Pizzacı Irak'a Cumhurbaşkanı olacak
Seyit aşiretinin güçlü ismi Kerkük'lü Abbas Türker, 2 yıl sonraki seçimler için adaylığı düşünüyor ve "Bu ülkenin ekonomik olarak kalkınmasını istiyorum" diyor.
İzmir onu yarattığı Pizza Pizza markasıyla tanıyor. 16 yılda 160 şube ve yılda 80 milyon lira ciroya ulaşan Pizza Pizza'nın patronu Abbas Türker, "memleketinde" cumhurbaşkanlığına aday olacak. Türker, çıplak ayakla top koşturduğu Irak'taki Kushorvator kasabında 1956 yılında gözlerini dünyaya açtı. 10 kardeşi, yedek parça işi yapan baba Rıza ve anne Sultan ile yaşam mücadelesi veren genç Abbas Türker, 17'sinde okumak için Türkiye'ye geldi. Kerkük Türkmeni olan Abbas Türker ortaokul mezunu... Türkiye'de liseyi yarıda bırakıp "gelecek umuduyla" Avustralya'ya gitmek için elçiliğe başvurdu. Red yanıtı alınca "teleks numarasıyla" kandırdığı Kanada'ya "yatırımcı" olarak gitti. Üzerinde takım elbiseyle garson olarak işe başladı. Türkiye'ye döndüğünde Susurluk tostu satmak üzere Alsancak'a aldığı dükkanda Pizza Pizza markasıyla iş hayatına girdi. Kısa sürede büyüdü. Bir gün acı haber geldi... Babası Rıza Türker hayata gözlerini yumdu. Bu acının yanında, Saddam rejimi nedeniyle babasının cenazesine bile gidememek onu bir kez daha yıkınca o gün Irak'a geri dönmeye söz verdi. 16 yıl sonra Abbas Türker, Türkiye'de 160 şubeye ulaşan, bin 500 çalışanı ve yıllık 80 milyon lira cirosuyla dev bir gıda zincirinin sahibi olarak bu yıl Irak'ta 4 ayrı şubeyi hizmete açtı. Bugün ise Irak'a "Cumhurbaşkanı" olarak dönmek için hazırlık yapıyor.
ZOR YILLAR
- Memleket hasretiyle yanıyor musunuz?
- Hasret ayrı bir şey... Benim çocukluğum orada geçti. Yalınayak top oynadığım günler... Çıplak ayakla topa vurduğumuz için tırnaklarımız düşerdi. Ben aslen Kerkük'lüyüm, Türkmen'im. Tabiki toprağımıza hislerimiz büyük. Irak'a ayrı bir hassasiyetim var.
- Türkiye'ye ne zaman geldiniz?
- Geldiğimde 17 yaşındaydım, ortaokulu bitirmiştim. 10 kardeştik. Türkiye'ye gelmemden kısa bir süre sonra babam rahmetli oldu. Saddam rejimi nedeniyle cenazeye gitme imkanımız olmadı, çünkü Türkmenlere karş ayrı bir şiddet oluyordu.
- Geldiğiniz dönem 80 ihtilaline denk geliyor?
- Evet, ihtilal olunca Libya'ya gittim. Ardından Sudi Arabistan'ta irili ufaklı işlerde çalıştım sonra yine Türkiye'ye geldim. Oğlum Tolga yeni doğmuştu. İşler pek rayında gitmiyordu. Baktım kendime göre bir gelecek yok, Avustralya'ya gitmeye karar verdim.
- Bunlar kolay kararlar değil, ne iş yapacaktınız ki orada?
- Aslında o zamanlar içim kıpırdanmaya başlamıştı. Kendime kimsede olmayan bir meslek bulmuştum. Adı 'gözetleme'... Hangi iş, nerede ne zaman, nasıl yapılır konusunda kendimi çok iyi hissediyordum. Mesleği olmayan bir kişinin kendisine meslek seçmesi lazımdır ve benim işimin de bu olduğuna karar verdim. Bunun için Ankara'da elçilik binalarının olduğu Cinnah caddesindeki Avustralya Konsolosluğu'na başvurdum.
- Dünyanın bir ucu...
- Evet, elçiliktekiler de öyle dedi. Ne mezunu olduğumu sordular, ortaokul dedim. Sorular arka arkaya geldi ve beni reddettiler. Hava soğuk, kar yağıyor. Sabahın dokuzu... Moralim o kadar bozuk ki anlatamam. Bir baktım sokak elçilik binası dolu. Baştan aşağıya yürümeye başladım. Türk Bayrağımız renginde, kırmızı beyaz bir bayrak dalgalanıyor. Baktım Kanada.. Bir de onlara sorayım dedim içeriye girdim. Görevliler çay ikram etti ardından nerede kime başvurulacağı yazan bir kağıt verdiler, gönderdiler. İzmir'e döndüm.
CİN FİKİR!
- İş yok, para yok, siyasi bir yön yok, Kanada'ya nasıl gittiniz peki?
- Oğlum Tolga'nın yanında kızım Eda henüz 45 günlüktü. 1985'in Ağustos'unda PTT'den ayda 50 liraya bir teleks kiraladım. PTT bu kiraya göre sana bir teleks numarası veriyor, gelen teleksi yine postanedeki kutuna koyuyordu. Kanada elçiliğine bir teleks yazıp, "Ben Abbas Türker, Babil İnternational Co'nun sahibiyim, yatırımlarımı Kanada'da yapmak istiyorum" yazılı bir teleks yazdım. Altına da kendi teleks numarasını yazdım. Aslında öyle bir şirket yoktu, mantardı yani.
- Davet geldi mi?
- 3 gün 5 gün geçti hiç ses yok. Hemen bir teleks daha gönderdim ve aynen şöyle yazdım, "Ben Babil İnternational Co'nun sahibiyim, size şu tarihte bir teleks gönderdim, benim teleksime cevap vermiyorsanız yatırımları başka ülkelere kaydıracağım" (Gülüşme)... Ertesi gün yanıt geldi. Evrakların postaya konduğu, en yakın sürede de elime ulaşacağını bildirdiler. İşte bu yanıtın üzerinden 6 ay geçtiğinde Kanada göçmenliğini almıştım.
- Kanada'da ilk gün ne yaptınız?
- İlk günü unutamam. Otel odasındaydık, çocuklarım karşımda onların yüzlerine bakıyordum. Çok zor günlerdi. Yatırımcı olarak gitmiştim ama az miktar param vardı ve o da otele ancak yetiyordu. Takım elbisemi giydim, kravatımı taktım, elimde havalı bir çanta iş aramaya çıktım. Bir restoranda 'bulaşıkçı aranıyor' ilanını görünce içeri girip başvurdum. 'Çok iyi bulaşık yıkarım' dedim. Patronun 7 restoranı varmış, konuştuk nasıl geldiğimi öğrendi. 'Sen benim yanımda çalışacaksın, seni müdür yapacağım' dedi. Hiç hesapta olmayan bir şey... Önce bulaşıkçı olarak işe başladım ve mobilyalı bir daire tuttum. Kanada'da bulaşıkçılık, garsonluk yaptım. Oto yıkama, hamburgerci ve pizzacıda çalıştım. Bir Kanadalı'nın yapmayacağı işleri yapmam gerekiyordu. Günde 20 saati bulan bir iş hayatım olmuştu. Duşa girdiğimde sinirden ve yorgunluktan bağırıyordum. Sabah kalktığımda gözlerim kan çanağı gibi oluyordu yine işe gidiyordum. Böyle uzun bir dönem geçirdim ve yani pizza hamuruyla Kanada'da tanıştım.
- İzmir'de neden köfteci değil de pizzacı açtınız?
- 1995 yılıydı, biraz birikim yapmıştım, İzmir'e geldim burada akrabalar var. Bir kaç gün onlarla geçirecektim ama aramızda tartışma çıktı ve hayatımda ilk kez sopa yedim. Bu sopanın ardından Alsancak'ta yürürken bir emlakçı gördüm ve içeri girip 'Burada satılık dükkan var mı' diye sordum. O dükkanı aldık, niyetim Susurluk tostu satan bir dükkan açmaktı.
- Susurluk tostu mu?
- Evet, öyle düşünmüştüm. Çünkü o da İzmir'de yoktu ve iki tost iki sandalye hesabı, basit bir işti. Dükkanı aldım, Kanada'ya döndüm. Orada, "Abbas, boşver tost işini sen pizzayı biliyorsun, pizzacı aç" diye düşünüp karar değiştirdim. Çünkü İzmir'de pizza da yoktu o zaman. İnanılmaz ilgi gördü. Dükkan önünde kuyruklar oldu.
BAĞDAT YOLLARI
- Bugüne gelmenizdeki en önemli özellikleriniz neler?
- Düzgün iş yaparım, benim için para değil Abbas Türker önemli. İsmim benim markam ve bu markayı hep geliştirdim, vizyon sahibi yaptım. Sürekli yeni bir şeyleri hayata geçirmeyi düşünürüm. Dünyada bir sürü kör noktalar var. Ben bu kör noktaları görmek için beyin jimnastiği yaparım, çevremle paylaşırım.
- Ortadoğu'ya açılım...
- Evet yıllık 80 milyon lira ciroya ulaştık ve yurtdışına açılmaya başladık. İlk olarak Irak'ta Bağdat ve Necef'e ikişer şube açtık, İran ve Azerbaycan'da toplam 10 şube yıl sonuna kadar açılacak.
- Irak'a ne zaman gitmeye başladınız?
- Saddam rejimi düştükten sonra Irak'a sık sık gitmeye başladım. Bir hafta, bazen 10 gün kalıyorum, eş dost orada.
- Gittiğinizde kalbiniz daha hızlı atıyor, ateşiniz yükseliyor mu?
- Evet yüzümü bir al basıyor. İnsanın memleketi gibi yok. Gittiğim zaman evde oturuyorsunuz, hoşgeldine 50 kişi geliyor. Yer sofraları yapılıyor. Türküler, ilahiler... Atmosferi anlatamam. Orada kendim oluyorum. Onlar da bir hemşerilerinin iyi bir konumda olmasından dolayı seviniyor. Bu gel gitlerde Bağdat da güzel dostlarım oldu. Hatta siyasete girmemi isteyenler var.
- Peki girecekmisiniz siyasete?
- Ciddi düşünüyorum. Çünkü Irak harap olmuş bir ülke. Amerika işgaline uğradı. İşgal diyorum çünkü Amerika'nınki gerçekten bir işgal. Irak'a hizmet gitmesini istiyorum. Kalkınmasını, ekonomik açıdan güçlü, refah bir ülke olmasını arzu ediyorum. Bunun için değişik firkirlere, atılımlara, dünya görüşü açık olan insanlara ihtiyaç var.
HİZMET GÖTÜRECEK
- Siyasetin hangi kulvarında yer alacaksınız?
- Bağdat'taki tanıdıklarım cumhurbaşkanlığı için aday olmamı istiyorlar.
Böyle bir kulvarda yer alırsam, bu sadece Irak için olacaktır. Doğru ve dürüst insan olduğumu biliyorlar. Oraya geldiğimizde hizmet getireceğimizi çok iyi biliyorlar.
- Cumhurbaşkanı olmak istiyor musunuz gerçekten?
- Annem babam Iraklı. Irak Anayasası'na göre bu yeterli ve adaylık için önümde engel yok. Seçimler 2 yıl sonra. Elbette belli bir siyasi çevrenin de teyidini almış olmanız gerekiyor. Biz bir teyit almış durumdayız. Ülkemin önemli din adamlarıda aynı görüşte. Karşımıza teşkilatlanma gibi bir konu çıkıyor o da kolay, çünkü ben seyit aşiretindenim, güçlü bir aşirettir.
- Sizin Cumhurbaşkanlığınızda Irak'da ne değişecek?
- Benim bazı düşüncelerim var, bunları elbette Irak'daki dostlarımla paylaşıyorum. 'Bu fikirleri meclise getir' diyorlar. Irak, kökleri çok güçlü bir ülke. Ancak atılgan birine ihtiyacı var. Kalkınmanın koşullarını bilen, yolu gösteren birine ihtiyaç var. Değişim böyle başlayacak.
"İşi olmayan müracaat etsin"
"Türkiye'de iş yok" kavramını Abbas Türker asla kabul etmiyor. İş bulamaması için bir insanın çok "zeki" olması gerektiğini söyleyen Türker, "Evde, 'iş arıyorum ama bulamıyorum' diyerek aile efradını ve kendinizi ikna ederseniz. İşte o bir zekadır. Pizza ustası yetiştirelim diyoruz ama eleman bulamıyoruz. İşsiz olan biri varsa buyursun gelsin müracat etsin" dedi.
Kaynak: yeniasir
ZOR YILLAR
- Memleket hasretiyle yanıyor musunuz?
- Hasret ayrı bir şey... Benim çocukluğum orada geçti. Yalınayak top oynadığım günler... Çıplak ayakla topa vurduğumuz için tırnaklarımız düşerdi. Ben aslen Kerkük'lüyüm, Türkmen'im. Tabiki toprağımıza hislerimiz büyük. Irak'a ayrı bir hassasiyetim var.
- Türkiye'ye ne zaman geldiniz?
- Geldiğimde 17 yaşındaydım, ortaokulu bitirmiştim. 10 kardeştik. Türkiye'ye gelmemden kısa bir süre sonra babam rahmetli oldu. Saddam rejimi nedeniyle cenazeye gitme imkanımız olmadı, çünkü Türkmenlere karş ayrı bir şiddet oluyordu.
- Geldiğiniz dönem 80 ihtilaline denk geliyor?
- Evet, ihtilal olunca Libya'ya gittim. Ardından Sudi Arabistan'ta irili ufaklı işlerde çalıştım sonra yine Türkiye'ye geldim. Oğlum Tolga yeni doğmuştu. İşler pek rayında gitmiyordu. Baktım kendime göre bir gelecek yok, Avustralya'ya gitmeye karar verdim.
- Bunlar kolay kararlar değil, ne iş yapacaktınız ki orada?
- Aslında o zamanlar içim kıpırdanmaya başlamıştı. Kendime kimsede olmayan bir meslek bulmuştum. Adı 'gözetleme'... Hangi iş, nerede ne zaman, nasıl yapılır konusunda kendimi çok iyi hissediyordum. Mesleği olmayan bir kişinin kendisine meslek seçmesi lazımdır ve benim işimin de bu olduğuna karar verdim. Bunun için Ankara'da elçilik binalarının olduğu Cinnah caddesindeki Avustralya Konsolosluğu'na başvurdum.
- Dünyanın bir ucu...
- Evet, elçiliktekiler de öyle dedi. Ne mezunu olduğumu sordular, ortaokul dedim. Sorular arka arkaya geldi ve beni reddettiler. Hava soğuk, kar yağıyor. Sabahın dokuzu... Moralim o kadar bozuk ki anlatamam. Bir baktım sokak elçilik binası dolu. Baştan aşağıya yürümeye başladım. Türk Bayrağımız renginde, kırmızı beyaz bir bayrak dalgalanıyor. Baktım Kanada.. Bir de onlara sorayım dedim içeriye girdim. Görevliler çay ikram etti ardından nerede kime başvurulacağı yazan bir kağıt verdiler, gönderdiler. İzmir'e döndüm.
CİN FİKİR!
- İş yok, para yok, siyasi bir yön yok, Kanada'ya nasıl gittiniz peki?
- Oğlum Tolga'nın yanında kızım Eda henüz 45 günlüktü. 1985'in Ağustos'unda PTT'den ayda 50 liraya bir teleks kiraladım. PTT bu kiraya göre sana bir teleks numarası veriyor, gelen teleksi yine postanedeki kutuna koyuyordu. Kanada elçiliğine bir teleks yazıp, "Ben Abbas Türker, Babil İnternational Co'nun sahibiyim, yatırımlarımı Kanada'da yapmak istiyorum" yazılı bir teleks yazdım. Altına da kendi teleks numarasını yazdım. Aslında öyle bir şirket yoktu, mantardı yani.
- Davet geldi mi?
- 3 gün 5 gün geçti hiç ses yok. Hemen bir teleks daha gönderdim ve aynen şöyle yazdım, "Ben Babil İnternational Co'nun sahibiyim, size şu tarihte bir teleks gönderdim, benim teleksime cevap vermiyorsanız yatırımları başka ülkelere kaydıracağım" (Gülüşme)... Ertesi gün yanıt geldi. Evrakların postaya konduğu, en yakın sürede de elime ulaşacağını bildirdiler. İşte bu yanıtın üzerinden 6 ay geçtiğinde Kanada göçmenliğini almıştım.
- Kanada'da ilk gün ne yaptınız?
- İlk günü unutamam. Otel odasındaydık, çocuklarım karşımda onların yüzlerine bakıyordum. Çok zor günlerdi. Yatırımcı olarak gitmiştim ama az miktar param vardı ve o da otele ancak yetiyordu. Takım elbisemi giydim, kravatımı taktım, elimde havalı bir çanta iş aramaya çıktım. Bir restoranda 'bulaşıkçı aranıyor' ilanını görünce içeri girip başvurdum. 'Çok iyi bulaşık yıkarım' dedim. Patronun 7 restoranı varmış, konuştuk nasıl geldiğimi öğrendi. 'Sen benim yanımda çalışacaksın, seni müdür yapacağım' dedi. Hiç hesapta olmayan bir şey... Önce bulaşıkçı olarak işe başladım ve mobilyalı bir daire tuttum. Kanada'da bulaşıkçılık, garsonluk yaptım. Oto yıkama, hamburgerci ve pizzacıda çalıştım. Bir Kanadalı'nın yapmayacağı işleri yapmam gerekiyordu. Günde 20 saati bulan bir iş hayatım olmuştu. Duşa girdiğimde sinirden ve yorgunluktan bağırıyordum. Sabah kalktığımda gözlerim kan çanağı gibi oluyordu yine işe gidiyordum. Böyle uzun bir dönem geçirdim ve yani pizza hamuruyla Kanada'da tanıştım.
- İzmir'de neden köfteci değil de pizzacı açtınız?
- 1995 yılıydı, biraz birikim yapmıştım, İzmir'e geldim burada akrabalar var. Bir kaç gün onlarla geçirecektim ama aramızda tartışma çıktı ve hayatımda ilk kez sopa yedim. Bu sopanın ardından Alsancak'ta yürürken bir emlakçı gördüm ve içeri girip 'Burada satılık dükkan var mı' diye sordum. O dükkanı aldık, niyetim Susurluk tostu satan bir dükkan açmaktı.
- Susurluk tostu mu?
- Evet, öyle düşünmüştüm. Çünkü o da İzmir'de yoktu ve iki tost iki sandalye hesabı, basit bir işti. Dükkanı aldım, Kanada'ya döndüm. Orada, "Abbas, boşver tost işini sen pizzayı biliyorsun, pizzacı aç" diye düşünüp karar değiştirdim. Çünkü İzmir'de pizza da yoktu o zaman. İnanılmaz ilgi gördü. Dükkan önünde kuyruklar oldu.
BAĞDAT YOLLARI
- Bugüne gelmenizdeki en önemli özellikleriniz neler?
- Düzgün iş yaparım, benim için para değil Abbas Türker önemli. İsmim benim markam ve bu markayı hep geliştirdim, vizyon sahibi yaptım. Sürekli yeni bir şeyleri hayata geçirmeyi düşünürüm. Dünyada bir sürü kör noktalar var. Ben bu kör noktaları görmek için beyin jimnastiği yaparım, çevremle paylaşırım.
- Ortadoğu'ya açılım...
- Evet yıllık 80 milyon lira ciroya ulaştık ve yurtdışına açılmaya başladık. İlk olarak Irak'ta Bağdat ve Necef'e ikişer şube açtık, İran ve Azerbaycan'da toplam 10 şube yıl sonuna kadar açılacak.
- Irak'a ne zaman gitmeye başladınız?
- Saddam rejimi düştükten sonra Irak'a sık sık gitmeye başladım. Bir hafta, bazen 10 gün kalıyorum, eş dost orada.
- Gittiğinizde kalbiniz daha hızlı atıyor, ateşiniz yükseliyor mu?
- Evet yüzümü bir al basıyor. İnsanın memleketi gibi yok. Gittiğim zaman evde oturuyorsunuz, hoşgeldine 50 kişi geliyor. Yer sofraları yapılıyor. Türküler, ilahiler... Atmosferi anlatamam. Orada kendim oluyorum. Onlar da bir hemşerilerinin iyi bir konumda olmasından dolayı seviniyor. Bu gel gitlerde Bağdat da güzel dostlarım oldu. Hatta siyasete girmemi isteyenler var.
- Peki girecekmisiniz siyasete?
- Ciddi düşünüyorum. Çünkü Irak harap olmuş bir ülke. Amerika işgaline uğradı. İşgal diyorum çünkü Amerika'nınki gerçekten bir işgal. Irak'a hizmet gitmesini istiyorum. Kalkınmasını, ekonomik açıdan güçlü, refah bir ülke olmasını arzu ediyorum. Bunun için değişik firkirlere, atılımlara, dünya görüşü açık olan insanlara ihtiyaç var.
HİZMET GÖTÜRECEK
- Siyasetin hangi kulvarında yer alacaksınız?
- Bağdat'taki tanıdıklarım cumhurbaşkanlığı için aday olmamı istiyorlar.
Böyle bir kulvarda yer alırsam, bu sadece Irak için olacaktır. Doğru ve dürüst insan olduğumu biliyorlar. Oraya geldiğimizde hizmet getireceğimizi çok iyi biliyorlar.
- Cumhurbaşkanı olmak istiyor musunuz gerçekten?
- Annem babam Iraklı. Irak Anayasası'na göre bu yeterli ve adaylık için önümde engel yok. Seçimler 2 yıl sonra. Elbette belli bir siyasi çevrenin de teyidini almış olmanız gerekiyor. Biz bir teyit almış durumdayız. Ülkemin önemli din adamlarıda aynı görüşte. Karşımıza teşkilatlanma gibi bir konu çıkıyor o da kolay, çünkü ben seyit aşiretindenim, güçlü bir aşirettir.
- Sizin Cumhurbaşkanlığınızda Irak'da ne değişecek?
- Benim bazı düşüncelerim var, bunları elbette Irak'daki dostlarımla paylaşıyorum. 'Bu fikirleri meclise getir' diyorlar. Irak, kökleri çok güçlü bir ülke. Ancak atılgan birine ihtiyacı var. Kalkınmanın koşullarını bilen, yolu gösteren birine ihtiyaç var. Değişim böyle başlayacak.
"İşi olmayan müracaat etsin"
"Türkiye'de iş yok" kavramını Abbas Türker asla kabul etmiyor. İş bulamaması için bir insanın çok "zeki" olması gerektiğini söyleyen Türker, "Evde, 'iş arıyorum ama bulamıyorum' diyerek aile efradını ve kendinizi ikna ederseniz. İşte o bir zekadır. Pizza ustası yetiştirelim diyoruz ama eleman bulamıyoruz. İşsiz olan biri varsa buyursun gelsin müracat etsin" dedi.
Kaynak: yeniasir