Sakarya Kadın Platformu Kadına Yönelik Şiddeti Kınadı
Sakarya Kadın Platformu düzenlediği bir basın toplantısı ile kadına yönelik şiddeti kınadı.
Sakarya Kadın Platformu adına açıklamayı yapan Eğitim Sen Sakarya Şubesi Kadın Sekreteri Özgül Kahraman, “Kadına yönelik şiddet, kontrol edilemeyen öfke sonucu ortaya çıkan bir şiddet türü olmadığı gibi kişisel bir mesele olmanın da çok ötesinde olup, cinsiyet eşitsizliğine yol açtığı, eşitsiz güç ilişkisinden doğan toplumsal bir sorundur” dedi.
Çeşitli amaçlara ulaşabilmek için insan bedenine ve ruhuna yapılan saldırı olarak tanımlanan şiddetin erkek egemen toplumda kadınları denetim altında tutmak amacıyla sistematik bir şekilde uygulandığını kaydeden Kahraman, “Kadına yönelik şiddet; kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek, gerek kamu gerekse özel alanda yapılan bu tip davranışlara yönelik tehditleri ve kadınların özgürlüğünün zorla kısıtlanmasını da içine alan şiddete yönelik her türlü davranışı niteler. Kadına yönelik şiddet, kontrol edilemeyen öfke sonucu ortaya çıkan bir şiddet türü olmadığı gibi kişisel bir mesele olmanın da çok ötesinde olup, cinsiyet eşitsizliğine yol açtığı, eşitsiz güç ilişkisinden doğan toplumsal bir sorundur” dedi.
Kadına yönelik şiddetin sadece aile içindeki şiddetle sınırlı kalmadığını, kamusal alanda da yaşandığını öne süren Kahraman, “Kadınlar, topluluk içinde ve devlet tarafından uygulanan şiddetin de muhatabı oluyorlar. Bundan yaklaşık yarım asır önce Mirabel kardeşler, ülkelerindeki diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi yürütürlerken rejim güçleri tarafından tecavüze uğradılar ve vahşice katledildiler. 25 Kasım tarihi bu olaydan esinlenerek 1999 yılında BM tarafından ‘Kadına yönelik Şiddetin Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü’ olarak ilan edildi. O günden bu yana mücadelemiz büyüyerek devam etmektedir” dedi.
Kahraman, “Kadına yönelik şiddet, toplumlarda eşitsizlikler ve egemenlik ilişkileri ortaya çıktıktan sonraki tarih boyunca da eksik olmadı. Dünyanın birçok yerinde bugün de bu tür olaylar yaşanmaya devam etmektedir. Sömürünün, sosyal adaletsizliğin, güvencesizliğin, hak gasplarının vahşi kapitalizm koşullarını anımsattığı günümüzde kadına yönelik şiddet de alabildiğine artmıştır. Kadının doğurganlığının ulusal bir mesele haline getirilmesinin, kürtajı yasaklayıcı kanunlar düzenlemeye çalışılmasının, kapitalist üretim ve rekabet koşullarından ve militarist hedeflerden bağımsız ele alınması mümkün değildir” dedi.
Aile içinde, eşitlik, hak isteyen kadınların kocaları tarafından şiddete maruz kalırken, toplumsal düzlemde de hak isteyen örgütlü kadınların devletin şiddetine maruz kaldığını ileri süren Kahraman, “Bütün bu olanlar ne kadın mücadelesinin köklü tarihin derinliklerindeki direnme ve başkaldırma potansiyelini ne de emekçi sınıfların daha iyi, adil ve eşit bir yaşam umudunu yok edemeyecektir” dedi.
Kaynak: İHA
Çeşitli amaçlara ulaşabilmek için insan bedenine ve ruhuna yapılan saldırı olarak tanımlanan şiddetin erkek egemen toplumda kadınları denetim altında tutmak amacıyla sistematik bir şekilde uygulandığını kaydeden Kahraman, “Kadına yönelik şiddet; kadınlara fiziksel, cinsel ya da psikolojik zarar veren ya da verebilecek veya kadınların acı çekmesine neden olabilecek, gerek kamu gerekse özel alanda yapılan bu tip davranışlara yönelik tehditleri ve kadınların özgürlüğünün zorla kısıtlanmasını da içine alan şiddete yönelik her türlü davranışı niteler. Kadına yönelik şiddet, kontrol edilemeyen öfke sonucu ortaya çıkan bir şiddet türü olmadığı gibi kişisel bir mesele olmanın da çok ötesinde olup, cinsiyet eşitsizliğine yol açtığı, eşitsiz güç ilişkisinden doğan toplumsal bir sorundur” dedi.
Kadına yönelik şiddetin sadece aile içindeki şiddetle sınırlı kalmadığını, kamusal alanda da yaşandığını öne süren Kahraman, “Kadınlar, topluluk içinde ve devlet tarafından uygulanan şiddetin de muhatabı oluyorlar. Bundan yaklaşık yarım asır önce Mirabel kardeşler, ülkelerindeki diktatörlüğe karşı özgürlük mücadelesi yürütürlerken rejim güçleri tarafından tecavüze uğradılar ve vahşice katledildiler. 25 Kasım tarihi bu olaydan esinlenerek 1999 yılında BM tarafından ‘Kadına yönelik Şiddetin Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü’ olarak ilan edildi. O günden bu yana mücadelemiz büyüyerek devam etmektedir” dedi.
Kahraman, “Kadına yönelik şiddet, toplumlarda eşitsizlikler ve egemenlik ilişkileri ortaya çıktıktan sonraki tarih boyunca da eksik olmadı. Dünyanın birçok yerinde bugün de bu tür olaylar yaşanmaya devam etmektedir. Sömürünün, sosyal adaletsizliğin, güvencesizliğin, hak gasplarının vahşi kapitalizm koşullarını anımsattığı günümüzde kadına yönelik şiddet de alabildiğine artmıştır. Kadının doğurganlığının ulusal bir mesele haline getirilmesinin, kürtajı yasaklayıcı kanunlar düzenlemeye çalışılmasının, kapitalist üretim ve rekabet koşullarından ve militarist hedeflerden bağımsız ele alınması mümkün değildir” dedi.
Aile içinde, eşitlik, hak isteyen kadınların kocaları tarafından şiddete maruz kalırken, toplumsal düzlemde de hak isteyen örgütlü kadınların devletin şiddetine maruz kaldığını ileri süren Kahraman, “Bütün bu olanlar ne kadın mücadelesinin köklü tarihin derinliklerindeki direnme ve başkaldırma potansiyelini ne de emekçi sınıfların daha iyi, adil ve eşit bir yaşam umudunu yok edemeyecektir” dedi.