'Burunsuz Yangın Kulesi, Hava Açık, Durum Normal. Tamam…'

Başrolünü Olgun Şimşek’in üstlendiği “Gözetleme Kulesi” filmi ormanlarda yangın nöbeti tutan onlarca gözetleme kulesi çalışanlarının gözlerden ırak sıra dışı hikâyelerini gündeme getirdi.

Cihan Haber Ajansı (Cihan) ekibi Belgrad ve Fatih ormanlarının orta noktasında bulunan Burunsuz Yangın Gözetleme Kulesi’nde yıllardır nöbet tutan anne-oğul Özbulat ailesine misafir oldu. Metropol şehrin karmaşasından uzakta, ormanlarla örülü tenha mekânlarında nöbetleşe yangın kulesini arşınlayan Özbulat ailesinin elektriksiz, susuz ama mutlu hayat hikâyelerini görüntüledi. Uzun yaz karanlığı yerini güneşe bıraktığında, bir geceyi daha sorunsuz atlatmanın mutluluğunu yaşar yangın gözetleyicileri…Kavurucu günlerin, yeşil örtüyü tehdit ettiği yaz aylarında bir saniye bile gözlerini ayıramazlar ormandan. 6 ay boyunca bir kulenin üzerinde yemek yenir, çay içilir.

Yangın gözetleyicileri yangın riskinin yüksek olduğu günlerde gözlerini dahi kırpmadan nöbete devam eder. Bu nöbet ta ki sonbahar gelip, yağmur ormanların imdadına koşana kadar sürer. İstanbul için orman alanlarının önemi her sene yaz döneminde tekrar hatırlanır. Şehrin akciğerleri ve hayat kaynağı ormanlar, daha çok yaz mevsiminde meydana gelen yangınlarla haber bültenlerine konu olur. Yangınla mücadele için atılan teknolojik adımların yanı sıra, perde arkasındaki isimsiz Kahramanlar yeşil örtü için amansız bir mücadele verir. Yılın yaklaşık altı ayını medeniyetten ve birçok imkândan uzak yangın gözetleme kulelerinde geçiren ‘Yangın Gözetleme Görevlileri’, İstanbul’un ciğerleri için nöbet tutar.

Orman alanlarında en ufak duman gördüklerinde ilgili ekipleri haberdar edip, yangına erken müdahale edilmesini sağlarlar. İstanbul ve çevresindeki 27 yangın gözetleme kulesinde bu mücadele aylar boyu devam eder. Kule personeli en küçük yangın belirtisini telsizle İşletme Şefliği’ne bildirir ve ekipler yangına anında müdahale eder. Oğlu Bayram ile yangın gözetleme görevini yürüten Güldane Özbulat, İstanbul’daki 54 gözetleme görevlisinden sadece birisi…Eşi Eyyüp Özbulat’ın 1988 yılında vatani görevi sırasında tanıştığı komutanının aracı olmasıyla başlar Güldane Özbulat ve ailesinin Orman Yangın Kuleleri’ndeki macerası. İlk başta ormanın ortasında herkesten uzak bir hayatı istemese de kendi deyimiyle ‘kocaya kaçtığı’ ve başka çaresi olmadığı için kabul eder bu zorlu hayatı. Şehirden sadece 5 kilometre uzakta, Belgrad Ormanları ve Fatih Ormanları’nın orta yerindeki Burunsuz Yangın Gözetleme Kulesi’nde başlayan Güldane Özbulat’ın alevlerle mücadelesi yıllarca devam eder… Elektrikten, sudan yoksun Burunsuz Kulesi’nde, şehrin yanı başında adeta mahrumiyet hayatı yaşar Güldane Özbulat. Mayıs ayından başlayan ve 6 ay boyunca devam eden yangın nöbetlerinin arasında 3 çocuğunu büyütür Özbulat çifti. Yıllarca beraber mücadele verdiği eşiyle yollarının ayrılmasıyla, son birkaç yıldır 25 yaşındaki oğlu Bayram ile nöbete devam eder. Güldane Özbulat ve oğlu Bayram’ın nöbeti hiç bitmiyor. Birisi kuleden indiğinde diğeri kuleye çıkıp nöbeti devralıyor. Geceleri, genellikle Bayram tutuyor yangın nöbetini. Gece karanlığında ise nöbet iyice zorlaşıyor. Karanlıkta duman gibi yangını önceden haber veren etkenler olmadığı için bir saniye bile ayırmıyor gözünü Bayram yeşilliklerden. Kulede televizyon izlemek yasak, radyo dinlemeleri ise gözlerini ormandan ayırmamaları şartıyla kabul ediliyor. Bir yanında dürbün diğer yanında ise telsiz…Gecenin sessizliğinde saatler günlere dönüşüyor. Özellikle yazın en sıcak günlerinde nöbet iyice kritik bir göreve dönüşüyor. Dürbünleriyle gece gündüz demeden sürekli ufku gözetleyip, yangın belirtisi bulmaya çalışıyorlar. Yıllarca ormanları gözetleyen anne-babanın yanında yetişmenin verdiği ciddiyetle tamamlıyor geceyi Bayram… Gün yavaş yavaş ağarmaya başladığında yeşil örtünün güzelliği ortaya çıkmaya başlıyor. Ağaçların üzerine düşen sis, adeta gelinlik giydiriyor ormana... Güneş yüzünü göstermeye başladığında gecenin yorgunluğu iyice hissediliyor gözlerde… Her şeye rağmen dikkatli gözlerle ormanı izleme görevi devam ediyor. Akrep ve yelkovan saat dokuzu işaret ettiğinde ise tüm gözetleme kuleleri, işletme şefliğine rapor veriyor. Bayram Özbulat da bir geceyi daha sorunsuz geçirmenin rahatlığıyla yapıyor anonsunu: “Burunsuz yangın kulesi, hava açık, durum normal. Tamam… ”

Saat 9’da anne Güldane Özbulat alıyor gözetleme nöbetini. 107 basamaklı merdiveni sanki ilk günkü gibi aşk ve şevkle tırmanıyor Güldane Teyze. Gözleri ormanlık alanda kimi zaman dürbünle kimi zaman çıplak gözle izliyor yeşil örtüyü. Elinden tesbihini de eksik etmiyor. Ormanla barışmanın yolunu tefekkürde bulmuş Güldane Teyze. Nöbet boyunca elinde tesbihi Allah’ı zikrediyor saatler boyu. Ormana bağlılığı bambaşka Güldane Özbulat’ın. Onun için ormanı gözetleme sadece bir iş değil, aynı zamanda ekmeğini ona veren yeşil örtüye borcunu ödediğini söylüyor her nöbetle… Güldene Teyze’nin işi sadece kule nöbetiyle bitmiyor. Elektriğin, suyun olmadığı yerde, yemek de çamaşır da bulaşık da Güldane Teyze’nin eline bakıyor. Güldane Teyze’nin mesaisi de erken başlıyor… Sabah ezanıyla yatağından kalkan Güldane Özbulat, evin işlerini yapmaya koyuluyor. Oğlundan nöbeti devralmadan önce bitirmesi gerekiyor koca evin tüm işlerini. Sabaha kadar gözünü kırpmadan nöbet tutan oğluna kahvaltısını hazırlayarak başlıyor işe… Ekmeğini kuzine sobada yine kendi yapıyor Güldane Teyze… Ekmek pişerken de bir yandan çamaşır, bir yandan bulaşık ve evin temizliğini yapıyor yıllara meydan okuyan yaşlı elleriyle… Taşıma suyla değirmen dönmez denir… Taşıma suyla döndürüyor Güldane Teyze bu işleri… Kullanma suyunu haftada bir gün Orman Bölge Müdürlüğü Arasözleri getiriyor. İçme suyunu ise ormanın derinliklerinden yaklaşık 1,5 kilometre uzaktan getiriyorlar Güldane Teyze ile oğlu Bayram… Güldane Teyze ve oğlu Bayram’ın Mayıs ayında başlayan nöbetleri Ekim ayının sonuna kadar bu şekilde devam ediyor…

‘ÜÇ ÇOCUĞUMU KULEDE BÜYÜTTÜM’
Burunsuz yangın gözetleme kulesindeki zorlu görevine eşiyle başladığını söyleyen Güldane Özbulat, eşinin askerden sonra Orman İşletmesi’nde mevsimlik işçi olarak işe devam ettiğini anlatıyor. Üçüncü çocuğu dünyaya geldiğinde artık geçinemediklerini ve kendisinin de çalışmak zorunda kaldığını aktaran Güldane Özbulat, önce fidanlıkta, sonra da Burunsuz’daki yangın gözetleme kulesinde mesaiye başladıklarını ifade ediyor.

“İnsanlara hayat burada kolay gibi görünüyor ama gelip görünce çok zor.” diyen Güldane Özbulat, “Bakkal yok, ceyran yok, su yok. Çocuklarım burada böyle büyüdü. Hem iş, hem çocuk, hem ev işi zor tabi… Daha önce ineklerim de vardı benim… Bir ara çalındı, kalanlarını da sattı beyim. Malı bitirdi kendisi de çekti gitti zaten.” diyor.Güldane Özbulat, uğruna ailesini terk ettiği, hatta ormanda susuz elektriksiz dahi yaşamayı göze aldığı eşinin kendisini yalnız bırakmasıyla ilgili soruları ise cevapsız bırakıyor.

‘ARKADAŞA EV DEĞİL, KULE ZİYARETİ’
Çoğu zaman gece dahi ormanda çocuklarıyla birlikte tek başına kaldığını dile getiren Güldane Özbulat şöyle konuşuyor: “Zor bir şey ama ne yapayım durmak zorundayım. İşim burada, ekmeğim burada. Korktuğum zamanlarım oldu tabi ama Allah’a sığındım.” Kendisi gibi yangın kulelerinde çok sayıda kadın çalıştığını aktaran Güldane Özbulat, zamanla aralarında dostluklar kurulduğunu dile getiriyor. Özbulat yangın gözetleme kulelerine yapılan komşu ziyaretlerini ise şu sözlerle anlatıyor: “Sarıyer kulesi arkadaşım. Fenertepe’de var arkadaşım. Bütün kulelerle tanıştık. Geçen sene seminer oldu, seminerde tanıştık hepsiyle. Ama ikisiyle samimiyim. Telefonlaşıyoruz, hatır soruyoruz, birbirimize gidip geliyoruz. Müsait zamanlarda çocuk kalıyor, babası varken babası kalıyordu. Ben çok gidemiyorum ama arkadaşım bana geliyor.”Her çalışanın olduğu gibi Güldane Özbulat’ın da en büyük hayali emeklilik ancak tek bir farkla. Şehir hayatındaki insanlar emekliliklerinin ardından bunaldıkları yoğunluktan kırsal kesime kaçarak kurtulmaya çalışırken, yıllarını ormanın içinde münzevi bir hayat sürerek geçiren Güldane Özbulat ise, emekliliğiyle şehir hayatına duyduğu özlemi gidermeyi istiyor. ‘Emekli olunca ne yapacaksınız?’ sorusuna ise aslında yılların verdiği bir özlemle cevap veriyor Özbulat: “Evimde oturacağım, eşime dostuma gideceğim. Herkes şehirde nasıl yaşıyorsa ben de onlar gibi yaşayacağım. Umreye gitmeyi düşünüyorum Allah izin verirse… Torunlarımla duracağım İnşallah…” Gözleri gibi baktıkları ormanlarda yangın çıktığında çok üzüldüğünü anlatan Güldane Özbulat, “Burada birçok ağacın büyüdüğüne şahit oldum. Şu ağaçların hepsi küçüktü biz buraya geldiğimizde, büyüdüler… Çok üzülüyorum burada bir yangın çıktığında. Neden yakıyorlar, ne istiyorlar?” diyor iç geçirerek.

‘DOMUZLAR ÇAKALLAR EVİMİZİN ÖNÜNE KADAR GELİYOR’
Yazın bazı dönemlerinde yiyecek bulamayan domuz ve çakalların evlerinin önüne kadar geldiğini anlatan Güldane Özbulat, bunun çok sık tekrar etmesi üzerine hayvanları kaçırmak için kuru sıkı tabanca temin etmiş. İsmini dahi ağzına almak istemediği domuzları ve çakalları kaçırmak için kapının önüne çıktığını ve iki, üç el ateş ettiğini anlatıyor tebessüm ederek.Yazın çok sıcakta yılanların serinlemek için evlerine girdiğini söyleyen Güldane Özublat korku dolu bir anısını ise şöyle anlatıyor: “Kızımla beraber bahçede çalıştım. Oğlum Bayram da kuledeydi. Akşam ezanı okundu namaz için üzerime temiz bir şeyler giymek için eve girdim. Ev de karanlıktı. Benim küçük bir elektriğim (el feneri) var. Çocuklar almasın diye yastığımın altına koyarım. Onu alayım da ışıkta kıyafet bulayım dedim. Elimi böyle bir sürdüm. Uzun bir şey geldi elime. ‘Kızımın kemeri mi acaba?’ dedim. Bir çektim baktım hareket etti, soğuk soğuk yılan. Korktum attım. Oğlumu çağırdım o aşağıya indi. Kapının altına bir bez koydum, evde yattım. Evdeki sütü karyolanın altına koydum. Sonra yine yastığın üzerine yatmış. Bayram yakaladı. Öldürecekti. ‘Öldürme eşi vardı o da gelir bizi sokar’ dedim. Dışarı çıkardık attık.”

‘BOĞAZI KESİK YARALI ADAM SÜRÜNEREK KAPIMIZA GELDİ’
Ormanda yaşamanın tek zor tarafı ise yaban hayatı olmamış Güldane Özbulat için. İşe başladığı ilk yıllarda yaşadığı bir olay ise adeta korku filmlerini yaşatmış Özbulat’a. Çocukları daha çok küçükken gasp edildikten sonra boğazı kesilerek ormanın içindeki göle bırakılan bir adamın sürünerek kapılarına geldiğini korku dolu gözlerle anlatıyor Güldane Özbulat: “ ‘İmdat!’ sesini duyduktan sonra uyuyan kocamı kaldırdım. ‘Beni gasp ettiler, kurtarın abi’ dedi.

Ailesini adını telefon numarasını verdi. Jandarmayı aradık. Adamcağız su istedi. Kesilen insanın su içince öleceğini duymuştum. Köyde anlatmışlardı öyle olmuş… ‘Su yok’ dedim. ‘Nasıl olmaz burası ev değil mi?’ dedi.

‘Bizim suyumuz yok.’ dedim. Su vermek istemedim. Adam ölür bizden bilirler diye korktum. Sonra adamcağız kurtuldu.”

‘ORMANLARI, AİLEMİ KORUR GİBİ KORUYORUM’
Küçük yaşta geldiği Burunsuz’da yıllardan beri ormanda yaşadığını aktaran Bayram Özbulat da, kendisini bildi bileli ormanla iç içe olduğunu anlatıyor. Yaptığı işi görev değil sevda olarak gördüğünü söyleyen Bayram Özbulat, “Nasıl bir insan ailesini korur, kendisini korursa zararlı şeylerden, orman da aynı şekilde canlı. Hem kendimizi koruyoruz, kendimizi koruduğumuz gibi ormanlarımızı koruyoruz. Biz yaşıyorsak hayat veren kaynağı korumamız lazım.” ifadesini kullanıyor.

Yaptıkları işin ne zannedildiği kadar kolay ne de çok zor olduğunu aktaran Bayram, başarılı olmanın sırrının ise dikkatten geçtiğini söylüyor. Özbulat, bir ağacın ölmesiyle insanın ölmesinin bir tutulduğunda işin ciddiyetinin daha da açık bir şekilde ortaya çıktığını vurguluyor.Mesaisinin yaz aylarıyla sona ermesine rağmen bütün seneyi doğayla iç içe olmak adına Burunsuz’da geçirdiğini belirten Özbulat şunları aktarıyor: “Biz burada sıkılmayı bir kenara atmışız. Öyle bir seçenek görmüyorum. Ne yapıyorum derseniz? Kitap okuyoruz, temiz havada gezip dolaşırken, bir yere bakarken zaten saatin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Ben geçmesin istiyorum ama zaman burada aslında çok çabuk geçiyor.”

Yangın gözetleme işiyle yıllardır meşgul olmanın verdiği tecrübe ile dumanın rengi ya da kokusundan bile yangının çeşidini anlayabildiklerini ifade eden Bayram Özbulat şunları söylüyor: “Bu işin bütün püf noktalarını babamdan öğrendim. Çocukluğumuzdan beri babamızın yanına, annemizin yanına çıkarken öyle böyle öğrendik. Babam bize duman çıkarken ‘oğlum bak yangın var’ veya ‘çöp yakıyorlar’ ya da ‘piknikçiler var’, ‘bak araba geçiyor bu toz’ diye söyleye söyleye bölgeleri de öğrendik ve hepsi kafamızda yer etti. Doğduğumuz yer olmasa da kendimizi bildiğimiz yer olduğu için burası benim mahallem gibi olmuş. Ormandaki hayvanlar olsun, ağaçlar, kuşlar, böcekler benim arkadaşlarım olmuş. Onlarla konuşmasam da bir iletişimim var.”

‘EŞİM ORMANA GELMEZSE ANLARIM’
Annesinin emekli olmasından sonra da yangın gözetleme kulesindeki görevine devam etmek istediğini dile getiren Bayram Özbulat, nişanlısının ise gözetleme kulesindeki münzevi hayatı kabul edip etmeyeceğinden emin değil. Bayram, şöyle konuşuyor: “Ben elimden geleni yaparım getirmek için. İçimden gelen bu. Gelmezse tabi ‘sen yoluna ben yoluma’ diyemem. Herkesin kendi tercihidir. Şimdi nasıl ki ben buraya alıştıysam, o da oraya alıştıysa aynı şeydir. Kendi açımdan bakarım, ilk önce aynaya bakarım. İğneyi önce kendime batırır, sonra çuvaldızı batırmaya çalışırım.” Kendinin orman hayatından vazgeçmeyeceğinin de altını çizen Bayram Özbulat, bir ara formül bulanacağına inandığını sözlerine ekliyor.

İstanbul'da 140 bin 547'si Avrupa, 99 bin 61'i Anadolu Yakası olmak üzere toplam 239 bin 708 hektar ormanlık alan bulunuyor. İstanbul'un ormanlık alanlarını koruma görevini Orman Bölge Müdürlüğü Orman Yangınlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü sürdürüyor. Yangınla Mücadele Şube Müdürlüğü'ne bağlı, 8 işletme Müdürlüğü, 53 Orman İşletme Şefliği, 92 Toplu Koruma ve Bölüm Koruma Merkezi, 27 Yangın Gözetleme Kulesi, 34 Arazöz, 10 ilk müdahale aracı, 7 dozer, 5 greyder, 2 loder, 8 trayler, 48 motosiklet ve 360 yangın işçisi İstanbul ve yakın çevresinde çıkacak yangınlarla mücadele için hizmet ediyor. Ayrıca yangın sezonunda 1 helikopter de alevlerle mücadele için kiralanıyor .