Kıbrıs'ta Hristofyas nerede duruyor
Birkaç yıl evvel, Dimitris Hristofyas, iktidara "Kıbrıslı Türklerle yeni bir birliktelik ve Birleşik Kıbrıs" hedefiyle geldi.
Mehmet Ali Talat'ın Kıbrıs Türk toplumunun liderliğini üstlenmiş olduğu bir dönemde, merkez sağ DİSİ'nin Annan Planı'na verdiği desteğin doğurduğu sıkıntılarından faydalanan AKEL ve Hristofyas, başkanlık seçimlerinde ipi göğüsleyen taraf oldu. AKEL liderliği "Çözüme hayır!" demiş olma farkıyla seçimleri kazandı ve bunu yaparken de AKEL, 'Birleşik Kıbrıs' vaadinin yanı sıra Kıbrıslı Rumlara sosyal adaleti ve bölgesiyle barışık bir Kıbrıs'ı vaat etti.
Ancak AKEL'in hükümette bulunduğu yaklaşık 10 yılda Kıbrıs, ne bölgesiyle barışabildi, ne sosyal adalete ve refaha kavuşabildi ne de özlenen çözüme ulaşabildi. Dahası tüm bu problemlere son zamanlarda kendisini iyiden iyiye hissettiren ekonomik kriz de eklenmiş oldu. Temmuz başlarında Güney Kıbrıs'ta Mari'deki patlama AKEL ve Hristofyas'ın yüz yüze olduğu krize boyut ve derinlik kazandırdı. Sağ ve milliyetçi söylemlerden beslenen muhalefet, ağırlığını sosyal ve siyasi alanda hissettirdi ve binlerce kişi, hükümet aleyhindeki sloganlarla sokaklara döküldü. Ekonomik krizle boğuşan bir toplum için yok yere 13 insanın hayatını kaybetmesi, bardağı taşıran son damlaydı. Bunun üzerine bir de turizm mevsiminin ortasında elektrik sıkıntısıyla Kıbrıslı Rumlar baş başa kaldı. Bunun da yarattığı maliyet, ülkenin içinde bulunduğu finansal krizi biraz daha tetikledi.
Mari askerî üssündeki facia sonrası Kıbrıslı Rumların büyük bir bölümü, Hristofyas'ın derhal istifa etmesi gerektiğini, eylemleriyle ortaya koydu. Buna benzer eylemler ne tesadüftür ki, iki ülke liderleri arasında işbirliğinin arttığı son dönemlerde İsrail'de de Netanyahu hükümetine dönük ciddi halk protestoları yapılması, bu iki liderlin toplumsal meşruiyetlerindeki aşınma açısından da benzediklerini göstermektedir. Kıbrıs Rum toplumunda ana siyasi akım olan "popülist-milliyetçi" perspektiften bakıldığında Hristofyas, muhalefete istedikleri her şeyi altın tepside sunmuştu. Artık DİSİ bir kenara çekilip sakin ve sessiz bir şekilde AKEL'in iktidardan düşmesini bekleyebilirdi. Partinin liderliği, bu yönde fazla çaba sarf etmek zorunda değildi. Birkaç yıl öne Kıbrıs Türklerinin CTP ve Talat'a gösterdiği tepkiye benzer bir son, şimdi Hristofyas'ı bekliyor.
Popülizmin sosyal düzeyde ulusalcılık, sosyalizm karşıtlığı (AKEL'in savunduğu şekilsel sosyalizm) ve zaman zaman ırkçılıkla harmanlandığı bir dönemde Hristofyas, iktidardan ayrılmama ve yola devam kararı aldı. Başkanın yakın çevresine göre, şoven söylemlerle Kıbrıs siyaset sahnesinde yer bulmaya çalışan DİKO ile yolların ayrılmasından sonra AKEL, yoluna tek başına devam edebilir, siyaset sahnesindeki varlığını yeni bir açılımla güncelleyebilirdi. Söz konusu açılım, Lefkoşa'nın son dönemlerde önemini ısrarla vurguladığı Kıbrıs civarındaki petrol ve doğalgaz araştırmalarından başkası değildi. Böylelikle, iç siyaset sahnesinde darbe üzerine darbe yiyen hükümet, yeni dönemde diplomatik ve ekonomik boyutları olan bir açılımla atağa geçmeyi seçti. Bu bağlamda, Lefkoşa ile Tel Aviv ve Batı başkentleri arasında mekik diplomasisi başladı ve arka planda Atina ile yakın işbirliği sürdürüldü. Dışişleri bakanlığı koltuğuna yeni oturan Erato Markulis'in yoğun diplomatik çabaları, Kıbrıs'ı petrol�doğalgaz araştırmalarının başlangıcına yakınlaştırmış oldu. Ankara'nın sert söylemleri, bir bakıma Lefkoşa'nın değirmenine su taşımış oldu. "Büyük güç Türkiye'ye karşı küçük Kıbrıs'ın çıkarlarını koruyacağız" şiarı hükümet tarafından demlendirildi ve uluslararası toplumun gündemine sunuldu.
Lefkoşa'nın Doğu Akdeniz'de yeni bir gerilimi göze almasının başlıca dört nedeni var. Bu dört nokta şu şekilde özetlenebilir: (1) Türkiye'nin son yıllarda Ortadoğu siyaset sahnesinde baş göstermesi Rum liderliğini Ortadoğu politikasını revize etmesine zorladı. Özellikle Şam'ın ve Tahran'ın Ankara ile yakın temas halinde olması, Rum siyasetçilerin aklında "Filistin konusundaki tavrımıza rağmen Araplar ve İranlılar bize sırtlarını dönüyorlar" şeklinde bir soru işareti doğurmuş oldu. Bu dönemde, Atina ile yakın temas durumunda Lefkoşa, Tel Aviv'in nabzını yokladı ve işbirliği seçenekleri üzerinde kafa yordu. Mavi Marmara saldırısı sonrası kötüleşen Türkiye-İsrail ilişkileri, Rum politikacılara eşsiz bir fırsat sunmuş oldu. Dolayısıyla petrol-doğalgaz araştırmaları noktasında işbirliği sağlanmış oldu. (2) Mehmet Ali Talat liderliğinin son safhalarında ve Derviş Eroğlu döneminin ilk evrelerinde duraksayan Kıbrıs müzakereleri, Rum politikacıları Kıbrıs meselesiyle ilgili belli bir karamsarlığa itti. Buna bir de Talat'ın 'Eroğlu gelirse müzakereler çöker' söyleminin Hristofyas üzerinde yarattığı yanlış enformasyonu da eklediğimizde fotoğraf biraz daha karmaşıklaşmaktadır. Bu manada Talat'ın Hristofyas'a seçim döneminde Eroğlu hakkında söyledikleri, bir şekilde Hristofyas'ın belki de arayıp da bulamadıklarıydı. Bunun üzerine bir de 'Kıbrıs Türk Devleti'ni bir heyula olarak algılayan Rum politikacılar, Türkiye'nin Kıbrıs Türk liderliğiyle üzerinde anlaşmış olduğu ekonomik paketi Türkiye'nin adada etkinliğini artırması için bir araç olarak okuması da tuhaf ve anlamsızdı. Bu kaygılar aslında siyasal söylem alanında 'müzakereler çöküyor' algısına kendileri açısından bir meşruiyet kazandırmanın hatları gibi sunulmaya çalışıldı. (3) Yukarıda arz edildiği üzere, iç siyaset sahnesindeki türlü zorluklarla mücadele eden Rum hükümeti için doğalgaz ve petrol araştırmaları 'son koz' olarak algılanmakta. (4) Kıbrıs sularındaki araştırmaların bir ABD şirketince gerçekleştirilecek olması, Lefkoşa'yı rahatlatmaktadır.
Ancak AKEL'in hükümette bulunduğu yaklaşık 10 yılda Kıbrıs, ne bölgesiyle barışabildi, ne sosyal adalete ve refaha kavuşabildi ne de özlenen çözüme ulaşabildi. Dahası tüm bu problemlere son zamanlarda kendisini iyiden iyiye hissettiren ekonomik kriz de eklenmiş oldu. Temmuz başlarında Güney Kıbrıs'ta Mari'deki patlama AKEL ve Hristofyas'ın yüz yüze olduğu krize boyut ve derinlik kazandırdı. Sağ ve milliyetçi söylemlerden beslenen muhalefet, ağırlığını sosyal ve siyasi alanda hissettirdi ve binlerce kişi, hükümet aleyhindeki sloganlarla sokaklara döküldü. Ekonomik krizle boğuşan bir toplum için yok yere 13 insanın hayatını kaybetmesi, bardağı taşıran son damlaydı. Bunun üzerine bir de turizm mevsiminin ortasında elektrik sıkıntısıyla Kıbrıslı Rumlar baş başa kaldı. Bunun da yarattığı maliyet, ülkenin içinde bulunduğu finansal krizi biraz daha tetikledi.
Mari askerî üssündeki facia sonrası Kıbrıslı Rumların büyük bir bölümü, Hristofyas'ın derhal istifa etmesi gerektiğini, eylemleriyle ortaya koydu. Buna benzer eylemler ne tesadüftür ki, iki ülke liderleri arasında işbirliğinin arttığı son dönemlerde İsrail'de de Netanyahu hükümetine dönük ciddi halk protestoları yapılması, bu iki liderlin toplumsal meşruiyetlerindeki aşınma açısından da benzediklerini göstermektedir. Kıbrıs Rum toplumunda ana siyasi akım olan "popülist-milliyetçi" perspektiften bakıldığında Hristofyas, muhalefete istedikleri her şeyi altın tepside sunmuştu. Artık DİSİ bir kenara çekilip sakin ve sessiz bir şekilde AKEL'in iktidardan düşmesini bekleyebilirdi. Partinin liderliği, bu yönde fazla çaba sarf etmek zorunda değildi. Birkaç yıl öne Kıbrıs Türklerinin CTP ve Talat'a gösterdiği tepkiye benzer bir son, şimdi Hristofyas'ı bekliyor.
Popülizmin sosyal düzeyde ulusalcılık, sosyalizm karşıtlığı (AKEL'in savunduğu şekilsel sosyalizm) ve zaman zaman ırkçılıkla harmanlandığı bir dönemde Hristofyas, iktidardan ayrılmama ve yola devam kararı aldı. Başkanın yakın çevresine göre, şoven söylemlerle Kıbrıs siyaset sahnesinde yer bulmaya çalışan DİKO ile yolların ayrılmasından sonra AKEL, yoluna tek başına devam edebilir, siyaset sahnesindeki varlığını yeni bir açılımla güncelleyebilirdi. Söz konusu açılım, Lefkoşa'nın son dönemlerde önemini ısrarla vurguladığı Kıbrıs civarındaki petrol ve doğalgaz araştırmalarından başkası değildi. Böylelikle, iç siyaset sahnesinde darbe üzerine darbe yiyen hükümet, yeni dönemde diplomatik ve ekonomik boyutları olan bir açılımla atağa geçmeyi seçti. Bu bağlamda, Lefkoşa ile Tel Aviv ve Batı başkentleri arasında mekik diplomasisi başladı ve arka planda Atina ile yakın işbirliği sürdürüldü. Dışişleri bakanlığı koltuğuna yeni oturan Erato Markulis'in yoğun diplomatik çabaları, Kıbrıs'ı petrol�doğalgaz araştırmalarının başlangıcına yakınlaştırmış oldu. Ankara'nın sert söylemleri, bir bakıma Lefkoşa'nın değirmenine su taşımış oldu. "Büyük güç Türkiye'ye karşı küçük Kıbrıs'ın çıkarlarını koruyacağız" şiarı hükümet tarafından demlendirildi ve uluslararası toplumun gündemine sunuldu.
Lefkoşa'nın Doğu Akdeniz'de yeni bir gerilimi göze almasının başlıca dört nedeni var. Bu dört nokta şu şekilde özetlenebilir: (1) Türkiye'nin son yıllarda Ortadoğu siyaset sahnesinde baş göstermesi Rum liderliğini Ortadoğu politikasını revize etmesine zorladı. Özellikle Şam'ın ve Tahran'ın Ankara ile yakın temas halinde olması, Rum siyasetçilerin aklında "Filistin konusundaki tavrımıza rağmen Araplar ve İranlılar bize sırtlarını dönüyorlar" şeklinde bir soru işareti doğurmuş oldu. Bu dönemde, Atina ile yakın temas durumunda Lefkoşa, Tel Aviv'in nabzını yokladı ve işbirliği seçenekleri üzerinde kafa yordu. Mavi Marmara saldırısı sonrası kötüleşen Türkiye-İsrail ilişkileri, Rum politikacılara eşsiz bir fırsat sunmuş oldu. Dolayısıyla petrol-doğalgaz araştırmaları noktasında işbirliği sağlanmış oldu. (2) Mehmet Ali Talat liderliğinin son safhalarında ve Derviş Eroğlu döneminin ilk evrelerinde duraksayan Kıbrıs müzakereleri, Rum politikacıları Kıbrıs meselesiyle ilgili belli bir karamsarlığa itti. Buna bir de Talat'ın 'Eroğlu gelirse müzakereler çöker' söyleminin Hristofyas üzerinde yarattığı yanlış enformasyonu da eklediğimizde fotoğraf biraz daha karmaşıklaşmaktadır. Bu manada Talat'ın Hristofyas'a seçim döneminde Eroğlu hakkında söyledikleri, bir şekilde Hristofyas'ın belki de arayıp da bulamadıklarıydı. Bunun üzerine bir de 'Kıbrıs Türk Devleti'ni bir heyula olarak algılayan Rum politikacılar, Türkiye'nin Kıbrıs Türk liderliğiyle üzerinde anlaşmış olduğu ekonomik paketi Türkiye'nin adada etkinliğini artırması için bir araç olarak okuması da tuhaf ve anlamsızdı. Bu kaygılar aslında siyasal söylem alanında 'müzakereler çöküyor' algısına kendileri açısından bir meşruiyet kazandırmanın hatları gibi sunulmaya çalışıldı. (3) Yukarıda arz edildiği üzere, iç siyaset sahnesindeki türlü zorluklarla mücadele eden Rum hükümeti için doğalgaz ve petrol araştırmaları 'son koz' olarak algılanmakta. (4) Kıbrıs sularındaki araştırmaların bir ABD şirketince gerçekleştirilecek olması, Lefkoşa'yı rahatlatmaktadır.