davasının tutuklu sanıkları arasında yer alan İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in Bekaa'yı ziyaretinde ortaya çıkanların dikkat çekici olduğunu söyledi.

Şemdin Sakık, "İnsanlarla tokalaşmayı bile otoritesine bir leke olarak gören Öcalan'ın Doğu Perinçek ile öpüşmesi, günlerce baş başa bir odada görüşmesi, sonra onu kitaplaştırıp, yayınlaması gibi bir çalışma oldu. Barış elçisi olarak, kardeşlik elçisi olarak geldiğini söyledi.

" bilgisini verdi.Örgütte bulunduğu dönemde İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile Abdullah Öcalan'ın ilişkilerine değinen Sakık, "Abdullah Öcalan o zamana kadar pos bıyığı, kalın kaşı, sert ve köylü mizacı ile tanınırken Doğu Perinçek'in, yaptığı röportaj sonrası elinde çiçek ve yüzünde gülücüklerle yayınladığı fotoğrafları sayesinde hoş ve sempatik birisi olarak lanse edildi." dedi.

Bu durumun bir propaganda olduğuna inandığını belirten Sakık, o günden sonra Abdullah Öcalan'a bir lider imajı kazandırıldığını söyledi.

Hareketlerine 1984 yılında başladıklarını belirten Sakık, "O günlere kadar 30-40 kişi, en fazla 2-300 kişiye kadar çıkan örgüt militan sayısında patlama oldu. Bir dönem örgüt sorumlusu ve mağduru olarak düşünüyorum da; Perinçek'in görüşmesi barış ve kardeşlik için yapıldı da neden şiddetin alevlenmesine neden oldu. Perinçek malum, bir parti lideri. Neden yanında yardımcıları yok? Biz de örgüt yöneticisiyiz ve buna rağmen neden bizden gizlendi? Bunun teorik alt yapısı var. Türk solu, Kemalist Türk solu, Ulusalcı Türk solu, her zaman sorunların çözümünü devrimde görmüştür. İnsan haklarının ve demokrasinin çözümüne inanmaktan çok devrim yanlısı olmuştur. Deniz Gezmiş ve ekibinde olduğu gibi insanları dağa çıkardılar. Ancak Bu adımları o zaman tutmadı." ifadesini kullandı.‘1993 YILINDA EN BÜYÜK DARBE OLDU’Herkesin söylemekten kaçındığını belirterek, "Aslında 1993 yılında en büyük darbe oldu. Bu ülke bir değişime uğradı." dedi.

PKK'nın bir silah olarak kullanıldığını belirten Sakık, gerektiğinde Türklere, gerektiğinde ise devlet içindeki dinamiklere yöneltildiğini anlattı.Doğu Perinçek'in çekilmesinden sonra yerine Ergenekon davası sanıklarından Yalçın Küçük'ün doldurduğunu ifade eden Sakık, "Doğu Perinçek'in Abdullah Öcalan ile ilişkisi ne ise Yalçın Küçük'ün ilişkisi daha fazlaydı. Bize silahlı eğitim veriyordu. İkinci başkanımız mı diye düşünüyorduk. 'Rüzgara tutunmuş adam' başlıklı bir makale yazmıştı. Bu yazı, örgütün güçlendirilmesini ve savşın kızışmasını isteyen bir yapıdaydı. Abdullah Öcalan bize Yalçın Küçük'ün Türkler için bir şans, örgüt için Allah'ın lütfu olduğunu söylerdi." ifadelerini kullandı.O dönemlerde Abdullah Öcalan ile konuşmalarında silahlı mücadelenin bir çıkmaza girdiğini söylediğini aktaran Sakık, bu nedenle ayrı düştüklerini ve örgütten kaçtığını anlattı. Yalçın Küçük’ün kendisi için daha önce ‘kahraman’ dediğini, kaçmasından sonra kitabında ‘hain’ olarak ilan ettiğini belirten Sakık, "Bir insan önce kahraman, iki gün sonra nasıl hain olur. Bu insanın yaptığı bir şey olmalı. O zaman, silahlı mücadeleyi üst noktaya götürmekti. Silahlı mücadelenin devam etmesini istediği için Abdullah Öcalan'a her zaman kardeşim dedi.

Bu yaklaşım hala da devam ediyor." şeklinde konuştu.

Taraf Gazetesi'nin bu boşluğu doldurduğunu iddia eden Sakık, örgüt bülteni mi yoksa ulusal bir gazete mi olduğunun sorgulanması gerektiğini söyledi.

Öcalan'ın her sözünün bu gazetede manşet haber olarak yayınlandığını belirten Sakık, "2007'den günümüze kadar süren şiddette her kişinin isminin altında Taraf gazetesi vardır" iddiasında bulundu.Cezaevlerindeki açlık grevlerini de tahlil ettiğini belirten Sakık, "Açlık grevlerinin ölüm grevlerine dönüşebileceğini söyledim. PKK şiddetinin bir boyutunu da böyle algılamamız gerekiyor. Elbette inkar edilen hakların bunda rolü var. Ben çıkışıyla ilgili değil, gelişimiyle ilgiliyim. Bu günlere getirilmesinde dış güçlerin, Amerika, komşu ülkeler hep vardı. Bunların rolü kadar solcu geçinen, liberal solcu etiketi takanlar, Altanlar buna girer. Bunların hepsinin bir biçimde bu şiddetin sürmesinde katkısı vardır. Bunlar benim yorumun değildir." diye konuştu.

‘BAHTİYAR AYDIN’IN DEVLETİN İÇERİSİNDEKİ BİR EKİP VURDU’Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikastıyla ilgili açıklamalarda bulunan Sakık, "1993 yılında Mumcu cinayetiyle başlayan Bahtiyar Aydın cinayetiyle son bulan, 1994'e de yansıyan cinayetleri ve Türkiye'de yönetim değiştiğini dile getirmiştim. Bu cinayetlerin bir sahibi olması gerekir." açıklamasını yaptı.Bahtiyar Aydın cinayetinin örgütün üzerine atıldığını söyleyen Sakık, "Bahtiyar paşa Lice'de helikopterden iner inmez vuruldu. O zaman ben de Kulp kırsalındaydım. Etrafımız kuşatılmıştı. Adeta bitme noktasındaydık. Biz askerlerin, askerler de bizim telsizlerimizi dinleyerek planlarımıza ve hareketlerimize yön veriyorduk. Bir anda telsizden 'paşa vuruldu' diye bir anons geçti. Lice kırsalında küçük bir grubumuz vardı. Telsizle onları arayarak 'siz mi yaptınız?' diye sordum. Yapmadıklarını söylediler. Askerin telsizine girerek bizim ilgimizin olmadığını söyledim. Bir Tuğgenerali vursak bunu dünyaya yayınlarız. 'Örgütün burada herhangi bir rolü yoktur' dedim. Bu olay üzerine operasyonu sona erdirdiler. Ben de zaten bu sayede kurtuldum. Olay üzerime yıkıldı. Direkt olarak ben sorumlu tutuldum. Bu olay aydınlatılmadı. Birileri cinayet işliyor, birileri de azabını yaşıyor. Paşayı devletin içinde bir ekip vurdu. Şüphem yok. Paşayı devlet vurdu. Hatta duyduğuma göre vuran asker de öldürüldü. Lice'de çatışma süsü verdiler. Paşa da helikopterine binip gitmek zorunda kaldı." dedi.

Bu suikasti resmi devletin yapmadığını belirten Sakık, "O zaman devletin içindeki devlet, yaptı. Kimileri buna derin devlet dedi.

kimileri ise Ergenekon dedi.

Bence ayrımı yok. Öteden beri sol çevreler bütün hayallerini ordu üzerinde kuruyorlar.'' şeklinde konuştu.